Veba Tedavisinde

Veba Tedavisinde :

RESULÜLLAHIN VEBA‘NIN TEDAVİSİNDE VE VEBADAN KORUNMA YOLLARI HAKKINDAKİ REHBERLİĞİ

Buharı ve Müslimin Sahih'lerinde Amir İbn Sa'd İbn Vakkas balınsın dan, Usame İbn Zeyde Peygamberden veba hakkında ne duyduğunu sordu, Usame de Rasüllüllah Sallallahu aleyhi vesellem'in Veba ile ilgili olarak şöyle dediğini duyduğunu söyledi:

«Veba Yahudiler den bir topluluğa ve sizden öncekilere gönderilen bir ezabtır. Bir yerde veba. olduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. bulunduğunuz bölgede bu hastalık vuku bulursa hastalıktan kaçmak için o bölgeden çıkmayınız (I). Yine Sahihayn 'da Hafsa bint-i Şirin 'den şöyle dediği rivayet edilir; Enes İbn-i Malik, Rasulüllahın Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğunu nakleder: Veba, tüm Müslümanlar için şehitliktir (2).

Taun; sözlükte bir veba türüdür. Bunu söyleyen " Sıhah " (3) sahibidir. Tıp alimlerine göre taun: Helak eden ve öldürücü bir deri şişliğidir. Bu şişlikle birlikte acı veren şiddetli bir ateş görülür, atar son hadde ulaşır ve şişliğin çevresinde çoğunlukla siyahlık. yeşillik ya da solukluk oluşur. En sonunda süratle uyuza yol açar. .Taun, çoğunlukla üç yerde ortaya çıkar, koltuk altında, kulak arka'sında ve burun dibinde, kaba etlerde(l).

Ayşe Allah razı olsun 'dan nakledildiğine göre: Ayşe validemiz Peygamber efendimize ta‘n‘ı biliyoruz ama taun nedir? diye sorduklarında Rasüllüllah: -"Deve bezesi gibi bir bezedir ki karın bölgesinde ve koltuk altında çıkar'(2) diye cevapladılar». Tabipler derler ki: "Kaba etlerde ve kasıklarda, kulak arkasında ve burun dibinde sivilce veya çıban çıkar da fasit ve zehirleyici cinsten olursa "Veba" adı verilir. Bu bezenin böyle oluş nedeni, kokuş-maya ve mahvetmeye meyilli olan pis kandır. Bu kan zehirleyici bir hüviyete dönüşür, organı mahveder, çevresini değişime uğratır, çoğu kez kan ve sarı su halinde dışarıya sızar, bu durum kalbin kötü bir şekil almasına yol açar; en sonunda da hastada kusma, kalp çarpıntısı ve baygınlık gözlenir.

Veba adı, her ne kadar kalbin kötü bir durum almasına yol açan, hatta bu nedenle öldürücü bile olabilen tüm şişlikler için kullanılırsa da bezeye müsait olan etlerde meydana gelen şişliklere mahsus bir isimdir. Çünkü bu pis kan ın toplanarak beze yapmasını ancak yapısında zayıflık olan organlar kabul ederler. Sivilce ve çıbanların en kötüsü vücudun en yüksek organlarına yakınlıkları nedeniyle koltuk altı ve kulak arkasında çıkanlarıdır. En hafifleri de kırmızı ve sarı olanlarıdır. Siyaha yakın olanlarından ise kimse kurtulamaz.

Salgında ve uygun bölgelerde taun çok olduğu için, veba adı kullanılmıştır. İlk Arapça sözlük olan "Kitabül-Aynın yazarı Halil İbn Ahmet el-Ezdi 'nin dediği gibi veba denince taun anlaşılır. Taun'un tüm salgın hastalıkları kapsadığını söyleyenler de olmuştur. Gerçekte veba ve Taun, arasında genel özel mutlak ilişki vardır. Her tacın vebadır, fakat önermeyi ters çevirerek her veba Taundur diyemeyiz. Çünkü her veba tacın değildir.

Yaygın hastalıklarda veba taun'dan daha genel anlamda kullanılır, taun onlardan biridir. Taun'lar deyiminden de, daha önce bahsedilen vücut bölgelerinde çıkan çıbanlar,yaralar ve pis şişlikler anlaşılır. Bana göre yaralar, şişlikler ve çıbanlar taun 'un kendisi değil, ancak onun eserleridir. fakat doktorlar dan sadece gözle görülen eserlerini anlarlar ve bu eserleri taun'un kendisi olarak kabul ederler.

Taun kelimesinin üç anlamı vardır:

1. Taun'un gözle görülen eseri; doktorların bahsettikleri taun budur.

2. Taun'dan dolayı ölümdür. Sahih hadisteki: "Taun, tüm Müslümanlar için şehitliktir" sözünden maksat budur.

3. Bu hastalığa yol açan etken faktördür.

Sahih bir hadiste:

• Taun, İsrail oğullarına gönderilen azabın kalıntısıdır denildiği gibi: Taun: cinlerin dürtmesidir, (2) ve: Taun bir peygamberin çağrısıdır.(3) şeklinde açıklamada bulunan rivayetler de vardır. Yukarıdaki hadislerde geçen hastalık sebeplerini. anlayabilmeleri için tabiplerin ellerinde bir delil olmadığı gibi, bu sebepleri ortadan kaldıracak bir çareye de sahip değillerdir. Halbuki peygamberler bilinmeyen şeyleri bildirirler. Hekimlerin veba ile ilgili olarak anlayabildikleri şeyler vebanın ruhlar aracılığıyla taun ve belirtisinin oluşmasına bir engel teşkil etmez.

Zira ruhların insan tabiatında. Hastalığında ve helalinde olan etkileri, ruhlar ve faaliyetleri, vücutların ve yapılarının ruhlara karşı tepkileri konusu en bilgisiz insanların bile inkar etmedikleri bir gerçektir. Cenabı-ı hak bu ruhlara, veba'ya yakalandığı ve havanın bozulduğu esnada insan vücutlarını kullanma ve onlarda faaliyet imkanı veriyor. Tıpkı insana kötü bir görünüm kazandıran pis maddelerin çoğaldığı sırada insanı yönlendirme imkanı verdiği gibi. Özellikle kanın kaynadığı, siyah salgının ortaya çıktığı ve meninin harekete geçtiği sırada şeytanı ruhlar bu insanın vücudunda, başkasında yapamadıkları faaliyetleri yapma imkanı bulurlar. Zikir, dua, tazarru, yalvarma, sadaka ve Kuran-ı kerim okuma gibi daha etkili davranışlarla bu ruhlar kovuluncaya kadar insan vücudunda faaliyetlerine devam ederler.

Bu gibi davranışlarda bulunan insan, bu davranışlarıyla melek-i ruhların inerek, şeytanı ruhları helak etmelerini, onların kötülüklerine engel olmalarını ve etkilerini yok etmelerini istemiş olmaktadır, Biz ve başkaları- sayısını Allahın bildiği kadar deneyim efe bulunduk ve gördük ki temiz ruhların inmelerini ve insana yaklaşmalarını sağlamanın insan moralinin güçlenmesinde ve bayağı maddelerin yok edilmesinde çok büyük etkileri vardır.

Bu etki kötü ruhların insan vücuduna yerleşmelerinden önce söz konusudur. Böylece kötü ruhların kökü kazınmış olur. Allahın muvaffak kıldığı insan, kötü ruhların etkilerini hissettiği anda onları kovacak ve etkilerini giderecek olan temiz ruhları çağırmaya vesile olan, sadaka, Kuran okuma vb. davranışlara teşebbüs eder.

Bu davranış onun için en faydalı ilaçlardandır. Ancak Cenabı-ı hak, kaza ve kaderini gerçekleştirmek istediği zaman kulun kalbini, tedbirleri bilmekten, düşünmekten ve onları yapmak istemekten gafil kılar da bu tedbirleri düşünemez ve yerine getiremez, sonunda Allahın önceden kararlaştırdığı şeyler zamanında gerçekleşir. Bu konudaki geniş açıklamayı inşallah nebevi afsun, nüsha, zikir, dualar ve hayır işleri ile tedaviden bahsederken yapacağız. Aynı şekilde nebevi tıbba nazaran tabiplerin tıbbının,bilgisiz ve güçsüz insanların tıbbi bilgilerinin doktorların tıbbi bilgilerine göre önemsiz olduğu gibi önemsizliğini açıklayacağız.

Bu gerçeği tabiplerin güvenilir olanları ve ileri gelenleri de itiraf ederler. Yine ilerde insan tabiat ananın ruhlara karşı şiddetli tepki gösterdiğini, nüsha, afsun ve duaların gücünün, ilaçların gücünden üstün olduğunu, hatta öldürücü zehirlerin bile etkilerini yok ettiğini açıklayacağız. Havanın bozukluğu, taun'u meydana getiren sebeplerin bir parçasıdır. Havanın özelliğinin veba'nın ortaya çıkmasını gerektiren kilde bozulması, çürüme, kokuşma ve zehirli gazlardan her hangi birinin senenin her hangi bir vaktinde havaya üstün gelmesi nedeniyle havanın özünün kötü bir şekil alması sonucu doğar. Havadaki bozukluk, çoğunlukla yaz sonlarında ve sonbaharda ortaya çıkar.

Zira yaz mevsiminde salgıların meydana getirdiği artıkların aşırı derecede toplanması ve mevsim sonunda dağılmaması bu duruma yol açar. Sonbaharda havanın serinlemesi bataklıkların buharlaşması, yazın çözülen artıkların, kümelenip, ısınıp kokuşmaları, havanın bozulmasına ve bu pis havanın doğurduğu hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Bu hastalıklar, özellikle hastalığa müsait, şişman, az hareket eden, aşırı salgıda bulunan bir vücuda rastladıklarında sürekli onu yıpratırlar.

Hastalık konusunda mevsimlerin en sağlıklısı ilk bahardır. Ünlü Yunan hekimi Hipokrat es şöyle der: -"Hastalıkların en şiddetlisi ve en öldürücüsü son bahardadır. ilk bahar ise vakitlerin en sağlıklı ve ölümlerin en az olduğu mevsimdir. Eczacılar ve ölü teçhizatçılarında, ilk bahar ve yaz aylarında, son baharda vermek üzere borçlanmak ve borç para almak adeti vardır. Sonbahar onlar için ilkbahardır. Sonbaharı dört gözle bekler ve geldiğinde son derece sevinirler". Bir hadis-i şerifte: Yıldız doğduğunda tüm bölgelerden afet kekler denildiği ilvayet edilir. Yıldız doğmasından maksat; Süreyya'nın doğmasıdır. Ya da ilk baharda bitkilerin yeniden canlanmasıdır, şeklinde yorumlanır. «Bitkiler ve ağaçlar o'na secde ederler.(I) ayetindeki yıldız da bitkiyle tefsir edilmiştir. Yıldızın doğuşunun tamamlanması ve sona ermesi ilk baharda gerçekleşir. Bu mevsim afetlerin kalktığı mevsimdir.

Süreyya'ya gelince şafakla birlikte onun doğuşuyla ve batışıyla hastalıklar artar. Temimi "Madde tül-Beka" adlı eserinde, şöyle der: "Yılın en şiddetli bozulduğu zamanlar, bedenlere en büyük belanın geldiği vakitler iki tanedir: Birisi şafak vakti Süreyya'nın ufukta kaybolduğu vakit, diğeri aynı yerlerden birinden güneşin doğuşundan önce, doğudan Süreyya'nın belirdiği vakittir. Bu vakit ilkbaharın kesişim ve sona eriş vaktidir. Ancak Süreyya'nın doğuş zamanındaki bozulma, batış vaktindeki bozulmadan daha az zararlıdır" .

Ebu Muhammed İbn Kuteybe der ki: -"Süreyya'nın doğuşu insanlara mutlaka bir felaket getirmiştir. Ancak batışı, doğuşundan daha çok afet getirir denilir". Yukarıdaki hadis'in üçüncü bir yorumu daha vardır ve en kuvvetlisi de bu yorum olabilir. Buna göre, yıldızdan maksat Süreyya, afetten maksat da ilk baharın başlarında ve kış mevsiminde meyvelere ve ekinlere gelen afettir. Adı geçen vakitte Süreyya'nın doğuşuyla afete karşı güven nasıl olur. Bu nedenle Peygamber efendimiz, sağlamlığı açıklığa kavuşmadan önce meyve alım satımını yasaklamıştır. Yasağın konulmasından maksat, Rasüllüllah Sallallahu aleyhi vesellem'in veba hastalığı ortaya çıktığında nasıl hareket edileceği konusunda yol göstermesidir. Peygamber efendimiz ümmetine, veba'nın bulunduğu yere girmeyi ve oradan dışarı çıkmayı yasaklamakla, bu hastalıktan tam olarak kaçınmak gerektiğini vurgulamıştır.

Zira veba'nın bulunduğu yere girmekle, insan belanın üstüne gitmiş, hastalığın hüküm sürdüğü bölgeye birden dalmış ve nefsine uymuş olur. Bu davranış hem dine, hem de akla aykırıdır. Aksine insanın, hastalığın bulunduğu yere girmekten çekinmesi, Allah'ın gösterdiği yollardan biri olan perhiz kabilindendir. Perhiz ise, insanı rahatsız eden yer ve havadan uzak durmaktır. Peygamber efendimizin hastalığın bulunduğu bölgeden çıkmayı yasaklamasının iki anlamı vardır:

Birisi; Müslümanları, Allah'a güvenmeye o'nu vekil edinmeye, hükümlerine sabır göstermeye ve hoş karşılamaya teşvik anlamı taşıması.

Diğeri ise; Tıp otoritelerinin söyledikleri anlamdır. Buna göre veba'dan korunan herkesin bedenindeki fazla salgıları atması, gıdayı azaltması, her yönden vücudu hafifleten tedbirlere baş vurması gerekir. Ancak spor ve banyo bu tedbirlerin dışında kalmalıdır. Bu ikisinden mutlaka uzak durulmalıdır. Çünkü beden, kendisinde gözlenmiş bayağı fazlalıklardan hiç bir zaman boş değildir, bunlar mutlaka her zaman vücutta bulunurlar,spor ve banyo ise bu kötü salgıları vücuda yayar ve mide özsuyunun mayalandırdığı besin maddelerine karıştırırlar, bu olay da çok tehlikeli hastalıklara yol açar. Bu nedenle veba salgını sırasında vücut salgılarını yatıştırmak için mutlaka sakin ve rahat olmak gerekir. Veba'nın bulunduğu yerden ise şiddetli hareket etmeyerek çıkmak ve yolculuk yapmak mümkün değildir.

Bu da hasta için son derece zararlıdır. İleri gelen hekimlerin ve son zaman bilginlerinin görüşleri budur. Böylece Peygamber efendimizin sözündeki tıbbi anlam kal b ve beden tedavisi ve bunların sağlıklarını korumayla ilgili olarak koyduğu kurallar ortaya çıkmıştır.

Eğer Resülüllah‘ın: «veba'dan kaçmak amacıyla o bölgeden Çıkmayın sızı, sözünde sizin anlattığınız anlamı kastetmediğini, hastalıktan dolayı bölgeden çıkmaya engel olmadığını, yolcuyu yolundan alıkoymadığını anlatan bir işaret vardır, denilirse, buna şöyle cevap verilir; Hekim veya bir başkası veba salgını sırasında insanlar, hareketlerini terk etsinler ve cansızlar gibi hiç hareket etmeden dursunlar dememiştir. Burada gerekli olan sadece mümkün olduğu kadar hareketi azaltmaktır. Kaçmaya çalışan bir kimsenin veba'dan kaçmanın dışında hareketini gerektiren hiç bir sebep yoktur.

Veba'nın bulunduğu yere girmenin yasaklanmasında bir çok hikmetler vardır:

1- Rahatsız edici sebeplerden kaçınmak ve onlardan uzak durmak,

2-Dünya ve ahretin esası olan sağlığı elde tutmak,

3
-Kokuşmuş ve bozulmuş havayı teneffüs ederek hastalanmayı önlemek,

4- Hastalara yaklaşmaları sonucu aynı hastalığın bu yolla bölgeye gireceklere de geçmesini önlemektir. Ebu Davüd'un Sünen 'inde merfu olarak şu hadis yer alır: Ter'de ölüm vardır (l) İbn-ü Kuteybe terden maksat, veba'nın sıkıştırması ve hastanın ağırlaşmasıdır, demiştir.

5- İnsanları uğursuzluk inancından ve hastalığın bulaşmasından korumaktır. Zira insanlar her ikisinin de etkisinde kalırlar. Halbuki uğursuzluk inancı ancak buna inanan için geçerlidir.

Özetle; Veba'nın bulunduğu yere girmenin yasaklanmasıyla hastalıktan uzak durmak ve korunmak emredilmekte, ölüme sebep olacak şeylerin üstüne gitmek nehy edilmektedir. Hastalıktan kaçmanın yasaklanmasıyla da tevekkül, teslim olma ve boyun eğme emredilmektedir. Emrettiklerinde eğitim ve öğretim, tevekkülde ise boyun eğme ve tesl1miyet vardır. Sahih-i Buharı 'de anlatıldığına göre Ömer İbn Hattab (Allah kendisinden razı olsun), hal1feliği sırasında Şam ordusunu teftiş amacıyla yanında bir miktar askerle birlikte Şam'a gitmek üzere yola çıktı. Şam civarında "Serğ" denilen köye varınca Şam Valisi ve Suriye ordusu komutanı Ebu Ubeyd‘e İbn Cerrah, bazı ordu komutanlarıyla birlikte Ömer'i karşılayarak Şam'da veba olduğunu haber verdi.

İbn-i Abbas diyor ki:

Bu haber üzerine Ömer radıyallahu anlı bana: -"İlk mu hac ineri yanıma çağır" dedi. Onları çağırdım. Onlarla konuyu görüş-10. Sahabe görüş ayrılığına düştü. Bir kısmı: -"Ey Müminlerin emir i biz düşmanla savaşmak için çıkmış bulunuyorsunuz. Allah'a güvenerek yolunuzdan dönmemenizi uygun görüyoruz" dediler. Bazıları da: _

"Halkın kalan kısmı ve Rasüllüllah Sallallahu aleyhi vesellem'in ashabı seninle beraberdir (veba tehlikesiyle karşılaşmamak için) bunları vebanın üstüne götürmenizi uygun görmüyoruz (Medine'ye dönmeniz daha iyi olur görüşündeyiz)" dediler. Ömer (bu ihtilafı görünce): -"Yarımdan savulun! ... "dedi. Sonra bana seslenerek: -" Ensar dan olanları çağır" dedi. Onları çağırdım, konuyu onlarla da görüştü. Ensar da Muhacirler gibi ihtilafa düştüler. Ömer onlara: -"Siz de çıkın" emrini verdi. Sonra bana:

-"Mekke'nin fethinden önce Medine'ye göç etmiş olan buradaki Kureyiş Muhacirlerinin yaşlılarını çağır" dedi. Onları da çağırdım. Bunlarla da istişarede bulundu. Bunlar ihtilaf etmeyip hepsi de: -"Halkla birlikte Medine'ye dönüp veba'nın üzerine gitmemenizi uygun buluyoruz" dediler. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anlı çoğunluğun görüşünü benimseyerek ertesi günü yola çıkılacağını ilan etti. "Siz de davranınız" dedi.

İşte o sırada Şam Valisi Ebu Ubeyd‘e İbn Cerrah, Ömer'e: -"Allah'ın kaderinden kaçıyor musun?" deyince, halife Ömer, o'nun bu davranışını hoş görmediğinden: -"Ey Ubeyd‘e, keşke bu sözü senden başkası söyleseydi (tuhaf bulmazdım)! ... " dedikten sonra: -"Evet Allah'ın Kaderinden yine Allah'ın - kaderine kaçıyoruz. Düşün ki senin develerin olup da bir tarafı otlak, diğer tarafı çıplak bir dereye inmiş olsalardı, o develeri otlu yamaçta otlatır karınlarını doyurursan senin bu hareketin Allah'ın kaderiyle değil mi? Aksine çorak ve çıplak tarafında aç bırakırsan, yine Allah'ın kaderiyle onları gütmüş olmaz mısın?" dedi. (Bu düşündürücü cevabıyla Ebu Ubeyde'yi susturdu). Ravi İbn-i Abbas diyor ki: Bu sırada, önce şahsı işlerinden dolayı orada bulunamamış olan Abdurrahman İbn Avf hazretleri geldi. Durumu öğrenince: Benim konuyla ilgili bilgim var, Rasüllüllah Sallallahu aleyhi vesellemden şu sözü işittim:

Bir yerde veba olduğunu işittiğiniz zaman o yere, o hastalığın üzerine gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba ortaya çıktığında da veba'dan kaçarak o yerden çıkmayınız. (I) buyurmuştu dedi ••. (I) Bu hadisi, Müslim, Ebu Davut, Tiremizi, Nesei, İbn-i Mace ve Ahmed de tahtic etmişlerdir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp