Hdl Kolesterolü ÎçÎn Neler Yapmalı?

HDL KOLESTEROLÜ ÎÇÎN NELER YAPMALI?

HDL’ler yoğun şekilde bulunan lipoproteinlerdir. Bunların kolesterolün ters dolaşımını sağlama, onu atardamarların ve diğer tüm hücrelerin yan kısımlarından metabolizmanın merkezi olan karaciğere taşıma gibi işlevleri yerine getirdiklerini, birçok kez tekrarladık. Bu dolaşımın önemi büyüktür, çünkü organizmamız, -ne yan kısımları ne de merkezi- kolesterol molekülünü parçalayamaz. Karaciğere geldiğinde, kolesterol bazı değişimlerden geçer. Daha sonra ona ihtiyacı olan vücudumuzun yan kısımlarına geri döner ya da bulunduğu yerde birikerek, her gün HDL’ler tarafından taşınır. Kolesterol yok edilemediğinden, aynı molekül yıllarca yerinde kalır. Biriken yağ tabakaları ve başka kolesterol molekülleri araşma sokulur. Önündeki atardamarı yavaş yavaş tıkar. Bunun yanısıra, organizmamızdaki gidiş gelişini gerçekleştirerek, herhangi bir hormonun bireşimine, yeni bir hücre zarının oluşumuna veya eski bir hücre zarının yenilenmesine katkıda bulunur. Ayrıca safra yardımıyla, incebağırsağa gelir ve dışkı yoluyla vücudumuzdan dışarı atılır. (Yirmi yıl önce, bir tıp dergisine verdiğim açıklamada, HDL kolesterolünü "yararlı" olarak nitelendirmiştim. Birçok bilgin meslektaşım beni bu konuda uyardı. Ben de bu uyarıları doğru buldum. 
 
Gerçekte HDL de aynı kolesterol molekülüne aittir. Bunun ne yararlı olduğu ne da zarar vereceği söylenebilir.) Aslında koroner hastalıklarına yol açan kolesterolün kendisi değil, iki dolaşım şekli arasındaki dengedir: Vücudumuzdaki gidiş gelişinin aynı yoğunlukta olması ve yan kısımlarda biriken kolesterolün aynı oranda kalması ve hatta azalması için, LDL alipoproteinleri tarafından sağlanan ilk dolaşım ne denli yoğunsa, HDL’lerin gerçekleştirdiği ters dolaşım da o denli yoğun olmalıdır. LDL’nin HDL ile bölünmesinden çıkan oranın 3,5’tan yüksek olması, tehlike belirtisi sayılır. Bu oran ikiden düşükse, koroner hastalığı tehlikesi, yaşınız ve cinsiyetiniz için daha az demektir. Eğer LDL kolesterolü yerine, toplamkolesterolünüzü biliyorsanız, söz konusu oranları hesaplamak için, iki yöntemden yararlanabilirsiniz. Birinci yolu seçerseniz, trigliserit oranını beşle böler ve sonucu HDL oranına eklersiniz. Bu şekilde elde ettiğiniz sayıyı, toplam kolesterolden çıkarır ve sonra da (Bu işler sabır ister!) LDL kolesterol oranını bularak, bahsettiğimiz oranı hesaplarsınız. 
 
Aritmetikten hiç anlamayanlar veya trigliserit oranlarını bilmeyenler için, başka bir yola daha başvurulabilir. (Trigliserit fazlalığı, organizmadaki gidiş gelişini sağlamak için, kolesterolün artışını gerektirir. Bunun bilinmemesi, yanlış bir teşhis konulmasına neden olur.) Kısacası, gerekli görüldüğü takdirde yapılacak yeni ölçümlere kadar, en yetenekli oğlunuz yardımıyla, toplam kolesterolün HDL kolesterolüne olan oranını, yaklaşık olarak hesaplayabilirsiniz. Bu orandaki tehlike sınırı, 5’tir. 3,3’ten sonra sağlığa zarar verebilir. (Şüphesiz ki HDL kolesterolünüzü iki kez ölçtürmeden önce, en küçük bir karar bile almak söz konusu değildir.)HDL kolesterol oranınız, litrede 0,40 gramdan düşükse veya en kötüsü 0,30 gramın altındaysa ve LDL’nin HDL’ye oranı 5’in üzerindeyse, neler yapılmalıdır? (Genellikle bu iki durum aynı anda gerçekleşir daha doğrusu bir tek rahatsızlığın belirtileridir.)Önce üzücü gerçeği kabullenmelisiniz; HDL kolesterol oranınız kalıtımsal yapınıza bağlıdır. Bu konuda, diğer alanlarda olduğundan daha az bir bilgiye sahibiz. Daha sonra da en etkilisi HDL kolesterolü olan (mutlak değerde) risk faktörlerinizi gözden geçirmelisiniz. (Kuşkusuz ki HDL tek faktör değildir.) Uzun ve bıktırıcı açıklamaları da tekrarlıyoruz: 
 
Cinsiyetinizi, yaşınızı, sigara içip içmediğinizi, şeker hastası olup olmadığınızı ve öuetelet göstergenizi de dikkate almaksınız. Bununla birlikte, şuna da inanmalısınız: Kadın veya yaşlı bir erkek olsanız bile, HDL oranı sağlığınız hakkında bir tahminde bulunmamıza yardım eder! Öyleyse harekete geçmeniz gerekmektedir. Üç tip önlem etkilidir. Ayrıca bunlar, aynı amaca yöneliktir. Birincisi, fazla açık değildir. İkincisi, ahlakdışıdır. Üçüncüsü ise yorucudur. Birkaç yıl önce, şişmanlık hastalarındaki HDLj oranının diğerlerine göre daha düşük olduğunu buldum. ("Bunu" kolaylıkla ölçtüre- mezsiniz, çünkü onunla ilgili analizler, araştırma alanını ilgilendirir.) Ayrıca kısıtlayıcı rejimlerin de aynı HDL kolesterolünü azalttıklarını, yakın bir zamanda saptadım. Tüm bunlar, aşırı derecede çelişkilidir: Bir şişmanlık hastasınm HDL kolesterol oranı düşüktür. Rejime başladığında, bu oran daha da düşer. Bu tahminin verimliliği, zamana bağlıdır. Eğer bir kişinin şişmanlık hastalığı, kalıcı bir şekilde geç-tiyse, HDL kolesterolü, iki nedenle yükselir (ancak iki katına çıkmaz): Rejimin bitişi ve şişmanlık hastalığının tedavi edilmesi. Tekrar şişmanlarsa, HDL oranı, açık ve tek bir sebeple düşer. (Bunun yanısı- ra, vücut ağırlığıyla oynamanın, şişmanlık riskine bağlı olmaksızın, tek başına tehlikeli sayıldığını hatırlayacaksınız.) Rejimin diğer karmaşık yanı, kolesterol oranının düşürülmesi amacıyla, koruyucu bir rejimin verilmesidir. 
 
Bu tür diyetlerin, lipit ve tüketilen kolesterol oranını azalttığını daha önce söyledik. Ayrıca bunların, doymuş yağlı asitler bakımından zengin olan yağların bir kısmı yerine, poliensatü- re yağlı asitler açısından zengin sayılan yağlar içerdiğini de eklemiştik.Demek ki koruyucu diyet, bu üç unsur yardımıyla, HDL kolesterol oranını ve aynı zamanda LDL kolesterolünü düşürür (İkincisi istenilen bir sonuçtur). En kuvvetli, en olumlu veya en olumsuz etkinin hangisi olacağını önceden bilmek imkânsızdır. (Bu yüzden, koruyucu diyetin kimseye uygulanmamasını savunuyorum. Ancak bunu da daha önce tartışmıştık.) O halde, ya zayıflamak ya da kolesterol oranını azaltmak için, rejime başlama kararı aldığınızda, bu rejimin sonuçlarını üç ayda bir gözden geçirmelisiniz. Bu konuda, aceleci davranmamanız gerektiğini de tekrarlayalım. Bunun yanısıra, HDL kolesterolünüz düşerse, rejiminizi değiştirmelisiniz.Ancak düşük HDL kolesterol oranınızı gerekçe göstererek, aşırı derecede, yağ ve kolesterol tüketmek ve poliensatüreleri bir kenara atmak tedbirsizliktir. HDL kolesterolünüzün düşmemesi için, lipit oranı, % 30 ile % 40 (lipitteki kalori toplam kaloriye eklendiğinde) arasında bulunmalıdır. 
 
Yemeklerle sağlanan kolesterol miktarı da günde 300 mg. ile 500 mg. arasında olmalıdır. Ayrıca poliensatürele- rin doymuş yağlara olan oranı, 0,35 ile 0,70 arasında tutulmalıdır. (Şüphesiz ki her yemekte ve hatta her gün bu ölçüleri tutturmak olanaksızdır. Bu tür rejimlerde, dikkate alınması gereken zaman birimi, bir haftadır. Bunu tekrarlamaktan yorulmayacağım.)Şimdi ise ahlakdışı olduğunu söylediğimiz yöntemden bahsedelim. Sir Cochrane, ünlü bir İngiliz epidemioloji uzmanıdır. Tüm diğer etkenlerin aynı olduğu düşünülürse, bütün ülkelerde, koroner hastalığından kaynaklanan ölüm oranları ve alkol tüketimi arasında ters bir orantının bulunduğunu ilk kez saptamıştır. Ortalama olarak ne kadar çok içki içilirse, enfarktüse bağlı ölümler de o kadar azalacaktır. Biz de, alkol konusunda çok ölçülü davranan (haftada bir tek alkollü içki veya daha az içen) tıp öğrencileri seçtik. Onlara, her akşamki yemekleri esnasında yarım şişe şarap verdik. (Bkz. sayfa 120) Birkaç hafta içinde, ortalama HDL lipoprotein oranları, büyük ölçüde yükseldi. Her iki buluşu bir arada düşünürsek, şu sonuca varırız: Alkol, HDL kolesterolünü artırır. 
 
Oysa yüksek HDL kolesterol oranı, koroner atardamarlarını korur, öyleyse alkol, koroner atardamarlarını korur. Bu kıyastaki üç önermenin her biri de doğrudur. Fakat bu sonucun doğruluğu kanıtlanmamıştır. (Size başka bir kıyas örneği verelim: Ucuz olan tüm iyi atlara az rastlanır. Oysa az rastlanan her şey pahalıdır. Öyleyse ucuz olan tüm iyi atlar pahalıdır. Bu, bana at cambazı ile ilgili başka bir hikâyeyi hatırlattı. Fakat kolesterolünüze tekrar değinmek gerektiğinden onu size anlatamayacağım.) Ayrıca bu kıyasa, inandırıcı olmaktan çok biyokimyaya ilişkin olan başka gerekçeler nedeniyle eleştirilmiştir. Ayrıca Amerikalı hastabakıcıların araştırması da, bu konudaki şüphelere, kesin şekilde son verir. Araştırmacılar, 85.000 hastabakıcıyı, iki kategoriye bölerler: Birincisi, hiç içmeyenleri, hemen hemen hiç içmeyenleri veya az içenleri; İkincisi ise çok içki içenleri kapsar. Sonuçlar açık ve kesindir: içki içmeyenlerin grubu, içki içenlerinkinden iki kat daha fazla koroner hastalığına yakalanmıştır. Bu sonuç, Fransızları, hem kişisel olarak hem de topluca mutlu etmiştir, çünkü Fransa, alkol tüketimi konusunda dünya şampiyonudur. Koroner hastalıklarına bağlı ölüm oranları alanında ise, sonuncu sırada yer alır. (Daha doğrusu hemen hemen sonuncudur: 
 
Enfarktüsten ölenlerin sayısı, Japonya’da Fransa’dan daha düşüktür. Oysa Japonlar, çok daha az alkol tüketirler.) Öyleyse içkiyi ön plana çıkaran geleneklerin, Fransızların ömrünü uzatması olasıdır. Ancak bu ispat edilmemiştir. Ayrıca at hikâyesini de hatırlayın. Bu arada, açık ve etkili olan bir rejim reçetesini size sunalım: Eğer HDL kolesterolünüz çok düşükse ve içki konusunda ölçülü davranıyorsanız günde iki bardak şarap için. Hem keyfiniz yerine gelir hem de HDL kolesterolünüz düzelir. Fakat bundan fazla içmeyin ve Zo- la’mn "Meyhane" adlı eserini tekrar okuyun. Bunun yanısıra, psikiyatri kliniklerinde ve genel hastanelerde, koroner hastalığı tehlikesine karşı çok iyi korunmuş olmakla birlikte alkolizm ile karşı karşıya kalan çok sayıda içki düşkününün bulunduğunu da unutmayın.Son olarak da yorucu olarak nitelendirdiğimiz jimnastik yönteminden bahsedelim. Açıklamamıza, koşuya çıkan işadamları ile çıkmayanlar arasında yapılan karşılaştırmayla başlayalım. 
 
Haftalık koşuya çıkanların HDL kolesterol oranları daha yüksektir. Maraton yarışçılarındaki rakamlar ise çok yüksektir. Yapılan spor dalı her ne olur-sa olsun, fiziksel alıştırma, az ölçüde bile, etkilidir. Fakat sevgili okuyucularım, koşmaya başlamadan önce, temposu yavaş yavaş hızlanan bir antrenmanın gerekli olduğunu bilin. Birçok Amerikalı, koşu sırasında, kalplerinin duracağını hissetmiştir. Bazen aralarında bir enfarktüs ağrısıyla ölenler de olmuştur. Öyleyse ölçülü şekilde yapılmış bir antrenman sırasında, göğsünüzde bir ağrı hissederseniz veya her zaman hareketsiz bir insansanız, kalbinizin koşuya dayanıklı olup olmadığını ölçtürmeniz, akıllıca bir tutum olur.

HDL 35''in altındaysa dikkat

Kalp damar hastalıkları ve tansiyon gibi sorunların tedavisinde kolesterol kontrolünün hayati öneme sahip olduğu, “iyi kolesterol (HDL)”ün çok düşük olmasının, çok yüksek “kötü kolesterol (LDL)” kadar organizmaya zarar verdiği bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Akın Serdar, kolesterolün beyinin çalışması için gerekli bir madde ve hormonal sistemin yapı taşlarından bir tanesi olduğunu söyledi.

Serdar, HDL ve LDL''nin birbirinin tam tersi mekanizmaya sahip olduğuna dikkati çekerek, kolesterolü damarın duvarına yapıştıran LDL damar kireçlenmesine sebep olurken, HDL''nin damar duvarına yapışmış kolesterolü söküp, karaciğere geri taşıyarak, oradan safra yollarıyla atılmasını sağladığını belirtti.

Yıllardır LDL''nin azaltılmasına öncelik verildiğine işaret eden Serdar, yapılan çalışmaların LDL düşürüldüğünde koroner kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 30''a yakın oranda azaldığını gösterdiğini, bu yaklaşımın yanlış olmadığını vurguladı.
Serdar, LDL''yi düşüren en önemli mekanizmanın “ilaç, diyet ve egzersiz” üçlüsü olduğuna işaret ederek, ancak HDL konusunda sıkıntılar olduğunu belirtti.

“HDL GERİ PLANDA KALMIŞTI”

Diyete dikkat etmenin önemli olmasıyla birlikte, HDL''yi tek başına diyetle yükseltme şansının olmadığını ifade eden Serdar, “İyi huylu kolesterolü yükselten en önemli mekanizma egzersizdir” dedi.

Serdar, alışkanlıkların önemini vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Sigara iyi huylu kolesterolü düşürüyor. Yıllardan beri HDL ile hedeflenen tedavilerin geri kalmasının en önemli nedenlerinden birisi bu. Tüm hastalara LDL''yi düşürmek için ilaç başlıyoruz. Bu ilaçlar aynı zamanda HDL''yi de yükseltiyorlar. Ondan sonra bu koroner kalp hastalarına, ''spor, egzersiz yapın'' diyoruz. Böylece HDL''leri yükseliyor. Sigarayı mutlaka yasaklıyoruz, bu da HDL''yi yükseltiyor. Dolayısıyla bu tür hastalarda bu üçlü tedaviden, yaklaşımdan ötürü, bir yandan ilaç tedavisiyle HDL''nin yükselmesi, bir yandan sigarayı kesmemiz sebebiyle HDL''ye bağlı tedavileri geri planda düşünmeye başlamıştık. Kolesterolü yüksek olan hastaların yüzde 70-80''inde biz bu üçlü metotla yaptığımız mücadeleyle HDL''yi yükseltebiliyorduk. Pratikte yapılan en önemli yanlış hep kötü kolesterolü düşürmek. Ama bunu yaparken mutlaka iyi kolesterol yükseliyor mu diye kontrol etmeniz lazım. Eğer yükselmiyorsa, bir sıkıntı var demektir.”

HDL 35''İN ALTINDAYSA DİKKAT

Prof. Dr. Osman Akın Serdar, LDL''leri normal olmasına ya da etkili olarak normale dönmesine rağmen, HDL''lerini yükseltemedikleri hasta grubunun olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:

“Bu hastaların HDL''lerinin düşük olmasının en önemli nedenlerinden biri genetik. Mesela LDL''si normal, ama HDL''si hep düşük. Genetik miras, hareketsizlik ve sigara kullanımı çok önemli burada. Dolayısıyla bu tür hastalar, tüm kolesterol hastalarında, yüzde 15-20''lik bir grubu oluşturuyorlar. İlginç olan taraf, iyi kolesterolünüz eğer 35''in altındaysa, ciddi şekilde sanki kötü kolesterolünüz çok yüksekmiş gibi organizmaya zarar veriyor. İdeali bayanlarda 50''nin, erkeklerde 40''ın üstü. Bayanlarda şöyle bir özellik var; östrojen HDL''yi yükseltiyor, LDL''yi düşürüyor. Ama bu östrojenin azaldığı menopozla birlikte bayanlarda tam tersine dönüyor. Kötü huylu kolesterol yükselmeye başlıyor, iyi huylu kolesterol düşüyor. Bu nedenli menopozdan sonra kadınlarda kalp hastalığı riski daha da artıyor.”

Tedavide, üçlü yöntem uygulandığı halde HDL hala düşükse, ilaç kullanmak gerektiğini dile getiren Serdar, şunları kaydetti:

“HDL''yi yükseltmek için elimizde çok ciddi ilaçlar yoktu. Bugün elimizde bir B vitamini türevi olan ilaç var. LDL''yi düşüren diğer ilaçlar, HDL''yi yüzde 5-10 oranında artırıyor. Ama bu ilaç yüzde 30-35 yükseltiyor. O konuda daha etkili bir ajan. Yıllardan beri bu ilaç yurt dışında kullanılıyordu. Şimdi Türkiye''de de hastaların kullanımına sunuldu.”

Serdar, kolesterol ilaçlarını kullanırken, başka sistemlerin bozulmasına sebep olunmaması gerektiğine, bu ilaçların düşük ihtimalle de olsa
karaciğer ve kas bozukluklarına yol açabileceğine değinerek, şöyle konuştu:

“Kolesterolü yüksek her hastaya ilaç başlamadan önce, hastaların risk faktörlerini değerlendiriyoruz. Nedir o? Erkekler için 50, bayanlar için 55 yaş. Bu yaştan sonra insanlar riskli hale geliyorlar. İkinci risk faktörü tansiyon yüksekliği. Üçüncüsü şeker hastalığı ve tabii hareketsiz yaşantı ve obezite. Diğer önemli bir unsur da ailesel risk faktörleri. Eğer babanız ya da annenizde 60 yaşın altında bir enfarktüs varsa bu sizi riskli gruba sokuyor. Bu risk faktörleriniz 2 ya da 3''ü geçiyorsa ve siz spor ve diyet yapmanıza rağmen hala kolesterolü düşüremiyorsanız ilaç başlamanız lazım. Biz buna ''primer koruma'' diyoruz. Yani hiçbir hastalığı, sıkıntısı olmayan kişiler, ama ileride olma riski olan hastalar. Ama sizin hiçbir risk faktörünüz yoksa kolesterolünüzün tedavisi ilaç değil, sonuna kadar diyet ve spordur.”

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp