Yaşlanma Nedir?

Yaşlanma Nedir?


Neden yaşlanıyoruz? Yaşlanmayı yavaşlatmak ya da yaşam süresini uzatmak için bir şeyler yapılabilir mi? İnsanoğlunun en büyük hayali uzun yaşamın sırlarını çözebilmek. Peki bu hayal ne kadar gerçek olabilir? Bu sorular oldukça uzun bir süreden beri sorulmaktadır. Fakat hala basit bir cevabı bulunamamıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalarla yaşlanan insan vücudu hakkında her geçen gün daha fazla bilgi sahibi olunmaktadır. 
 
Yaşlanmanın, vücudumuzdaki pek çok sistemi kapsayan hücrelerden organlara kadar tüm yapdarda fonksiyonların giderek azalması anlamına gelen, oldukça karmaşık bir süreç olduğu bildirilmektedir. Yaşlanma canlı organizmanın büyüme ve gelişmesinde zamanla meydana gelen gerilemelerin toplamı ve fonksiyonel açıdan yeteneklerin azalmasıdır. Yaşlanma bir süreçtir. Doğumla başlar ve bir daha durmaz. Meydana gelen fiziksel, psikolojik veya sosyal yetersizliklerin hepsi daha önceki değişim ve gelişimlerin sonucudur.Toplumdan topluma değişmekle beraber her toplumda yaşlı bir kesim olmuştur. Bu ortalama yaşam süresi Antik Roma’da yaklaşık olarak 22 yıl iken, 1800’lü yıllarda 41-42 yıla, bugün ise 75-80 yıla çıkmıştır.
 
 Bu sonuç, gittikçe daha uzun yaşadığımızı ve bu süreyi daha sağlıklı ve başarılı kılabilmek için çaba göstermemiz gerektiğini ortaya koymaktadır. Literatürde 65-75 yaş grubu “genç yaşlılar”, 75-85 yaş arasındakiler “orta yaşlılar”, 85 ve üzerindekiler ise “en yaşlılar” olarak kabul edilmektedir. ABD’de her gün 5.000 kişi 65 yaşma basmakta, 65 yaş ve üstü 3.600 kişi ölmektedir. Dolayısıyla her gün bu yaş kesiminden topluma net 1.400 kişi katılmaktadır. 65 yaş ve üstü grup nüfusun en hızlı artış gösteren kesimidir. Bu grup, bir yüzyıl önce ABD toplumunun yüzde 2’si iken, bugün yüzde 12’si seviyesine yükselmiştir. Avrupa Birliği’nde nüfusun yüzde 12-18’ini, ülkemizde ise 2000 yılı verilerine göre nüfusun yüzde 5,6’sım (yaklaşık 4 milyon) 65 yaş üstü insanlar oluşturmaktadır.Ortalama yaşam süresi son yüzyılda belirgin olarak artmış ve Japonya, Norveç, Kanada gibi bazı ülkelerde 85’lere gelmiştir.
 
 Ülkemizde Devlet İstatistikKurumu’nun verilerine göre ortalama yaşam süresi 1997 yılında kadınlarda 70,9 erkeklerde 66,3 yıl iken, 2009 yılında bu süre kadınlarda 76,1 erkeklerde ise 71,5 yıla çıkmıştır. Beklenen yaşam süresi yüzyılımızda batı top- lumlarında 75-80 yıl iken, gelişmekte olan ülkelerde 40- 50 yıla düşmektedir. ABD’de 2015 yılında, 100 yaş ve üstü 100.000 kişinin olması beklenmektedir. Sözgelimi Fransız Jeanne Calmet (1875-1997) 122 yaşma kadar yaşamıştır. 18 Kasım 1884’te Bitlis Adilcevaz’da doğan, 4 Nisan 2007 tarihinde hayata gözlerini yuman Türk kadını Seher Bulut ise dünya tarihinde en uzun süre yaşayan kadındır (123 yıl 111 gün). Günümüzde bilim adamları maksimum yaşam süresi potansiyelini 125 yıl civarında kabul etmektedirler. Fakat 125 yıl yaşamak sadece torunlarımızın torunlarını görebileceğimiz anlamına gelmez. 
 
Bu aynı zamanda 40 yaşındayken 30 yaşında gibi görünmemiz, 100 yaşındayken 80 yaşında hissedebilmemiz ve görünmemiz, daha da önemlisi hangi yaşta olursak olalım daha enerjik olmamız demektir.Kısacası, daha uzun süre daha genç kalabiliriz. Başlamak için hiçbir zaman geç değildir. Yorgun, hasta ve yıllar içinde yıpranmış olanlar bile biyolojik açıdan gençleşebilir, zararı geri döndürebilir, hastalıkları uzakta tutabilir ve yaşamlarını uzatabilir. Öyleyse uzun yaşamak ve genç kalmanın sim nedir? Tabii ki dengeli ve nitelikli beslenme, düzenli egzersiz, verimli uyku ve ruhsal dinginlik... Kısacası uzun yaşamak ve genç kalmanın anahtarı sizin elinizdedir. 
 
Laboratuvar hayvanlarına uygulanan testler maksimum yaşam süremizin 130 hatta 140 yıla kadar uzatılabileceğini göstermektedir. Genel olarakyaşlanmaya yol açan değişikliklerin çoğu “iyi yaşam alışkanlıkları” ile önlenebilir veya tersine çevrilebilir.İnsanın sadece kendisi için uzun yaşaması asıl amaç olmamalıdır! Eğer son 20 ya da 30 yılınızı bir huzurevinde, kırılmış bir kalça ile bir bastona dayanarak, oraya niçin geldiğimizi unutarak ve her yemekte bir sürü ilaç yutarak geçirecekseniz 125 yaşına kadar yaşamanın hiçbir anlam yoktur. Kendi içimizde 125 yıllık bir sermaye ile doğduğumuzu bilmenin değeri, eğer bunu yavaş kullanırsak ister çocuk, ister 30’larında ya da 80’inde olalım ölene dek daha aktif sağlıklı ve mutlu olabileceğimizdir.Bu bilgilerin doğrultusunda, bilim adamları insanların yaşam dönemini daha sağlıklı, uzun ve başarılı kılabilmek için araştırmalarını yoğunlaştırmakta, daimi gençlik hayali peşinde ve gençlik iksirini bulma yolunda yoğun çabalar göstermektedirler.
 
Yaşlanma asla tek boyutlu bir süreç olarak ele alınmamalıdır. Kimi insanlar yaşına göre genç gösterir. Bu kişiler bedensel ve ruhsal olarak, kendilerine göre çok daha genç olan insanlar kadar aktif ve güçlüdür. Çünkü bu insanlar yaşlanma olayını yavaşlatmayı bilmiştir. İşte bu görünen yaşı “biyolojik yaş” olarak tanımlıyoruz. Doğum tarihine göre hesaplanan yaşa da “takvim yaşı” (kronolojik yaş) diyoruz. Toplumda gözlemlerimize dayanarak, 65 yaşında olup 45 yaşında gösteren ya da tam tersi 65 yaşında olup 85 yaşında gösteren insanların olduğunu söyleyebiliriz. 
 
Bu bize takvim yaşı ile biyolojik yaşın paralel olmadığını göstermektedir. Gerçek yaşınızı gösteren ve önemli olan biyolojik yaştır. 1998’de John Glenn 77 yaşında uzaya giden en yaşlı astronot olarak144 kez dünya çevresini dönüp geri geldi. Bu olay biyolojik yaş için iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Yaşlanmada genetik mirasın etkisinin yüzde 25-30 civarında olduğu düşünülmektedir. Bilince dayalı sağlıklı bir yaşam tarzını benimser, kendinize iyi bakarsanız takvim yaşınızı değil ama biyolojik yaşınızı değiştirebilirsiniz.Genetik mirasınızın getirdiği olumsuzlukları alt edebilir ve son anınıza kadar kendi işini kendi yapabilen, başkalarına muhtaç olmayan, iyi yaşayan, huzurlu, keyifli, dostları ve ailesiyle iyi bir hayatı olan, zarif ve bilge bir yaşlı olarak kalabilirsiniz.

Yaşlanma Belirtileri Nelerdir


Hepimiz yaşlılığın belirtilerini biliyoruz, göz çevresindeki kırışıklıklar, yüzde buruşmalar, yaşlılık lekeleri… Ama bu belirtiler yalnızca yüzeyde görünenler. Sağlıklı yaşamımız, dışta ki görüntülerden ziyade vücudumuzun içten nasıl yaşlandığına bağlı.

Bu yazıda, vücudunuzun hızlı yaşlandığına dair ipuçlar içeren 7 tehlikeli yaşlılık belirtisine değineceğiz. Bu işaretleri hızlı farkederseniz sadece bazı rahatsızlıkları önlemekle kalmayıp, hayatınızı bile kurtarabilirsiniz!

Uyarı Belirtisi 1: Ağız kuruluğu

Sabahları ağız kuruluğu uyku apnesinin bir göstergesi olabilir. Uyku apnesi, hava yolunun tıkanıklığı sonucu uyku esnasında 10 saniye ve üstünde nefessiz kalmaya neden olan, ve potansiyel olarak çok ciddi bir uyku hastalığıdır. Eğer sizde bu hastalığın olup olmadığını bulmak istiyorsanız, aşağıdaki soruları yanıtlayarak "horlama puanınızı" hesaplayın. Her "evet" cevabı için kendinize 1 puan verin.

⁃ Horlar mısınız?

⁃ Halsiz veya bir baş ağrısıyla mı uyanırsınız?

⁃ Gün içinde sürekli yorgun ve bitkin misinizdir?

⁃ Hiç okurken, televizyon izlerken, ya da araba kullanırken uyuya kalır mısınız?

⁃ Hafıza veya konsantrasyon problemleriniz var mıdır?

Eğer bu sorulardan iki veya daha fazlasına evet cevabı verdiyseniz, uyku apnesi riski taşıyorsunuz ve bir doktora görünmelisiniz. Aynı zamanda, yan dönerek uyuduğunuza emin olun! Sırt üstü uyumak dilinizin ve alt damağınızın boğazının arkasında durup nefes yolunuzu tıkamasına yol açabilir. Bacaklarınızın arasına bir yastık koymak, gece boyunca yan dönerek uyumanızı, ve daha güvenli bir gece uykusu çekmenizi sağlar.

Uyarı Belirtisi 2: Kırmızı Gözler

Kızgın gözler, eklemlerin iltihaplanıp dejenere olmalarına yol açan artritin belirtisi olabilir. Bu hücresel süreç gözlerinizin kızarmasına neden olur.

Uyarı Belirtisi 3: Gri Deri

Eğer cildiniz eskisi gibi "ışıldamıyorsa", bu durum tehlikeli karaciğer problemlerinin bir belirtisi olabilir. Normalde, karaciğeriniz atıkları ve fazla sıvıyı kanınızdan arındırır, ve bu atıklar idrar yoluyla atılır. Kronik karaciğer yetmezliği ileri bir dereceye ulaştığında, tehlikeli bir orandaki sıvı, elektrolit ve atıklar vücudunuzda birikebilir. Karaciğer problemleri gri deri belirtisiyle sonuçlanan kansızlığa yol açabilir. Eğer cildinizin normale kıyasla daha soluk göründüğünü düşünüyorsanız, doktorunuza başvurmayı unutmayın.

Uyarı Belirtisi 4: Koku Kaybı

Koklama duyu kaybı, bir sinir sistemi hastalığı olan Parkinsonun erken belirtisi olabilir. Sizi kuvvetsizleştirecek olan bu hastalığı, koku testi yoluyla erken teşhis edin. Alkollü bir mendili göbek deliği hizanızdan başlayarak burnunuza kadar yükseltin. Eğer mendili 20-30 cm uzaktan koklayabilyorsanız, koku duyunuzda bir sorun yok. Eğer kokuyu 10 cm itibariyle almaya başlıyorsanız, bu durum koku kaybını belirtir.

Uyarı Belirtisi 5: Kılsız Ayak veya Ayak Parmakları

Kültür gereği kadınlar her ne kadar vücutlarındaki her tüyden kurtulmaya çalışsalar da, kılsız ayak veya ayak parmakları aslında felç ve kalp kriziyle sonuçlanan damar hastalıklarının bir belirtisi olabilir!

Doğal olarak, bacaklarınızda kıl vardır. Deri altındaki kıl kökleri, damarlarınızdaki kan tarafından beslenir. Kilo aldığınızda, zamanla, kolesterol dereceniz artar ve arterlerde plaklanmalar başlar. Bu plaklanmalar kan akışını kesebilir. Bunun sonucunda, deri altındaki tüm küçük kan damarları tıkanır ve kıl kökleri ölür. Eğer ayaklarınızın etrafında parlayan, kılsız deri farkederseniz bu kalp kriziyle sonuçlanabilecek damar tıkanıklığının habercisi olabilir.

Çoğu zaman doğru beslenme ve egzersiz ile bu plaklaşmayı yani damar tıkanıklığının ilerlemesini durdurabilir, hatta durumu tersine bile çevirebilirsiniz. Doktorunuza başvurmayı unutmayın.

Uyarı Belirtisi 6: Çarpık Ayak Parmakları

Hazır ayaklarınızdaki kılları kontrol etmek için eğilmişken, ayak parmaklarınızı kontrol etmek için de bir dakikanızı ayırın; yukarı doğru çarpılmış parmak uçları akciğer hastalığının belirtisi olabilir. Bu şekildeki parmaklar, vücuttaki oksijen dolanımının düzgün bir şekilde gerçekleşmediğini gösterir; kalpte ya da akciğerde bir hastalığın belirtisi olabilir. Eğer böyle bir durum gözlemliyorsanız, lütfen doktorunuzdan bir randevu alın.

Uyarı Belirtisi 7: İşitme Kaybı

Çoğumuz işitme kaybının hayatın kaçınılmaz bir parçası olduğunu düşünürüz; fakat aslında bu durum, çok hızlı yaşlandığınızın bir göstergesidir. İşitme kaybı, ilerleyen bunama veya Alzheimer hastalığının bir belirtisi olabilir. Büyük ihtimalle bildiğiniz gibi, beyinde farklı vücut fonksyonlarını kontrol eden farklı "merkezler" bulunmaktadır. Bir bölüm görmeyi kontrol ederken, diğer bir bölüm kokuyu, diğer bir bölüm hafızayı, öteki bir bölüm duymayı vs. kontrol eder.

Alzheimer's hastalığının en önemli nedeni, beyindeki sınır hücrelerinin arasında gerçekleşen plaklanmadır. Bu plaklar beyindeki nöronların düzgün çalışmasını durdurur ve istediği tüm sinyalleri gönderememesine yol açar. Sonuç olarak, beyninizdeki değişik merkezler kapanmaya başlar. Bu yüzden, işitme merkezinin çalışmasındaki sorunlar direkt olarak Alzheimer hastalığına sebep olan plaklanmanın bir sonucu olabilir.

Şu anda Alzheimera bir çare bulunamadığı için, kulağınızı korumaya günlük 300 mg magnezyum alarak başlayabilirsiniz. Yakın bir zamanda yapılan bir çalışmaya göre, ağızdan alınan magnezyumun geçici ve kalıcı işitme kaybını önlediği kanıtlanmış. Aynı zamanda, yapılan çalışmalar, okuyarak ve bulmaca çözerek beyinin aktif tutulmasının Alzheimer hastalığına engel olduğu kanıtlanmıştır. İlginç bir kitabı çözümleyin ve bol bol Sudoku çözün. Beyin sağlığınız buna bağlı!

Erken Yaşlanma



Progeria, halk dilindeki adıyla erken yaşlanma hastalığı, konu hakkında yapılan bilimsel araştırmalar hastalığın çaresini bulmaktan ziyade hastalığa sebep olan faktörleri bulmak ve bu sayede insanlığın ömürünü uzatabilmektir.

Diğer adı Hutchinson-Gilford olan bir genetik hastalik, ilk 46 kromozomla birlikte ortaya çıkan bu hastalık telomer zincirin kısalığından kaynaklanmaktadır. Normal somatik hücrelerde her replikasyon sonrası telomerik DNA kısalır. Bu DNA kısalmasını engellemek için vücutta telomeraz enzimi vardır.Telomeraz enzımı kromozomların kısalmasını engeller vücutta bu enzım eksıklıgıde bu hastalıga sebep olabılır.Telomer kısalması ve sınırlı yaşam süresi potansiyel tümör baskılama mekanizmasıdır.

Çünkü insanın yapısındaki kromozomlar sürekli bölündüğü için kısalır bu da hücreleri yaşlandırır. Normalde ortalama 80 yıl yaşayan birey 12-13 yaşlarında yaşamını yitirir. Diğer bir deyişle henüz 10 yaşında 70 yaşındaki bir insan görünümüne sahiptir. 8 milyonda bir görülen bu hastalık için çalışmalar hastalığın sona ermesi yerine hastalıktaki kromozomların uzunluğunun dolayısıyla insanın yaşam süresinin uzatılması yönünde yapılmaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp