Duâsız Toplum

Duâsız Toplum :

Cenâb-ı Hak (c.c.) buyuruyor: "Rasûlüm! De ki: "Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi!?" (Furkân: 77)
İnsan gibi, duâsız toplum da boşluktadır. Duâ etme duyarlılığını yitirmiş böyle bir cemiyeti, genelde de insanlığı, hüzünlü ve ümitsiz bir gelecek karşılayacaktır. Titrek bir tüy gibi daima yıkımlara açık kalacaktır. Carrel'in aşağıdaki düşüncelerine, bu bakımdan, bütün kalbimizle katılıyoruz:
"Ahlâkî ve manevî duygular, bir ulusun faal unsurları arasında yer alır. Bunlar yok oluşa yönelirse; o ulusun kesin çöküşü başlamış ve bağlarından koparak yok olmaya giden ortama girilmiş demektir." Bu sebeple, duâ ihtiyacını kendinde öldüren bir toplum, pratikte fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir." (Carrel, Duâ: 56)
Hiçbir millet, duayı terkettiği için olduğu kadar, kendini ölüme hazırlamamış, çöküş ve alçalmaya maruz bırak-mamıştır.
Carrel bakın yine ne söylüyor:
"Gelenek ve kurallarla tapınmanın ve duanın etkisi, toplumda zayıflamaya ve unutulmaya yüz tutarsa, bu toplumun veya bu ulusun çöküşüne, dirençsiz kalmasına zemin hazırlamış olur. Bununla beraber toplum, tapınma, eylem ve duâ karakterini elden çıkarırsa, onlardan arınırsa veya kendine özgü kavramıyla "antropi"yi, yani zayıflık, güçsüzlük, karakter düşüklüğü, beden zayıflığı ki aynı zamanda toplum karakterinin zayıflığını da beraberinde zorunlu olarak getirir- hazırlanmış olur." Yine diyor ki:
"Uygarlığa gidişimiz, halktan uzaklığı, geleneği terketmeyi, insanlığın tapınma ihtiyacından uzaklaşmayı, zayıflığı, alçaklığı beraberinde getiriyor."
Cinayetler üzerinde yapılan incelemeler ortalama bir düzeyde göstermiştir ki toplumda cânî ve suçlu olarak tanınan bireyler, ya hiç ya da cahilce, fakat çok az duâ eden kimselerdir. Bunun karşıtı olarak duâ geleneğini sürdüren bireyler, toplumun hangi ekonomik sınıfına bağlı olurlarsa olsunlar, hangi toplumsal tipte olurlarsa olsunlar, cinayet ve suça el uzatıcı değildirler. Eğer bir zaman diliminde elleri suça bulaşmış olsa da bu, o tip bireyin duâ geleneğini bilinçli sürdüren sürekli işi ve bağlı bulunduğu bir eylem veya vasfı değildir, olamaz da. Bu, olsa olsa onun yaşamında bir olay, bir sürçme bir yanılgıdır." (Carrel-Şeriatt, Duâ: 57)
Eski bazı milletler, duâ etmediği için, Allah'a yönelmediği için, ahlâksızlık yaptığı için helak olmuşlardır.
Eski Yunan, Roma, Eski Mısır, Eski İran, Eski Çin, Eski Hind toplumları bu yüzden çökmüştür; maddî imkânsızlıktan dolayı çökmemiştir.
Kur'ân-ı Kerîm bu yüzden çöken bazı toplumlardan bahseder. Bunlar, Âd, Semûd, Sebe' ve Dirvan toplumlarıdır
"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i peygamber olarak gönderdik. Ve o, "Ey kavmim! Allah'a ibadet edin ve âhiret gününü bekleyin. Yeryüzünde fesatçılar olarak azgınlık çıkarmayın" dedi. Buna karşı onu yalanladılar. Derken onları şiddetli bir sarsıntı yakalayiverdi; yurtlarında dizüstü çöküp kaldılar."
"Biz Âd ve Semûd kavimlerini de helak ettik. Onların başına neyin geldiğini, oturdukları yerler göstermektedir. Şeytan kendilerine, işlediklerini güzel gösterdi; onları doğru yoldan alıkoydu."
"Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da helak ettik. Gerçekten Mûsâ, onlara apaçık delillerle geldiğinde, ona karşı yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa azabımızdan kurtulamazlardı." (Ankebût: 36-40)
Kur'ân-ı Kerîm, Sebe' halkının durumunu şöyle açıklar:
"Biz onlarla, kutlu kıldığımız şehirler arasında, karşıdan karşıya görünen kasabalar var etmiş, oraları gezi lecek belli konak yerleri yapmıştık. "Oralarda geceleri v gündüzleri güven içinde gezin" demiştik. Ama onlar "Rabbimiz! Yolculuklarımızın mesafesini uzak kıl" deyi kendilerine yazık ettiler. Biz de onları efsane yapıverdik darmadağın ettik. Gerçekten bunlarda, pek sabreden ve çok şükreden kimseler için dersler vardır." (Sebe': 18-19 Kur'ân-ı Kerîm Dirvan ehlinin akıbetini de şöyle açık lı yor:
"Bahçe Sahipleri'ni (Dirvan Ehli'ni) belâ ve azabı uğrattığımız gibi, onları da belâ ve azaba uğrattık. Hani bahçe sahipleri, sabahleyin meyvelerini toplamaya yemin etmişlerdi. Onlar, bunda istisna da yapmıyorlardı. (Yan "İnşâallah" demiyorlardı.) Onlar uyurlarken, Rabbin tarafından bahçeye bir belâ ve azap indi. Bahçe yanıp kül oldu." (Kalem: 17-21)
Kur'ân-ı Kerîm bir başka âyetinde şöyle buyuruyor "Size gelen her hangi bir musibet, kendi yaptıklarınız karşılığıdır. Gene de yüce Allah çoğunu bağışlar." (Şûra 30)
Hz. Peygamber de şöyle buyuruyor: "Muhammed'in nefsini, kudret elinde bulunduran yüce Allah'a yemin ederim ki, bir çöpün göze girmesi, bir dikenin batması, bir ayağın kayması mutlaka bir günahın karşılığıdır. Yüce Allah bunlardan çoğunu da bağışlar." (İbn-i Kesir Tefsiri)
İmam Kurtubî ise bu âyetin tefsirinde Hz. Peygamber(s.a.v.), Hz. Ali(r.a.)'a şöyle demiştir: "Ey Ali! «Size gelen herhangi bir musibet, kendi yaptıklarınızın karşılığıdır âyetinin mânâsı şudur:
"Dünyada size isabet eden hastalık, açlık, üzüntü, keder, belâ ve azap kendi yaptığınız ve işlediğiniz günahların karşılığıdır."
Duâ etmeyen, Allah'a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeyen toplumların akıbeti işte budur!

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp