Zikrullahın Keyfiyeti

Zikrullahın Keyfiyeti :

Yani Allah katında makbul ve muteber olan zikir nasıldır ve nasıl yapılmalıdır? Cevaben deriz ki zikrullahın pek çok hassaIarı olup ezcümle şöyle sıralanabilir:

a. Sıdk ve ihlâsla yapılan zikir gönülde Allah'ın mahabbetinin doğmasına, gelişmesine ve kökleşmesine sebep olur.

b. Gönülden Allah'tan başka her şeyin mahabbetini siler ve yok eder.

c. Şeytanın vesveselerini tamamen keser. Şeytanı avare ve perişan edip tedbirlerini dağıtır.

d. Kalpteki imanı muhkem kılar. Yani şeytanın ve nefsin karargahlarını kalpten söker atar, oraya imanı yerleştirir ve Cenab-ı Hakk'ın aşk ve mahabbetini kalbe hakim kılar ve sultan eyler, Böylelikle, zakir Allah'a kul olmanın şuur ve idrakine kavuşur.

e. Gönül pasını siler ve kalbi nurlandırır. Yani kalbi diriltir.

Nitekim Hak Teâlâ Kur'an'da buyurur:


"0 kimseler ki Hak Tealanın ismi anıldığında kalpleri titrer. "21

Şerhi: Allah Teâlâ zikr olununca gönül cilalanır, Gönlü cilalanıp parlayan mü'minde ise şu özellikler ortaya çıkar:

a. O gönülde Allah korkusu meydana gelir.

b. Gönülde zikrullahtan lezzet hasıl olur.

Vaktaki zikrullahtan gönül lezzet bulmuş olsa, iman üzerine iman hasıl olup kulda kavi bir iman ve yakin meydana gelir. Yani kamil iman sahibi bir mü'min olur.

Yukarıda zikrullah kalbin pasını siler ve onu cilalandırır demiş ve buna dair bir ayet zikretmiştik. Bu husüsu Peygamber-i Zişan (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz de şöyle dile getiriyorlar:

8. Hadis-i şerif:


"Her bir nesnenin bir cilası ve parlatıcısı vardır. Kalplerin cilası ise la ilahe illallah Muhammedün Resülullah kelime-i tevhidini aşk ve ihlâsla zikretmektir."22 Binaenaleyh, zikrullah ile meşgul olmak, kalpteki karanlığı ve kir1eri yok edip hasiret gözünü açar.

9. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem lütuf ve merhametle buyurdular:


"Âdemoğlunun hiçbir ameli onu Allah'ın azabından kurtaramaz, ancak zikrullah kurtarır." Yani insanı Allah'ın azabından en çok kurtaran ameli Allah için yaptığı zikirdir. "23

10. Hadis-i şerif:


"Kimin ilk sözü la ilahe illallah ve son sözü la ilahe illallah olursa, bin günah işlemiş ve bin sene yaşamış olsa Cenab-ı Hak ondan hiçbir günahını sormaz."24 Yani kulun, iki kelime-i tevhid arasında hasbel beşeriye husüle gelen günahları bağışlanmış olur, demektir. Burada zikrin devamına da işaret vardır. Rabbim, zikri müdam olan kulları arasına bizleri de ilhak eyleye. Amin.

11. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


"Kim tam bir yakın ile (ucbe düşmeksizin) la ilahe illallah derse, onun bu tevhidinden bir kuş yaratılır ve bu kuş Arşın altına kadar uçar ve orada Allah'ı tesbih edenlerle beraber ta kıyamete kadar tesbih eder ve sevabı o tevhidi söyleyen kimseye yazılır. "25

12. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


"Kim yüz kere la ilahe illallah derse, Cenab-ı Hak onun günahını bağışlar, velev ki deniz köpüğü kadar olsa bile."26Deniz köpüğü çokluktan kinayedir. Binaenaleyh, ihlâsla kelime-i tevhidi söyleyen kimsenin günahları ne kadar çok olursa olsun Cenab-ı Hak onu bağışlar, demektir. Zira bir kelime-i tevhid veya kelime-i şehadet yetmiş yıllık küfrü izale ediyorsa inanan bir müminin affına niye vesile olmasın! Elverir ki halisane ve şartlarına riayet edilerek yapılmış olsun.

13. Resülallah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


"Bir mümin kabirlere uğradığı zaman (kabristana uğradığı veya elinde olmayan bir sebeple, zaruret icabı kabirlerin üzerine basmak zorunda kaldığında); 'La ilahe illallahu vahdehü la şerike leh, lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyi ve yümit; ve hüve Hayyün la yemut; bi yedihil-hayr, ve hüve ala külli şey'in kadir' derse Cenab-ı Hak bu kabirlerin tamamını nurlandırır, böyle tevhid eden kulunu bağışlar, kendisi için bir milyon sevap yazar, derecesini bir milyon (miktarı) artırır ve ondan bir milyon günahı da bağışlar."27

14. Hadis-i şerif (mealen):Yine Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselam Hazretleri buyurdular: "Miraç gecesinde gökte nurdan yapılmış bir şehir gördüm. Bu dünyadan bin defa daha büyüktü. Nurdan zincirlerle asılı idi. Şehrin hepsi nurdan yüz bin kapısı vardı. Kapılarının önünde bahçeler. bağlar, her bağda kasırlar ve her kasırda yetmiş oda vardı. Hepsi de nurdandı. Her odanın kapısının bir kanadı altından, bir kanadı gümüştendi. Önünde nurdan birer taht vardı. Her taht üzerinde yetmiş döşek vardı. Her döşek ipektendi ve üzerinde bir huri oturmaktaydı. Bu huriler nurdandı. Eğer bu hurilerden bir tanesi serçe parmağını bu dünyadakilere göstermiş olsa, bütün dünyada ayın ve güneşin ışığı belirsiz olurdu. Ben dedim ki 'ilahı, bu ne azamet ve ne makamdır, hangi peygamberindir?' Hak Teâlâ celle ala buyurdu: 'Bu makam, sıdk ve ihlâsla bir kerre la ilah e illallah diyen kullarımındır.' Sonra, kim halis ve muhlis olarak la ilahe illallah derse cennete girer."28

Faide: Kelime-i tevhidin, yani LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULULLAH demenin bir nuru vardır. Bu nur, kelime-i tevhidi çok zikredenlerin kalbine girer, oraya yerleşir ve asla oradan ayrılmaz. İnsan öldüğünde kendisiyle beraber kabrine girer ve orayı da aydınlatır. İnsanı kabir azabından kurtarır. Çirkin amellerinin her biri kabirde çirkin ve korkunç canavarlar suretinde gelip insan üzerine hamle yaptığı zaman o nur ortaya çıkar ve insana kabrinde azap etmek isteyen korkunç canavarlar o nuru görür görmez hemen oradan uzaklaşırlar.

Hak Teâlâ, Ümmet-i Muhammedin asilerini kara yüzlü olarak cehenneme koyduğu zaman bu kimselerin yüzleri kat'iyyen kararmaz, O nur yüzlerinde parlar. Kelime-i tevhidin faziletinden dolayı boyunlarına zincirler takılmaz. Cehennemlikleri zebaniler alır, cehenneme varırlar, bağırırlar, çağırırlar. Oraya vardıklarında cehennem melekleri bunlara bakarlar ki yüzleri kararmamış, boyunları zincirlenmemiş. Bunun üzerine cehennemde görevli olan melekler; "şimdiye kadar cehenneme bunlar gibi hiç bir kavim gelmedi" derler. Zebaniler: "Bize emrolunan, cehenneme atmak üzere onları size teslim etmektir" diye cevap verirler. Cehennem melekleri hayretler içinde kalarak;"Siz hangi kavimsiniz, hangi ümmetsiniz?" diye onlara sorarlar. Onlar da; "Biz o peygamberin ümmetiyiz ki la ilahe illallah derdik, Kur'an-ı Kerim O'na inmişti. Kur'an okurduk. Günde beş defa namaz kılardık. Haftada bir defa Cuma namazı kılardık. Yılda iki defa bayram namazı kılardık. Malımızın zekâtını verirdik. Şimdi cehennemin heybetinden ve kıyametin korkusundan bu halkın arasında amellerimiz heba oldu, biz rüsvay olduk, Peygamberimizin adını unuttuk" derler. Melekler; "Kur'an-ı Kerim Muhammed Mustafa'ya (sav.) inmiştir" derler. Bunlar Hz. Muhammed aleyhisselamın adını işitince feryad ederek bağrışırlar ve derler ki "Biz Muhammed ümmetindeniz!" Bunun üzerine melekler onlara; "Mademki Muhammed ümmetindensiniz, şöyle şöyle ameller de işlemişsiniz, niye cennete değil de cehenneme gönderildiniz?" diye sorarlar. Onlar da cevaben derler ki; "Müslümanları incitirdik, haram yerdik, elimizin altında bulunanlara zulmederdik. Mahşer yerine geldiğimizde, bizde hakkı olanlar geldiler ve haklarını aldılar. Onlar cennete gittiler. Biz ise mahrum ve aldanmış olarak cehenneme gönderildik.

Yukarıda anlatılanlardan kul hakkından kaçınmanın önemi anlaşılmış oldu. O halde bundan çok sakınmak gerek.

Ey salik, bilmiş ol ki insanın elinden kelime-i tevhidin nuru kat'iyyen kimse tarafından alınamaz. Onu mizana da koyamazIar. Zira kelime-i tevhide hiç bir şey denk olmaz.

Bunlar cehennem meleklerine derler ki; "İzin verin de biraz kendimiz için ağlayalım." Onlara izin verilir. Öyle ağlarlar ki gözlerinden kan gelmeye başlar. Orada görevli olan melekler derler ki; "Siz bu ağlamayı dünyada yapmalıydınız ve kul haklarından sakınmalıydınız. Şimdi burada dövünmenizin size hiçbir faydası olmaz."

Bunun üzerine zebanilere onların cehenneme atılmaları emredilir. Zebaniler gelirler, onları yakalarlar ve cehennem ateşinin içine bırakıverirler. Bunlar cehennem ateşini görünce bağrışırlar ve la ilahe illallah, demeye başlarlar. LA İLAHE İLLALLAH kelime-i tevhidinin sedasını duyan cehennem ateşi onlardan kaçar ve onları asla yakmaz. Görevli melekler cehenneme derler ki; "Niçin bunları yakmazsın, niçin kaçar gidersin?" Cehennem cevaben der ki; "Ben bunlara hücum ettiğimde LA İLAHE İLLALLAH diyorlar. Böyle dediklerinde öyle bir nur çıkıyor ki eğer kaçmazsam o nur beni söndürüp helak eder. Bir de Hak Teâlâ bize LA İLAHE İLLALLAH diyeni yakmamız hususunda izin vermedi. Eğer bu taifeyi bıraksak bunlar cehennemin ateşini söndürürler. Sonra Hak Teâlâ‘ya niyaz ederler ve derler ki; "ya Rabbi, burada bir bölük kavim vardır. Cehennem ateşini onların üzerine sevk ettiğimizde onlar LA İLAHE İLLALLAH demekteler. Bu durumda cehennem ateşi onlardan kaçmakta ve kendilerini yakmamaktadır. Eğer LA İLAHE İLLALLAH demeğe devam ederlerse cehennem in ateşini söndürecekler." Hak Teâlâ‘dan nida gelecek ve diyecek ki; "İhlâsla LA İLAHE İLLALLAH diyeni Ben cehennemde yakmam! Onlar benim gerçek zakirlerimdir. Onları varın cennete iletin!" Bu ilahi ferman üzerine onları cehennemden çıkarırlar ve nurdan buraklara bindirerek cennete götürürler.29

15. Nitekim Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz

Hazretleri buyururlar:


"Kim Allah'tan başka ilah yoktur diye şehadet ederse, Allah Teâlâ: o kimsenin cesedini cehennem ateşine haram eder ve cenneti ona vacip kılar. "30

16. Hadis-i kudsi:


Kıyamet gününde, yerlerin demir, göklerin bakır olduğu o dehşetli günde, beyinlerin kazan gibi kaynadığı anda Hak Teâlâ şöyle buyurur: "Ey la ilahe illallah ehli, gelin Arşımın gölgesinde oturun. Siz benim hakiki dostlarımsınız, Çünkü muhakkak ben sizi seviyorum."

17. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri buyururlar:


"Cennetin anahtarı la ilahe illallahtır. "31

Faide: İnsan kelime-i tevhidi çok söylerse, gönlü dünyadan ve dünya sevgisinden uzaklaşır. Allah'ın nuru o kimsenin gönlüne dolar. Nefsin kötü meyillerinin kökü kurur. Ancak bu sayılan faziletierin meydana gelebilmesi için, bu zikrin usul ve kaidesine uygun olarak yapılması gerekir ki başlıcaları şunlardır:

a. Gafletsiz ve kalp huzuru ile zikretmek. Zikrin maksadı Hakk‘ın rızasını elde etmek olmalıdır. Maksat bu olunca, zikir ehline dünyevi ve uhrevi sonsuz mükâfat vaat olunmuştur. Ancak bütün bunlar araçtır. Amaç ise İLAHİ ENTE MAKSUDİ VE RIZAKE MATLUBİ (İlahi, maksudum Sensin, matlubum Senin rızandır) olmalıdır.

b. Zikir yapıla yapıla dilden gönüle inmelidir. Kalp tende ruha ve diğer letaife sirayet eder ki vücut bütün uzuv ve organlarıyla, hatta bütün hücreleriyle zikretmeye başlar. Böyle olunca, insanın ruhuna Allah sevgisi galebe çalar. Nefsin arzuları yok olur. Gönül masivadan kurtulur. İşte o zaman marifetullah nüzul eder. Kalpten perdeler kalkar. Basiret gözü açılır ve mutlak mabudun cemali müşahede olunur.

Nitekim Necati Babamız bu husüsu şöyle ifade buyurmuşlardır:

Zikri kalbe inen bulur selamet

Yerde gökte bütün eşya alamet

c. Dünyada iken gönülden zikrullah ile perdeleri gidermek, Mevla ile münasebet kesbetmektir. LA İLAHE İLLALLAH denildiğinde, kişi başta kendi nefsi olmak üzere, Allah'tan başka her şeyi unutursa bu makama kavuşmuş olur.

Nitekim bu hakikati Cenab-ı Hak Kur'an'da şöyle beyan buyurmaktadır:


" ... Unuttuğun zaman Rabb'ini zikret! "32

Yani Allah'ı zikrettiğin zaman, O'ndan başka her şey hep unutulmalı, gönülde yalnız ° kalmalıdır. Binaenaleyh, dilde O, kalpte O, ruhta O, sırda O, hafide O, ahfada O, her şeyde O, her yerde O!.. Tabii ki zaman ve cihetten uzak ve beri olarak, yani gönülde O'nunla olmak, O'nunla yoğrulmak, O'nunla yanmak ve O'nunla kavrulmak.

Nitekim bu durum Mecnun İbni Kays'a aynen vaki olmuştur. Kendisine adın nedir diye sorarlar. Leyla diye cevap verir. Zira nereye baksa gözüne Leyla'dan başkası görünmezdi. Gönlü Leyla ile doluydu. Dilinden gece gündüz düşürmediği isim Leyla idi. Leyla'dan başka bir kimse bilmezdi. Bütün isimleri unutmuştu. Bu ne kadar acayip bir bilmece ve sırdır!

Gerçek aşık o kimsedir ki dostundan başka adları gönlünden çıkarır. Bir gün Mecnun "Leyla, Leyla!" deyip şehirde düşe kalka dolaşırken onun sesini işiten Leyla, "Gideyim de ona kendimi göstereyim. O benim için gece gündüz rahat ve huzuru erk etti. Beni ister oldu, niyazlarda bulundu. Gidip kendisine bir gözükeyim ve hatırcığını sorayım" diyerek aşağı indi, kapısının önünde Mecnun‘un gelmesini bekledi. Mecnun, "Leyla, Leyla, Leyla..." diye diye şehrin dışına çıktı. Sahraya vardı. Güneşe karşı oturdu. "Leyla, Leyla, Leyla" demeye devam etti. Leyla da Mecnun‘un peşini bırakmadı ve onu takip etti. Mecnun Leyla'yı anmaya o kadar devam etti ki sonunda kendinden geçti. Saatler sonra ayılan Mecnun, Leyla her ne kadar uğraştıysa da bir türlü ona bakmıyordu. Nihayet Leyla, Mecnun‘un güneşinden yana geldi ve Leyla'nın gölgesi Mecnun‘un üzerine düştü. Mecnun başını kaldırdı, Leyla'nın yüzüne baktı ve dedi ki; "Kimsin sen?" "Aşk elinden halin nedir?" Mecnun cevaben: "Halimden sanane! Git, yanıma gelme. Yoksa sen de benim gibi deli olursun! Yad mısın, biliş misin? Ben seni bilemedim!" dedi. Leyla; "Şu Leyla diye istediğin benim. Ben Leylayıml Beni niçin bimezsin?" dedi. Mecnun: "Var ki âlem bana hep Leyla oldu! Benim gönlüm Leylalarla doldu. Eğer sen Leyla isen, ya bende ki bu Leyla nedir?" Böylece maiyyetin ne olduğu, mugayeretin nasıl olduğu (beraberliğin ve ayrılığın) anlaşılmış oldu. İşte aşk ile yoldaş olup onda fani olmağa dair canlı bir misal!

Allahım, gerçek aşkı bizlere de tattırsın! Âmin.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp