Fıtr (Ramazan) Bayramı Gecesi

FITR (RAMAZAN) BAYRAMI GECESİ

Ramazan-ı şerif ayının son günü ile bayramın birinci günü arasındaki gecedir. Şevval ayının birinci günü fıtır yani Ramazan bayramının birinci günüdür. Iyd, bayram demektir. Her yıl, müslümanların sevinci, sürüru avdet ettiği, tekrar geldiği için, bu sevinçli günlere "Iyd" denildi.

Bayram günü, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyete doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir. Bu geceyi ihya edenlerin büyük saadete kavuşacağı bildirilmiştir. Hadis-i şerifte rahmet kapılarının dört gece açıldığı, bu gecelerde yapılan dua ve tevbelerin reddedilmediği bildirilmiştir. Bu gecelerden birisi de Ramazan bayramı gecesidir.

Yüce Peygamberimiz buyuruyor:

"Ramazan bayramı günü melekler yolların kenarında durarak bayram namazına gidenlere şu müjdeyi verirler: Ey müminler topluluğu, size mükafatlar, hayırlar ve bol bol nimetler verecek olan Kerem ve İhsan sahibi Rabb'inizden isteyiniz. Zira O, size geceleri ihya etmenizi emretti, siz yaptınız. O size gündüz oruç tutmanızı emretti, siz tuttunuz. O size Rabb'inize itaat etmenizi emretti, siz de itaat ettiniz. Öyle ise bahşişinizi, mükafatınızı alınız. Namazdan sonra bir melek de şöyle nida eder: Biliniz ey müminler bugün şüphesiz mükafat günüdür, günahlardan kurtuluş günüdür ve ayıplardan temizlenme günüdür." Ömer bin Abdülaziz hazretleri buyurdu ki: "Senede dört geceye dikkat edip, ibadetle geçirmek lazımdır. Allahü Teala o gecelerde rahmetini saçar. Bu geceler, Recebin ilk cuma gecesi, Şaban'ın on beşinci gecesi, Ramazanın yirmi yedinci gecesi ve Ramazan bayramı gecesidir." Hazret-i Ali yılda dört geceyi tamamen ibadetle geçirirdi. Bu geceler, Receb-i şerifin ilk gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı geceleri ve Şaban-ı şerifin on beşinci gecesidir Bayram günü, akrabayı, dostları ziyaret etmeli, bayramlarını tebrik etmelıdır. Çocuklar sevindirilmelidir. Bilhassa, yetim, kimsesiz çocuklar, aranıp bulunmalı, bayram sevincinden mahrum bırakılmamalıdır.

Öksüzün bayram sevinci

Bir bayram günü Peygamber efendimiz evinden çıkmış, mescide gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı. Hepsi bayramlık yeni elbiseler giymiş, sevinç içinde sağa sola koşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde melül ve mahzün bir kenara çekilmiş, neşe ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu. Peygamber efendimiz bu çocuğa buyurdu ki:

- Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da bir kenara çekilmiş böyle duruyorsun? Çocuk, Peygamber efendimizi tanıyamamıştı. Dedi ki:

- Ben hem öksüzüm, hem de yetimim. Babam, şehid oldu, Annem başka biriyle evlendi.Peygamber efendimiz çocuğun şefkatle elinden tuttu.Sevgiyle saçlarını okşadı.

- Yavrum, Peygamber efendimizin baban, Aişe'nin annen, torunları Hasan ile Hüseyin'in de kardeşin olmasını ister misin? Yetim yavru, karşısındaki şefkat dolu, nür yüzlü insanın Peygamber efendimiz olduğunu anlayınca sevinçle dedi ki:

- Ya Resülallah, nasıl istemem? Efendimiz çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Yedirip, içirip, yeni elbiseler giydirdi. Çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp sordular:

- Nedir sendeki bu hal? Yetim çocuk başından geçenleri anlattı. Diğer çocuklar, bu yetim yavrunun hazret-i Peygamber tarafından evlatlığa alındığını duyunca: "Keşke bizim babalarımız da, o savaşta şehid düşselerdi de bizi de Peygamber efendimiz evlatlığa alsaydı." dediler.


BAYRAM NAMAZI

Bayram namazı iki rekattir. Cemaatle kılınır, yalnız kılınmaz. Birinci rekatte Sübhaneke'den sonra eller üç defa kulaklara kaldırılıp her defasında tekbir getirilir ve iki yana uzatılır. Üçüncüsünde, göbek altına bağlanır. Sonra Fatiha ve zamm-ı süre okunup rükü ve secdeler yapılır. Ayağa kalkılarak, ikinci rekatte Fatiha ve zamm-ı süre okunduktan sonra, iki el yine üç kere kulaklara götürülür ve her defasında tekbir getirilir. Üçüncüde de, eller yana salı-nır. Dördüncü tekbirde, eller kaldırılmayıp, rükü'a eğilinir.

Secdeler yapılır ve oturulup Ettehiyyatü ve salevat dualarından sonra selam verilir.Ramazan bayramında, erken kalkmak, namazdan önce tatlı, hurma veya şeker yemek, gusul abdesti almak, misvak kullanrnak, yeni ve temiz elbise giymek, fıtrayı namazdan önce vermek, camiye giderken yolda, yavaş yavaş tekbir okumak, güzel koku sürünmek, sevindiğini belli etmek müstehapdır. Niçin bayram denilmiştir? İmam-ı Gazali hazretleri, bayram denilmesinin sebeplerini şöyle açıklamaktadır:

1- Mü'minler, Ramazan bayramında, Allahü Teala-'nın farz kıldığı Ramazan orucunu tutabildikleri için çok sevinirler, bunu bayram kabül ederler.

2- Bayramlar her sene tekrar geliyor. Bu sevinçli gün tekrarlandığı için bayram denilmiştir.

3- Bayramda Allah'ın ihsanı bololuyor. Bol bol ihsana kavuşulduğu için bayram denilmiştir.

4- Bayram günü gelince sevinç ve neşe de geliyor. Üzüntüler unutuluyor. Bunun için bayram denilmiştir. Allahü Teala, cenneti ramazan bayramı günü yarattı. Tüba ağacını o gün dikti. Cebrail aleyhisselamı o gün vahiy elçiliğine seçti. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Kim, bayram gecesini, o günün şuuruna ererek ihya ederse, kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez." Bayram günü sabah vakti olduğu zaman, Allahü Teala meleklere emreder. Onlar yeryüzüne inerler. Sokak başlarını tutarlar. İnsanlar ve cinlerden başka bütün mahlükatın duyacağı bir sesleni da ederler. Derler:

- Ey ümmet-i Muhammed, kalkın! Büyük ihsanlarda bulunuyor, çok günahlar affediyor. Müminler bayram namazı kılmak üzere camilere ve mescidlere toplandıkları zaman Allahü Teala meleklere hitap eder:

- İşçi çalışınca karşılığı nedir?

Melekler derler:

- Ücretinin ödenmesidir! Şanı yüce olan Allah buyurur:

- Sizi şahit tutuyorum. Ben onlara sevab olarak rızamı ve mağfiretimi verdim.

Hazret-i Ali bir kalabalığı eğlence içinde görüp, böyle eğlenip neşelenmelerinin sebebini sorduğunda onlar, "Bugün bayramımızdır." dediler. Bunun üzerine hazret-i Ali de; "Günah işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır." buyurdu. Yine Müslüman ruhunu teslim (vefat) edeceği zaman rahmet meleklerini, cennetteki nimetleri görünce, onları görmenin zevkiyle can verme vakti de Müslümanın bayramı olduğu bildirilmiştir.

İslamiyetre bayramlar ikidir Bayram günleri, günahların affedildiği, birlik ve beraberlik duygularının pekiştirildiği, yoksulların sevindirildiği günlerdir. Çok eskilerden beri her kavim, yılın bazı günlerine önem vermiş, bunu çeşitli şekillerde kutlamıştır. Dini ve milli bakımdan önemi olan, milletçe her sene kutlanan bu günlere, çeşitli isimler verilmiştir. İslamiyetten sonra bayram ma'nasına gelen "ıyd" kullanılmıştır. Her yıl Müslümanların sevinçli, neşeli günleri tekrar geldiği için böyle günlere ıyd, yani "Bayram" denilmiştir. İslamiyetten önce Türk kavimler, devletler kendi inanç, örf ve adetlerine göre belli günleri kendileri için kutsal kabul etmişler ve bu günleri çeşitli menisimlerle kutlamışlardır.Dede Korkut Hikayeleri'nde, hanların başa geçmelerini, doğum ve zaferlerini kutlamak için toplandıkları, şölenler tertip ettikleri, ölümleri için yuğ, yani yas merasimi yaptıkları bilinmektedir. Türkler müslüman olunca bu eski adetlerini terk ettiler. Osmanlı Devleti'nde Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan merasim şöyle olurdu: Padişah bayram sabahı bazan Hırka-i Şerif dairesinde ve bazan da saray mescidinde sabah namazını cemaatle kılar ve sonra has odaya gelirdi. Bundan sonra bayram namazına gidiş hazırlıkları başlardı. Padişah tahtına gelip, oturmadan önce, akraba ve yakınlarına hil' atlar giydirip tahtın sol tarafında bekletilirdi. Bunların arkasında devlet erkanı rütbelerine göre dururlardı.Padişah bayram namazı için kalktığında sadrazam sağında ve babüssaade ağası solunda olduğu halde büyük bir alayla yola çıkılırdı. Bayram namazı genellikle Sultan Ahmet ve bazan da Ayasofya Camii 'nde kılınırdı. Bayram namazından sonra sadrazam, vezirler ve diğerleri dışarı çıkıp padişahı beklerler ve sonra alayla kubbe-i hümayüna kadar gelirlerdi. Burada bayramlaşma merasimini Babıali teşrifat kalemi idare ederdi. Herkes yerini aldıktan sonra, padişah, "Aleyke avnullah" ve "Mağrür olma padişühım, senden büyük Allah var." sesleri arasında tahta oturur ve bu esnada mehteran bölüğü tarafından hünkar marşı çalınırdı. Bu merasim, son zamanlarda umümiyetle Dolmabahçe Sarayı muayede (bayramlaşma) salonunda yapılırdı Dinimize göre, bayram ikidir. Birincisi, arabi aylardan Şevval ayının birinci günü Ramazan bayramı, ikincisi, Zilhicce ayının onuncu günü Kurban bayramıdır. Ramazan bayramı, üç gün, Kurban bayramı ise dört gündür.Peygamber efendimiz Medine'ye hicret edince, Medinelilerin cahiliye adetlerinden kalma bayramları kutladıklarını görünce onları ikaz etti; "Allahü Teala size onlardan daha hayırlı iki bayram (Ramazan ve Kurban bayramı) ihsan etti" buyurdu. Müslümanlar bayram günlerine ayrı bir önem verirler. Zira bu günler, günahların affedildiği, birlik ve beraberlik duygularının pekiştirildiği, yoksulların sevindirildiği günler olması bakımından sevinç ve neşe kaynağıdır. Bayram günleri, günahların affedildiği, rahmet kapılarının açıldığı günlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tövbe reddolmaz. Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı-nın birinci geceleri, Şaban ayının on beşinci (Berat) gecesi ve arefe gecesi." Ayrıca İslam büyükleri, bir müslümanın Allahü Teala'nın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günah işlemeden, haram lokma yemeden geçirdiği günleri de bayram kabül etmişlerdir. ' Peygamber efendimizin ilk kıldığı bayram namazı, Ramazan bayram namazıdır.Ebü Hüreyre hazretlerinin bildirdiği bir hadis-i şerif şöyledir:

"Bayramlarınızı tekbir ile zinetlendiriniz, süsleyiniz."

Okunacak dua

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

"Kim, bayram günü, üç yüz defa "Sübhanallahi ve bi-hamdihi" der ve bunu müslümanların mevtalarına hediye ederse, her kabre bin nur girer. O kişi öldüğü zaman Allahü Teala o kişinin bin nurunu da kabrine getirir."

Şevval ayında oruç tutmanın sevabı Ramazan-ı şerif orucunu tutup, Şevval ayında da altı gün oruç tutanlar, senenin tamamını oruç tutmuş gibi olur.Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

"Ramazan orucunu tutup, Şevval ayında da altı gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi olur." Kur'an-ı Kerim'de. "Bir sevüb işleyene en az on sevab verilir" buyurulmaktadır. Bunun için Ramazan-ı şerifteki otuz gün tutulan oruca karşılık üç yüz, Şevval ayındaki altı gün oruca da, altmış gün sevab yazılacağından üç yüz altmış gün oruç tutulmuş gibi olur. Böylece bütün sene oruçlu geçmiş sayılır. (Hicri sene 354 gündür.)

Ramazan-ı şeriften sonra, Şevval ayında tutulan oruçlar sayesinde insan günah kirlerinden temizlenir. Şevval ayında oruç tutmak isteyenin, pazartesi ve perşembe günlerinde tutması da münasip olur. Çünkü pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak sünnettir. Oruç kazası olanların da bu günlerde tutmaları iyi olur. Ramazan orucunun eksikliklerini tamamlar

Aliyy-ül-Havvas hazretleri buyurdu ki:

"Şevval ayında tutulan bu altı günlük oruca da, Ramazan-ı şerifteki saygıyı göstermelidir. Çünkü, Şevval ayında tutulan oruçlar, Ramazan ayındaki oruçların eksikliklerini tamir durumundadır."

Şevval ayında olsun, diğer mübarek gün ve aylarda olsun tutulan oruçlar hep nafiledir. Yani farz oruç gibi değildir. Sevabi ne kadar çok olursa olsun, nafile oruçların hiçbiri, farz ile kıyaslanamaz. Farz borcu olanın nafilelerine sevab verilmeyeceği bildirilmiştir.

Bunun için üzerinde oruç kazası olanlar, Şevval ayında ve diğer mübarek günlerde tuttukları oruçlara niyyet ederken, kazaya kalan oruca niyet etmelidir. Böylece hem kazası ödenmiş, hem de o mübarek günlerde oruç tutup, va' dedilen sevaba kavuşmuş olur. Şunu unutmamalıdır ki, farz olan bir ibadet, bir özürden dolayı vaktinde yapılamamış ise, bunu sonra, ilk fırsatta kaza etmelidir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp