Kalp Yetmezliğine Bağlı Ödem

Kalp Yetmezliğine Bağlı Ödem Oluşması Hakkında Sizde Detaylı Bilgiye Sahip Olmak İstiyorsanız Sizin İçin Hazırladığımız Makalemizi Okuyabilirsiniz.

Ödem


İnsan vücudu çeşitli bileşkenlerden ayrılabilseydi, yarıdan fazlasının sudan oluştuğu görülürdü. Bu oran daha da ayrıntılı bir biçimde ele alınırsa, bir kadının vücudunda %55, erkeğinkinde %60 oranında su olduğu anlaşılır.

Bu su vücutta hücre içi ve hücre dışı su olarak dağılmıştır. Bunlardan birincisi hücrelerin içindeki sudur, ikincisi ise kan plazması, lenfa, beyin-omurilik sıvısı, salgı bezleri ve böbrekler içindeki ve hücreler arasındaki sıvıdır, ödemi meydana getiren koşulları, hücreler arasındaki boşluklarda su birikmesi hazırlar. Bu su norma hacminin %10'u kadar artarsa dokuların şişme gözle görülür. Bir kimsede ödem bulunup bulunmadığı derisine parmakla bastırarak denetlenir, ödem varsa parmağın basıncının bıraktığı çukur bir süre kalır.

Ödem çeşitli koşullarla birlikte ortaya çıkar. Örneğin, lohusalarda flebitle birlikte «beyaz bacak», «süt rengi bacak» denilen ödem görülür. Hidrotoraks denilen ve akciğer boşluğunda olan bir başka ödem biçimine ise, böbrek hastalıklarında ve sağ kalp yetmezliğinde rastlanır. Ayak bileklerinin şişmesi de yine kalp yetmezliğinde olur. Ancak ayak bileği şişmesi başka durumlarda da, örneğin sert bir yüzeyde spor yaparken bileğin burkulmasıyla da olur.

Karında su toplanması da bir başka çeşit ödemdir. Bazı besin maddelerinin yokluğunda ortaya çıkan beriberi gibi hastalıklarda da ödem görülür.

SIZINTI YAPAN KAN DAMARLARI


Ödemi yapan nedenler pek çeşitlidir. Bunların çoğu dolaşım sistemiyle ilgilidir. Bu nedenlerin biri kılcal kan damarlarında görülen bir nitelik değişmesidir. Sağlıklı kılcal damarların çeperleri kan serumunda dolaşan proteinleri geçirmez. Bu serum proteinleri, kan damarlarının içindeki ve dışındaki akışkanlar arasındaki basınç dengesini hep aynı tutarlar.

Kılcal damarların çeperleri bozulur ve proteinlerin geçmesine izin verirse osmoz basıncı azalır ve içinde eriyik durumunda mineral tuzlar bulunan su, damarlardan çıkarak dokulara yayılır. Bu da ödem demektir. Damarların çeperlerindeki bu nitelik değişmesi histamin maddesinin ya da kinin denilen bir takım aktif polipeptidlerin aracılığı ile olur. Bu polipeptidler vücuda çeşitli dürtülerle yayılır. Damar çeperlerinin değişmesi, eklem hastalıklarında çoğu zaman görülen ödemlerden olduğu gibi, bir yangı sonucunda meydana gelebilir.

Ateşli romatizmada, damla hastalığında, ateşli eklem romatizmalarında, bir çıbanın ya da den enfeksiyonu bölgesinin çevresinde ödem oluşabilir. Deri altı dokuların, özellikle ağız, yüz ve ellerde şişmesine anjiyonörotik ödem ya da ürtiker (kurdeşen) adları verilir. Bu durum bazı besinlere, ilaçlara, böcek vb.'ye vücudun gösterdiği aşırı duyarlıktır. Bu aşırı duyarlığa alerji adı da verilir. Az rastlanmakla birlikte alerji hayatı tehdit edecek bir noktada, örneğin soluk borusunda ya da yutakta olabilir. Bu durumda ödem yukarı solunum yollarını tıkayabilir. Anjiyonörotik ödem çoğu zaman kalıtsal bir hastalıktır.

İLAÇLAR

Yangı sonucu ortaya çıkan ödemlerin iyileştirilmesi her şeyden önce nedenin ortadan kaldırılmasına dayanır. Nedenin ortadan kaldırılması herhangi bir organı ya da organ bölümünü kesip atma olabileceği gibi iyileştirme de olabilir. Birçok yerde de yangıya karşı (anti enflarnatuar) ilaçlarla (örneğin salisilatlar, femibutazon, kortikosteroid) iyi sonuç alınır. Anjiyonörotik ödem genellikle antihistaminik ilaçlara olumlu cevap verir. Yutakta, boğazda böyle bir ödem o muşsa çok acele etmek gerekir. Böyle bir durumda, adrenalin enjeksiyonundan iyi sonuç alınamazsa trakeostomi denilen ameliyata başvurarak hasta kurtarılır.

Ödemin bir başka nedeni de dokulardan toplardamarlara gelen kirli kanın yolunun tıkanmasıdır. Bu durumda tıkanıklık oluşan kesimde kılcal damarlar arası basınç yükselir. Bu basınç karşıt osmoz basıncını aşar, böylece de kandan çevredeki hücreler arası boşluğa akışkan dökülür. Bu durum çeşitli durumlarda karşılaşılan bir olaydır.

Bacaklardaki derin toplardamarlar gibi geniş toplardamarlarda kendiliğinden kan pıhtılaşması yani tromboz olayı, uzun sure yatakta kalmayı gerektiren durumlarda, kırık çıkık ameliyatlarında, jinekolojik ameliyatlardan sonra görülen bir olaydır. Lohusalıkta da rastlanır. Bacak şişer, hasta ayağını yukarı kıvırırken acı duyar. Teşhis, venografi yöntemine dayandırılır. Bu yöntemde ayaktaki ufak bir toplardamara X ısını geçirmeyen bir madde şırınga edilir ve bacağın röntgen filmi çekilir.

Tıkanma kendiliğinden geçebilirse de bazı durumlarda damardan streptokinaz adlı bir enzim vermek iyileşmeyi çabuklaştırır. Bazen alt ya da üst ana toplardamar bir ur büyümesi nedeniyle tıkanabilir. Üst ana toplardamarın tıkanması çoğunlukla göğüs bölgesindeki lenf a bezlerinin irileşmesi sonucu olur.

Kirli kanın kalbe dönüşündeki tıkanma ise konstriktif (sıkıştıran) perikarditte yani kalbin kalınlaşmış, sertleşmiş perikard içinde sıkışmış durumunda olur. Bu durum tüberküloz ve virüs enfeksiyonları sonuncunda meydana gelebilir. Bazen perikardda bir ur ortaya çıkabilir. Genel görünüş sağ kalp yetmezliğindekine benzerse, bazen karaciğer sirozu ile karıştırılabilir. Tek iyileştirme yolu perikardın bir kesiminin ya da tümünün ameliyatla alınmasıdır.

Kalp yetmezliğine bağlı ödem çoğu zaman özellikle akşamları ayak bileklerinin şişmesinden, ayakkabıların dar gelmesinden şikayet eden kalp hastalarında görülür. Hasta yatar durumdayken ödemin daha çok kalça üzerinde, sırtın alt kesiminde olduğu farkedilir. Ağır durumlarda ödem gövde boşluğunun yukarı duvarına kadar uzanır. Bundan başka karaciğer de irileşir ve toplardamarın tıkanmasından ötürü yumuşar.

Kalp yetmezliğine bağlı ödemin nedenleri karmaşıktır. Kalbin normal kan pompalama temposunu sürdürememesinden, böbreklerin besleyen kanın düzensiz gelişinden, kan serumu içindeki proteinlerin erimesinden; kapı toplardamarına kan hücumundan ileri gelebilir. Bu nedenler tek tek ele alınırsa ödemin oluşması şöyle açıklanabilir. Kalp kan pompalama işini normal düzeyinde tutamayınca toplardamarlardaki basınç artar; böbrekler kendilerine gereken kanı alamayınca dışarı atılan su ve tuz miktarı azalır, kanda ve hücreler dışında su çoğalır; serum proteinleri eriyince osmoz dengesi bozulur ve yine hücreler arasına su dolar; kapı toplardamarı sıkışınca serum içindeki proteinlerin bir bölümü bağırsaklara dökülür. Bütün bunlardan başka karaciğerin uzun süre su baskısı altında kalması protein sentezinin dengesini bozar.

Kalbin sol karıncığı pompalama görevini tam olarak yerine getirmezse akciğerin kan damarlarında basınç artar ve akciğer ödemi oluşur. Bu durum, miyokard enfarktüsünde, mitral darlığında görülür. Bu durumda vücut akışkanı akciğerin petekleri arasındaki boşluğa hücum eder; kan yeterince temizlenemez. Hasta uykusundan soluk alma güçlüğü içinde ve öksürerek uyanır. Köpüklü kan tükürür. Oturur ya da yürürse, toplardamar basıncı düşer ve böylelikle ferahlar.

SİDİK SÖKTÜRÜCÜ İLAÇLAR

Kalp yetmezliği sonucu ortaya çıkan ödemin tedavisinde ilk ilaç dijitaldir. Bir bitki olan dijital (digitalis) kalp kasını güçlendirerek kalbin pompalama görevini yapmasına olanak verir. Bunun sonucunda kirli kanın basıncı azalır; böbreğe yeterince kan gelir ve fazla su ve sodyum çıkışı hızlanır. Su ve tuz atılması daha sonra sidik söktürücü ilaçlarla daha da artırılır. Bunlar doğrudan doğruya böbrek borucukları üzerinde etki yaparlar. Bir süre sonra bu ilaçlar bırakılır; hastaya perhiz tuzu (örneğin potasyum klorür) verilir ve dinlenmesi sağlanır.

Akciğer ödeminde çabuk etki yapan sidik söktürücüler çok yararlıdır. Eskiden bu hastalıkta morfin kullanılarak toplardamarların basıncı düşürülürdü. Bunun bir takım sakıncaları vardı. Bugün sidik söktürücü ilaçlar bu sakıncaları gidermiştir. Günümüzde toplardamar basıncı sadece aşağı yukarı yarım litre kan alınarak düşürülmekte ve solunum zorluğu önlenmektedir.

Ödem, bunlardan başka bir de kan serumundaki protein oranının belli bir düzeyin altına inmesinden de olabilir. Bu duruma hipoalbüminemi (albümin azlığı) denilir. 100 mililitre kan serumunda aşağı yukarı 7 gr. protein vardır. Bunun 4,9 gr.'ı molekül ağırlığı 70,000 olan albümin; 2,5 gr.'ı molekül ağırlığı 160,000 olan globülindir. Albüminin görevi kanla hücre dışı akışkanlar arasındaki osmoz olaylarını hep aynı düzeyde tutmaktır.

Albüminin serum içindeki oranını bozacak herhangi bir düzensizlik osmoz dengesini sarsar. Bunun sonucunda da vücut akışkanı hücrelerin dışındaki boşluklara kayar ve ödem olur. Ayrıca kan plazmasının hacmi de azalır. Bunlar bir dizi olağan dışı olayın ortaya çıkmasına yol açar. Böbrek üstü salgıbezinin salgıladığı aldosteron hormonu bu olaylarda rol oynar. Böbrek borucukları gereğinden çok daha fazla tuz ve su saklar; bu da ödem durumuna daha da karışık bir nitelik verir.

Hipoalbüminemiye yol açan durumların başında nefrotik sendrom, süreğen karaciğer hastalığı, protein kaybettiren enteropati denilen durum ve kötü beslenme gelir.

Nefrotik sendrom terimi böbrek hastalıklarının sebep olduğu, kanda düşük albümin bol kolesterin sidikte bol protein bulunan bir durumu belirtir. Kan serumunda albümin mililitre başına 1-2 grama düşer; ayrıca sidikle günde 5-15 gr. protein dışarı atılır (oysa normal miktar günde 150 miligramın altındadır.) Hastalığın başlangıcında aksamları ayak bileklerinde ya da sabahları yüzde şiş görülür. Sonraları, yaygın bir ödem olur. Bacakların biçimi epey bozulur. Çehre yusyuvarlak şişer; akciğer boşluklarında ve periton boşluğunda sıvı birikimi olur; bunlar plevra yapışmasına ve karında su toplanmasına yol açar. Hasta anormal derecede çabuk enfeksiyon alır. Bu durumun, ileri aşamalarda, globülin adı verilen molekül ağırlığı yüksek proteinlerin engellenmesinden ileri geldiği sanılmaktadır.

Nefrotik sendrom aşağı yukarı %80 oranında glomerülonefritten ileri gelir. Fakat şeker hastalığının, böbrek toplardamarlarında tıkanmanın ve bazı bağ dokusu hastalıklarının da bu sendroma yol açtıkları olur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp