Duanın Edebleri

Duanın Edeblerinden Biri De Duanın Sonunda Amin Demektir.

Duada amin demenin manası, (kabul etl ) demektir. Ki, bu

Da Cenab-ı Vücibü'l-Vücüd Hazretleri'nden bir dilek, bir istektir Bunun içindir ki, bir cemaat toplu bir halde dua ederken;

Bir kişi dua eder, diğerleri amin der. İşte bu, şu manayı teşkil eder: Birisi duayı okur, talebi, isteği ister; diğerleri de onu amin demek suretiyle tasdik ederler.

Bir kul kendi yapmış olduğu duaya da: «.Amin!» demelidir. Zira Peygamber Efendimiz (salWlahü aleyhi ve sellem) bir

Hadis -i şeriflerinde :

(izi dea ehadüküm vel yüemin ali düal nefsihi.)

«Sizden biriniz dua edince kendisinin yaptığı o duaya: amin!» desin,» buyurmuşlardır, (41)

Dua eden bir kimse kendi için olsun veya bir başkası için olsun, yaptığı duayı en derin yerinden kabaran bir ihlas, bir

samimiyet ile: «.Amin!» diyerek mühürlerse, o dua göklere yükselir arş-ı alayı titretir ve dergah-ı ilahide kabül olur.

Bir adamın ısrarla' dua ettiğini gören Peygamber Efendimiz . (sallallahü aleyhi ve sellem) :

- Mührü basarsa vacib oldu, diye buyurunca; ashabdan

bir zat Peygamber Efendimiz'e:

- Mührü ne ile basar ya Resülallah? diye sorduğunda sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz cevaben :

- «Amin!» demekle! buyurmuşlardır.

Hadis-i şerifden anlaşılan manaya göre dualarırmzın sonunda «Amin!» kelimesinin çok mühim olduğu ve sonunda

«Amin!» kelimesi bulunmayan duanın kalbde bir tereddüt uyandıracağı sanılmaktadır. Binaenaleyh; dualarımız « Amin!» kelimesi ile kabül olunur,

Fatiha suresinin nihayetinde «Amin!» demek sünnettir. Bir hadis-i şerifde Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve selIem ) :

(Kane resülüllahl sallallahü aleyhi ve sellem iza ferağa min kıraetin ümmil kur'ani refea savtehü ve kale: «Amin!»)

«Resülüllah Fatiha-i şerlfe'yi okuyup fariğ olduktan sonra sesini yükselterek: «Amin!» derdi,» deniliyor. (42)

Yine bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) :

«Sizden birinizin «Amin!» demesi, meleklerin «Amin!> demesine tesadüf ederse Cenab-ı Allah onun geçmiş günahlarını afveder,» buyuruyor.

«Amin! », derken iki elleri açık vaziyette, iki omuz hizasın kadar kaldırmak ve avuç içlerini biraz yüze doğru meyil ettirerek elleri seniaya açmak da duanın edebIerindendir.

Fıkıh kitablannda beyan edildiğine göre, gerek namaz da gerekse namaz harici zamanlarda, dua ederken yukanda zikredildiği gibi iki eller semaya açık vaziyette kaldırılır, parmak uçları omuzlar ile bir hizada tutulur. Parmakların iç kısmı yüce çevrilmiş vaziyette bulunur.

Ellerin ikisi bir hizada bulunması lazımdır. Birisi aşağı, diğeri yukarı tutulursa adaba aykın tutulmuş olur. Keza duada ellerin yere veya herhangi bir yere konulmasıda uygunsuz bir harekettir.

Yağmur duasında eller, iç kısmı yere, üst kısmı semaya

""elmek .iizere omuz hizasından biraz daha yukarı kaldırılır. peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) iki ellerinin gerek yüksekliğini, gerek açıklığını. iki omuzlarının hizasında tutarlardı. Nadir olarak daha fazla kaldırdığı zamanlar da olur du. Sadece yatakta ettiği dualarda ellerini birleştirirler, duası bitirdikten sonra avuçlarina üfürürler 'Ve vücudlanm mesh ederlerdi. Peygamber Efendimiz'in bu şekilde ettiği dua yatağa mahsus idi. Bundan dolayı fıkıh kitabıanna geçmemiştir.


İbn-i Abidin' de :

«Dua ederken kollar omuz hizasında yukarıya kaldırılır. dirsekler hiç bükülmeden eller tamamen ileriye uzatılır. Eller birbirine değil, tamamen semaya çevrilmiş olur. Hafifçe yüze

doğru meyil ettirilse de olabilir, Parmaklar bitişik olmalıdır. namazın kıblesi Kabe olduğu gibi, duanın kıblesi de arş-ı ilahidir. Avuç içleri semaya çevrilir,» diye yazılmıştır.


Duanın Edeblerinden biri de kendini günahkar görerek Allahtan ümidini kesmemektir.

Bir kul, Cenab-ı Vacibü'l-Vücüd Hazretleri'nden birşey istemeyi, bir ricada bulunmayı, ya da günahlarının afvını istemeyi kastederek dua etmek ister de; «Ben günahkarım. benim kusurlarım çoktur, ben şu günahı irtikab ettim, şöyle masiyet işledim, böyle fenalıklarda bulundum» diye duasının kabili masından ümidini keserek dua etmekten vazgeçerse, işte o kul büyük günah işlemiş olur. Zira Allah'tan ümidini kesmek de büyük günahların içinde' zikredi1miştir. Cenab-ı Allah bir ayet-i kerimesinde :

Kul ya ıbidiyelleZıyne esrefü ala enfüsihim la taknetü min rabmetdlihl innallahe yağfirüz zünübe cemiy'an. İnnehü hüvel ğafürür rahıymü.

(De ki: «Ey kendilerinin aleyhinde - günahta - haddi tecavüz edenler! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! çünkü Cenab-ı Allah bütün günahlan rnağfiret eder: Şübhesiz ki, o çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir,») buyurmuştur. (43)

Bu ayet-i kerimenin biz günahkar kullar için ne büyük bir müjde olduğunu, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde: «Şirkten tevbe .ve iman ettikten sonra, bu ayeti ne dünyaya, ne de dünyada bulunan hiç birşey'e değişmem,» buyurmak suretiyle belirtmişlerdir.

Bu ayet-i kerimeden anlaşıldıltına göre; kul, kendi günahlarının çokluğuna bakarak Cenab-ı Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemeli ve günahlannın büyüklüğünden dolayı ye'sekapılıp da: «Tevbelerimiz, dualarımız kabül olmaz!» diye ümidi sizliğe düşmemelidir. Zira kulun günahı ne kadar büyük de olsa, Cenab-ı Allah'ın rahmeti ondan daha da büyük ve daha çoktur.

Bütün sırlarımızı, bütün kabahatlerimizi bilen, Settarü'l Uyüb, (jaffarü'z-Zünftb olan yüce Mevlaıİıız, sıdk ile tevheve dua edenlerin günahlannı setredrv. Ve dergahına iltica eden leri de iJahi rahmetlerine garkeder. Bunun için kullar Allah'ın rahmetinden ümidIerini kesmemeleri lazımdır.

Fato

(İn lekünü salihıyne feinnehu lil evvebiyne gafuran.)

«Rabbınız sizin içlerinizdekini en iyi bilendir. Eğer siz iyi kimseler olursanız, şübhesiz ki Allah da, daima kendine dönenleri (ve çok tevbe "~, 1enleri) cidden yarlığayıcıdır,» buyurulmuştur. (44)

Ayet-i kerimedeki (Lil evvabiyn) nazm-ı celili, çok tevbe edenler için, demektir. "

Said tbni'l-Müseyyib buyurmuştur:

«Bevvab şol kimsedir ki, günah işler, tevbe eder. Yine gü

nah işler, yine tevbe eder. Ne kadar günah işlerse, Cenab-ı vacibü'I-Ata yA Hazretleri'nin mağfiretinden ümidini kesmez.

iste Cenab-ı Allah'm Ayet-ikerimede: (Lil evvabiyn) diye zikrettiği bunlardır.

Cenab-ı Allah bir kulun cürmü ile, isyanı ile, kabahatı ile,

günahı ile öldüğünü sevmez. Şu halde bu zikrolunan kabahatlerden dolayı, kulun derhal tevbe etmesini ister.

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre kulun, kusurlarından olayı dualarının kabul olmayacağını zannederek Allah'tan ümidini kesmemesi lazım gelir.


Duanın Edenlerinden Biri De Haram Olan Ya Da Kabulü Mümkün Olmayan Bir şey içın Dua Etmemektir.

Bir kul, yapacağı duayı: (Kolay hırsızlık etmesi, ya da kumar oynarken şansıaçık olması, yahut içilmesi haram olan bir içkiyi içtiğinde şifa hasıl olması için, veyahut adam öldürürken

Cenab-ı Allah'ın kendisine yardım. etmesi için) etmemelidir. Zira böyle şeyler için yapılan dualar haramdır.

Bir kul yine, dua ederken kabul olması mümkün olmayan duayı etmemelidir. Mesela: Hiç ölmemesi için dua etmek, peygamber olmak için dua etmek ve bunlara benzer şeyler için dua etmek doğru değildir. Zira ölüm haktır ve her canlı olanlar ölümü tadacaktır. Kur' an-ı Kerim' de: (Küııü nefsin zalkatül mevt ) buyurulmuştur ki; her nefis ölümü tadıcıdır, demektir. Peygamber olmak için dua etmeye gelince ... O da çalışmakla, çabalamakla olacak bir şey değildir. Zira peygamberlik kisbi değil vehbidir. Yani Cenab-ı Allah'ın hibe ettiği bir bağıştır. Ve

Peygamber, Efendimiz' den sonra bir daha peygamber gelmeyeceği de herkesçe rnalüm olan bir husustur.

Bunun için, böyle şeylere dua etmek, böyle şeyleri Cenab-ı Allah'tan isternek sadece münasebetsizlik olur.Cenab-ı Allah'tan dua etmek suretiyle istenecek şeyler: Helalinden, hayırlı ve bereketli mal istemek, dinine, imanına, annesine ve babasına, vatanına, milletine bağlı ve bütün beşeriyete yardımı dokun,acak evlat istemek; dualarının kabül olunmasını dilemek, tevbesinin kabulünü Istemek, günahlarının sını istemek. dünya ve ahirette saadet ve selamet istemek, geçmiş ehl-i İslam için Allah' dan rahmet ve sağ olan Müslümanlar için sıhhat, selamet istemek, bilhassa; dünyadan ahirete Iman

ile gitmeyi Cenab-ı Allah'tan istemek, dünyada görünür-görünmez belalardan ve kazalardan. çeşitli musibetlerden Cenab-ı Allah'ın koruması için dua etmek, alem-i berzahta yani kabirde kabir azabından, Arasat meydanında, haşır-neşir gününde o günün şiddetinden kurtulması için, amel defterinin sağından verilip hisabının kolay olması için, sıratı kolay ve bir anda geçmek, nihayet cennet-i alada cemalüllahı seyretmek için dua et mek 'lazımdır. Ve bu zikredilen iyilikleri sırf kendi için değil, bütün müslümanlar, bütün ümmet-i Muhammed için istemelidir. Yoksa kabülü mümkün olmayan birtakım şeyler istemekle beyhüde vakit geçirip, nefes tüketmekte mana yoktur.

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir dualarında:

«Kabül olunmayan duadan Allah'a sığınırım!» buyurmuşlardır.


Duanın Edeblerinden Biri De Duanın Kabul Olunmasında Acele Etmeyip Maslahat Görülmedi Diye İtikadı Bozmamak Ve İstegi Yerine Gelinceye Kadar Okumaktır.

Kul dua eder de istediği kendine verilmezse: «Dua ettim de duam kabul olunmadı,» diye itikadını bozmamalı ve dua etmekten vazgeçmemelidir. Maksadı hasıl oluncaya kadar Cenab-ı Allah'a tazarru ve niyazda bulunmalıdır. Zira kulun ısrar la dua etmesi Cenab-ı Allah'ın hoşuna gider.

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: .

(İnnallahe teala yühıbbül mülihhıyne fid düai)

«Muhakkak ki Cenab-ı Hak ısrarla dua eden kulunu sever.» (48)

Kitabımızın önsözünde de belirtmiştik ki: Bir kul Cenab-ı

Vacibü'l-Ataya Hazretleri'ne dua ettiğinde Cenab-ı Allah ona üç

den birini verir.

1. Ya günahlarını yarlığar,

2. Ya istediğini dünyada verir,

3. Yada sevabını ahirette verir.

Öyleyse: «Dua ettim de kabül olmadıl» diye dua etmekten

vazgeçmemelidir. Şayet istediği dünyada verilmezse onun mu

kabilinde ahirette ecir ve sevab verilir . Ya da o kulun o duası, günahlarına afvına sebeb olur.

Aziz müslümanlar. adab ve şartlarına uygun vaziyette edilen dualar kafi olarak boşa gitmez. Fakat duanın kabul olunup olunmamasında bazı hikmetler vardır. Şöyle ki:

a) Duanın kabul olunacağı zaman; yani kabili olunacak sa gelmedikçe dua kabul olunmaz. Bunun için: «Dua ediyorum kabul olunmuyor!» diye ümidini kesmek ve dua etmekten vazgeçmek asla doğru bir hareket ve kula yakışır bir ahlak degildir. Adab ve şartlanna uygun olarak sıdk ile dua edilmelidir.

b) Dua eden kulun o istediği belki verilmeyecektir. Lakin duanın sebebiyle okula Cenab-ı Allah kendi fazı ve keremin en 'başka bir şey verecektir. Ya da bir belayı, bir musibeti üzerinden giderecektir. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyi ve sellem) buna işaret olarak bir hadis-i şerifde şöyle buyurmuşlardır :

(m amin ehadin yed‘ü bidüain illa etahüllülahü ma sele ev kefe anhü mines süi mislehu ma lem yed‘u bismin ev katıy‘atirahımın.)

kendisinden bir musibeti def'eder. Ancak günah olan şeyle dua

etmedikçe veya akrabalık bağlannı kesmedikçe, (Bu hüküm

böyledir).» (49)

c) Dua eden o kulu Cenab-ı Hak seviyordur. O sebebden o kulun dua ederek uzun müddet huzurunda kalması için dua sının kabul olmasını geciktirir. Ve kulun kendisine yalvarmasından hoşlanır. Bu da bir cilve-i rabbantdir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde :

(İd ehabbellahü abden ebtelahü llyesme'a tedarruahü.)

«Allah bir kulunu sevdiği zaman tazarnıunu (inilti ve ya

karışlannı) işitmek için onu (türlü türlü) musibetlere düçar

eder,» buyurmuşlardır. (50)

Duaya devam etmekte büyük faideler vardır. Kul kulluğunu bilip daima Cenab-ı Allah'a yalvarmalıdır; tazarru ve niyaz da bulunmalıdır. Kitabımızın ön sözünde de zikredildiği gibi

Cenab-ı Allah bir ayet-i kerimesinde:

«Bana dua edin, size icabet edeyim,» buyurmuşlardır. (51)

Kul duasının kabul olunacağına inanarak Cenab-ı Allah'a tazarru' ve niyazda bulunmalıdır. Dua etsem kabul olur mu, olmaz mı? Veya, dua ettim de kabul olmadı, gibi sözler, kula yakışmaz. Zira kuldan istemek, Allah'tan vermektir. Meşhur meseldir.

Ağlayan çocuğa meme verirler, denilmiştir. Kul,duanın kabulünde acele etmemelidir. Peygamber Efendimiz (salIallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde :

Yüstecabü liehadiküm ma lem ye‘cel yekulu : Kad deavtü felem yastacib li . )

«Sizden biriniz: «Dua ettiıri de benden kabul edilmedi,» der. Acele yapmadıkça duanız kabul edilir,» buyurmuşlardır. (52)

Maalesef zamanımızda birçok kimseler duaya ehemmiyet ve kıymet vermiyerek: «Amaaan sen del Dua ede ede usandık, hiç de faydasını görmedik!» diyorlar. Bu ne kadar çirkin bir haldir. Ve ne kadar insafsızca bir davranıştır. Bu hal ve bu davranış Cenab-ı Allah'ın rahmetinden ümidi kesmektir. Allah'ın rahmetinden ümidi kesmek ise insanı küfür ve dalalete götüreceği bildirilmektedir. Cenab-ı Allah böyle hallerden bizleri muhafaza buyursun! Amin!


Duanın Edeblerinden Biri De Dua Ederken Başka Söz Söylemeyip Namaz Kılar Gibi HuŞu' Ve Hudu' Üzere Bulunmak, Sağlına Ve Soluna, Aşağı Ve Yukarı Bakmamaktır.

Dua eden bir kul, kalbinden bütün endişe ve düşünceleri çıkarıp sadece Cenab-ı Allah'tan istediğini ve istediğinin kendisine verilmesini düşünerek ve yürekten Cenab-ı Allah'a yalvarmalıdır.

Kul dua ederken sağına-soluna, aşağı-yukarı bakmamalı, kimse ile konuşmamalı,o an için her şeyden ilişkiyi kesmeli, aynı namazda imiş gibi kalbi huşu' ve hudu' ile, eller açık vaziyette, omuzlan hizasına kadar kaldırılmış, boyun biraz aşağı eğik, kalb titrer, tüyler ürperir bir halde, Cenab-ı Allah'ın hütf u keremini esirgemeyeceğini, Ihsanmırı çokluğunu, kudret kuvvetini, azamet ve şanını düşünerek dua etmelidir.

Dua eden bir kimse, kendi duada olur da gönlü şurada burada, yani; ekininde, bağında, bahçesinde, koyununda, ineğin de danasında, dükkanında. tezgahında, ya da o duayı bir başkası için yapıyorsa: «Acaba kaç lira verecek?» gibi çeşitli düsüncelerde olursa, işte o duadan zerre kadar menfaat görülmez. O dua, dergah-ı ilahide kabül olunmaz.


Duanın Edeblerinden Biri De Dua Kimsenin Ne Söylediğini Bilmesidir.

Dua eden bir.kul, niye dua ettiğini, ne istediğini ve ne söylediğini bilmelidir. İnsan hayır ve iyilik isterken ne söylediğini bilmeyerek bir kötülük, bir felaket ister ve o da icabet saatine tesadüf eder de (Allah korusun). perişan olmasına sebeb olur Cenab-ı Vôcibü'l-Vtlcüd Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de :

(Ve yed ‘ul inasnü bişşerri düalehu bilhayri ve kanel insanü aculen. )

Bu ayet-i kerimenin izahatında bildirildiğine göre: İnsan

herhangi bir sebeble öfkelendiği veya sıkıldığı zaman kendine ailesine, malına beddua eder; ya da, hayır zatmederek şer ister. Eğer Cenab-ı Allah beddualan da hayır dualar gibi hemen kabul etse idi, insanlar baştan başa helak olurlardı. (54)

Maalesef insanlar arasında ağzı çirkin söz'lere, beddualara alışmış kimseler görülüyor. Mesela; çocuklarına öfkelenerek

«Allah benim canımı alsın da sizin elinizden kurtulayım!» gibi sözlerle kendine beddua edenler ..

«Allah sizin belanızı versin!» diyerek, ya da «Kıran gelip de kökü kesilesiceler!» diyerek, ya da «Gözünüz. kör olsun, inşaallah!» diyerek, ya da: «Kazandığın malın, kazandığın paraların hayrını görme! İşin rast gelmesini» gibi sözlerle evlatlarına beddua edenler ..

Yine bunların emsüli sözlerle diğer insanlara ve diğerlinin mallarına beddua edenler görülmektedir. İşte böyle kimsele iyi oJ' bilsinler ki; bu çirkin sözlerinden ve beddualarından do dünyada ve ahirette çok zarar göreceklerdir.

Aziz müslümanlar, böyle fena sözleri, bedduaları bilerek dan savurmayı şöyle bırakalım; bilmeden yanlışlıkla, hayerine şer, iyilik yerine kötülük istemesi ayet-i kerimenin atında şöyle bildiriliyor.

Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hastayı ziyaretinde hal hatır sorulup, hoş-beşten sonra hasta, peygamber Efendimiz'e (sallallahü aleyhi ve sellem) :

«Ya Resülallah, ben Cenab-ı Allah'a dua ederek: « Yarabbi

Bi benim azabımı dünyada çektir de ahirete bırakma!» demiştim Ve Allah'a yalvarmıştım. İşte bu çektikleri m o duamın ka olduğu içindir. Ve ben ahiret azabını şimdiden çekiyorum,»e seviniyordu. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

- Sen çok yanlış dua etmişsin! Zira: Cenab-ı Allah, hem dünya, hem de ahiret saadetini vermek ve amret azabını kaldır gücüne sahibdir. Sen o iyiliklerin ancak birisine gücü yetenecekmiş gibi harekette bulunmuşsun! Şöyle dua etmeliydin: yarabbi! Bana dünyada ve ahirette iyilik et!» diye tavsiyede bunduğu rivayet edilmiştir.

Aziz müslümanlar, Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) o hastaya olan tavsiyesinden anlaşıldığına göre; yukarıda bahsi geçen ve duanın edebIerinden on dördüncüsü olan, duada ne söylediğini ve Cenab-ı Allah' dan ne istediğini bilmenin ve ona göre istemenin ne kadar önemli olduğu ve ne kadar dikkat edilmesi lazım geldiği artık hepimizce malum olmalıdır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp