Yüksek Kan Basıncı, Kalp Krizi ve İnme

Yüksek Kan Basıncı, Kalp Krizi ve İnme :

Yüksek tansiyon ya da yüksek kan basıncı pek sık görülen bir rahatsızlıktır ve nüfusun büyük bir oranını ilgilendirir.Otuz veya daha ileri bir yaştaysanız, en azından beşte bir oranta yüksek tansiyona kapılma olasılığınız var demektir. Tam olarak nedir kan basıncı? Kabaca kan basıncı, QOlaşmakta olan kanın damarlara yaptığı basınçtır. Kolun dirsekle omuz arasında kalan bölümünde şişen kan basıncı kelepçesi olan ve sphygmomanometre denilen bir araç kullanı-larak civanın milimetrik düzenek üzerinde gösterdiği derece ile ölçülür. Kalp kasılmışken ölçülen basınca sistolik basınç denir ve normalolarak civanın 140 mm'den daha dü-şük bir derece göstermesi gerekir. Kalp sakin çalışırken ölçülen basınca diastolik basınç denir ve yine normalolarak 90 mm'den düşük bir derecede olmalıdır. Diğer bir deyişle, normal kan basıncı 140/90'dan daha az olmalıdır. Kan basıncının 140/90'dan yüksek olduğu duruma, elbetteki kan basıncının normalolarak yaşlarıma ile birlikte arttığını da hesaba katarak yüksek tansiyon adını veriyoruz.

Yüksek tansiyon zararlıdır ve tedavi edilmelidir, çünkü kalp, böbrekler ve beyin gibi çok önemli organlara zarar verir. Tedavi edilmezse, kalp yetmezliğine, inmeye ve böbrek yetmezliğine sonuç olarak da insan ömrünün kısalmasına yol açar. Yüksek kan basıncının nedeni nedir? çoğu vakalarda, araştırmacılar kan basıricının tam olarak nedenini bulamamışlardır. Bu yüzden yüksek tansiyonu olan insanların yüzde doksanından daha fazlası için hiçbir görünür neden verilememektedir.

Bununla birlikte, bazı ilginç gözlemler yapılmıştır. İlk olarak, anormal ruhsal uyarının yüksek tansiyonun oluşmasında önemli bir rolü olduğu kanıtlanmıştır. Deneylerle süre-ğerı gerilim verilen hayvanlarda yüksek tansiyon görülebilmektedir ve ruhsal gerilimi olan hastalarda yüksek tansiyonla pek sık karşılaşılmaktadır. Dahası, bazı yüksek tansiyon türlerinin tedavisinde yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaçlar başarılı sonuçlar vermiştir. Bu nedenle çoğu doktor gerilim ile, özellikle ruhsal gerilim ile - bu her ne kadar onlar için fizikselolarak kanıtlanamaz ama varlığı kabul edilmek zorunda olan bir olgu olsa da - yüksek tansiyon arasında bir bağlantı kurmaktadır. Gerilimli insanlarda görülen kişilik özelliklerinden daha sonra sözedeceğiz.

Yüksek tansiyonun nedeni olduğu düşünülen bir başka etken de tuzdur. Beslenmeleri sırasında yüksek miktarda tuz verilmek yoluyla hayvanlar gibi insanlar da yüksek tansiyona maruz bırakılabilir. (Altıncı bölümün tamamını, çok önemli bir konu olduğu için sağlık bozukluğunun nedeni ve önlemi olarak yiyeceklerin rolünü tartışmaya ayırıyorum.)

Son zamanlarda, yüksek tansiyonda hormonların rolü üzerinde büyük bir ilgi oluşmuştur. Hormonlar vücudun farklı bölgelerinde salgı bezlerince üretilen kimyasal maddelerdir ve üretildikleri bölgelerin dışında vücudun başka bölgelerinde gösterirler etkilerini. Diğer bir deyişle, hormonlar kimyasal mesaj taşıyıcılardır. Yüksek tansiyon vakalarında azaltılabiİecek hormonlar kortizol, adrenalin, aldosteron ve renindirler. Bu isimleri ya da bu hormonların ne işe yaradı-ğını bilmek sizin için çok önemli değildir. Ama önemli olan, yüksek tansiyonu olan kişinin kanında bazı kimyasal maddelerin toplandığıdır. Gerilimin neden olduğu yüksek tansiyona aslında bu hormonların ortam hazırladığı düşünülmektedir. Onlar fizikselolarak varlığı kanıtlanamayan gerilimin vücudu etkilediği fiziksel maddelerdir. Doktorlar endişe, korku ve öfke gibi duyguların beyinde bazı kimyasal maddelerin değişmesine yol açtığına inanırlar. Bu maddeler ya da sinir-ileticileri, beyinde bir salgı bezi olan hipofiz bezinden ACTH gibi hormonların salgılanmasına yol açar. Bunlar da daha sonra böbreklerin üzerindeki adrenal bezlerini uyarırlar. Böyle olunca da, kan basıncını yükselten kortizol ve adrenalin gibi salgılar açığa çıkarılmış olur. Bu, hastalığın olu-şumu sürecinde anahtar bir mekanizma olarak görülen olgunun yalnızca bir örneğidir. Bu olgu, bir duygu veya düşüncenin kimyasal bir mesaja dönüşümüdür ki, bu da daha sonra bir başka organı uyarır. Psikofizyolojik bağıntı dediğim şeyin ilk görünümü budur.

Bilimadamları ve doktorların bilinci hep hastalık düşüncesi üzerinde odaklaşmış olduğu için bugüne kadar araştırmaların çoğu hastalık üreten mekanizmaları daha iyi anlamak için yapılagelmiştir. Yine de, dikkatimizi diğer yöne çevirmek ve olumlu duyguların vücut üzerinde sağlıklı ve yaşamı destekleyici bir etkisi olması gerektiğini söylemek de en az birinci yön kadar mantıklı görünmektedir. Pek yakın bir gelecekte biyologlar, sevgi, şevkat, barış, cesaret, inanç ve umut gibi olumlu düşünceler sırasında açığa çıkan sinir-ileticilerindeki değişimi inceliyor olacaklar. Üzerinde daha fazla bilgi edinmemiz gereken şey, vücutta bir moleküle dönü-şürken düşüncenin izlediği yoldur. Son zamanlarda gerçekleştirilen önemli bir gözlem göstermiştir ki, daha önceden yalnızca kan dolaşımında bulunduğu sanılan hormonlar, beyin dokusunda dikkate değer ölçüde birikimler halinde bulunmuşlardır. Örneğin, böbreklerin salgıladığı ve yüksek tansiyon sırasında organ hasarıyla ilişkisi olduğu düşünülen bir hormon olan renin, beyin dokusunda da bulunmuştur. Orada diğer hormonlarla ve dopamin, , epinephrin venorepinephrin gibi beynin kendi sin ir ileticil eriyle ilişki içerisindedir. İsimlerini bir yana bırakırsak bu maddeler, düşüncelerle çok yakın ilişkisi olan kimyasal maddelerdir.

O halde, bilimadamlarının, insanın düşünce kalıplarındaki değişikliklerin (belki ani bir sevgi selinin ya da çok sevilen bir kişinin hatırlanmasının) hormonlar, beyindeki diğer kimyasal maddeler ve vücuttaki hücrelerde de doğrudan de-ğişikliklere yol açacağını bulmaları ve açıklamaları yalnızca bir an meselesidir. Bölüm 35'de, beyin ve vücudu birleştiren büyüleyici bölgede zaten var olan basit ve hassas teknolojileri anıştrracağım. Düşünce kahplarırmzr ve duygularımız] istenen yönde değiştirmek için onları kullanabilir ve bu yolla da vücudu istenen yönde etkileyebiliriz.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp