Alternatif Tıp Nedir Kısaca

Alternatif Tıp Nedir Kısaca :

Alternatif Tıp

Modem Ortodoks tıbbın sosyolojideki karşılığı “biyomedi- kal” yaklaşımdır ve bu yaklaşım karşısında sosyoloji “holistik tıp”65 yanındadır. Biyomedikal modelin tıbbi hastalık açıklaması bazı önemli yanlara sahiptir. Bu modelde hastalık, biyokimyasal bir makine olarak kavramlaştınlan insan bedenindeki belirli aksamaların sonucu olarak görülür. İkincil olarak biyomedikal model, insanlardaki aksamaların nihayetinde organizma içindeki belirli özel nedensel mekanizmalarla açıklanabileceğini varsayar; gerçekte, belirli zihinsel rahatsızlık biçimleri doğrudan biyomekanik değişimlerle açıklanabilir. Biyomedikal model, tüm hastalıklar ve rahatsızlıkların nedenlerinin bazı özel biyokimyasal mekanizmalarla açıklanabileceğini savunması anlamında indirgemecidir. Ayrıca biyomedikal model, alternatif perspektifleri geçersiz olarak görmesi bakımından dışlayıcıdır. Son olarak, biyomedikal, nihayetinde, rahatsızlığın nedensel failini insan bedeni içinde arayan açık bir zihin/beden ayrımına dayanır.    Sosyolojik rahatsızlıklar modelinde biyokimyasal hastalık modeli eleştirilir ve bu modele karşı çıkılır. Bir bedenleşme (embodiment) anlayışı geliştiren, zihin/beden ayrımını sorgulayan ve suç gibi, hastalığın da tek bir nedensel çerçeveye yerleştirilemeyeceğini öne sürerek indirgemeci ve dışlayıcı çerçevelere karşı çıkan ve hastanın rahatsızlığının kişinin tarihsel, toplumsal ve kültürel bağlamı dışında anlaşılmayacağını iddia eden bu sosyolojik model, tıp bilimindeki kavramlar ve anlayışları kültürel değişlerimin ürünleri olarak alır. Geleneksel anlamda ruh-beden dualitesi, sosyolojide zihin-beden dualitesi olarak karşılık bulmuştur ve bu bağlamda modern Ortodoks tıp, “beden odaklı” olarak nitelendirilir.Weber’i izleyerek, Batı kültürünün tarihini zihin ve beden, ruh ve vücut, kültür ve doğa arasında kurulan bir dizi farklı ilişki olarak görebiliriz. Weber; çilecilik, rasyonelleşme ve dünyaya hakimiyetin gelişimini, bir ölçüde Hıristiyan teolojisindeki ruhun hayatı ve dünyadaki mevcudiyeti ayrımının yarattığı gerilim veya çelişkinin sonuçları olarak görmekteydi. Bu ayrımda, dünya birçok farklı sorun (hazlar, zevkler ve bedensel lükslerle ilgili problemler) içerir.   Bu dünya anlayışının temel bileşeni, bedenleşme sorunsalı çerçevesinde ele alınabilir. Yani, “dünya” problemi bir beden sosyolojisine, bir bütün olarak sosyolojideki zımni ve yeterince ele alınmayan ve yeterince geliştirilmemiş bir soruna işaret eder (Turner, 1984). İnsanın bedenleşmesi kendine has özellikleriyle en iyi şekilde “vücut” terimiyle gösterilebilir.Batı kültürü ve belirli ölçüde bir bütün olarak insan kültürü, vücudun olağandışı özelliklerini üç temel kuramsal düzen, yani din, hukuk ve tıp aracılığıyla kontrol altına almıştır. İnsan toplumları bedenin kontrolüyle ilişkili bu kurumsal düzenlemeler çerçevesinde kavramlaştırılabilir; hukuk, din ve tıp insan bedenini düzenler ve kontrol eder. Din, varlığımızı manen geliştirmek için insan bedenini çeşitli ritüelpratikler aracılığıyla düzenlemiş ve kısıtlamıştır. Hukuk, özellikle suçu ceza yasalarıyla kontrole ve bilhassa kentli nüfusu gözetim altına almaya çalışmıştır. Son olarak, tıp, vücut olarak bedeni düzenleme, sınırlandırma ve temsil/sunma biçimi olarak görülebilir.    Foucault’nun terminolojisinde hukuk, din ve tıp bedenin ve nüfusların rasyonel ve disiplinli idaresiyle ilişkili üç söylemsel formasyondur. Bu vücut olarak beden analizi modelinin kaynağı, Weber’in (2011) Hıristiyan çileci ahlakı ile -özellikle cinsellik, sanat ve bilgide sunulan dünya olarak- seküler hayat arasındaki farklı çelişkiler hakkındaki tartışmasıdır. Din ve tıp arasındaki ilişki oldukça eskidir. “Bedeni korumak” ve “ruhu Korumak” fiillerini göz önünde bulundurarak bu iki alan arasında bir bağ kurabiliriz. Nihai “kurtuluş” (salvation); “sulus” veya sağlık anlamına gelmektedir (Turner, 2011). Karşılaştırmalı ve tarihsel bir açıdan bakıldığında, tıbbın kültürel ve toplumsal yapı içinde derinlere kök saldığı açıkça görülür. Ünlü tıp bilimleri tarihçisi Sigerist, bir zamanlar “Tıp teorileri her zaman belirli bir dönemin genel uygarlaşma sürecinin bir boyutunu temsil eder ve bunu tam anlamıyla kavramak için söz konusu uygarlığın diğer tezahürleri, felsefesi, edebiyatı, sanatı ve müziğini tanımamız gerekir” tespitinde bulunmuştu.    Nitekim, tıp - tıpkı din gibi- belirli bir toplumun genel değerler ve kurumlar örüntüsünü yansıtır (Turner, 2011).Sosyolojinin holistik tıbba ilgisi, hastalığın sosyolojik boyutu nedeniyledir; ancak bu durumda da sosyoloji kendi içinde yeni bir dikotomi kurar. Foucault’nun çalışmalarıyla ilişkili bu epistemoloji, tıp sosyolojisi açısından radikal sonuçlara sahiptir. Artık “hastalıklar”ı, dünyadaki, betimlendikleri dilden bağımsız olarak ortaya çıkan doğal olaylar olarak alamayız. Bir hastalık durumu -ayrıca bir toplumdaki egemen düşünme biçimini (Foucault’nun terminolojisiyle epistemeyi) yansıtan- tıbbi söylemlerin ürünüdür.Alternatif tıp da bu bağlamda açıklamasını sosyolojik bağlamda edinir ve modernliğin ürünü bir olgu olarak karşımızdadır. Parçalı bir dünya görüşünün aynı zamanda sağlıksız da olacağı, “sağlık” ile “bütünlük” arasındaki yakın bağıntı göz önüne alındığında şaşırtıcı olmaktan çıkar.67 Bu durum, modem tıp karşısında alternatif bir yaklaşımın oluşmasını belirlemiştir.    Geleneksel yöntemlerin yeniden formatlanması, modernlik içinde üretim anlamını taşıyan alternatif tıp, mekanistik dünya ve insan anlayışına bir itirazın da adıdır. Geçmişe doğru yüzeysel bir bakış bile, sağlıklı yaşama konusunda modern tıbba karşılık özgün seçenekler olarak öne sürülen sayısız yaklaşımın, gerçekte, tıbbi bilimlerin gelişimiyle ilgilenmeyen ve zamana direnen az sayıdaki yasa ve uygulamanın sınırsız bileşiminden oluştuğunu görmek için yeterlidir. Helyoterapi, lenfatik drenaj, kinesioloji, ürün terapisi gibi birbirleriy- le uyumsuz tedavi yöntemleri, ilk bakışta fark edilenden daha çok ortak değere ve araç gerece sahiptir. Tarihsel bir bakış açısı, eski dönem mono diyetlerini güncel vitamin terapileriyle, homeopatiyi Bach Çiçekleri’yle, kolon hidroterapiyi corn fla- kes’le (mısır gevreği) birleştiren uzak ya da yakın ailevi bağların ortaya çıkmasını mümkün kılar (Sandoz, 2010, s. 12).   Ne kadar tartışmalı olurlarsa olsunlar, bu yaklaşımlar, zaman zaman akışını bile değiştirdikleri sağlık bilimlerinin kültürel tarihine aittirler. Tarihsel bir bakış açısı, kabul göreni şiddetle reddedilenden ayıran sınırların sürekli yer değiştirdiğini hatırlatır. Alternatif yaklaşımlar düşüncesi bile, ancak egemen olan görüş ile karşılaştırıldığında anlam kazanır. Ortaçağ boyunca, kullandıkları yöntemler ya da oluşturdukları kuramlar, sağlık bilimlerinin uygulamacıları arasında ayrılığa neden olmaz. Bu dönemde herkes Antikçağ bilgilerine sadıktır ve bedeni, aralarındaki uyumun bozulması durumunda hastalığın ortaya çıktığı, katı ve sıvı maddelerle ruhsal özelliklerin bileşiminden oluşan bir bütün olarak görür.    Bu durum, modem tıbbın kendini ayrıcalıklı ilan etmesiyle değişir. Bu açıdan bakıldığında, alternatif tıbbın tarihi, modem eczanın ve tıbbın örgütlenip uzmanlık alanları oluşturmasıyla başlar. Yine bu dönemde roller kesinleşmiş, hedefler belirlenmiş ve katı yasalar, hastaları olduğu kadar tıp dünyasını da şarlatanlardan (Ciarlare, tıbbi konularda yetenekli olduğunu öne sürüp haykırarak konuşan kişi) korumaya yönelik olarak düzenlenmiştir (Sandoz, 2010, s. 13). Bu türden bir ötekileştirme, sonuçta alternatif tıbbın “tamamlayıcı ve alternatif tıp” (CAM) adıyla bir ara yüze dönüşmesini belirlemiştir. Günümüz dünyası, bu olgu üzerinde yoğun çalışmalara tanıklık etmektedir.Birçok uygulamanın ortak adı olan alternatif tıp, gelenek fenomeni bağlamında ele alındığında üç farklı kategoride sınıflandırılabilir. Birinci kategoride geleneksel tıp uygulamaları, ikinci kategoride modernliğin icadı olan gelenekler ve üçüncü kategoride de karşı-modern tıp olarak tanımlayabileceğimiz uygulamalar yer alır.   Alternatif tıbbın tarihinde ilk eşik fitoterapidir. Fitoterapi, modem tıbba karşı verilen savaşta başlıca silah görevi görür. 19. yüzyıla kadar, sağlığı korumak ve hastaları iyileştirmek için bitkisel reçetelere başvurulurdu. Yararları binlerce yıllık deneyim sonucunda keşfedilmiş ve damıtılarak, kurutularak,öğütülerek kullanılan bitkiler, bu dönemde de halk tıbbının beslenme kaynaklarını oluşturmayı sürdürürler. İlaç listelerinin yansından fazlasını kapsayan bitkisel reçetelere ve içlerinde geleneksel uygulamaların anlatıldığı bitkibilim kitaplarına gösterilen ilgi eskisi gibi devam eder.68 Fitoterapi, keşfetmetutkusu en fazla olan disiplinlerden biridir. Modern tıp, tıbbi bilgilerini arttırmak için ne dünün ne bugünün ne de farklı coğrafyaların bitkilerini inceleme çabasına girer. Botanik bilimler ve kimya ise, bu konuda ciddi çalışmalar yapan kalıcı bir birlik oluşturur. Günümüz ilaç sanayisinin esin kaynağının bitkiler dünyası olması, bu durumun kanıtıdır.    Bu noktada kanser tedavisine yönelik ilaçlar ayrıcalıklı bir yer tutar. Ve gölge gibi her yerde kendini gösteren şüphe uyandırıcı onko- terapiler de dikkat çeker. Fitoterapi, modernlik karşısında geleneğin bütünüyle kutsanmasını ifade eder. Geleneksel tıbbın kullandığı yöntemler doğrudan “şifalı” araçlara dönüşür ve otlar, çiçekler, meyveler her şekliyle “şifalı” bir hal alır.Öz yağların tedavi amaçlı kullanımı, 20. yüzyıl boyunca, gösterişsiz ama kalıcı bir başarı elde eder. 1930’larda ortaya çıkan aromaterapi eski yöntemlerin geliştirilmesini ister. Frankofon dünyada koku tıbbı, yeniden doğuşunu Rene-Ma- urice Gattefosse’ye (1881-1950) borçludur. Bir yandan Fransız aromatik ürünler şirketini yöneten Gattefosse, bir diğer yandan da öz yağlardan sadece sağlık alanında değil, kozmetik alanında da yararlanabilmenin yollarını araştınr.    Fitoterapinin, ruhsal ve bedensel sorunları bitkisel kokularlaiyileştirmeyi amaçlayan kolu olarak tanımlanan aromaterapi Gattefosse’nin yazdığı pek çok makalede, içinde kimi zaman metafizikten kimi zaman da homeopatiden ödünç alman görüşlerin olduğu çalışmaları anlatılır. Aromaterapinin temelleri Gattefosse tarafından atılmış olsa da, uçucu öz yağların tedavi amaçlı kullanımı, Königsberg’de doğan Viyanalı Marguerite Maury (1895-1968) sayesinde gelişir. Gattefosse’nin izinden ilerleyen kişilerin başında Jean Valnet, nam-ı diğer Valnet Baba (1920-1995) gelir. 1964’te geniş bir okur kitlesi hedefleyen ilk kitabı Aromathérapie: les hulies essentielles hormones végétales (Aromaterapi: öz yağlar, bitkisel hormonlar) çıkar, bu kitap sözde “bu alanda yazılmış ilk kitaptır. Bu kitabı farklı kılavuzlar izler.    Sık sık doğal tedavi yöntemlerine gönderme yapan bu kılavuzlar Volnet’nin “tam insan tıbbı” anlayışını açıklarlar. Thérapeutique Journalière par les legumes, les fruits et les cereales (Sebzeler, meyveler ve tahıllarla günlük tedavi, 1967), Docteur Nature (Doktor Doğa, 1970) ve Phytothérapie - Traitement des maladies par les plantes (Fitoterapi-Hastaliklarin bitkilerle tedavisi, 1972) başlıklı kitapları öne çıkar. Bu kitapların başarısı o kadar büyüktür ki bunlar, pek çok dile çevrilirler (Sandoz, 2010, s. 36). Günümüz fitoterapisine göre hastalıkların büyük kısmı, ruhsal dengesizliklerden doğar. Bu görüşün kaynağında, 1930’larda sağlık sorunlarına yol açabilecek otuz sekiz üzücü “ruh halini” kapsayan bir liste hazırlayan İngiliz Edward Bach vardır. Bach bu nedenlerin her biri için çiçek özlü bir reçete önerir ve Bach Çiçekleri, Özleri veya Armonizanları işte bu reçetelerden doğar (Sandoz, 2010).Alternatif tıp tarihinin ikinci boyutu diyetetiktir.    Her ne kadar 18. yüzyılda yiyecek ve içeceklerin yararlı ve zararlı etkileri üzerine tutkulu tartışmalar yaşansa da, modern diyetetik, 19. yüzyılın ilk yarısında doğar.69 19. yüzyılda, tıp doktorları ve şifacılar, şehirlilerin aşın ve sağlıksız beslenmesinin, başta kabızlık olmak üzere pek çok hastalığın nedeni olduğu konusunda hemfikirdir. İlk beslenme kürlerinin ve özgül yöntemlerin (örneğin Flethcer’in çiğneme yöntemi) yanında, oburluk, aşın kilo ve mide sorunlanyla savaşan farklı yöntemler ortaya çıkar. Laksatifler ve oruç, bu yöntemler içinde önemli bir yere sahiptir. Doğrudan doğruya beslenme sorunuyla bağlantılı olan ve bu sorunun diğer parçalarından (diyetler ve oruçlar) daha ayrıcalıklı bir konuma yerleştirilen lak- satif ilaçlar, ilerleyen zamanda da ilgi çekmeye devam eder.   Diyetin, her zaman dinsel ve tıbbi pratiğin temel bir parçasını oluşturduğu belirtilmelidir. Grek tıbbi rejiminde diyet “di- aitia” ile, yani basitçe, beslenme düzeninin bedenle bağlantılı bir dizi kural ve kontrol biçiminden oluşan daha genel bir rejimin bir parçasını oluşturduğu bir hayat tarzı ile ilişkiliydi. Pay etmek, diyet bilgisi biçiminde bir güç uygulayarak bedeni hesaplamak ve sınırlandırmak demektir. Geleneksel olarak, manastır diyetlerinin amacı, cinsel arzuları şiddetlendirmektenkaçınmak için sınırlı düzeyde kırmızı et ve şarap tüketimi sayesinde sindirimi kontrol altına alarak tutkuları düzenlemekti.Tıbbi “uygun diyet” talimatı, Batılı tıpta uzun bir geçmişe sahip olsa da, diyet düzeni üzerine yazılan (özellikle dinsel perspektifle iç içe geçen) bilimsel el kitapları, Batı Avrupa’da özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda önemli olmuştur.    Bu alanda önemli etkiye sahip olan bir hekim, geliştirdiği uygulama Londra ve Bath kentindeki aristokrat ve eğitimli profesyonel sınıflar tarafından benimsenen George Cheyne (1671-1743) idi. Cheyne, melankolinin kontrol altında tutulmasının temel yöntemi olarak diyeti salık verdiği English Malady (İngiliz Hastalığı) (1733) adlı kitabıyla büyük ün kazanmıştı ve müşterileri arasında David Hume, Samuel Richardson, Samuel Jackson, Alexander Pope ve John Wesley vardı. Cheyne’in tıbbi görüşlerinin teorik temelinin kaynağında, Descartes’m mekanist beden analizi çerçevesi, Leyden tıp okulunun rasyonalizmi ve Herman Boerhaave’m matematiksel tıp geleneği (yani, matematiksel ilkelerin tıbba uygulanması) yatmaktaydı (Turner, 2011).Beslenmeyle ilgilenen bilimler, 1950’lere kadar emekleme dönemini yaşarlar. Şüphesiz beslenme alanında oluşturulmuş birtakım bilgiler (vitaminler, oligoelementler vb.) vardır; ama yine de, modem beslenmenin eksikleriyle savaşta “düzeltici diyetlerin” gerekliliği düşüncesinin etrafı bulanıktır. Yoğun vitamin ve protein desteği öneren rejimler, bu çerçevede ortaya çıkar.    Vitaminler, 20. yüzyılın başında, belirlenip aynştınldıkları andan itibaren tıbbın hizmetine girerler. Hakkıyla kabul görecek olan gerçek vitamin terapileri oluşturmak amacıyla yürütülen araştırmaların sayısıki bunlar akademik çevrelerden her zaman destek görmezler- iki katma çıkar. Gerçekte mantık; görünmez, basit ama doğal elementlerin bir fark yaratabileceği düşüncesini benimsemeye hazırdır (Sandoz, 2010).Bilimsel diyet analizi eğilimi kentsel yoksulluk, verimlilik, cezaevleri ve tımarhanelerin idaresiyle ilişkili tartışmaların sonucuydu. Booth’un Londra’daki İnsanların Hayatı ve Çalışması ve Rovvntree’nin Yoksulluk, Kasaba Hayatı Üzerine Bir Araştırma adlı eserlerinde yoksulluğun ölçüsünün bir temeli olarak gıda tüketimi alındı. Rowntree özellikle çalışan insanların ortalama ihtiyaçlarının kalorilerini doğru olarak hesaplamaya çalıştı. 20. yüzyılda popüler kültürde ve tüketim kültüründe ince beden; gençlik, aktiflik ve sağlığın simgesi haline geldi.    Bedenin eğitim, diyet ve disiplinle sosyal olarak inşa edildiği bir toplumda “zayıflık ve incelik” bir güzellik normu haline geldi. Daha önceki yüzyıllarda manastır pratikleri iç bedenin düzenlenmesiyle ilgiliyken, tüketimcilik dış bedenin yüzeylerindeki, benliğin kazandırdığı ve bedenden yoksun sergilenen bir disipline işaret etmekteydi. Şişman olmak, kontrolden çıkmak ve bir tüketici çileciliğinden yoksun olmak demekti. Bununla beraber, tıbbi bakış açıları laikleşmesine rağmen, tıbbi söylemde beden halen belirsiz bir konuma sahipti. Şişmanlık popüler kültürde aşağılanırken (Cahnman, 1968), 1950’lerde giderek daha fazla hastalıkla ilişkili bir tıbbi problem olarak tanımlandı. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki bolluk döneminde şişmanlık, alkolizm ve şeker hastalığı yeni medeniyet hastalıkları olarak görülmeye başladı (Callen ve Sussman, 1984). Günümüzde tıbbi görüş şişmanlığın (özellikle stres ve hastalıkla ilişki içinde) olumsuz etkileri konusunda daha az dogmatik olsa da, şişmanlık, kişisel kontrolün yokluğunun göstergesi olarak yaygın bir biçimde ahlaken kınanmaktadır.   Alternatif tıp literatüründe hiçbir yazarın adı Hippokra- tes’inki kadar çok anılmamıştır. Hippokrates’e atfedilen birçokları arasında en aşılamaz olan parola “Doğa, bazen, iyileştirir”dir. Oysa naturoterapiler adı altında, doğal bir öğeye - su, güneş, hava, çamur vb.- sıkı sıkıya bağlı yöntemler kastedilir.70 Bir başka deyişle, naturoterapinin temel ilkesi, hastalık döneminde bedenin kendi kendini tedavi sürecini başlatmak amacıyla onu güçlendirecek ve direnci arttıracak araçları doğada aramaktır. Bu anlamıyla naturoterapi, ne 19. yüzyıldaki bir tıbbi devrim ne de geleceğin tedavisidir. Tersine, kendine özgü nitelikleri ve geçerlilik alanları olan atalardan kalma bir tedavi sanatının devamıdır. Naturo terapilerin kendilerine has özellikleri, çoğunlukla modern tıpla müttefik olmalarıdır. Hidroterapi, öngördüğü tıbbi gerekliliklerin ötesinde, dünyaya ilişkin geliştirdiği bakış açısıyla da etkileyici olur.    Üzerinde düşündüğü konular, ilerici Amerika’nın 19. yüzyıl ortalarında ele aldığı sorunlarla pek çok reformcu tam zamanlı olarak kölelik, kadınların ezilmesi, geri kalmış eğitim modelleri veya kapitalizmle mücadele eder- örtüşür. Dolayısıyla, reformcu politikacılar, gelenek karşıtı tüm alternatif tedavi yollarını benimserler. İlaçları, saf ve simgesel gücü oldukça fazla olan su adına reddeden hidroterapi, hastalıkların nedenlerini iki biçimde açıklar: Birincisi bedendeki enerji azlığı veya zararlı maddeler (hatta ikisinin birleşmesi), İkincisi de sağlık ve temizlik kurallarına uymamaktır. Hedefte kirli hava, ışık yokluğu, kötü beslenme, zengin gıdalar,uyuşukluk veya tersine aşırı hareket ve denetim altına alınamayan heyecanlar vardır.

Alternatif tıp; Tedavi yaptığı ileri sürülen; ancak bu etkileri bilimsel metotlarla kanıtlanamayan geleneksel veya güncel tıbbi uygulamalara verilen isimdir.

Tamamlayıcı tıp; Çağdaş tıp bilimince hastalık sebeplerini önlemede somut verileri olmadığı veya kanıtlanmış bir tedavi yöntemi olmadığı halde hasta isteğiyle çağdaş tıp tedavilerinin yanında onlara destekleyici olarak hastanın rahatlaması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, psikolojisinin düzelmesi gibi amaçlarla uygulanabilen alternatif tıp yöntemleridir.

Geleneksel tıp; Eski hekimlerin kendi zamanlarındaki tıp anlayışı ve birikimleri ile işe yarayabileceğini umduğu veya öğrendiği bitkiler, macunlar, sular, sargı, yakma ve diğer yöntemlerle hastasını tedavi etme uygulamalarına verilen isimdir.

Modern tıp; Kanıta dayalı, karşılaştırmalı ve modern bilimsel metotlarla hastalar için faydalı olduğu görülen ve bu yararı ölçümlenebilen tıp yöntemlerini kapsar. İnsanlığın bilgisi arttıkça ve yeni teşhis araçları (mikroskop, radyografi, manyetik rezonans, tomografi, elektron mikroskobisi, biopsi, kan dışkı idrar tahlilleri vb) bulundukça hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan yöntemler daha kapsamlı olarak geliştirildi. Hastaya bir herhangi bir bitki yaprağı vermek yerine, fayda sağlayan etken madde damıtılıp ilaç haline getirildi. Etken maddelerin insan dokularında nasıl iyileşme yarattığı öğrenilerek, kimyasal yapısı farklı, daha az yan etkisi olan ilaçlar sentezlendi.

Tarihçe ve yönelme sebepleri

Sentetik ilaçlarla meydana gelebilen yan etkilerin yol açtığı ciddi sağlık sorunları, bazı kronik rahatsızlıkların kesin sonuç alıcı tedavisinin olmayışı ya da hasta için uzun, rahatsızlık verici oluşu ve getirdiği ekonomik yük, kökü 1960''''lı yıllara kadar giden alternatif arayışları ve doğala dönüş söylemleri alternatif tıp uygulamalarının popüler hale gelmesine katkıda bulunmuştur.

Alternatif tıp''''a yönelten bazı motive edici faktörler şöyle sıralanır:

Sosyal ve kültürel nedenler
  • Halkın genelinde bilimsel literatürü anlama seviyesinin düşüklüğü,
  • New Age mistisizmiyle  ilişkili olarak artan bilim karşıtlığı,
  • Sosyal çözümsüzlüklerin karşılığı olarak komplo teorilerine inanmak,
  • Bilimsel biyomedikal metodlardan hoşnutsuzluk.
Psikolojik nedenler
  • Plasebo etkisi
  • İnanma isteği
  • Özgüveni koruma ve toplumsal uyum adına kendi kendini olumlayan önyargılar

 

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp