Kranyal Osteopati Nedir?

Kranyal Osteopati Nedir? : Osteopati, insan vücudunun hastalık sinyalleri verebileceğini kabul eder. İnsan vücudu karmaşık bir yapıya sahiptir; geçmişte yaşanan olaylar ve travmalar vücutta birtakım izler bırakabilir. Örneğin, doğum sırasında kafatasında meydana gelen bir komplikasyon sinirlerin tahribata uğramasına neden olabilir. Bu durumun sonunda, yeni doğmuş bir bebekte mide bulantısı görülebilir. Eski bir yaralanmadan veya ani bir hareketten sonra sırt ağrıları oluşabilir. Kranyal osteopati insan vücudunun hareket ve ritmini etkileyen bir sistemdir.
Yüz ve kafatasında yer alan eklemler vücut hareketliliğini sağlar. Birçok acı ve ağrı sendromu, travma sonrasında veya ameliyattan önce ve sonra yaşanan solunum zorluğu vakaları, alerjik durumlar, öğrenme güçlükleri, hamilelik sırasında ve doğumdan sonra ortaya çıkan kemik ve kas şikâyetleri kranyal osteopati uzmanları tarafından tedavi edilebilir. Osteopati insan vücuduna büyük bir denge, huzur ve rahatlık hissi verebilir.Osteopati felsefesi vücudun ekolojik ve biyolojik olarak bir bütün olduğu düşüncesinden yola çıkmaktadır. Vücudumuzdaki tüm sistemler nöroendokrin ve dolaşım sistemleri yoluyla birbirine bağlanır. Bu nedenle, osteopati uzmanları sadece hastada görülen belirtileri değil, hastanın tüm vücudunu incelemeye alır.
Osteopati kelimesi Latince “osteon” ve “pathos” kelimelerinden türemiştir. Bu iki kelimenin birleşiminden ortaya çıkan yeni kelime ise “kemik rahatsızlığı” anlamına gelir. Kemik rahatsızlığı kavramı osteopati alanında bazı karmaşalara neden olmaktadır çünkü insanlar osteopati uzmanlarının sadece kemik rahatsızlıklarını iyileştirdiğini düşünmektedir. Osteopati alanının isim babası, osteopati dalının kurucusu olan Dr Andrew Still’dir. Dr Stili dengeli ve düzenli çalışan bir vücut sisteminin sağlıklı bir iskelet ve kas sistemi ile mümkün olabileceğine ilişkin açıklamalar yapmıştır.Kranyal osteopati 1930 yılında Dr Still’in öğrencisi olan Dr William Garner Sutherland tarafından osteopatinin bir yan dalı olarak kurulmuştur.
Dr William Garner Sutherland, erişkin bir bireyde oldukça sert ve güçlü bir yapıya sahip olan kafatasının yeni doğan bir bebekte bambaşka bir yapıya sahip olmasından yola çıkarak,kranyal osteopati alanını kurmuştur. Ana rahminden çıkan bebeğin kafatası henüz kemik halini almamıştır, yeni doğan bir bebeğin kafatası yumuşak bir yapıya sahiptir. Yeni doğan bir bebeğin kafatasını oluşturan 8 kemik birbiriyle iç içe geçmemiştir. Kemiklerin birleşim noktaları arasında boşluklar oluşmuştur. Bu durum, ilk bakışta bir dezavantaj gibi görünse de, doğum esnasında bebeklerin hayatını kurtarır.
Bir bebeğin kafatası, kemik kadar sert bir yapıya sahip olsaydı ve kafatası kemikleri birbiriyle iç içe geçerek aralarında belirli bir boşluk oluşturmasaydı; doğum sırasında, bebeğin kafasının ezilme olasılığı çok yüksek olurdu. Ancak bebeklerde kafatası kemiklerini oluşturan kıkırdak ve yumuşak yapı, kemiklere esneklik kazandırır; kafatası kemikleri, bu şekilde, eğilme ve bükülme özelliği taşır. Kafatası kemiklerinin esneyebilmesi, kemiklerin arasında boş bir aralığın oluşması ile mümkün olmaktadır. Doğum esnasında tam olarak kapanmamış olan kafatası aralığı, kafatası kemiklerinin esnemesini sağlar. Daha sonra kafatası kemikleri sıkışarak aradaki boşluğu doldurur, hatta birbirlerinin üzerine doğru çıkar.
Böylelikle kafanın hacmi de küçülmüş olur. Bu sayede bebek, kafa hacminin yarısı kadar olan doğum kanalından geçerek sağlıklı bir şekilde doğar. Dr Stil, öğrencilerine insan vücudunda yer alan en önemli sıvılardan birinin “serebrospinal sıvı” (beyin-omurilik sıvısı) olduğunu söylemiştir. Hocasının verdiği bu bilgiden yola çıkan Dr Sutherland ise, serebrospinal sıvının kendi içinde bir ritmi olduğunu fark ederek, bu ritme “hayat nefesi” adını vermiştir.
Serebrospinal sıvıdaki ritmin nefes alıp verişimizden etkilendiğini tespit eden Dr Sutherland, bu sıvının akışının insanların kafatasının nazikçe hareket ettirilmesi ile düzene sokulabileceğini öne sürmüştür. Dr Sutherland ayrıca kafatasıyla ilgili olmayan sağlık problemlerinin bile, kafatası bölgesinin hassas bir şekilde uyarılmasıyla iyileşme sürecine girebileceğini göstermiştir.Dr Sutherland’a göre, kafatası bölgesine yapılan birtakım hassas dokunuşlar fizyolojik ve duygusal değişikliklere neden olabilir. Fiziksel ve ruhsal sağlığımızın kafatası kemiklerimizin doğru pozisyonda durmasıyla sağlanabileceğini söyleyen Dr Sutherland, çalışmalarıyla önemli adımlar atmıştır.
Dr Sutherland meslek hayatının 30 yılını “birincil solunum mekanizması” adını verdiği harekete ayırmıştır. Kafatasında ve kuyruk sokumundaki kemiklerin hassasça hareket ettirilmesi, merkezi sinir sisteminde yer alan serebrospinal sıvıyı dengeli bir hale getirir. Amerikan Osteopati Akademisi’nin talebi ile NASA’da çalışan fizikçiler tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda, birincil solunum mekanizmasına ait verilerin doğru olduğu ortaya çıkmıştır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp