Cinler Hakkında Bir Tetkik

CİNLER HAKKINDA BİR TETKİK

Cenn ve cünun, lügat itibariyle, gizlemek ve örtmek manasında kullanılmaktadır.Rahm-i maderde gizli olduğu için, ana karnındaki çocuğa cenin, aklı örttüğünden dolayı, deliliğe cünun düşmanın silahına karşı siper olup şahsı gizlemesi itibariyle, kalkana cünne, vücudu örttüğü için elbiseye cenan ölüyü gizlediği için kabre ve kefene cenen denilmektedir.!

Bu manalarla alakah olarak "gözle görülmeyen akıllı ve latif cisimlere de cinn adı verilmektedir.Cinn lafzı ile, çok kere, insan karşılığı bir varlık kasdedilir.Bu kelimenin müfredi, "Cinni"dir. Frenklerin (genie),latinlerin (geinus) dedikleri de budur. İslam filozoflarından sayılan İbn-i Sina Cin'i, (muhtelif şekillere girebilen hayvan-i hava'i)! diye tarif etmiş. Farabi ise

"Hayyi gayri natık, gayri mait" diye tanıtma yoluna gitmiştir.

Farabi, bu tarifinde "gayri natık gayri mait" demekle yanılmıştır. Çünkü cinler, temyiz kudretine sahip bulundukları gibi, ölüme de mahkümdurlar. Ebu Ali, cinleri haddi nakısla tarif yoluna gidip "Hayya mait-i hafi" demiş olsaydı hata ile ithamdan kurtulmuş olurdu. Ahd-i Cedidin tedkikinde incillerin hepsinde cinden bahs olunduğu görülmekte; Cin inancında semavi dinlerin ortak yönleri bulunmaktadır.

Cinlerin mahiyetleri:

Kur'an-ı Kerim tetkik olunduğu zaman, cinnin "yalın bir ateş den 5 hem de "çok zehirli bir ateşten"6 yaratıldığı görülmektedir. Ateşten yaratılmış, muhtelif şekillere girebilen cism-i latif, diye tarif edilen cin bir hadis-i şerif te şöyle açıklanmaktadır:

"Melekler, nurdan, cinler, dumanı kesilmiş yalın bir alevden yaratıldı. Adem (Aleyhisselam) ise, size Vasf olunan (toprak)dan yaratıldı,"?

Ateş, üç şeyi bünyesinde toplamıştır: Nur, duman ve alev.Nur'un ışığı, dumanın karartısı, alevin de zarar verici bir hali vardır. Ateşten yaratılan cin mahiyetindeki hususiyetlere göre, iman ve -salaha; küfür ve dalalete müsait bulunmaktadır. Bu itibarla cin taifesinden Mü'min olan da vardır. Kafir olanda bulunmaktadır. Onların salihleri de, kötüleri de bulunmaktadır. Cinlerin yaratılma zamanına işaret eden bir ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun ki biz, insanı kuru bir çamurdan suretlenmiş bir balçıktan yarattık! Cann-ı da daha önce çok zehirli bir ateşten halkettik."

Kur'an-ı Kerim'de değişik Iafızlarla 32 yerde cinden bahs olunmaktadır. Bunlardan 22'si cinn; 5'i canrı, 5'i de cinnet olarak geçmektedir. Cinn ve ins kelimeleri, Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde, birbiri üzerinde atıf suretiyle anılmış bulunmaktadır. Akli kaziyyeler ve nahiv ilminin ortaya koyduğu gerçeklerle bilinmektedir ki, ma'tüf, ma'tüfun aleyhden gayri bir şeydir. Yani bunlar birbirinin aynı değil ayrı ayrı mefhumlardır. "Bana Ali ve Hasan geldi" denildiğinde, gelme işinde ortaklığı bulunan Ali ve Hasan'ın birinden ayrı ve değişik şahıslar olduğu anlaşılır. Hal böyle iken, bazı şahıslar, Kur'an-ı Kerim'in bu beyanını ilmi ve akli gerçekleri hiçe sayıp, cinleri inkara kalkmaktadırlar. Hatasını te'ville kapatma gayretine düşen bu zavallılar, dolambaçlı yollara sapmakta ve kürre-i arzın buzlarla örtülü bulunduğu devirlerde, insanların mağaralarda gizlenmeleri sebebiyle kendilerine cin adı verildiği fikrini (!) ortaya atmaktadırlar.Bu, zırva olduğu kadar ilmi dayanağı bulunmayan söz, Kur'an-ı Kerim'e dayalı bilgisi bulunmayanların ağız ölçülerine uyan, kuru ve o nisbette cılız bir iddiadır. Takkesi düşen dazlağın açığa çıkan başı gibi, sahibinin ters yöndeki inancını ve kara cehaletini yansıtmaktadır. Müsbet ilim ve cinleri inkar XXnci asrın son çeyreğine ulaşan insanoğlu, aklını ımanın ışığında ve İslam'ın kumandasında yürütemediği için, inanç yönünden, fetret devri insanlarına taş çıkartacak cehalet örnekleri vermektedir. İhtisasa değer verdiğini söyleyen her ilim dalında şubelerin geliştiğini bilen inkarcı güruh dayanağı nakil olan metafizik meseleleri, akılla izaha kalkışıp, akılsız mahlükattan daha sapkın bir delalete düşmektedir. Bu cümleden olarak bazı şahısların cinleri inkara yeltenmelerini örnek verebiliriz. Günlük makalelerin, radyo konuşma ve açık oturumların bu nevzühur bilginleri, "gözleriyle görmedikleri veya laboratuar deneyleriyle ispatlanmayan şeyleri açıkça inkar cür'eti göstermektedirler. Bu iddia, Kur'an-ı Kerim'i inkara varan bir söz olduğu gibi, konuşma cehaletini de ortaya koymaktadır. Zira metafizik hadiseleri. akılla ispat mümkün olmadığı gibi, inkar etmeye de yol tamamen kapalıdır. Bu sınıf ta yer alan meseleler. "Sem'i'' deliller ile yani, ayet ve hadislerle haber verilmiş, ıman ve ikrara temel teşkil etmiştir. Akıl, fizik ötesi meseleleri değil, bunları haber veren nakli delillerin sübutunu, kuvvet derecesini ve birbiriyle olan bağlantılarını tedkik edebilir.Akıl, ıman meselelerinin isbatında değil, izah ve delile bağlanmasında yararlı olabilir. Yoksa her meselenin isbatın da tek ve yegane yol akıl değildir. Cinlerin varlığına ımanımız, hususiyet ve mahiyetierine dair bilgimiz, nakli kaynaklarla sınırlı kalmalıdır. Biz ayeti kerime ve hadıs-i şerifleri tedkik ederek cinlere dair inanç ve ilmimize kuvvet kazandırabiliriz. Cinlerin varlığını akla dayanarak inkar, ispat etmekten daha zordur.

"Görülmeyen şey var olmaz" diyene, "görmemek yok olmayı gerektirmez" diye cevap veririz. Biz, mikropları gözümüzle ve hatta birçoklarını mikroskopla bile görememekteyiz. Hangi akıllı, kalkıp da mikropların gözle görülemediğini mucip sebep olarak kabul edip, hastalıkların virüsünü inkar edebilir? Biz, ruhumuzu da görememekteyiz. Fani hayatı devam ettiği halde, kim kendisinin cansız olduğunu söyleyebilir? Teneffüs ettiğimiz havayı da göremiyoruz. Hava var mı, yok mu? diye tereddüt ediyor muyuz hiç? Aklına dayanarak cinleri inkara kalkışan kimsenin, aklının olup olmadığından şüphe etmekle biz de haklı sayılırız.Haklı sayılmalıyız, çünkü onların akıllarını da biz göremiyoruz! Müsbet ilimlerin ötesinde bulunan meseleleri, akli kanunlarla ve müsbet ilimlerle inkara kalkmak, ilmin salahiyetini aşmak ve ihtisasının dışına taşmak olur. Cinleri, havassi hamse (beş duyu) ile anlamak da kabil değildir. Bu hususta ancak haberi sadık (Ayet ve Hadisler) yolu ile bilgi sahibi olabiliriz. Kadi Abdül-Cebbar Hemedani, "Cinlerin varlığını ispat eden delil "Sem'i"dir.Onların varlığını akılla isbat için bir yol yoktur." demiştir. Hal böyle olunca, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflere dayanarak cinler ile alakah mevzuları tedkik edebiliriz. Aklın bu meseleleri anlaması ve kuşatması, gözle işitmek, kulakla görmek kadar imkansızdır. Cinlerin Peygamber Efendimize İmanı: İnsanların ve cinlerin tamamına Peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Taif halkını imana davet için gitmiş ve oradan üzgün olarak dönüyordu. Bu yolculuk, ımandan nasibi olan cinlerin İslamiyeti kabulü ile sonuçlanacak idi. Bu seyahatin dönüşü sırasında tan yeri ağarmış ve Fahri Kainat Efendimiz Batn-ı Nahle adı verilen vadide sabah namazına durmuştu. Diğer taraftan, cin taifesini hayretler içinde bırakan bir hal olmuştu. Cinler, o güne kadar, semalara doğru yükselip meleklerin konuşmalarından kulak hırsızlığı yaparak bazı haberler dinlerlerdi. Fakat o gün bu maksatla göklere doğru yükselmek istediklerinde üzerlerine ateşvari gök taşları atılmıştı.Semada meydana gelen bu hadisenin, yeryüzündeki ehemmiyetli bir meseleden dolayı vukua geldiğini düşünerek sebebini araştırmak için kürre-i arza dağılmışlardı. Nusaybin cinlerinden ileri gelen bir heyet, Betn-i Nahle'ye uğramışlardı. Resul-i Ekrem'in okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'i dinlemişler. Semada cerayan eden hadisenin sebebini anlamışlar ve sonra kavimlerinin yanlarına dönmüşlerdi. Bu hususla ilgili ayeti kerimelerde durum şöyle açıklanmaktadır: ''Yadet o zamanı ki cinlerden bir taifeyi Kur'an dinlemeleri için sana (doğru) çevirmiştik. İşte bunlar, Onun huzuruna geline (birbirine) "susun

(dinleyin)" demişler, (okunması) bitirilince de (kendilerini azab ile) korkutmaya memur olarak kavimlerine dönmüşlerdi. "Ey kavmimiz dediler, hakikat biz Musa'dan sonra indirilmiş olan, kendinden öncekileri tasdik eden, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik. Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisine icabet edip ona iman edin ki, (ALLAH) sizin günahlarınızdan bir kısmını yarlığasın ve sizi acıklı bir azaptan kurtarsın." Cenab-ı Hak, onların Kur'an dinlemeleri ile ilgili hususu Peygamber Efendimize vahiy yolu ile şöyle haber vermiş bulunmaktadır:

"(Habibim, de ki: "Bana şu hakikat(ler) vahiy olunmuştur: Cinlerden bir zümre (benim Kur'an okuyuşumu) dinlemiş de (şöyle, söylemişler): - Biz, hakiki hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki, o hakk'a ve doğruya götürüyor, bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbimize (bundan sonra hiçbir (şey)i asla ortak tutmayacağız. Hakikat şudur ki, bizim avanakıl cahil)imiz Allah'a karşı (meğer) pek aşırı yalanlar söylüyormuş. Gerçek bizde insan (olsun) Cin (olsun) Allah"a karşı (hiçbiri) asla yalan söylemez, sanmıştık, filhakika şu da var, 'insanlardan bazı kimseler cinden, bazı kişilere sığınırlar.Demek bu suretle onların azgınlıklarını (şımarıklıklarını) arttırmışlar. Hakikaten onlar da, sizin zannettiğiniz gibi, Allah'ın hiçbir kimseyi katiyen tekrar diriltemeyeceğini sanmıştır. (Cin devamla):

''Biz ciddi bir surette göğe erişmek istedik. Fakat onu sert bekçilerle ve (yakıcı) şihablarla doldurulmuş bulduk. Halbuki hakikaten biz, (bundan evvel haber) dinlemek için onun bazı kısımlarında oturacak yerler (bulup) oturuyorduk. Fakat şimdi, kim dinleyecek olursa kendisini gözetip duran bir şihap (karşısında) bulunuyor."

Bu vak'a cinlerin Peygamber Efendimize ilk mülakatı oluyordu. Bundan sonra yine bir gün Peygamber Efendimiz ashabına şöyle hitabetti:

"Ben gece vakti gidip cinlere Kur'an okumakla Emr olundum. Peşimden kim gelecek?" Resül-i Ekrem bu sözü ikinci ve üçüncü defa tekrarlamışsa da ashab gene önlerine bakmışlardır. İbn-i Mes'üd durumu nakledip şöyle haber veriyor ve bu suale karşı "Ben (gelirim) ey Allah'ın Resülü" dedim. O gece bu vak'aya benden başka kimse şahid olmamıştır. Şi'b-i Hacün'a vardığımızda bana bir çizgi çekti, oturmamı emretti ve "Ben sana dönüp gelesiye kadar buradan çıkma!"diye tenbih etti. Sonra gitti. Ben, bu sırada şiddetli bir gürültü işittim. Cinler, Resul-i Ekrem'in üzerine keklikler gibi uçuştular. Ayakları ile taşları yuvarlıyorlardı. Kadınların def çaldıkları gibi deflerini çalıyorlardı. Nihayet onu kuşattılar. Kendisini göremez olup ayağa kalktım. Eliyle bana oturmamı işaret etti. Derken,Kur'an okumaya başladı. Sesi gittikçe yükseliyordu. Onlar yere yapışmış bir halde duruyorlardı. Kendilerini göremez olmuştum. Nihayet, bana geldiği zaman, buyurdu ki: ''Bana (doğru) gelmek istemiştin değil mi?" Ben: "Evet, ya Resülellah" dedim. O:

"Bu (dediğini yapsaydın) sana iyilik getirmezdi. Onlar, cin taifesindendir. Kur'an dinlemek üzere gelmişlerdi, sonra kavimlerini inzar etmek üzere döndüler. Benden azık istediler. Ben de kemik ve deve pisliğini azık (olarak tahsis) ettim. Kimse kemikle bir de deve pisliği ile taharet almasın ... " buyurdu. Bu hususla ilgili ve değişik yollardan gelen rivayetler. cinlerin Peygamber Efendimize ıman etmelerini, Resul-i Ekrem'in cin taifesinden de ashabı bulunduğunu ve Fahr-i Kainatın Resul-üssekaleyn (ins ve cinne gönderilmiş bir peygamber) olduğu hakikatini ortaya koymaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp