Ölüm

Ölüm : Vücudun yaşamsal işlevlerinin sona ermesi. Sinir, solunum ve kalp-dolaşım etkinlikleri tümüyle durduğunda ölümden söz edilir. Bu üç önemli işlevin durması vücuttaki bütün hücrelerin aynı anda ölmesini gerektirmez; hücreler değişen süreler boyunca etkinliklerini korur. Ölüm zamanı, biyolojik bir olgunun genel kabul gören bir evresi değildir; uzun ya da kısa süren ve bu süre içinde vücuttaki çeşitli dokuların bir dizi karmaşık dönüşüme uğradığı bir biyolojik süreçtir. Ölümün kronolojisi, özellikleri ve buna bağlı ortaya çıkan çeşitli biyolojik süreçlerin birbirini izlemesi tenatoloji biliminin konusudur.

Ölüm psikanalizde çok önemli bir yer tutar. Özellikle, gelişme çağında ölüme tanık olunması ciddi sonuçlar doğurabilir. Anne, baba ya da onların yerini dolduran herhangi biri öldüğünde, bunun sonuçlan daha da ağırdır. Çocuklarda sevilen kişilerin ölümü yasak bir eylemin, örneğin kendi kendine cinsel doyum sağlamanın ya da hırsızlığın cezalandırılması anlamına gelebilir ve genellikle suçluluk duygusuna yol açar. Psikanalize göre ölüm bilinç dışında her zaman terk edilme olarak yaşanır. Bu durum, özellikle beklendiği gibi davranmadığı için terk edildiği duygusuna kapılan yetimlerde görülür.

Bunun gibi, uyku ile ölümü her türlü ilişkinin sona ermesi olarak yorumlayan ve ikisini karıştıran çocuklar için de aynı durum söz konusudur.Yaşama içgüdüsünün tam aksi olan dürtüler ölüm içgüdüleri adını alır. Ölüm içgüdüsünün ön plana çıktığı durumda özel saldırganlık ya da çöküntü belirtilerine tanık olunur. Kimi zaman kendi kendini cezalandırma, her türlü ilgi ve etkinliği terk etme isteği, fizyolojik kişilik bozukluklarıyla yanlış olarak doğrulanmaya çalışılır. Bu durumda bu "acı veren" durumdan zevk duyulabilir. Ölüm içgüdüsü sonunda kendine ya da başkalarına yönelmiş bir yıkıma yol açabilir ve sadizmde erotik görüntüsünü bulur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp