Nazar Değmesi Üzerine Bir İnceleme

NAZAR DEĞMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

"Hz.Yakup dedi ki: Oğullarım, Mısır'a hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin.Bununla beraber bu sözümle Allah'ın kazasından hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben sadece O'na güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O'na tevekkül etmelidir."Hazret-i Yakub'un çocukları Mısır'a ikinci defa gitmek üzere hazırlanırlarken babalarından bu direktifi almışlardı. ilk gidişlerinde Hz. Yakup onlara böyle bir tenbihte bulunmamıştı.Çünkü birinci defa Mısır' da tanınmıyorlardı. Yabancı bir Mısır Hükümdarı sandıkları Hz. Yusuftan fevkalade hürmet ve ilgi görmüşlerdi. Bu imtiyazlı muamele yüzünden Mısır'da meşhur olmuşlar, dikkatleri üzerlerine çekmişlerdi. Simalarında ve tavırlarında da bir asalet fark ediliyordu. Muhterem bir zatın oğulları oldukları daha ilk bakışta seziliyordu. Ayrıca bu defa beraberlerinde Bünyamin de bulunuyordu. Hz. Yakup Bünyamin üzerinde daha fazla bir hassasiyet gösteriyordu. Bütün bu sebeplerden dolayı Hz. Yakup onlara, mealini takdim ettiğimiz ayet-i kerimedeki emri vermek lüzumunu duydu. Hz. Yakup, oğullarına nazar değmesi ihtimalinden endişe ettiği için onlara bu direktifi vermişti. Cumhur müfessirlerin görüşü budur. Biz de bu kısa araştırmamızda nazar değmesi olayının hakikatı ve mahiyeti üzerinde durmak istiyoruz. Göz değmesi bir gerçektir. Bu konu ile ilgili olarak tefsir ve hadis kaynaklarımızda zikredilen nakli ve akli delilleri şöyle sıralamak mümkündür:

1- Daha önce de kaydettiğimiz gibi, Hz. Yakup, oğullarına nazar değmesi ihtimalinden endişe duyduğu için onları.

- Mısır'a hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin, diye uyarmıştır. Müfessirlerin cumhuru ayet-i celileyi bu şekilde açıklamışlardır.

2- Kur'an-ı Kerim'in bir başka yerinde de bu bahse yer verilmiştir. Rivayete göre, Esed Oğullan arasında keskin gözlü kimseler vardı. İçlerinden biri Ulu Peygamberimizi de nazara uğratmaya çalıştı. Fakat Allah'ın inayetiyle başaramadı. Bu vesile ile inen ayette şöyle deniyordu:

"O küfredenler Kur'an'ı işittikleri zaman az kaldı gözleriyle seni yıkacaklardı. Hala da kin ve hasetlerinden dolayı, o mutlaka bir mecnundur, diyorlar ,"!Bu ayet-i celilenin göz isabetine delil olamayacağı da öne sürülmüştür. Mesela: Mu'tezile'nin ileri gelenlerinden Cübbai şöyle der:

- Bu ayet göz isabetine dalalet etmez, zira göz değmesi: Bir şeyi güzel addetmekten ileri gelir. Halbuki kafirlerin Resülüllah'a nazarları husümetlerindendir. Binaenaleyh gözlerinin tesiri olmaz. Oysa kafirlerin nazarları, Kur'an'ın fesahat ve belagatine duydukları hayret ve hayranlıklarının eseridir. Bu itibarla nazarlarının isabet edeceğinde ve bu ayetin göz değmesine delil olacağında şüphe yoktur. Çünkü ayetin metnindeki "zeLak" kaymak ve düşmek demektir. Cenab-ı Hakk'ın

Resülüllah'a:

"Kafirler senden Kur'an'ı işitince gözleriyle senin ayağını kaydırıp düşürmek isterler ve düşürmeye hemen yaklaşmışlardır."l buyurması gözün isabetine açık bir şekilde delalet eder.

3- Müteber kaynaklarımız Resülüllah Efendimizin "Göz değmesi haktır." Hadıs-i şerifini naklediyorlar.

Başka bir hadıs-i şerifte. "Göz değmesi haktır. Hatta göz değmesi yüksek bir dağı bile baş aşağı eder." buyurulmuştur.

"Muhakkak nazar değmesi adamı kabre, deveyi de tencereye sokar', mealinde de bir hadıs-i şerif vardır. Bu ifadedeki dehşet karşısında irkilmemek mümkün değildir.?

4- Hz. Ali naklediyor:

Cebrail Resül-i Ekrem'e geldi. Onu kederli gördü ve sordu:

- Ya Muhammed! Yüzünde gam belirtileri görüyorum.

Sebebi nedir?

- Hasen ile Hüseyin'e nazar isabet etti.

- Doğru söyledin. Şüphesiz nazar haktır.Allah'ın Resülü, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin'i göz değmesinin tesirinden korumak için onlara nüsha (Halk dilinde muska) kullandırır ve onlara şu mealde dua okurlardı:

"Her şeytan, yılan, akrep gibi haşerattan ve her şerli gözden Allah'ın kudret ve inayetine sığınırım."

Ulu Peygamberimiz bundan sonra da:

Babanız İbrahim, oğulları İsmail ve İshak'ı işte böyle ta'viz ederdi. buyururlardı. Bu hadıs-i şerifin metnindeki "Allah'ın kelimeleri" terkibinin, Peygamberlere indirilen mukaddes ve ilahı kitaplar anlamı taşıdığı da belirtilmektedir. Buna göre Resülüllah Efendimiz O Peygamberlere indirilen mukaddes ve ilahi kitaplara sığındığını ifade etmiş oluyor.

5- Ashabın seçkinlerinden Ubade b. Samit'ten rivayet olunuyor. Allah'ın Resülü sıkıntılı bir halde iken Cibril gelerek onu şu dua ile rukyeledi:

"Allah'ın ismiyle sana eza veren her şeyden, her kötü gözden, her haset edenin hasedinden seni rukyeliyorum. Allah sana şifa verecektir." Rukye: Nefes ederek şifa dilemektir. Dua ve efsün manasınadır.Diğer rivayette Ubade: Bir sabah vakti Allah Resülü'nün yanına geldi. Onu şiddetli bir sancı içinde gördü. Akşamleyin yine yanına vardığında ise, şifaya kavuşmuş buldu. Sebebini sordu, Allah'ın Resülü de kendisine Cibril'in yukarıdaki duayı okuduğunu söyledi."

6- Ebutalib'in oğlu Cafer'in çocukları, kartopu gibi beyaz çehreli ve sevimli idiler. Anneleri Esma:- Ey Allah'ın Resülü dedi. Bu çocuklara pek çabuk nazar isabet ediyor. Göz değmemesi için kendilerini rukyeleyelim mi?

Yüce Peygamberimiz şu cevabı verdi:

- Evet, kaderi geçen bir şey olsaydı, onu göz değ-mesi geçerdi.

7- Sevgili peygamberimiz bir gün Umm-ü Seleme (r.a.) validemizin odasında, yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu gördü. Bu kızcağızı okutunuz. Buna nazar değmiştir.buyurdu.

8- Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

"Kaderi geçen bir şey olsaydı, göz değmesi geçerdi. Öyle ise sizden gusletmeniz istendiği vakit guslediniz."

Hz. Aişe validemiz bu hadıs-i şerifi şöyle açıklıyor. Kötü nazar sahibi olan kimseye abdest alması emredilir. Abdestte kullandığı su ile nazar değen kimse yıkanır. Bu takdirde -Allah'ın izniyle- kötü nazar sahibinin vereceği nazar önlenmiş olur. Nitekim bir defasında Amir b. Rebia'nın nazarı Sehl b. Huneyfe'ye isabet ederek Sehl'i yere düşürmüştü. Olaydan haberdar olan Kainatın Efendisi su getirerek Amir'e abdest almasını emretti. Amir yüzünü dirsekleriyle birlikte ellerini, dizlerini ve izarının altını yıkadı. Allah'ın Resülü Sehl b. Hunefe, bu suyu üzerine dökmesini emretti.

Büyük hadis bilgini Nevevi bu ameliyeyi şöyle izah ediyor:

Gözü zarar verdiği şüphe edilen kimseye bir çanak su getirilir. Çanak yere konmaz elde tutulur. Gözü zarar veren kimse, bundan bir avuç su alır. Ağzını çalkalayarak ağzındaki suyu o çanak içine püskürtür. Tekrar kaseden bir miktar su alıp yüzünü yıkar sol eliyle bir avuç su alıp sağ elini yıkar.Sonra sol eliyle bir miktar su alarak sağ dirseğini ve sağ eliyle bir miktar su alıp sol dirseğini yıkar daha sonra yine bu tertip üzerine sağ eliyle alacağı su ile sol ayağını ve sol eliyle alacağı su ile sağ ayağını yıkar. Bu suretle gusledildikten sonra bu su nazardan zarar görmüş olanın arka tarafından başı üzerine dökülür.Bu ameliyedeki sırları kavramak insan kudreti dahilinde değildir.Nevevi merhum hüküm yerindedir. Her şey malumatımıza münhasır değildir. Çok konuların çözümünde aklın aciz kaldığı kesin bir gerçektir.Tedavinin böylesi ilk anda yadırganabilir. Burada bazılarını yanıltan, eyyada gerçek tesir vehmetmeleridir. Mutezilenin savunduğu görüşlerin etkisinde kalmamalıdır. Hakiki tesir Allah'a aittir. Vücudun bazı ağrılarına karşı kullanılan tentürdiyod ve benzeri ilaçlarla şifayı yaratan Allah abdest suyundaki o tesiri ve şifayı niçin yaratmasın. Bunun Hariçte de örnekleri çoktur. Mesela: Yılan sokan bir kimseye, o sokan yılan öldürülse de soktuğu yere sarılsa o yılanın sokmasındaki hasıl olan tesirleri yine yılanın kendi vücudu alır ve soktuğu kimse de Allah'ın izniyle kurtulur. İşte gözün isabet ettiği kimsenin vücuduna değen suyun yine o adamdan diğerine isabet eden ağrıları almakta tedavi noktasından bir tuhaf1ık yoktu. Her şeyde tesiri yaratan Allah olduğunu itikat ettikten sonra arada tartışma konusu kalmaz.! Kötü nazarlı kimseye, abdest alması ve suyu nazarın değ diği kimseye vermesi için cebr olunur mu? Müzeri'ye göre, cebre olunur. Hadisin zahirinden böyle anlaşılmaktadır.

Böyle kötü nazar sahibi olan kimseyi evinde hapsederek başkalarıyla temastan alıkoymak, fakir ise kendisine devlet hazinesinden yeteri kadar nafaka tahsis etmek devlet reisinin görevleri cümlesindendir. Şafii mezhebine göre, hüküm budur.Şeyh'ul İslam Ömer efendi diyor ki: - Zannediyorum, Hanefi mezhebine göre de hüküm aynı-dır. Zira gözün tesiri sabit olduğuna göre, İmam-ül Müslimine idiyyetini korumak gerekir.Göz değmekle meydana gelen zararın tazmini meselesine gelince: Kurtubi'ye göre: Gözü değen kimse bu sebeple bir şeyi telef etse, onu tazmin etmesi gerekir. Bakmasıyla öldürse, kendisine kısas veya diyet lazım gelir.İmam-ı Şafii'ye göre ise: Bu halde kısas, diyet veya kefaret yoktur. Zira nazarla ölmek devamlı olmamaktadır.

9- Başka bir hadis-i şerifte de şöye buyurulmaktadır: "Sizden biriniz kendinde yahut malında veya din kardeşinde hoşuna gidecek güzel bir şey görecek olursa onun için bereketle dua etsin çünkü göz isabeti haktır."Göz değmesi gerçeğini teyit eden hadıs-i şerifler bunlardan ibaret değildir biz ancak bir kısmını kaydettik. Birkaçının daha mealini takdimle iktifa edeceğim. Hz. Aişe'nin rivayetine göre: Allah'ın Resülü ona, nazar değmesine karşı rukyelenmesini emretmiştir.Hz. Enes'in rivayetine göre: Yüce Peygamberimiz ağılı hayvanların zehirine, insanın yan tarafında beliren yaraya ve göz değmesine karşı rukyelenmeye ruhsat vermiştir.f "Göz değmesi ağılı hayvanların zehiri ve dinmeyen kan dışında rukyelemek yoktur."4 mealinde de hadıs-i şerif vardır. Başka bir hadıs-i şerif de şu mealdedir:"Göz değmesi, ağılı hayvanların zehiri ve dinmeyen kan dışında rukyelenmek yoktur ."

10- Hz. Osman güzel ve yakışıklı bir erkek çocuğu görmüş, sahiplerine göz değmemesi için çocuğun yanağının çukuruna siyah bir şey sürmelerini emretmiştir. Bazı müslümanların çocuklarına boncuk takmaları, damlara papuç, kaplumbağa asmaları ve benzeri hareketlerin dayanağı -kanaatimizce- bu şer'i müsaade olsa gerektir. Bunları büsbütün batıl ve hurafe saymak doğru olamaz. Esasen nazarın zararı, dikkatle bakmak ve gördüğü şeyi iyi, çok görmek neticesinde ve ilk bakışta meydana gelir. Bu gibi şeyler ise güzelliği inanamayacak derecede azalmıştır. Bu bakımdan insanlar cismani tedaviye meyletmiştir. Çünkü ruhani tedavinin hastalık üzerinde tesiri görülmez olmuştur. Şer'an yasak edilen nefes ise: Efsuncuların ve cinleri emri altında bulundurduklarını iddia eden cincilerin nefesidir.Hatta bi ile zamanımız arasında bin seneye yakın bir zaman farkı olması, düşünülmeye değer mahiyettedir.!Bu itibarla tedavi niyetiyle okunan dualar tesirini göstermiyorsa, kusur duada değildir, eksikliği o duayı okuyan kendisinde aramalıdır. Muteber kaynaklarımızda yer alan nazar değmesi gerçeği ile ilgili delilleri böylece hulasa ettikten sonra nazar değmesi olayının mahiyeti hakkında öne sürülen görüşlerde Fahreddin-i Razi'nin tertibiyle özetlemek istiyoruz. Mütezile Reislerinden Ebü Ali El-Cübbai, göz değmesi olayını inkar etmekte çok ileri gitmiştir. Bununla beraber iddiasını isbat için kuvvetli bir hücret ortaya koymak şöyle dursun zayıf bir delil bile getirememiştir. Günümüzde de Cübbai ağzıyla konuşanların sayısı hayli kabarıktır.Gözdeki tesiri ve göz değmesi olayının gerçek olduğunu ikrar ve kabul edenlere gelince bunları üç gurup halinde ele almak muvafık olacaktır. Bu üç guruptan birini teşkil eden mutezile reislerinden Ebu Haşim ve Belh'li Ebulkasim, göz isabetindeki tesiri kendi mezheplerinin esaslarına uygun şekilde açıklamaya çalışmışlardır. Öne sürdükleri delillerin nakline dahi lüzum hissetmiyoruz Diğer iki grubun görüşlerini kısaca aktarmakla yetineceğiz,

1- Cahız diyor ki: Kötü nazar sahibi olan kimsenin bakışı güzel bir şeye yöneldiği vakit yüzünden bir takım zehirli cüzler ayrılıp o güzel şeye yapışır. Akrep ve yılan sokması gibi zehir ve ateş gibi o güzel şey üzerinde yayılarak onu derhal zehirler. Mutezile ileri gelenlerinden Kaazi Abdülcebbar Hemedani bu görüşe katılmayarak der ki: Cahızın bu sözü zayıftır. Çünkü göz isabetinin tesiri onun tarif ettiği gibi olsaydı, güzel şeye tesir ettiği gibi, çirkin şey üzerinde de müessir olması gerekirdi. Fahri Razi bu İtiraza cevaben der kİ:

Asıl zayıf olan: Kaazi Abdülcebbar Hemedani'nin bu itirazıdır. Zira kötü nazar sahibi olan kimse bir şeyi beğendiği vakit bazan olur ki, o şeyin varlığının devamını arzu eder. Mesela: Kendi evladım, kendi bahçesini görür, beğenir de devamını ister. Bazan da beğendiği şeyin bekasım arzu etmez. Mesela:Haset sahibi düşmanında nimet gördüğü vakit onun ondan mahrum kalmasını ister. Şimdi ilk şıkkı ele alalım.

A- Kötü nazar sahibi olan kimsenin gözü görüp beğendiği ve bekasını arzu ettiği şeye tesir eder. Çünkü o şeyi beğendiğinde yok olması endişesinden kendisinde şiddetli bir korku belirir. Bu da ruhunun derinliğinde inhisar hissine yol açar.Yani o şeyin sadece kendisinde bulunmasını ister. İşte bu da kalb ve ruhta cidden bir öfke ve hararet peyda eder. Ruh gözünde de kuvvetli bir hararet verici keyfiyet husule gelir. Ve göz değmesi vaki olur.

B- kötü nazar sahibi olan kıskanç insan, düşmanındaki nimeti beğendiği vakit kendisinde şiddetli bir haset duygusu, büyük bir üzüntü belirir. Hüzün ve keder ise korku gibi ruhun derinliklerinde inhisarı mucip olup, kalbte şiddetli bir öfke meydana gelir. Ve ondan göze intikal ederek yine göz değmesi vaki olur. Bu açıklamalardan iyice anlaşılmıştır ki kuvvetli bir be-ğenme duygusu vukuunda ruh büyük bir öfke ile kaynar. Öfke ile kaynayış, göz ışınlarını da hareketlendirir. Lakin bu kuvvetli beğenme hissinin bulunmayışı halinde gönülde ve gözde

öfke ve hareket husule gelmez ki göz değmesi olayı görülsün.İşte iki bakış arasında fark bulunmasına rağmen netice aynı olmaktadır. Bu sebepledir ki Allah'ın Resülü şer gözlü kimseye abdest ile göz değmesine uğrayan kimseye de gusulle emretmişlerdir.

2- Filozofların sözüdür diyorlar ki: Müesserin tesir etmesi mutlaka hissi keyfıyetlere, yani sıcaklık ve soğukluk, yaşlık ve kuruluk gibi şeylere şart kılınmış değildir. Belki bazen tesir sırf psikolojik de olabilir.Mesela dar bir tahta parçası yerde serili olsa, insan üzerinden tereddütsüz yürür geçer ama köprü gibi iki yüksek duvar arasında konulsa üzerinden yürüyüp geçmeye herkes muktedir olamaz. Düşer. İşte bu korkudur ki insanın o tahta üzerinden düşmesine sebep olur.Demek ki psikolojik tesirlerin mevcudiyeti bir gerçektir. Yine böylece insan filan benim hakkımda kötü niyetler besliyor, diye düşündüğünde içinde öfke ateşi feveran ederek benliğini şiddetle kaynatır. O kaynayışın başlangıcının bu nev'i ruhi tasavvurlar olduğu da muhakkaktır .. Nefsin tasavvuru mademki kendi hususi bedenini değişikliğe uğratabileceği kesinlikle sabittir. Tesirleri sair bedenlere de sirayet edebilecek vasıfta yaratılmış bazı beşer nefislerinin varlığı da akıldan uzak görülemez. Binaenaleyh nefsin diğer bedenler üzerinde etkili olabilmesi aklen imkansız değildir. Şurası da muhakkaktır ki, nefis cevherleri mahiyetçe muhteliftirler. Binaenaleyh bazı nefislerin görüp hoşlanmaları şartıyla diğer canlıların bedenini değiştirebilecek çapta acaip bir tesire sahip olabilmeleri mümkündür. Pek eski zamanlardan beri yapıla gelmekte olan tecrübeler dahi bu mananın doğruluğunu teyid etmektedir. Öyle ise, göz değmesinin vukuunda şüphe etmemek gerekir.! Nazar değmesi olayını tasavvuf neşesiyle açıklayanların beyanları da ilgi çekicidir. Güzel bir şeye bakıp onu çok beğenen kimse, baktığı şeyle gördüğü güzelliği yaratıcısının Allah olduğundan gaflet etmesi ile bu gafletin ceza ve niyeti olarak o şeyde veya kimsede hikmetli bir hastalık arız olur. Buna göre nazar değmesi gafletle bakmanın cezası oluyor. Demek oluyor ki, hangi yönden bakılırsa bakılsın, göz değmesi haktır. Bazı gözlerde öyle bir hususiyet vardır ki, bir şeye dikkatle bakınca o şey kırılır ve helak olur. Bunda tesir yine Allah'tandır. Bir cismin diğer cisim üzerindeki tesiri inkar edilemez. O halde bir şahsın gözünden çıkan bizim göremeyeceğimiz derecede ufacık bir cevherin diğer şahsa isabetle mavzer kurşunu gibi ona tesir etmesinde akli bir engel yoktur.Yukarıda da geçtiği gibi tesir bazen psikolojik de olabilir. Mesela: İnsanın bir kimse hakkında bazı düşünceleri o kimsenin gadabına ve tehevvürüne sebep olduğu gibi o öfke ve tehevvürde vücudun titreyip ürpermesine yol açar. Halbuki vücudun ürperme ve titremesini gerektiren cismani ve zahiri bir şey yoktur. Sadece kalbde bir tasavvur vardır.Aynen öyle de, bir şahıs diğer bir şahsı görüp onun halini tasavvur eder ve bazı iyi durumuna da taaccüp edince karşısındakinin bedeninde değişikliğe yol açabilir. Bunda bir mani yoktur. Alimler arasında, gözü zararlı kimselerin ekseriya kötü huylu olduklarını söyleyenler vardır. Bunlara göre, iyi ahlak sahiplerinin gözlerinde hiçbir zarar olmaz. Bazı bilginler ise, müsbet insanların gözlerinde de şer olabileceğini ifade ediyorlar.! Göz değmesi hakikatı yalnız insanlar arasında yaygın değildir. Nitekim Baykuş nazar isabetinden korktuğu için gündüzün ortalıkta görünmez. Kendisini hayvanların en güzeli sanır. Bu yüzden ancak geceleri görünür. Gözdeki tesirin açık örneklerinden biri de, kaplumbağanın halidir. Bu mahluk, yumurtalarını hava cereyanından mahfuz olan yer altında çukur bir yere saklar. Tüyleri olmadığından, bıraktığı yumurtaları ısıtmak için gözlerinden neşrettiği hararetle baka baka yavru çıkartır.Yılanların içinde öyleleri vardır ki, hasmını sokmak, vurmak, ısırmak gibi yollarla değil, bakışıyla öldürür. Nitekim Hindistan'da bu nevi yılanlar vardır. Bazı eserlerde, gözdeki tesirle ilgili olarak kaydedilen örnekler enteresandır. Mesela: Jon Villi Klark, babası Hintli, annesi İngiliz olan bu adam gösterdiği harikalarla her yerde kendisinden bahsettirmektedir. Bu adamın gözleri o kadar keskin ve tesirlidir ki, erkekleri beş, kadınları üç saniyede bayıltabilmektedir. Bu tecrübenin yapılması için de loş bir oda kafi geliyor.

Bu adam bütün fen adamlarını şaşırtan bir harika daha göstermiştir. Büyük bir buz parçasını tamamen eritmiştir.Bu gün bazı şahısların tıbbi kontrol sırasında gözlerinde manyetik şualar bulunduğu tesbit edildiğinden orduya personel olarak alınmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. İpnotizma (Tenvim) meselesi de gözdeki tesiri teyid etmektedir. Bu kimse, diğer kimsenin gözüne baka baka onu uyutması demektir. Bu konu üzerinde incelememizi sürdürürken elimize bir kitapçık geçti.! Burada, nazar değmesi inancının putlara tapma devri kalıntılarından olduğu öne sürülüyor. Tarafsızlık taklidi içinde bu inanca ve bu konudaki ayet ve hadislere dil uz atılıyor. Bazı müftülüklere demirbaş olarak da kaydedilen bu eserdeki iddialar karşısında tebessüm etmekten kendimizi alamadık. İlim adına ilme yapılan bu saygısızlıktan hicap duymamak mümkün değildir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp