Ilıcalar

Ilıcalar :

Anadolu'da kimi hastalıkların giderilmesinde, ılıcaların büyük ölçüde etkili olduğu söylenir. Bu bir inanç niteliğindedir. Anadolu'nun, başta Bursa, Erzurum olmak üzere bir çok yerinde bulunan bu ılıcalar, bu yerden çıkan sıcak su kaynakları, sağlığa elverişli, kimi hastalıkların giderilmesinde yararlıdır.

Ilıcalardan eski çağlardan beri yararlanıldığı biliniyor.Ancak eski çağlarda bu suların birtakım kutsallık taşıdığı inancı vardı. Suları, insanlara sağlık, esenlik bağışlayan gizli güçlerin ısıttığına inanılırdı. Bu bakımdan da sular kutsal sayılırdı. Çok tanrıcı dinlerin yaygın olduğu bu dönemlerdeılıcaların koruyucu güçlerin yönetiminde olduğu sanılır, onlara karşı özel bir sevgi, özel bir saygı gösterilirdi. Bu kutsal suların bulunduğu çevre korunur, orada, yılın belli günlerinde törenler düzenlenir, şölenler verilirdi.

Ilıcalardan en çok deri hastalıklarının giderilmesinde yararlanılırdı. Bunlar da uyuz, temreği, kellik, kaşıntılar,çıbanlar, deri yaraları, siğiller, sivilceler. romatizma ağrıları. Bunların dışında sancılar, karın, mide ağrıları, bronşit, basur,göğüs tıkanıklığı gibi hastalıkların adları pek bilinmezdi.

Kimilerine göre ılıcalar yeraltının kötülükler ülkesinden, özellikle cehennem'den yeryüzüne taşan sulardı. Tek tanrıcı dinlerle bağlantılı olarak geniş bir alana yayılan bu inancın da kaynağı eski Anadolu dinleri, mitolojidir. sonradan bunların yararlı, sağlığa elverişli sular oldu anlaşılınca bu inanç da bir yana atılıverdi.

Ilıcalardan yararlanma inancı Anadolu'da çok eskidir. Asya'dan gelenler bunu, bu sudan yararlanmayı Anadolu'da öğrendiler. Bu konuda Hoca Sadeddin Efendi'nin Tacu't Tevarih (Tarihlerin Tacı) adlı kitabında bir de öykü XVi. yüzyılla yaşayan bu Osmanlı tarihçesine göre İzmit yöresinde bulunan bir ılıcanın ortaya çıkışı şöyledir: İstanbul'da oturan Bizans imparatorunun çok güzel bir kızı varmış. Bu güzel kız cüzzam hastalığına tutulmuş. Günden güne bozulmuş, yüzü ne bakılmaz olmuş. Bundan sıkılan, üzülen kız babasına yakarmış. Ondan, kimsenin görmeyeceği, gelmeyeceği ıssız bir yerde bir konak yapıp oraya gönderilmesini istemiş. İmparator kızının bu dileğini yerine getirmiş. İzrnit'te, deniz kıyısında ona bir konak yaptırmış. Kız da bu konağa kapanıvermiş. Konağın bahçesinde bir sıcak su varmış. Günün birinde tüyleri dökülmüş, cılız, bitkin bir domuz bahçede gezinirken bu suya girmiş. Bir süre kalmış. Sonra her gün suya gelip girmeye başlamış. Bu kırk gün sürmüş. Kırk gün sonra domuz sapasağlam olmuş, gürbüzleşmiş, tüyleri pırıl pırıl çıkıvermiş. Bunu gören cüzzamlı kız da kırk gün domuzun yaptığını yapmış. O da iyileşmiş, cüzzamından kurtulmuş, eski güzelliği, parlaklığı, sağlığı yerine gelmiş. Bunun üzerine imparator oraya yeni yeni yapılar yaptırmış, hamamlar kurdurmuş. O günden sonra bu ılıcanın ünü bütün dünyaya yayılmış.

Osmanlı tarihçisi bu olayı halktan duymuştur besbelli.Çünkü İzmit'teki ılıcanın açılışı, ondan yararlanışı bu Osmanlı tarihçisinden en aşağı bin yıl öncedir. İzmit ilinin kuruluşunu da sayarsak bu Osmanlı tarihçesinden 1800 yıl daha eskiye gider. İzmit ili İ.Ö. 11ı. yüzyıl ortalarında (262'de) kurulmuştur. O çağlarda da bu sıcak sudan yaralanılıyordu. Ancak, Bizans imparatorunun o yörelerde saray yaptırmaları, hamam kurmaları epey sonradır (İ.$. V., Vi. yüzyıllarda). Daha önce buraları Bithynia Krallığı'nın yönetimi altındaydı.

Bu öykünün önemli yanı, halk belleğinde yerleşen bir olayın, Osmanlı tarihçisinin kulağına değin gelişir. Bu da birtakım masalların, öykülerin birer inanç kılığına bürünerek yayılmasının ne denli sürekli olduğunu gösteriyor açıkça.

Anadolu'da bulunan ılıcaların, yararlı suların, mağaraların çoğunun durumu, bulunuşu, kullanılışı böyledir. Bizim yeni bulduğumuzu sandığımız bir inanç kaynağının binlerce yol eskilere doğru gittiği bir gerçektir Anadolu'da.

Bugün ılıcalardan yararlanma durumu da böyledir. Ancak eskiden, ılıcanın yorumu başkaydı, onda bir kutsallık vardı, öyle olduğuna inanılırdı. Bugün için değişen yalnız odur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp