Diyabet İlaçları

Diyabet  İlaçları

Ağızdan Alınan İlaçlar
Diyet ve egzersiz bazı Tip 2 diyabetli kişilerde kan şekerini kontrol altına alabilir. Ama eğer Alc değeri hedefinizden hâlâ uzaktaysanız ya da diyabet belirtileri taşıyorsanız, doktorunuz yalnız ya da insülin iğneleriyle birlikte ağızdan alınan bir ilaç verebilir.

Diyabette kullanılan yedi ilaç sınıfı vardır:
biguanidler, sülfonilü- reler, meglitinidler, D-fenilalanin türevleri, tiazolidinedionlar, alfa glukosidaz inhibitörleri ve dipeptidil peptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri. Bu ilaçları siz daha çok markalarıyla tanırsınız; hepsi ileriki sayfalarda tablo halinde verilmektedir.
 
Diyabet ilaçlarının farklı sınıfları farklı şekillerde etki eder, dolayısıyla alacağınız ilaçların birden çok sınıftan olması işe yarayabilir. Örneğin, sülfonilürenin etkisi kalmadığında değiştirip metforminegeçebilirsiniz ya da metforminle, alfa glukosidaz inhibitor ya da ti- azolidinedionla birlikte sülfonilüre almaya devam edebilirsiniz.Pek çok yeni araştırma Tip 2 diyabetin erken evresinde insüline başlamanın glikoz kontrolüne yararı dokunduğu, beta hücre işlevini koruduğu ve diyabet komplikasyonlarını önlemeye yardımcı olduğunu ortaya koyuyor. Bu yüzden pek çok uzman ağızdan alınan ilaçların yanında erken insülin tedavisini tavsiye ediyor.
 

Biguanidler

Metformin, intolerans durumu ya da özel bir neden olmadıkça, genelde Tip 2 diyabet tedavisinde ilk sırada tercih edilen ilaçtır. Metformin öncelikle karaciğerin glikoz üretimini azaltarak etki eder. Aynı zamanda hücrelere geçen glikoz miktarım da çoğaltır. Metformi- nin üstün yanları şunlardır:
 
• Etkileri beta hücrelerine zarar vermez, dolayısıyla beta hücre fonksiyonu yetersiz olan kişilerde de kullanılabilir.
 
• Aynı nedenle tek başına kullanıldığında hipoglisemiye yol açmaz.
 
• Kilo aldırmaz, hatta kilo verdirebilir. (Bir araştırmada metformin kullananların ortalama 3 kiloya yakın zayıfladığı gözlendi.)
 
• Tüm dünyada 50 yıldan beri kullanılmaktadır, çok güvenli bir ilaçtır.
 
Alkolizm sorunu, böbrek ya da karaciğer hastalığı, kalp yetmezliği veya şiddetli amfizem ya da diğer kronik akciğer rahatsızlıkları olanlar, ölümcül laktik asidoz (kanda laktik asit birikimi) riskini yükselttiği için metformin kullanmamalıdırlar. Metformin kullananların yüzde 30 kadarında ishal, bulantı, şişkinlik ve gaz gibi zamanla geçen gastrointestinal (mide-barsak sistemi) belirtiler görülmüştür.
 
İnsülin direnci bulunan obezlere, yani vücut hücrelerinin insülin etkisine duyarlılığı azaldığından kan şekeri düzeyi yüksek seyreden kişilere çoğunlukla metformin reçete edilir. Araştırmalarda tek başına alındığında metforminin kan glikoz düzeyini yüzde 20 dolayında düşürdüğü, ayrıca sülfonilürenin şeker düşürme etkisini yüzde 25 artırabildiği saptanmıştır. Alc değerini düşürme etkisi ortalamada yüzde 1-2 oranındadır.
 
Metformin bir meglitinid, bir alfa-glukosidaz inhibitörü, bir tiazo- lidinedion ya da insülinle birlikte de verilebilir. Bunların değişik bileşimleri tek bir hap halinde satılmaktadır: Metformin ve pioglitazon, metformin ve rosiglitazon, metformin ve gliburid, metformin ve gli- pizid ve metformin ve repaglinid. Özetle, metformin uzun yıllardan beri kullanılmakta olup talimatlara uygun alındığında güvenli ve etkili bir ilaçtır. Gastrointestinal yan etkileri ya da özel nedenler dışında, diyabet tedavisinde genelde listenin başında yer alır.

Sülfonilüreler

Bu ilaçlar pankreasta bulunan beta hücrelerini insülin salgısını artırmaya teşvik eder. Eğer ağız yoluyla alınan ilaçlara çok zaman önce başladıysanız, onlarca yıl öncesinde oldukça popüler bir sülfo- nilüre olan klorpropamid kullanıyor olabilirsiniz. Bugün doktorların çoğu glimepirid, glipizid ve gliburid gibi, birinci nesil sülfonilü- relerden daha etkili olan ve daha düşük dozajda kullanılan ilaçları reçete ediyor. Sülfonilüre kullanan Tip 2 diyabetlilerin yüzde 85’i başlangıçta olumlu yanıt verir. Ancak pankreastaki beta hücrelerinin tahrip olmaya devam etmesi üzerine, kullanıcıların dörtte birinde ilacın etkisi giderek kaybolur. Sülfonilüreler açlık kan şekeri 300 mg/dL’nin üzerinde çıkan hastalarda pek etkili olamıyor.
 
Sülfonilüreler çok hafif de olsa kilo aldırabilir, ama en yaygın ve ciddi yan etkisi genelde tedavinin ilk bir iki ayında ortaya çıkan düşük kan şekerine (hipoglisemi) neden olmasıdır. Hipoglisemi durumunda dozajı azaltmak çoğu zaman işe yaramaktadır. Hipoglisemi riski düşük kilolu yaşlılarda, kötü beslenenlerde ve hipofiz ve böbreküstü bezleri ile karaciğer ve böbrek fonksiyonu zayıflamış kişilerde en yüksek düzeydedir. Alkol alma, öğün atlama ya da ağır egzersiz yapma gibi durumlarda, sülfonilüre kullananların hipoglisemisi tetiklenebilir.Piyasaya bir dizi yoğun pazarlanan yeni ilaç çıkmış olsa da, bize kalırsa, diyabet tedavisinde sülfonilürenin hâlâ bir yeri vardır. En yaygın yan etkisi olan hipoglisemi enderdir ve şiddetli olmaz.
 
Meglitinidler
 
Sülfonilüreler gibi meglitinidler de pankreası kana daha fazla insülin salgılamaya teşvik eder. Repaglinid FDA’nın onayladığı tek meglitiniddir. İnsülin düzeyini sülfonilüreden daha hızlı yükseltir, dolayısıyla etki süresi sadece birkaç saattir ve yemeklerden önce alınır.En yaygın yan etki olan hipoglisemi seyrek görülür. Repaglinid çabuk etki ettiğinden, aldıktan kısa süre sonra yemek yemek ve kan glikoz düzeyinin çok aşağılara inmesini önlemek için karbonhidrat bakımından zengin gıdalar tüketmek gerekir.
 
D-fenilalanin türevleri FDA onaylı tek D-fenilalanin türevi nategliniddir. Sülfonilüreler ve repaglinid gibi, o da pankreasın insülin salgılamasını kamçılar. Nateglinid yemeklerden önce alınır ve en çok yemek sonrası kan şekeri çok yüksek (200 mg/dL üzerinde) çıkan kişilerde etkilidir. Tek başına ya da metforminle birlikte reçete edilebilir.
 
Nateglinid hızlı insülin salimim teşvik ettiğinden, en yaygın görülen yan etkisi hipoglisemidir. Ciddi karaciğer rahatsızlığı bulunanların dikkatli kullanması yerinde olur. Ender hallerde üst solunum yolu enfeksiyonu, grip belirtileri, baş dönmesi ve eklem ağrısı yapabilir.
 
Tiazolidinedionlar (TZDİer)
 
Bugün kullanılan iki tiazolidinedion çeşidi, pioglitazon ile rosigli- tazondur. Gerçi FDA 2010 yılında kalp krizi riskiyle ilgili kaygılar nedeniyle rosiglitazona ciddi bir sınırlama getirdi. Artık eczanelerde bu ilacı bulamazsınız, ancak diğer glikoz azaltıcı ilaçların hiçbirine yanıt vermeyen az sayıdaki hastaya doktorlar rosiglitazom özel olarak tavsiye etmektedir.
 
TZD’ler insülin hareketi karşısında vücudun direncini azaltarak etki eder. Kısmen sıvı tutma özelliği, kısmen de yağ dokusu artışından ötürü, TZD’ler çoğu zaman genel bir kilo artışına neden olabilir. Sıvı tutma özelliği ayak bileklerinde şişkinlik yapabileceği gibi, kalp yetmezliğine dahi yol açabilir ya da var olan kalp yetmezliğini ağırlaştırabilir. Bu nedenle kalp yetmezliği olan kişilere önerilmez. 
 
Kiloartışının çoğaldığı ya da gayretli bir diyete karşın kilo verilemediği durumlarda, başka bir ilaç denemek kaçınılmaz hale gelir.TZD kullanımında, özellikle menopoz sonrası kadınlarda kırık tehlikesinde küçük ama önemli bir artış saptandı. Onay alan ilk TZD olan troglitazonun karaciğer yetmezliği üzerinde seyrek de olsa ölümcül etkisi saptanınca, piyasadan toplatıldı. 
 
Pioglitazon ve rosiglitazonun karaciğer yetmezliğiyle bağlantısına ilişkin herhangi bir gösterge bulunmamakla birlikte, FDA tedavinin birinci yılı boyunca karaciğer fonksiyon ölçümünü şart koşuyor. Ayrıca Pioglitazonun mesane kanseri riskiyle bağlantısını araştıran 10 yıllık bir çalışmayı gözden geçiren FDA, herhangi bir risk artışı bulunmadığı sonucuna varmış bulunuyor.
 
Tiazolidinedionlar bazen tek başına kullanılır, ama biz onları sül- fonilüre, meglitinid, metformin, alfa-glukosidaz inhibitörü ya da in- siilinle birlikte kullanmaktan yanayız. Tiazolidinediona insiilin eklendiğinde, etkilerinin tam olarak görülebilmesi için sekiz haftaya kadar beklemek gerekebilir. Bu yüzden sık sık hipoglisemi kontrolü yapılarak, gerektiğinde insülin dozajı düşürülmelidir. 
 
Kolestiramin ya da kolestipol gibi kolesterol düşürücü ilaçlar tiazolidinedionlarm emilimini baskıladığından, gün içinde aynı saatte alınmamalıdırlar.Özetle, TZD’ler son yıllarda geniş ölçüde kullanılmaktadır. Kilo alma ve sıvı tutma gibi yan etkileri varsa da, bu etkiler ilacı kullanan herkeste görülmemektedir. Bu yan etkilerinden birini yaşamadığınız sürece, diğer ilaçların etkisizleştiği koşullarda, TZD’ler iyi bir tercih olabilir.
 
Alfa-glukosidaz inhibitörleri
 
Akarboz ve miglitol ilaçları sindirim sisteminde karbonhidratları (nişasta ve sukroz) parçalayan alfa-glukosidaz enzimlerinin çalışmasını bloke eder. Bunun sonucunda yemek arkasından sindirimin yavaşlamasıyla glikoz dolaşım sistemine daha yavaş geçer ve kan şekeri düzeyi düşük kalır. Olumsuz yanı ise, sindirilemeyen karbonhidratların çoğunlukla gaz, ishal ve karın rahatsızlığına yol açmasıdır. Bu yan etkiler zamanla azalmakla birlikte, akarboz ve miglitol yangılı barsak problemleri ya da başka ciddi barsak rahatsızlıkları, karaciğer ve böbrek sorunları olan kişilerde tavsiye edilmez.
 
Akarboz ve miglitol tek başına alındığında, hipoglisemiye neden olmaz. Ancak bu ilaçlardan biri bir sülfonilüreyle, repaglinid ya da insülinle birlikte alındığında, hipoglisemi riski ortaya çıkabilir. Alfa- glukosidaz inhibitörlerinin sukroz sindirimini bloke ettiğini anımsayarak, hipoglisemi durumunda kesme şeker almamak önemlidir.Onun yerine ağzınıza glikozlu bir şey (dekstroz) atın ya da meyve suyu (meyvelerde fruktoz ve glikoz bulunur) için.Özetlersek, bu ilaçlar ishal ve karın rahatsızlığı gibi olumsuz etkilerinden ötürü pek sık kullanılmamaktadır.
 
Dipeptidil peptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri
 
Dipeptidil peptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri yemekten sonra insülin şahmına hız veren inkretin hormonlarının faaliyetini yavaşlatır. Bu ilaçlar bu hormonları parçalayan bir enzimi—dipeptidil peptidaz-4— bloke ederek kan şekeri kontrolüne destek verir. En son çıkan DPP-4 linagliptindir; tek başına da kullanılabileceği gibi, eğer kan şekerini kontrol etmekte yetersiz kalırsa, metformin gibi eski diyabet ilaçlarıyla birlikte de kullanılabilir. En sık görülen yan etkisi solunum enfeksiyonları, boğaz rahatsızlığı, kas ağrıları ve baş ağrısıdır.
 
Diğer DPP-4 inhibitörü çeşitleri de sitagliptin ve saksagliptindir. Bunlar yalnız kullanılabilirler; ancak eğer kan şekerini düzenlemekte yetersiz kaldıkları görülürse, metformin ya da Starlix gibi yaygın diyabet ilaçlarıyla birlikte de alınabilirler. Sitagliptin ile saksagliptinin en yaygın yan etkileri genelde hafiftir, daha çok üst solunum enfeksiyonları, baş ağrısı, burun tıkanıklığı ve akıntısı ve boğaz ağrısı şeklinde ortaya çıkabilir (aslında bunlar da pek yaygın görülmediği gibi, bir yan etki olarak kabul edilmeyebilir). Böbrek probleminiz varsa ilacın dozunu azaltmanız yararlı olabilir. Aynı zamanda böbreklerinizin çalışma durumunu izlemek için periyodik kan tahlili yaptırmanız gerekir.DPP-4 baskılayıcıları yeni tür bir diyabet hapıdır, bu yüzden elimizdeki deneyim sınırlıdır. Dolayısıyla, güvenli görünmekle birlikte, şu an için bunları diğer ilaçların etkisiz kalması halinde yedek olarak düşünmek daha doğru olur.
 
Dopamin agonistleri
 
Esas olarak Parkinson hastalığı ile bazı hipofiz tümörlerinin tedavisinde kullanılan dopamin agonistleri nöronlar arasındaki mesajları taşıyan bir beyin kimyasalı olan nörotransmitter dopamin reseptörünü hedefler. Hayvan araştırmalarında dopamin faaliyetindeki artışın glikoz kontrolünü desteklediği gözlenmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda sabah alınan bir doz dopamin agonisti bromokrip- tinin Alc değerini yüzde 0,5 ile 1,2 arasında düşürdüğü saptanmıştır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp