Yaşlanma Bir Hatadır

Yaşlanma Bir Hatadır :

Herkes yaşlarıma sürecinin kurbanı olduğu halde hiç kimse bunun gerekli olduğunu karutlayamarruştır. Kuantum mekanik bedenin bir üstünlüğü, onun yaşlanmadığı-dır - ve bu özellik, do~nın kuantum mekanik düzeyi boyunca hep görülür. Pr ton ve nötronlar yaşlanmazlar: elektrik ve yerçekimi de öyle. Bu temel parçacıklar ve güçlerden oluşan yaşa~ ş}Işılacak kadar dayanıklıdır; DNA'nız en az 600 milyon yıldıf aynı kalmıştır.

Kimyasal bağlan açısından DNA, bir yaprak ya da polen tozundan daha sıkıca biraraya yapl§IlU§değildir. Bu kadar gevşek olarak birleşmiş atom tomarlannın zananla çözüleceğini düşünmek olasıdır. Gerçekten de DNA nın yaşamasına karşı çıkan güçler çok büyüktür: fiziksel aşınma, yı-kıcı mutasyonlar, diğer mikroplar tarafından işgal ve hepsinin üstünde entropi, yani fiziksel evrenin ihmal edilmiş bir çalar saat gibi durma eğilimi. DNA, bunlann hepsinden daha uzun ömürlüdür.

DNA'nın yaşam süresi boyunca sıradağlar aşınarak tepeler haline dönüşmüş, halbuki DNA, milimetrenin binde biri kadar bile aşınmamıştır. Kuantum mekanik bedenin tutkalı çok güçlüdür. DNA'nın iç zekasının, zaman ve elemanlara, ölçülerneyecek kadar uzun süreler (aeon) boyunca meydan okuyacak kadar güçlü olduğu düşünülürse, yaşlanmanın hiç doğal olmadığı ortaya çıkar. Mahariski Ayurveda bu noktadan hareket. eder ve şu önemli soruyu sorar: "Yaşları-mak zorunda mıyız ?ii Eskiden yaşamış bilge kişiler yaşamlannın uzunluğu ile bilinirlerdi ve yaşlanmayı "aklın bir hatasılına bağlarlardı. (Buna Sanskritce pragya aparath denir.)

Bu hata, kendini sadece fiziksel bedenle özdeşleştirmekten oluşur. Yaşamı uzatınak, aklın bu hatasının düzeltilmesini ve bunun yerine kuantum mekanik bedenle özdeşleş-meyi gerektirir. Zihninizi, yaşın ötesindeki bir işlev düzeyine götürürseniz, bedeniniz de aynı özellikten etkilenıneğe başlar; daha yavaş yaşlanmağa başlar çünkü en derin düzeyde, zihin ona böyle yapmasını söylemiştir. Kendinizi yaşlanmadan bağımsız olarak görünce de gerçekten böyle olacaksınız. Bu, batı tıbbında henüz tanınmayan çok basit bir ilkedir; daha ilerde göreceğimiz gibi, geçerlidir.

İyileşmeye Karşı Yaşlarıma

Yaşlarıma o kadar karmaşıktır ki, tam olarak ne oldu-ğunu belirlemek bile zordur. Tipik bir karaciğer hücresinin beşyüz değişik işlevi vardır; bu da onun beşyüz değişik şekilde bozulabilmesine yol açar. Bütün bu olasılıklar da onun hangi yollardan yaşlanabileceğıni gösterir. Ote yandan, yaşlanmarun karmaşık olduğu görüşü yanlış olabilir.

Binlerce dalga tarafından oluşturulmasına karşın okyanusun kabarması tek bir gücün ortaya çıkardığı bir doğa olayı-dır. Yaşlarıma için de aynı durum geçerli olabilir. Yaşlarımayı da, birbiri ile ilişkisi olmayan ağrılar, gözlerin etrafında yeni kırışıklıklar. tansiyonun az, fakat acımasız yükselişi. duyma ve görme duyulannda zayıflama ve sayısız diğer ufak rahatsızlıklar gibi yüzlerce dalga halinde görüyoruz.

Ayurveda bize, bu karmaşık ve üzücü gösteriye kanmam~ söyler. Yaşlarıma tek bir şeydir; zekinın kaybolması. Iyileşmenin. zekanın kendini onarma yeteneği olduğunu görmüştük Yaşlarıma bunun tersidir; yani bozulan şeylerin nasıl düzeltileceğinin unutulması.

Yeni doğmuş bir bebeğin hücrelerini düşünür. Bunlar taze ve canlılık doludurlar, henüz zamanın izlerini taşımazlar. Bu hücreler, yaşlı hücrelerle yanyana bir mikroskopta incelendiğinde, aradaki şaşırtıcı zıtlık ortaya çıkar. Yaşlı olan doku rahatsız edici şekilde çirkindir; hücrelerin eski ve hırpalanmış bir görünümü vardır. Ne de olsa sonuçta bu yaşlı bir bedenin mikroskopik görüntüsüdür. Yumuşak dokunun lifli hale geldiği yerlerde koyu bölgeler göze çarpar.

Bu büyük değişiklik esk:ime ve aşınmanın sonucudur; fakat hücrelerin bütün işlevlerini denetleyen DNA nın bu eskime ve aşınmadan hiç etkilenmediğini görmüştük

Onun için, gözle görülmeyen bir zararın işbaşında olduğunu düşünürüz. Örneğin, bir atardamar başlangıçta düzgün, parlak ve beyaz renklidir. Tıpkı fabrikadan yeni çıkmış tıbbi lastik boru gibi. Fakat bu boru aslında, biraraya gelip bir atardamar oluşturma görevini üstlenmiş ve gerekli olan dizimi başarıyla sağlamış bir hücreler topluluğudur.

Kendileri için belirlenmiş bölgede biraraya gelmeden önce her hücrenin beyin, kalp ya da karnın bir parçası olmak olasılığı vardı; her olanak açıktı, çünkü her hücrede aynı DNA vardır.

Yine de evrim, bu hücrelerin tek bir görev üstlenmelerini - bir atardamar oluşturmalarım emretmiştir. Ne kadar uzmanlaşmış olursa olsun, bu görev basit değidir. Lastik boru sadece durur ve sıvının içinden akmasını sağlar. Atardamarlanruz ise size olan herşeye karşılık verir ve bu karşı-lıkların hem etkin hem de zeki olmaları gerekir. Biyoloji ders kitaplarında verilen bilgiye göre bir hücre, süresi dolara dek aşağı yukarı 50 kez bölünür ve sonra ölür. Fakat bu, son derece basitleştirilmiş hatta yanlış bir görüştür. Bir hücrenin de deneyimleri vardır; kendine olanları hatırlar, Do-ğuştan gelen bilgisindeki halkalar kaybolur, ya da zarar görürse yeteneklerini kaybedebilir. Aynı şekilde, bir hücre tüm zeka hazinesini saklayabilse bozulmadan herzaman yepyeni kalabilir. Bir hücre için yaşam ile ölüm arasındaki fark, onun "smriti"sinde, yani belleğinde yatar. Bu şekilde düşününce de, bir hücredeki kusursuz belleğin ölümsüzlü-ğe yol açacağı sonucuna varırız; çünkü yanlışlar olmadan yenilenme sürdükçe ölüm olamaz.

DNA'nın bir hücreyi iyi çalışır bir halde tutma yetene-ğinin sınırlı olduğunu, bilim hiçbir zaman kanıtlamamıştır. DamarlarımıZln her birindeki DNA, ellibin yıl önce taş devri insanlarının damarlarını oluşturan DNA nın aynısıdır. O DNA, 500 asır boyunca herbirinde milyonlarca kusursuz çalışan hücre bulunan kusursuz damarlar oluşturabiliyorsa, sizin DNA'nıZln altmış yıl sonra bu işi becerememesinin hiçbir temel nedeni olamaz.

Ama yine de bozulma gerçekleşiyor; ve bu çoğunlukla 60 yıldan kısa bir sürede oluyor. Oniki yaşına gelindiğinde, tipik bir atardamarın görüntüsü oldukça değişir. Sarı renkli yağ çizgileri olarak görülen bazı düzensizlikler oluşur. Mikroskopla bakıldığında bu düzensizlMerin damarın iç duvarındaki minik çatlamalar nedeniyle başladığı görülür. Bir hücre biyologu, böyle bir damardan alınan bir hücreyi incelediğinde, bu su götürmez yaşlılık izlerini görebilir. Bundan sonraki 50 yıl içinde bu izler sıradan bir kimsenin bile görebileceği kadar belirginleşir. Bir açık kalp ameliyatını izliyor olsanız ve yaşlı bir ana atardamara dokunsanız elinize katı bir boru gibi gelecektir. (Eğer arterioskleroz yeterince ilerlemişse, damar bir kemik katılığında olabilir.) Içi de arteriosklerotik plak dediğimiz yağ torbalanyla dolu olacaktır. Bu durumda, bir yerde büyük bir yanlışlığın yapılmış olduğunu kolayca görebileceksiniz.

DNA nın ölümsüzlügü gerçeği ile, insan yaşamının zayıflığı gerçeği arasındaki boşluğu nasıJ kapatabilitiz? Aslında bu iki gerçek birbirine çok yakındır. DNA ile aramızda fiziksel bir uzaklık yoktur. Sadece, bilginin fizikselolmayan alanında bir boşluk vardır.

Şimdiye dek yeterince açıklandığı gibi Maharishi Ayurveda, hücrenin fiziksel bir moleküller paketi olduğu görü-şünden ayrılarak hücrenin bir bilgi paketi olduğu görüşünü benimser. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi bilgi dinamiktir. Hareketsiz bir paket değil, üç öğenin sürekli etkileşiminden oluşan canlı bir biçimdir.

Canlı bir bilgi edinmek için bir bilen, onun bildiği bir nesne ve her ikisini birleştiren bir bilme süreci olması gereklidir. Bu temel üçlü için Veda' da şu terimler kullanılır: rishi (bilen), devata (bilme süreci) ve chandas (bilginin nesnesi) bunlar hep birlikte, bilmenin bütünlüğünü, ya da samhila sını, yanisaf bilincin bölünmemiş durumunu oluştururlar. O halde insan zihni üçün birliğini gösteren bir yaradılış-tır. İnsan bedeninin gereksinim duyduğuda aynı basit malzemedir ve bunlar sayısız defalar fizyolojinin değişik düzeylerinde tekrar edilirler. Siz bir bilensiniz, bedeniniz de bilginiz1e oluşturduğunuz bir nesne, içinizde yer alan milyarlarca hücresel işlev ise bilme işlemi. DNA da başka bir düzeyde bir bilendir, bilgisini biyokimyasal maddeler halinde da-ğıtır. Diğer bir başka düzeyde alyuvar da bir bilendir, bedendeki diğer hücrelere gidebilmek için oksijen atomlarına nasıl yapışacağını bilir.

Bilginin bu üçlü modeli, iç zekanın nasıl kendini sonsuz birleşimlerle çeşitlendirdiğini anlamamızı sağlar. Yüzlerce enzim, protein, peptid, aminoasit vs. nin birleştirerek bir topluluk haline getirdiği SO trilyon hücreniz, birin çokluk haline dönüşmesinin inanılmaz bir gösterisidir. Yine de bu gösteride kendini kaybetrnek tehlikelidir. zihin kendi gerçek kaynağını - her hücre icinden akan tek zekayı unutup birçoğu içinde kaybolduğunda "aklın hatası" ortaya çı_ kar. Bunun sadece felsefi bir nokta olmadığını kanıtlamak için, yaşlarıma sürecine şaşırtıcı derecede basit bir çözüm gösteren bazı çığır açıcı deneylere bakalım. 1978 de bir grup araştırmacı TM nin yaşlarıma sürecini geçiktirdiğini, hatta tersine çevirdiğini ortaya çıkardılar. Çalışmanın başında. bir profesyonel fizyolog olan ve Maharishi Uluslararası Universitesinde Sinir bilimleri Mezuniyet sonrası bölümünün başkanı Dr.R. Keith Wallace bulunuyordu; Wallace, ortalama yaşlan 53 olan seksendört meditatörü inceledi. Deneklerini, TM'i ne kadar süredir düzenli olarak uygu1adık1anna göre iki gruba ayırdı. Birinci grupta en az 5 yıl meditasyon yapanlar, diğerinde ise beş yıldan az yapanlar bulunuyordu.

Kronolojik yaş, yaşlarıma sürecinin sadece bir ölçüsüdür ve pek de doğru değildir. Çünkü bedenlerinin zamanla değişmesi bakımından insanlar arasında çok fark vardır. Bu nedenle fizyologlar ikinci bir ölçüye, biyolojik yaş' a baş-vururlar; bu ise kişinin hücrelerindeki gerçek yaşlarıma oranını ölçer. Kronolojik yaş ile biyolojik yaş sadece gençlikte birbirlerine uyarlar. Fakat orta yaştan sonra, aynı şekilde yaşlanarı iki kişi bulamazsınız. 70 yaşında iki kişi çok farklı sorunlar gösterir: birinde artrit ötekinde kalp rahatsızlığı vardır, biri miyop, öbürü değildir, vs. Bu da demektir ki, biyolojik yaşlanma, kuramsal olarak doğru bir ölçü ise de bedendeki her organı incelemeden bulunması çok zordur. Bu konuda fizyologlann kullandığı bazı kabul edilmiş kestirme yollan vardır. Wallace, insanlar yaşlandıkça genelde düzenli olarak değişen üç ölçüm kullandı: yakını görme, duyma keskinliği ve büyük tansiyon.-Bunlann hepsinin de zamanla bozu1duk1an bilinmektedir; bu nedenle de belirli bir kronolojik yaşta, bedenin biyolojik yaşının güvenilir bir tahminini yapmakta yararlı olurlar.

Wallace, meditasyonun, denekleri biyolojik olarak çok daha genç yaptığını ortaya çıkardı: kısa bir süredir meditasyon yapanların kronolojik yaşlarından beş yaş daha genç olduklan, uzun süredir meditasyon yapanların ise oniki ya-şa daha genç olduklan görüldü. Başka bir deyişle, enaz 5 yıldır TM yapan 60 yaşında bir kadın, biyolojik olarak 48 ya-şında olan bir bedene sahip oluyordu. Bu sonuçlar herhangi başka bir etkene dayanmıyordu: araştırmaya katılan denekler beslenme, egzersiz, ve diğer alışkanlıklan açısından elemeden geçirilmişti.

Wallace'in sonuçlannın o zaman için eşi görülmemişti. Kısa bir süre sonra İngilteredeki çalışmalar onun araştırmalannı doğruladı. Bir grupta, TM meditatörleri biyolojik yaş-larından 7 yaş genç çıktılar. Aynı kimseler birbuçuk yıl sonra ölçüldüklerinde, birbuçuk yıl daha düşüş gösterdiler. Bu da bir yıl meditasyonun, biyolojik yaşı bir yıl gerilettiği anlamına geliyordu. Bu sonuçlar geniş çapta geçerli kılınırsa, TM böyle bir etkisi olan tek zihin - beden yaklaşımı olacaktır.

1986'da, meditasyonla epey uğraşmış olan araştırma doktoru [ay Glaser, bedende doğal olarak oluşan kimyasal maddelerden birini, uzun ömürlülükle ilgisi olabileceği dü-şüncesiyle izlemeye karar verdi. DHEA (Dehydroepiandiosterone) adı verilen steroid hormonun TM meditatörlerinde ölçümlerini yapmağa başladı. DHEA moleküllerine kanda çok rastlandığı halde (dişi veya erkek hormanlanndan yüzlerce kez daha sık) işlevleri konusunda pek. bilgi yoktur. Onceki araştırmacılar DHEA nın 25 yaş civannda en yüksek düzeye ulaştığını, sonra ise hemen hemen bir düz çizgi halinde her yıl azalarak 70 yaşındaki bir kimsede sadece % 5 inin kaldığını doğrulamışlardı.

DHEA'ya olan heyecanlı ilgi, 198O'1erde deney farelerine büyük dozlarda verildiğinde ortaya çıktı. Onceleri denenen hormonların aksine DHEA, şaşırtıcı derecede yaşlanmaya karşı gelme özellikleri gösterdi. Yaşlı fareler tamamen gençleşmiş görünüyodardı; güçleri yenilenmış. Donuk ve seyrek tüyleri bile parlak hale gelmişti; başlangıç halindeki kanserler yokolmuş, şişman hayvanlar normal kiloya inmişler ve şeker hastalığı olanlar son derece düzelmişlerdi.

Eğer DHEA bunların sadece küçük bir kısmının insanlarda olmasına yol açıyorsa, bilim a~~m1annın aradıklan yaşlanmaya karşı hormon olabilirdi. Onceki araştırmacılann aksine, Glaser DHEA'yı çıkanp bir gençlik hapı olarak satmakla ilgilenmiyordu.

Glaserin merakını çeken, DHEA'nın doğal olarak nasıl üretildiği idi. 328 deneyimli meditatörün DHEA düzeylerini, 1462 meditatör olmayan kimseninkiyle karşılaştırdj. Denekler yaş ve cinsiyet olarak gruplanmışu. Kadınların bulunduğu gruplarda meditatörlerin DHEA düzeyleri çarpıcı bir şekilde daha yüksekti; aynı durum II erkek grubundan 8 i için de geçerliydi. Yüksek DHEA düzeyleri gençlerde ortaya çıknğı için Glaser bunu, deneklerinin arasında biyolojik yaşın TM sonucunda azalmasının kanıtı olarak aldı,

En büyük fark, yaşlı denekler arasında görüldü. 45 ya-şın üzerindeki meditasyon yapan erkeklerde % 23 daha fazla DHEA bulundu. Kadınlarda ise, bu % 47 daha fazla idi. Bu nokta özellikle önemlidir, çünkü DHEA'nın yüksek olması ile göğüs kanserine karşı korunma arasında bir ilişki bulunmaktadır. Glaser, ortaya koydu ki, yaşlı meditatörlerdeki DHEA, onlardan 5-10 yaş genç kimselerdeki ile aynı-dır. Bu etkileyici bulgu, deneklerin belenme, egzersiz, alkol tüketimi ve beden ağırlığı gibi etkenlerden bağımsızdı.

RASAYANALAR - Uzun Yaşam İçin OtIar

Otlar, Ayurveda tıbbının henüz üzerinde durmadığı-mız büyük bir kısmıdır. Ayurveda'da binlerce şifalı ot kullanılır ve Dr. Triguna gibi deneyimli vaidya1ar tedavinin rutin bir kısmı olarak hastalanna çeşitli otlar verirler. Bunun nedeni otlann ilaçlarla aynı olmadığı, etkilerinin daha hafif olduğudur. Otlara en basit yaklaşım, onları konsantre gıda olarak görmektir. Gelenekselolarak otlan sınıflandırmanın yollarından biri tatlanna göre, gıdalarla ilgili altı "rasa" yı kullanarak yapılandır. Bunlar. tatlı, ekşi, tuzlu, acı, keskin ve buruktur.

Otlann etkileri daha belirli ve güçlüdür. Kinin gibi acı bir ot hemen Pittayı düşürerek ateş ve iltihaplara karşı yaradı olur. Keskin olan çili (acı kırmızı biber) Kapha'yı azaltırken fazla mukozayı boşalur. Buruk bir baharat olan zerdeçal ağrıyan bir boğazdaki balgamı anında kurutur. Uçüncü bölümdeki beslenme kısmında doşalanmza dengelemek için evde kullanılabilecek otlardan söz edilmektedir. Otlan yemeklerle birlikte kullanmak güvenli bir yaklaşımdır.

Hastalıklann tedavisinde tıbben denetlenmesi gereken daha güçlü otlar kullanılır. Kliniklerimizde her rahatsızlık için kullanılabilecek otların listeleri bulunur. Bir Maharishi Ayurveda doktoru rahatsız1ığınızı teşhis ettikten sonra, salık verdiği otlar postayla da istenebilir. Onemli olan bir nokta da, Ayurvedik otlar bitkinin tümünden alınarak zararlı yan etkiler olasılığı azaltılır. Buradaki temel ilkeye göre, ottaki etkin madde, tampon görevini gören diğer ki;nyasal maddelerle birlikte olduğu için 01as1 istenmeyen etkiler dengelenir. Başka bir deyişle, Ayurveda da bitkinin tümü doğanın eczacılığının bir kısmıdır. Batı tıbbında ise sadece etkin madde yararlı kabul edilir.

Ayurvedik Otlar Nasıl Etkili Olur

Ayurvedik metin1erde rasayana olarak sınıflandmlan ve uzun ya~am1a ilgili bazı özelotlar ve mineraller tek başlanna ya da karışımlar olarak verilmiştir. "Rasayana" sözcü-ğü "Yaşamın özünü vermek" an1amına gelir. Rasayanalar gençlik iksiri değildirler, hücrelerdeki bellek kaybını düzeltirler. Her ot, kuantum mekanik bedendeki bir titreşime özellikle uyan bir titreşimler demetidir. Örneğin, karaciğer, kuantum düzeyde belirli bir titreşimler sırasından oluşmuş-tur. Bir karaciğer bozukluğu durumunda hata, bu titreşimlerin doğru sırasmdak bir bozukluktadır. Ayurveda'ya göre, aynı titreşim sırasını taşıyan bir ot vardır ve uygulandı-ğında karaciğerin çalışmasını düzeltir.

Burada etkili olan ilke "tamamlayıcılık"tır. Bu ilkeye göre, "doğa heryerde aynı düşünür." Bu bir Veda sloganıdır ve doğanın bitkileri, mineralleri, mantralan ya da insan bedenlerini yaparken aynı maddeleri kullandığı an1amına gelir. Bun1ar sadece birbirine benzer moleküller değildir. (Gerçi kömür, pırlanta, şeker ve kan içindeki karbon aynıdır.)

Fakat daha da temelolan, molekülleri birarada tutan derin titreşimlerdir. Veda bilgelerine göre bun1ar doğanın yapı taşlarıdır. Bun1ar o kadar evrenseldir ki, sansleritçe bir sözcük ile bir defne yaprağı gibi görünüşte birbirleriyle hiç iliş-kili olmayan şeyler bile, yeterince derine bakmayı bilirseniz, birbirine yakın görülebilir. Doğada heryerde benzerlik oldu-ğundan, bir Ayurveda doktoru otlan, temel sesleri, renkleri, kokulan ve yiyecekleri ilaç olarak kullanmak için aynı derecede uygun olarak görür. Otlann Ayunveda da kullanılı-şının beden üzerindeki etkisi batı tıbbının ilaçlan gibi yüzeyde değildir. ilaçlar ağrı giderir, adale gevşetir, eksik ensülini ya da tiroid hormonunu tamamlar V.S. Rasayanalar ise fizyolojiye derinden bir işaret verirler, doşalarla "konuşurlar" ve iç zekanın akışını doğrudan etkilerler.

Şifalı otlarla ilgilenen biri için rasayana bilgisi çok çekici fakat son derece karmaşıktır. Birçok bitkinin bedeni gençleştirebildiği söylenir. Bunlar arasında aşağıdakiler de bulunur. - Gotu kola, ginseng - Vataya özgüdür. - A10e vera, comfrey kökü ve safran - Pitta' ya özgüdür.

- Elecampane ve bal-Kaplıaya özgüdüribal bir ot olmadığı halde bitki dünyasırun shukra'sı ya da en saf özü olarak görülür) Bu listede en güçlü rasayanalar bulunmuyor; çünkü onların sadece Hintçe isimleri vardır - amla, guggul ve astwaghanda gibi.

Rasayanalan karmaşık yapan sadece onlann batıda bilinmeyen meyve ve otlara dayanmalan değildir. Her otun nasıl hazırlanacağının gerçek bilgisini çözmek de çok zordur. Bir ottan istenilen etkiyi elde edebilmek için, onun ne zaman toplanacağı, ne kadar süre ve hangi yöntemle kaynatı1acağı ve hangi oranda diğer otlar1a karşılaştırılacağının bilinmesi gerekir. Tek bir rasayananın tarifesinde, herbiri bilirli bir yöntemle titizce hazırlanmış 50 ayn malzemeye gerek vardır.

Maharishi Avrit Kalash

Birkaç yıllık inceleme ve denemeden sonra rasayana'-nın yararlı bir alan olduğunu düşünüyoruz. Bu alanda, Hindistandaki önde gelen vaidya'lar tarafından eski tarifelerden itina ile yeniden oluşturulmuş bazı gerçek formüller ortaya çıkmıştır. Biz, gerçekten yetenekli bir doktor ve Ayurvedik otlar alanında tanınmış bir usta olan Dr. Balraj Maharishi'nin bilgisinden yararlanma şansına eriştik, Himalayalarda 40 yıldan fazla eğitim görüp altıbinden fazla şifalı otu yakından tanıma olanağını elde eden Dr. Balraj, son yıllarda, önemli bir rol oynamıştır. Andhra Paresh, eyaletindeki, her YlI binlerce hastayı gereksiz tedavi ettiği görevini bırakarak birçok ülkeye yolculuk yapmış ve her bölgenin kendine özgü bitki topluluğu içinden en uygun olanlannı saptamıştır. Bu çalışmayı temel alarak herhangi bir ülke Ayurvedik çizgilerde güvenli ve etkili bir bitkisel eczacı-lık geliştirebilir

Dr. Ba1raj aynı zamanda, eski metinlerde tanımlanan yüzlerce rasayana içinde en ünlü olanının asıl şekli uzun yıllardan kayıp durumda olan formülünü yeniden canla n dırrnış olan kişidir. Herbiri kendi içinde ayrı bir rasayana olan yirmidört ayn malzemeden oluşan bu karmaşık bitki ve meyve kanşımının adı Maharishi Arnrit Kalashdır. Sanskritce'de aurit kalash "ölümsüzlük kabı" demektir. Her yaşta, her beden tipinde ve her türlü sağlık durumunda günlük olarak ahnması öğütlenir. Maharishi Amrit Kalash, iki preparat halinde üretilir: vitamin gibi alınan bir bitkisel hap ve doğrudan kaşıkla ya da ılık süt içinde eritilerek alı- nan reçele benzer tatlı bir macun. (İkinci şekilde, yatmadan önce alınırsa Vata için özellikle rahatlatıcıdır.) Rasayanalar üzerine yazılmış sayısız kitaplardan ve Dr. Ba1raj'ın otlara ilişkin engin bilgisinin uyandırdığı ilgiyle araştırmacılar ABD ve Avrupa'da bu preparatlann etkilerinin ne olduğunu belirlemek amacıyla araştırmalar yapmışlardır. Sonuçlar birçok bakımdan dikkate değer. Amrit

Kalash'ın bayvanlar üzerindeki etkisini ölçen bir pilot çalış- mada, Ohio - Eyaler Üniversitesi tıp fakültesinde patoloji profesörü Dr. Hari Sharma, kanser yapıcı bir madde vererek farelerde gögüs tümörleri oluşturdu. Bir grup hayvana aynı zamanda Amrit Kalash verildi, ötekine verilmedi. Bu iki grup arasındaki fark oldukça önemliydi: Kontrol grubu farelerinde görülen göğüs kanseri sayısı, Amrit Kalash verilen gruptakilerin dört misIinden fazlaydl.(%60 a karşı %14)

Bundan sonraki aşamada kanserli farelere Amrit Kalash verilerek tümördeki değişiklik izlendi. Bu hayvanların % 60 mdaki tümörün ufaldığı ya da tamamen kaybolduğu görüldü. Bu heyecan verici bulgu da diğer çalışmalarla desteklendi. MIT'de yapılan araştırmada başka bir rasayana ile tümör gerilemesi araştırıldı. Kolorado Universitesi tıp fakültesinde habis bir tümör olan neuroblastomas'ın engellenmesi tüp içinde denenmiştir. Bu dağınık çalışmalara dayanarak sonuçlar, insanlara yansıtamayız, ama Amrit Kalash'ı beden tipine uygun beslenmenin bir parçası olarak doşaları dengelemek amaoyla almak için yeterince neden vardır.

Profesör Sharman'ın bulduğuna göre Amrit Kalash kalp krizi ve enfarktüs ile ilişkilerıdirilen anormal kan pıhtı-larını engellemektedir. Bunu da kandaki trombositlerin artmasını, ya da yığı1mayı önlemek yoluyla yapar. Trombositler kanın pıhtılaşmasırıda sorumlu hücrelerdir ve bu işlerde kalp hastalığının ilk evrelerinde bir bozukluk olur. Damar duvarlarındaki ufak yaralar trombositleri kendilerine çekerler ve bunlar damar dokusuna girince arteriosklerotik plak birikmesini başlatırlar. Bu süreç koroner damarlardan birinde olursa zamanla kalp krizine yol açar.

Trombosit birikmesini önlemek için tıp'ta çeşitli karn sulandırıcı ilaçlar kullamlır. Örneğin, kalp krizi geçirmiş hastalara, ikinci bir krizi önlemek için aspirin önerilir. Fakat aspirinin çeşitli yan etkileri vardır. Kanın sulanmasının doğrudan sonucu olarak mide kanaması ortaya çıkar ve 40 yaşın altındaki erkeklerde her gün aspirin almak bazı araştırmalara göre felÇ'e yol açar ki bu da kalp krizi kadar tehlikelidir.

Dr. Sharma, Amrit Kalash'ı deney tüplerinde (yani hayvanlar üzerinde deney'den önceki evrede) incelerken bunun, gerilim durumunda salgılanan bir hormon olan epinephrin'in yol açtığı birikme de dahil olamak üzere çeşitli olum-216 suzluklardan ortaya çıkan kan pıhtılaşmasım önlediğini gördü. Bu da demekti ki, "iyi" pıhtılaşma, yani yaraların iyileşmesi için gerekli olan pıhtılaşma etkilenmeyecek, sadece arteriosk1erotik plak sonucu ortaya çıkan "kötü" pıhtılaşma önlenecekti.

Yine de hiçbir doktor Ayurvedik rasayanalann tıbbi yararlarını belgelendirme durumunda değildir. Fakat inaruyoruz ki, bu formül eski otoritelerin bitkilerle ilgili olarak biriktirdikleri bilginin kreması olan gerçek Amrit Kalash'a en yakın olarndır. Test: Ne kadar İyi Yaşlanıyorum? Maharishi Ayurveda' da, ayrıca bir "yaşam uzatma" programı yoktur, çünkü kullanılan bütün yaklaşımlar beslenme, hareket, günlük ve mevsimlik programlar, meditasyon ve çeşitli iyileşme teknikleri - yaşam süresini arttırmak ama om güder. Hastalanmızın bugünkü üstün sağlık durumlarını düşününce yaşlarıma konusunda bir atılım yapıldığım düşünebiliriz. Klasik Ayurveda metinleri, hastalıksız normal biryaşam süresini 100 yıl olarak tamm1arlar. Biz de en azından bunu amaçlıyoruz.

Bu programı izleyerek gençleştiğinizi kendinize karutlayabilirınisiniz? Basit görünmesine karşın, kendini neşeli ve sağlıklı hissetmek iyi bir işarettir; kalben genç olmak uzun ömür belirtisidir. Daha nesnel bir temelde de, Duke Universitesindeki araştırmalar, uzun ömürle bağıntılı olan sağlık etkenlerinin kısa bir listesini çıkarmışlar. Istatistikselolarak bu noktaların her birinden iyi puan alanların ortalamadan daha uzun ömürlü olma şanslan çok fazladır.

Aşağıdaki test, Duke listesine dayanır. Bunu kullanmanın en doğru şekli, baştan aşağı bir muayene olduktan sonra cevaplamaktır, ama kişisel değerlendirme de size oldukça bilgi verilebilir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp