Üçlü Terapinin İçeriği

Üçlü Terapinin İçeriği :

1990'lann başına kadar baş ağnsıyla uğraşan pek çok doktor kendisini benim gibi hissetmiş olmalı: Dökülen eski bir evi sağ lamlaştınnaya çalışan bir usta gibi. Ne yazık ki, ahşap kısımlannı, borularıru, kablolannı kontrol etmek için bu eve şahsen ginneme müsaade edilmedi; ölçü ya da numune alamadım. Onun yerine yalnızca dışandan araştınnama izin verildi. Evden birkaç metre uzakta durarak, tahtaların ve tuğlalann eski ve yıpranmış olduğu nu görebildim.

Etrafında yürüdüm, binaya girip çıkan su borula nnı tıklattım, dış cephenin sıvasına dokunup boyasına baktım, pencerelerin kınk olduğunu fark ettim ve ayrıntılı notlar aldım. Fakat içeri girmeme müsaade edilmediğinden temeli ya da duvar içindeki su tesisatını ve elektrik kablolannı kontrol edemedim. Tahta kurtlanna ya da çürümeye bakmak için iç duvarlardan numune de alamadım. Elimden gelen, bilgiye dayalı bazı tahminler yapmak, sonra da işçilere oraya bir parça beton dökmelerini ya da şuraya yeni kaplama çakmalarını söylemekti. Bazen işe yarıyordu fakat çoğu zaman da yaramıyordu.

Yakın zamana kadar biz doktorların, migrenli ve diğer baş ağ rısı çeken hastalarımıza, hemen hemen istediğimiz orıların ke sinlikle istediği kadar bir faydası olmuyordu. Şöyle birkaç belalı sorunumuz vardı:

• Bizim baş ağrılarını sınıflandırmadaki birincil yöntemimiz, Uluslararası Baş Ağrısı Birliği'nin (IHS) sınıflaması, pek çok insana uygun düşmemişti. Belirli önbelirlenmiş katego rilere düzgün biçimde sokamadığı önemli orandaki hastayı hesaba katmaktan acizdi.

• Hastayı 'yakaladığında' bile IHS sınıflaması yalnızca betim leyiciydi. Yani, bize birisinin migrenden ya da küme baş ağ rısından mustarip olduğunu söyleyebilirdi, fakat en iyi ya da azıcık işe yarayacak tedavi konusunda bir şey söyleye mezdi.

• Birincil aletimiz olan ilaçlarımızın herkese faydası olmuyor du. Hatta insanların hemen hiçbirine faydası olmuyordu. İsti rahat, soğuk kompres, biyolojik geri besleme gibi diğer aletlerimizi eklediğinizde bile son derece başarısızdık. Has taların yalnızca küçük bir azınlığı üçte bir kadarı sunduğu muz tedaviden tam anlamıyla tatmin oluyordu. Diğer üçte ikilik kısım mutsuzdu.

• İnsanların hepsine ulaşamıyorduk. Migrenlilerin yüzde 60 kadarı teşhis almamış ve tedavi olmamıştı.

• O kadar çok insanın tedavi görmemiş olması bir anlamda iyi bir şeydi, çünkü bizim reçete edebildiğimiz ilaçlar pek çok insana zararlı gelebilirdi. Standart migren ilaçlarımızın yan etkileri mide bulantısı, hızlanmış nabız, artmış kan ba sıncı, zayıflık, göz kararması, baş dönmesi, uyuşma, hıçkı rık, ate basması, boyunda ağrı ve sertlik, boğaz ağrısıdır. Doktorların migren hakkında güçlü teorileri vardı; migrenin kan damarlarının uygunsuz 'kasılma ve gevşemesi'yle ve beyinde ki nörokimyasal değişikliklerle ilişkili olduğundan çok emindik.

Seratonin ve azot oksidin migrenin doğuşunda önemli bir rol oynadığım ve stres ile sayısız başka tetikleyicinin sakin bir başı 'Mi ke Tyson'm antrenman yaptığı kum torbası'na ya da 'Stanley Ku pa finalindeki hokey topu'na döndürebileceğini düşünüyorduk. 1990'lann başlannda, şiddetli atakları bile durdurma kapasite sindeki yeni güçlü ilaçlarla, migren tedavisinde birkaç adım attık, fakat iş migrenin önlenmesine geldiği zaman çakılıp kaldık. Problemi çözememiştik ve nereden gideceğimizden emin de ğildik. Yeni bir teori çıkmayacak mıydı? Ya da yeni bir tedavi?

Meğer yeni fikir eskisiymiş: magnezyum, riboflavin ve koyun gözü karışımı.

Birkaç 'Araştırma' Terimi

Araştırmalar tartışılırken ortalığa saçılan araştırmacı terimlerinden bazılarını öğrenmenin faydası olacaktır. Placebokontrollii, araştırmaya katılan bazı insanlar gerçek ilaç alır ken diğerleri placebo alıyor demektir. Placebo bir 'şeker hapı'dır; bir karşılaştırma dayanağı olarak kullanılan, tıbbi değeri olmayan bir mad dedir. Araştırılan ilaç placebodan anlamlı biçimde daha etkili değilse, muhtemelen almaya değmez.

İşin tu h afı , anlaşılan gerçek şeyi aldığına inandığı için, placebo alan insanlarm büyücek bir oranın iyileşmesidir. Düşünceleri bir ilaç gibi etki eder. Buna 'placebo' etkisi denir. Bir araştırma kör ise, bazıları bazı şeyleri bilmiyor demektir. Tekkör bir araştırmada hastalar, çalışma bitene kadar, ilaç mı, placebo mu aldık lannı bilmezler. Çiftkör bir araştırmada, her şey bitene kadar, hastalar da doktorlar da verilen şeyin ne olduğunu bilmezler.

Gerçek ilaç alındığını bilen kimse yoksa, bir çiftkör araştırması na sıl yapılır? Üçüncü bir ekip, katılımcılara şifre numaraları ya da harfler verir ve kimin ne alacağını belirler. Örneğin, bu üçüncü ekip 1, 3, 4, 8 numaralı hastalara magnezyum verilmesine, 2, 5, 7, 9 numaralılara da placebo verilmesine karar verir. Çalışma tamamlandığında üçüncü ekip 'şifreyi kırar' ve araştırmacılar katılımcılarla sonuçları eşleştirir. Bir çapraz araştırmada hastalar belirli bir süre bir tedaviyi alırlar, sonra bir diğerini. Örneğin, 10 hafta boyunca haftada bir damardan magnezyum verilenlere, sonraki ı O haftada benzer görünümlü tuzlu su (placebo) verilir.

Açık araştırmada placebo alan bir gnıp yoktur, kör değildir ve çap razıama yoktur. Katılımcılar sadece üzerinde çalışılan maddeyi alırlar. Herkes ne aldığını bilir; bu da placebo etkisi sonuçları çarpıtabilir de mektir. Placebo kontrollü bir araştırma, açık bir araştırmadan bilimsel ola rak daha değerli sayılır, zira araştırmacılara sonuçları karşılaştırmak için standartlaştınlmış, bilinen bir faktör (placebo) verir. Çiftkör bir araştır ma, tekkör ya da açık araştırmadan daha değerli sayılır, zira hastalar ya da doktorların sonuçları değiştiren öznel duygusal değişikliklerini en aza indirir. En iyisi çiftkör, placebo kontrollü çapraz araştırmadır.

MİGRENE KARŞI MAGNEZVUM

Magnezyumun migrende rol oynayabileceği fikri yeni değil dir; aslında ilk önerilmesi 1930'lara kadar geri gider. 1933' de prestijli İngiliz tıp dergisi Lancet, bir hastanın migren baş ağrısı nın önlenmesi için damardan magnezyum kullanımının başarı sı üzerine bir makale yayınlamıştı.

* O zamandan beri magnez yumdan fayda görmüş insanlarla ilgili pek çok makale vardır. Fa kat 20. yüzyılın ortalarında ilaç sanayisi patlama yaptı. İlaçlar hastalıkları birbiri ardına mağlup ederken, pek çok doktor da basit besinlerin tıbbi bir değeri olduğu fikriyle alayediyordu. Magnezyum ve başka doğal çareler bir kenara bırakıldı ve büyük oranda unutuldu.

Uzun süredir uykuda olan magnezyum eksikliğinin migrene yol açtığı ve magnezyum takviyesinin faydası olabileceği fikri, 1980'lerin ortasında ve sonlarında yeniden canlandı. 1990' da Headaehe dergisi, aurası olan ya da olmayan migrenden musta rip 3 binden fazla gönüııüyü kapsayan bir araştırmanın sonuçla rını yayınladı.

** Hemen hepsi doğurganlık yaşında olan hasta lara her gün yaklaşık 200 mg. magnezyum verildi. Araştırmacı lar yüzde 80 oranında başarı olduğunu bildirdiler. Ne yazık ki, başarıyı neyin meydana getirdiği belirgin değildi; bilimsel ola rak daha değerli sayılan çiftkör, placebo kontrollü bir çalışma değil, açık bir denemeydi.

Bu çalışmayı bir yıl sonra Headaehe'de yayınlanan, adet döne mi migreninden mustarip 24 kadınla yapılmış çiftkör bir çalışma izledi. *** Bu kadınların bazılarına iki ay boyunca, on beşinci günden adete kadar, her gün 360 mg. magnezyum verildi. Çahşmadaki diğer kadınlar aynı takvime göre ~lacebo aldılar. Magnez yum alan gruptaki kadınlar Toplam Ağrı Indeksi'ndeki (baş ağrı larının uzunluğu ve yoğunluğunun bir ölçüsü) önemli azalma dan memnunlardı ve placebo alanlarla kıyaslandığında baş ağrılı günleri daha azdı. 1990'ların başında magnezyumun pek çok migren ve başka baş ağrısıyla bağlantllı oluuğu açıKça görüuü.l'aKat )lapbOLU ÇÖ2 meye henüz başlamış insanlar gibiyuiK. Bir )lığın )lapbOL parçası masaya ters konmuştu. Gelişigüzel birbirinin üzerinde duruyordu ve biz onların yalnızca biriki tanesini bir araya getirebilmiştik. Örneğin, şunları biliyorduk:

• Toplam magnezyum seviyesi bir migrenin ortasında düşük tü fakat gerilim baş ağrısında değildi.

• Migrenli hastaların serumunda, kırmızı kan hücrelerinde ya da belirli beyaz kan hücrelerinde magnezyum düşüktü bazı araştırınalara göre böyleydi, bazılarına göre değildi.

• Magnezyum seviyesi, migren atakları esnasında ve arasında, beyinde en düşüktü bazı insanlarda.

• Baş ağrısı olan hastalara magnezyum verilmesi çok faydalıy dı pek çok hasta için. Boyuna bu şerhler 'bazı araştırınalara göre', 'bazı insanlarda', 'pek çok hasta için' çıkıverdi. Niçin? Bu basit bir eşitlik olmalıy dı: Ya düşük magnezyum eşittir migren ve magnezyum takviyesi problemi çözer, ya da değiL. Fakat hayattaki şeyler bu kadar kolay çarpanlarina ayrılmaz.

Daha iyi laboratuar testleri ortaya çıktıkça magnezyum/mig ren eşitliğinin niçin her çalışmada aynı şekilde gerçekleşmedi ğini anladık. Vücuttaki bütün magnezyumun aynı olması kafa mızı karıştırmıştı. İster hücrelerde isterse kanda olsun; bu mi neral farklı formlardaydı: Başka bir maddeye bağlı ve inaktifya da bağlanmamış ve aktif ('serbest') olabilirdi.

Yakın zamanlara kadar yalnızca, başka maddelerle birleşmiş magnezyum tipleri ni oluşturan, toplam magnezyumu (TMg) ölçebiliyorduk. Top lam magnezyumun, serum iyonize magnezyumu (IMg2+), ya da serbest magnezyumdan daha az önemli olduğu anlaşılınca ka rışıkhk arttı.

Büyüklük, Form Ve Yük İşlevi Etkiler

Başka bir şeyle geçici olarak bağlansa bile magnezyum her za man magnezyum değil midir? Ya da şekli biraz eğilip bükülse ya da çok fazla ya da çok az elektronu olsa? işlev maddenin kendisi ne bağlı değildir. Büyüklük, şekil ve elektriksel yük biyokimyasal seviyede çok önemlidir. Her şey tam doğru formda olmalıdır, çün kü vücut kimyası 'kilit ve anahtar' sistemine göre çalışır. Magnezyurnun başka şeylerin yanı sıra beyindeki kan damarla rının gevşemesine yardım ettiğine inanıyorduk. Fakat bunun ol maşı için magnezyum 'anahtarı'rıın, açıldığında damarlardaki ge rilimi düşüren 'kilide' tam olarak uyması gerektiğini öğrendik. Magnezyum anahtarında küçücük bir kusur ya da fark varsa kili de uymuyordu.

Bunun anlamı, büyüklüğün hayati olması demekti. Basit oldu ğu kadar başka bir atom ya da moleküle bağlı olan bir şey, mag nezyum anahtarını çok büyük, böylelikle de işe yaramaz yapabilir di. Evinizdeki küçük bir pencereyi gözünüzün önüne getirin; on yaşındaki oğlunuzun girmesine yetecek kadar büyüktür. Bir gün okuldan eve geldi ve anahtarını unuttuğunu fark etti. Sorun de ğildi. Küçük pencereyi açıp içeri süzüldü. Oğlunuz büyüklük ba kımından pencere için kusursuz uygunluktadır. O 'anahtardır, pencere 'kilit'.

Şimdi de onun bir gün okuldan eve geldiğini dü şünün, yine anahtarı yoktur, fakat bu sefer arkasında kitap dolu bir sırt çantası vardır. Yine pencereyi açıp içeri girmeye çalışır ama giremez. Sırtında çantayla çok büyüktür. Açıklıktan süzül rnek için çantayı çıkarmak zorundadır, çantayı içeri attıktan son ra pencereden geçebilir. Dünyamızda bizi açıklıklardan geçmek için geçici olarak fazla kalın yapan, sırt çantaları ve başka şeyleri takıp çıkarmak kolaydır.

Fakat biyokimyasal dünyada bu o kadar basit değildir. Bir şeye bağlı olan magnezyum sırtında çanta olan oğlunuz gibidir: Açıklıktan geçmeye hiç uygun değildir. O açık lıktan geçemezse de biyokimyasal işini yapamaz. Şekil de vücut kimyasının minicik dünyasında büyüklük kadar önemlidir. Bir atomun ya da molekülün şekli hakkında pek du şünmemişizdir. Bir kimya kitabında bir atom ya da molekülün şe masına baktığınızda, bu ne de olsa iki boyutlu ve düzdür. C ile temsil edilen karbon atomları, O ile gösterilen oksijen atomları na, H ile gösterilen hidrojenlere ve diğerlerine çizgilerle bağla nır.

Resimden bu maddelerin üç boyutlu şekilleri hakkında bir fi kir edinemezsiniz. Fakat atomlar ve moleküllerin çok kesin, çok özgül üç boyutlu 'şekilleri vardır. Yapının herhangi bir yerindeki ufak bir değişiklik şekli değiştirebilir. Makineden bir kutu soda al mak istediğinizi farz edin. Çantanizdan ya da cebinizden birkaç metal para çıkarır ve teker makineye atarsınız. Hoppala! Sof Nurcu para biraz bükülmüş, o yüzden makine kabul etmez.

'Anahtar' olan para 'kilit' olan soda makinesini açmaz, siz de sof da alamazsınız; tamamen metal paranın üç boyutlu şeklinde olan ufak bir değişiklik yüzünden.

Son olarak elektrik yükü de çok önemlidir. Kimya dersinden ha tırlayacağınız gibi elektronlar, magnezyum gibi atomların etrafın da 'yörüngede' olan negatif yüklü parçacıklardır. Atomların stan dart bir elektron payı olsa da, sık sık ek bir tane daha alabilir ya da verebilirler. Bu olduğunda elektriksel yük değişir. Bu gerçekten önemli midir? Bir mıknatısın negatif ucunu, diğerinin pozitif ucu na yaklaştırdığınızda ne olur? Birbirlerini çekerler.

İki pozitif ya da iki negatif ucu yaklaştırdığınızda ne olur? İterek birbirlerinden uzaklaşırlar. Vücutta da benzer şeyler olur; bunun için elektriksel yük bu kadar önemlidir. Bir elektron almış ya da kaybetmiş olan iyonize bir atomun farklı bir yükü ve çekim gücü vardır ya da baş ka maddelerle farklı şekilde ilişkiye girer. Yanlış yük bir maddeyi bir görev için işe yaramaz yapabilir, fakat başka bir görev için kesin likle mükemmeldir. Yükü değiştir, uygun olduğun iş değişsin.

Yeni Teknikler İpuçları Sağlıyor

1992' de Dr. Burton Altura ve Dr. Belle Altura'nın geliştirdiği yeni laborauvar teknikleri, kanda toplam magnezyumdan (TMg) daha fazlasını ölçmemize imkan tanıdı. Artık 'standart' türden daha farklı yapılaşmış olan serbest magnezyumun bir formuna, serum iyonize magnezyumuna (IMg2+) bakabiliyoruz. Nihayet toplam magnezyumu oluşturan parçaları ölçebiliyoruz. Sanki o zamana kadar yalnızca şunu söyleyebiliyorduk: "Domuz kumbara nızda on dolar değerinde metal para var." Şimdi ayrıntılı anlata biliyoruz: "Domuz kumbaranızda üç 100 sent, yirmi 5 sentlik, otuz 10 sentlik ve on iki çeyreklik, toplam on dolarınız var."

Paraları bu şekilde ayrıştırabilmemiz gerçekten önemli mi dir? Biriken yine on dolar, öyleyse fark nedir? Bozuk paraların ne kadar özgülolabildiğini düşünün. Parkmetreye 10 sent ata mazsınız; iki 5 sentlik ya da bir 10 sentlik kullanmanız gerekir. Şeker makinesi beşlik, onluk ya da çeyreklikle çalışıyorsa, yet miş beş sent bir işinize yaramayacaktır.

Makineden şeker alma ya çalışıyorsanız, 'toplam para değeri'ni on dolara tamamla mak, eğer paraların hepsi gümüş dolar ya da sent değilseişe ya ramaz. Makineye göre gümüş dolar ve sentler 'etkisiz'dir, diğer paralarsa 'aktif. Şekerinizi almayı düşünmeden önce, toplamı oluşturan şeyleri kaç sent, kaç çeyreklik, vs. bilmeye ihtiyacı nız vardır.

Yeni laboratuar teknikleri sayesinde serum iyonize magnezyu mu ve serum iyonize kalsiyumu (ICa 2 +) arasındaki orana da baka biliyoruz. Magnezyumun bu formu ve kalsiyumun bu formu ara sındaki denge önemlidir, zira mineraller ve başka maddeler vü cutta etkileşim halindedir. Genellikle başka mineral ve maddeler le 'zıt çalışırlar'. Ôrneğin, kalsiyum kemiklerin güçlendirilmesine yardım eder, fakat fazla miktarda magnezyum alınması kemikle rin şekillenmesine engelolabilir.

Kalsiyum kasları uyararak onla rı kasılmaya teşvik ederken, magnezyum tersini yapıp onları gev şe tir. Kaslar gerektiğinde kasılabilsin, sonra gevşeyebilsin diye, kalsiyum ile magnezyum arasında belirli bir dengeye ihtiyacımız vardır. Çok fazla kalsiyum magnezyuma benzer, örneğin kasların gereksiz kasılmasına yol açabilir. Bir maddenin bir parça noksan olması, diğerinin çok fazla olması gibidir. Bu nedenle kalsi yum/magnezyum oranı, herhangi birinin mutlak miktarı kadar önemlidir. Şöyle de düşünebiliriz:

Makama ya da salçalı sosun herhangi birinden çok fazla alırsanız spagettiniz güzel olmaz. Lezzetli bir yemek istiyorsanız, makama ve sosun doğru oranını, doğru dengeyi tutturmalısınız.

Serum İyonize Magnezyumu, Migren Sanıcı İçin Anahtardır

Yeni labor •.tuar teknikleriyle silahlanmış olan arkadaşlarım ve ben, serum magnezyumundaki bir eksikliğin gerçek migren sanı ğı olup olmadığını ve serum iyonize magnezyumunun serum iyo nize kalsiyumuna oranının ne roloynadığını öğrenmek için çalış malar yaptık.

Bu çalışma için benim New York Baş Ağrısı Merkezi'me peş pe şe gelen 100' den fazla hasta kullandık. * Gönüllüler iki gruba ay rıldı: aralıklı migreni olanlar ve sürekli baş ağrısı olanlar. Karşılaş tırma için, bir kontrol grubu olarak, migreni olmayan 60 hastayı kullandık. Hastalardan ve sağlıklı kontrol grubundan kan örnek leri almaya başladık, sonra örnekleri analiz için laboratuara gön derdik.

Örneklerle birlikte çalışmaya katılanlar hakkında kasten herhangi bir bilgi göndermedik; çalışma bitene kadar hiç kimse, kimde hangi maddenin ne seviyede olduğunu bilmiyordu. Kan testlerinin sonucunu görüp, bunları çalışmaya katılan gö nüllülerle eşleştirdiğimizde şunları bulduk:

• MigrenIilerin yüzde 42'sinde serum iyonize magnezyum se viyesi düşüktü, artı serum iyonize kalsiyumunun serum iyo nize magnezyumuna oranı artmıştı. Başka bir deyişle, öz gül, anahtar magnezyum türü az, bu magnezyuma oranla kalsiyum fazlaydı.

• Şiddetli sürekli baş ağrısı olanların yalnızca yüzde 23'ünün serum iyonize magnezyum ve serum iyonize kalsiyum sevi yeleri birbirine benzerdi.

• Bununla birlikte, her iki grupta da kan serumundaki top lam magnezyum seviyesi normaldi. (Bu, serum iyonize mag nezyumunu ölçebilmemizden önce kafamızı karıştıran bir şeydi.)

• Yine, toplam magnezyumu normalolanlar arasında, serum iyonize magnezyumu da düşük olanlardan değerleri nor malin alt sınırındaydı. Toplam magnezyum seviyesi kuşku uyandıracak denli düşük değildi, fakat düşük serum iyonize magnezyumuyla birlikte değerlendirildiğinde bir kalıp or taya çıkıyordu. Bu sonuçlar resmi açıkça ortaya çıkarmaya yardım etti. Mag nezyum, baş ağrısında bir [aktôrdi: Gerçekte toplam magnezyum, alt sınırda olsa bile, normal sınırlar içinde olabilirdi. Bu araştır ma önceki çalışmaların kafa karıştırıcı sonuçlarını açıklamaya yardım etti ve bizi yeni, daha dar odaklanmış bir yöne sevk etti. *

Damardan Magnezyum, Migreni Geçirir

1995'de benim deneyimlerimden ve başka araştırmacıların ça lışmalarından, serum iyonize magnezyumundaki bir eksikliğin pek çok insanda migren tetikleyicisi gibi göründüğünü öğrendik. Bu minerali, eksikliği olan hastalara vererek migren tedavisine yardımcı olabileceğini gösterip, magnezyummigren bağlantısını bir adım daha ileri götürmeye can atıyorduk.

Pek çok vaka hikayesi ve çiftkör, placebo kontrollü çalışma, zaten ağızdan alınan dozlarda magnezyumun bazı insanlarda migreni geçirdiğini ileri sürüyordu. Biz kesin olarak hangi in sanlara en çok yardımı olacağını keşfetmek istiyorduk; bunların serum iyonize magnezyum seviyeleri düşük olanlar olduğunu düşünüyorduk.

Bunun böyle 'olduğunu ispatlamak için merkezimize peş peşe gelen migrenli 40 hasta üzerinde bir çalışma yaptık.** 37 kadın ve 3 erkeğin 7'sinin auralı migreni vardı; 33'ünün migreni aura sızdı. Yaşları otuz üç ile elli sekiz arasındaydı.

Ne yapmayı planladığımız hakkında onları bilgilendirdikten sonra, toplam magnezyum, serum iyonize magnezyumu ve se rum iyonize kalsiyumu ölçmek için kan örnekleri aldık. Sonra baş ağrılarını, 10 en kötü olmak kaydıyla, 1'den 10'a kadar de ğerlendirmelerini istedik. Son olarak hastalara damardan '1 gr. magnezyum sülfat verildi. (MgS04 'ün yüzde 10 çözeltisi 5 daki kada verildi.)

Bunun bir kör çalışma olduğunu vurgulamak önemlidir. Mag nezyum ve diğer maddelere bakmak için kan örneklerini biz al dık, fakat onlara damardan magnezyum vermeden önce kan test lerinin sonuçlarını bilmiyorduk. 40 gönüllünün hepsine magnez yum verildi; hatta sonradan magnezyum seviyesi normalolduğu anlaşılanlara bile. Kan ölçümlerini yapan laborantlann konu hak kında hiçbir şey bilmediklerinden de emindik; gönüllülerin adla nnı bile bilmiyorlardı. Bu, personelin bu mineral hakkındaki ka naatlerinin çalışmayı şu ya da bu şekilde etkilernesinin önüne geçmek için yapıldı.

Hastalara magnezyum verildikten sonra, iki kez ağnlannı I.'den 10'a kadar değerlendirmelerini istedik: biri damardan magnezyum verilmesinden 15 dakika sonra, diğeri 24 saat sonra telefonla. Beklediğimiz üzere, magnezyum migren ağnsını anında, epeyce durdurmuştu. 40 hastanın 35'inde (yüzde 87,5) ağn se viyesi yan ya da daha fazla oranda düşmüştü. Ve 9'u migren ağ rısının 15 dakika içinde tamamıyla geçtiğini söyledi! Magnezyu ma pozitif cevap veren 35 kişinin 21'i 24 saat sonra baş ağrısın dan kurtulmuştu.

Damardan magnezyum verilmesinin migren ağnsını geçirece ği ni ôngörmüştük, Fakat umduğumuz gibi serum iyonize mag nezyum seviyesi düşük olan insanlar diğerlerinden daha fazla fay da görmüşler miydi?

Bunun gerçekten doğru olup olmadığına bakmak için mag nezyum verilmesinden 24 saat sonra kendini daha iyi hisseden 21 hastayı, iyi hissetmeyen 9'undan ayırdık. Sonra çalışmanın başın da, serum iyonize magnezyumu düşük olanlarla olmayanlan gör mek için aldığımız kanlara baktık.

24 saat sonra kendini daha iyi hisseden 21 kişinin 8'inde mag nezyum düşüktü. * Fakat 24 saat sonra kendini iyi hissetmeyen 9 ki şinin yalnızca 3'ünde magnezyum düşük çıktı. Baştaki hipotezi miz doğruydu! Bu, baş ağnsının azalmasıyla düşük serum iyonize magnezyumu arasında gerçekten çok güçlü bir ilişki bulunduğu nu gösterdi. Düşük serum iyonize magnezyumu olanların mag nezyum verilmesine pozitif cevap vermesi, yüksek serum iyonize magnezyumu olanlardan daha muhtemeldi.

Bu niçin o kadar önemlidir? Çünkü magnezyumun migrerıi geçirebildiğini kanıtlamanın ötesine geçer. Bize magnezyumu düşük insanların, ekstra magnezyumdan fayda görmeleri en muhtemelolanlar olduğunu anlatır. Bu çok önemlidir, çünkü hiçbir şey herkese faydalı olmaz. Örneğin, bu nedenle doktorlar, en etkili ilacı bulmadan önce, verili bir hasta üzerinde ilk olarak bir ağrı kesiciyi, sonra bir başkasını deneyebilirler. Fakat fayda görmesi çok muhtemel insanları önceden bilirseniz, en iyi ilacı hemen seçerek insanların fazla zaman harcamasını ve fazla ağrı çekmesini önleyebilirsiniz.

Damardan magnezyum verilmesinin yan etkileri çok azdır: İlaç verilirken bir sıcak basması hissi, 40 hasta tarafından da bil dirildi; 12 kişininse enjeksiyondan sonra oturduğunda beş dakika süren sersemliği oldu. Ne de olsa magnezyumun tablet halinde alınmayıp, doğrudan toplardamara verildiği unutulmamalıdır.

BAŞKA MAGNEZVUM MİGREN ÇALIŞMALARI

Meslektaşlarımla ben ertesi yıl, yaşları on dört ile elli beş ara sındaki 29 kadın ve II erkek kullanarak, benzer bir çalışma daha yaptık.* 40 gônüllünün l6'sında auralı migren vardı, l5'inin kro nik migren baş ağrıları vardı, 9'u küme baş ağrılarından musta ripti. Önceki çalışmadaki gibi yapılacakları gönüllülere anlattık, iyonize magnezyumu ölçmek ve diğer testler için kan aldık, baş ağrılarını 1'den 10'a kadar değerlendirmelerini istedik ve onlara damardan magnezyum sülfat verdik.

40 hastanın 32'sinde başlangıçta ağrı derecesi en az yüzde 50'ye kadar düştü. Bu 32 hastanın yüzde SO'inde ağrı, magnez yum almalarından 15 dakika sonra tamamen geçti. Ağrı geçmek le kalmadı, genellikle migrene eşlik eden bulantı ve ışığa duyarlı lık da kayboldu. Magnezyuma ilk başta cevap veren 32 kişinin lS'inde, 24 saat sonra hala baş ağrısı yoktu.

Artık 'şifreyi kırma'nın, çalışmanın başlangıcında aldığımız kan testlerinin sonuçlarına bakmanın zamanı gelmişti. Hangi gö nüllülerin magnezyum seviyeleri düşüktü? Magnezyumu düşük olanlar, vücutlarına pompaladığımız ekstra magnezyuma cevap vermesi en muhtemel olanlar mıydı? Ne mutlu ki, cevap 'evet'ti, 24 saat sonra kendini iyi hisseden 18 kişinin 14'ünde başta serum iyonize magnezyum seviyesi 0,54 mmolz L ya da daha aşağıydı.

(Normal seviye 0,54'ün üzeridir.) Başka bir deyişle, magnezyumları başta düşükse, magnezyum dan epeyce fayda görmeleri muhtemeldi. Çalışmamızın sonuç ları Headache dergisinde yayınlandığında, şöyle yazdık: "Hastala rın yüzde 75'inde damardan MgS04 verilmesine klinik cevap ve serum IMg2+ seviyesi arasında bir korelasyon vardı." Bizim so nuçlarımız 2001 'de yayınlanan bir Türkün çalışması tarafından da doğrulandı. Bu tekkör çalışmada damardan 1 gram magnez yum alan 15 hastanın yüzde 87'sinde ağrının tamamen geçtiği, placebo grubundaki 15 hastanın hiçbirinde böyle bir rahatlama olmadığı gösterildi. *

Damardan Almanız Şart Degil; Magnezvum Takviyeleri De İşe Yarar

Damardan magnezyumun migren ve diğer baş ağrılarını dur durabildiği açıktı. Fakat her zaman başınızda başlayan zonkla mayla doktorun ofisine koşmak rahatsız edicidir; üstelik pahalıdır da. Daha kolay bir yol var mıdır? Magnezyum takviyeleri. damar dan verilme kadar etkili olabilir mi? Adet 'dönemi migreninden mustarip 24 kadın üzerinde yapılan bir İtalyan araştırmasında bu nun etkili olabileceği ileri sürüldü, fakat bu çalışma oldukça kü çük çaplıydı.

Alman araştırmacılar, yaşları on sekiz ile altmış beş arasındaki 81 migrenli hasta üzerinde bu soruyu sınadılar.** Cônullulerin kiminin auralı migreni, kiminin de aurasız migreni vardı; her ayın ortalama 3,6 günü migrenden acı çekiyorlardı. Çalışma çift kör, tesadüfi ve placebo kontrollüydu.

İlk dört hafta temel değerler dönemiydi: Hastalara ne magnez yum ne de placebo verildi; yalnızca monitöre bağlandılar. Sonra ki on iki hafta boyunca, magnezyum grubundakiler 600 mg. Mag nezyum* içeren toz halinde bir ilaç aldı; placebo grubundakiler se mineral içermeyen bir toz aldı. Çalışma dönemi boyunca gö nüllüler yaşadıkları migrenlerin sayısını, uzunluğunu ve şiddeti ni, aldıkları ilacı ve hissettikleri yan etkileri kaydettikleri bir gün lük tuttular. Birkaç hasta tarafından bildirilen magnezyumun yan etkileri mide bozukluğu ve ishaldi.

Sonuçlar etkileyiciydi. Atakların sayısı, migren dolayısıyla kay bedilen günler ve problemi tedavi etmek için gerekli ilaçların miktarı magnezyum grubunda önemli derecede düştü. Araştır macıların sözleriyle: "Ağızdan alınan yüksek doz magnezyumun, on iki haftalık tedaviyle, migren ataklarının sıklığını azalttığını gösterdik." Ba ka bir deyişle, ağızdan alınan magnezyumun, her şeyden önce atakların önlenmesinde göze çarpacak şekilde mig ren hastalarına yardımcı olabildiği kanıtlandı.

Avrupa'da yapılan ve 1996'da Cephalalgia dergisinde yayınla nan bir başka çiftkör çalışma, olumsuz sonuçlar ortaya koy du. ** Bununla birlikte bu çalışmanın büyük bir kusuru vardı. Seçilen magnezyum formülasyonu çok zor emiliyor ve ishale ne den oluyordu: Magnezyum alan hastaların yüzde 45'inde ishal görüldü, placebo alanların yalnızca yüzde 22'sinde benzer bir şikayet vardı. (Belli magnezyum tuzları iyi emilmez; aslında bir müshil olarak kullanılır.) Bu çalışma, vücudun tolere edebilece ği magnezyum tipini kullanmanın önemine dikkat çekmesi açı sından önemlidir.

MAGNEZVUM VE ADET DÖNEMİ MİGRENİ

1991' de, adet dönemi migreninden mustarip yirmi dört kadın üzerinde yapılmış bir İtalyan çalışmasından daha önce söz etmiş tim.*** Yalnızca 360 mg.'lık magnezyum dozu, baş ağrılı günle rin sayısını, uzunluğunu ve atakların şiddetini azalttı.

Meslektaşlarımla ben 1997' de New York Baş Ağrısı Merke zi'nde adet dönemi migreni üzerine kendi küçük araştırmamızı yaptık. * Ağızdan takviye almalanna rağmen serum iyonize mag nezyumlan düşük kalan iki gönüllüyle çalıştık. Her ay, adet başla madan yaklaşık bir hafta önce her birine damardan 1 ila 2 gr. mag nezyum (MgS0 4 ) verildi. Sonuçlar memnun ediciydi: Magnezyum hem adet dönemi migrenini önledi hem de PMS (Adet Öncesi Sen dromu) belirtilerini geçirdi.

Adet dönemi migreninden mustarip pek çok kadına yıllardır magnezyum verdim. Migrenleri önlenmek ya da önemli derecede iyileşmekle kalmadı, pek çok vakada PMS belirtileri de ortadan kalktı. (1991' de İtalyan araştırmacıların çalış ması da magnezyurnun PMS belirtilerini rahatlattığını bildirdi.)

Pratiğin Ardındaki Teori


Düşük magnezyum seviyesinin pek çok insanda migren baş ağ nsıyla bağlantılı olduğu açıktır. Fakat herhangi bir magnezyum değil; özgülolarak serum iyonize magnezyumu. Serum iyonize magnezyumu ile serum iyonize kalsiyumu arasındaki oran da önemli bir faktördür.

Ve şimdi milyon dolarlık soru: Niçin? Tıpta genellikle olduğu gibi cevap, tam emin olmadığımızdır. Elbette şu kadannı biliyo ruz: Alkol ve stres gibi migren tetikleyicileri de vücuttan magnez yum kaybına yol açar. Bu tetikleyiciler, vücudun mineral deposu nu azaltarak, migreni dolaylı olarak ateşliyer olabilir mi? Magnezyumun vücutta, migreni tedavi etmek ya da önlemek için kullandığımız belli ilaçlar gibi etki ettiğini de biliyoruz. Öz gülolarak magnezyum:

• kan damarlannın kendi kendine 'kasılıp gevşemesi'ne yar dım eder;

• pıhtı oluşumunu yavaşlatır;

• hücre zarlannı stabilleştirir;

• vücuttaki yangı sürecini yavaşlatır;

• seratoninin ve beyin reseptörlerinin işlevini değiştirir. Magnezyumun bir ilaç gibi etki edebildiği ve bir migrenin do ğumunda yer alan vücut reaksiyonlan dizisini yavaşlatmaya yar dımcı olduğuna bakılırsa, magnezyum eksikliğinin problemin kö künde yattığını hipotez olarak öne sürmek yerindedir. Yine de magnezyumla ilgili açık soruların sizi korkutmasına izin vermeyin.

Gerçekte pek çok şeyin vücutta nasıl işlediğinden emin değiliz. Yıllar yılı kullandığımız ilaçlar da dahilolmak üze re, standart ilaçlarımızın çoğunun niçin etkili olduğunu da tam olarak açıklayamayız. Sadece etkili olduğunu biliriz ve özenle tar tışmaktan kaçınırız.

ÇOCUKLAR ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Migrenden acı çeken bir çocuğa bakmak yürek paralayıcıdır. Onun başını yakalayan görünmez ağrı, sizin de yüreğinizi yakalar. Çocuklarla uğraşıldığında her zaman özel bir mesele vardır, zira ye tişkinlere verdiğimiz ilaçlar bazen çocuklar için. uygun olmaz, hat ta zararlı bile olabilir. Bereket versin, magnezyum yetişkinlere oldu ğu kadar çocuklara da faydalı olabilir. Sık migrenden mustarip 86 çocukluk bir çalışmada, magnezyum placeboyla karşılaştırıldı. * Magnezyum yaşları üç ile on yedi arasındaki çocuklarda, migrenin şiddeti ve sayısında istatistikselolarak anlamlı düşüşler yarattı.

MIGRENE KARŞI KOYUN GÖZÜ

Üçlü tedavimin ikinci öğesi, koyungözüdür. Bilimselolarak Ta nacetum parthenium olarak bilinen bu bitki, uzun yıllardır yangı, ateş ve 'kadın problemleri'ni tedavide kullanılmıştır. Yakın zamanlarda, papatyanın bu akrabası migren baş ağrısı nın önlenmesi için devreye sokuldu.

Bitkinin adı Latince 'ateşi defetmek'ten gelir ve Yunanca yaşa ma sanatı yazılarına bakılırsa, şişkinlik, yangı ve adet sorunları için de kullanıldığı görülür. Eski İngııiz herbalistler bu bitkiyi baş ağrısını ve ateşi geçirmek, eklem iltihabı ağrısını rahatlatmak için kullandılar, fakat koyungözü ve pek çok başka bitki ilaç temelli modem tıbbın yükselişi sırasında neredeyse ıskartaya çıkarıldı. Ancak son zamanlarda, yirminci yüzyılın son birkaç on yılında bit ki yeniden rağbet kazandı. Bugün Kanada ve İngiltere'de migren tedavisinde kullanılmaktadır, çeşitli ülkelerde bitki üzerine çalış malar yapılmaktadır. Örneğin, 1990 'ların ortalarında Polonya' daki Migren Tedavi Merkezi'ndeki araştırmacılar, yaşları on dokuz ile altmış bir arasında olan 24 kadınla çalıştılar.

* Gönüllülere 30 60 gün boyunca günde bir kez koyungözü verildi ve migren belir tileri listelendi. Araştırmacılar 24 kişinin 8'inde migren belirtile rinin önemli derecede azaldığını, beş kişinin de küçük bir iyileş meden memnun olduğunu buldular.

Koyungözü Migreni Nasıl Geçirir?


Bir kez daha bu sorunun cevabını pek iyi bilmediğimizi kabul etmeliyim. Bitki, yarısından fazlası parthenolidin bir formu olan, büyük miktarda sesquiterpen laktonları içerir. Parthenolid ve ko yungözünün diğer bileşenleri, trombositlerden ve belirli beyaz kan hücrelerinden seratonin salınımını azaltarak etki gösterir. Bu da, kan damarlarının uygun gerginlikte kalmasını sağlayarak mig renin sayı, uzunluk ve şiddetini azaltır. Koyungözündeki maddeler histamini (yangıda roloynar), prostoglandini (ağrıda rolü vardır) ve araşidonik asidi (yangı sürecinde yer alır) de inhibe eder.

Koyungözünü Bırakmak Migrende Artışa Yol Açar

1985'de British Medicaljoumafda migren ve koyungözünün 'ge ri tepmesi' üzerine bir makale yayınlandı.** Migrenlilere bu bitkiyi verecek yerde araştırmacılar, onu zaten kullanan insanlarda kestiler. Migreni önlemek için her gün taze koyungözü yaprağı yiyen 17 kişiden, bu çiftkör, placebo kontrollü çalışmaya katılmaları is tendi. Gönüllülerin 8'ine dondurulmuş koyungözü kapsülleri, 9'una placebo verildi. Çalışma sonlanana kadar ne migrenliler ne de doktorlar, kimin ne aldığını biliyordu.

Koyungözü kapsülleri alan gönüllülerde aynı miktarda baş ağ rısı ve diğer yan etkiler vardı, daha önceki kadar sıkıntı çekiyor lardı. Yani koyungözü kapsülleri onların baş ağrılarını, neredey se koyungözü yaprakları aldıkları zamanki kadar, önlemeye de vam ediyordu. Fakat placebo alanlar bulantı ve kusmaları kadar, baş ağrılarının sayısı ve şiddetinde önemli bir artış bildirdiler. Bit kiyi aldıkları zamankinden yaklaşık üç kat fazla migrenleri vardı. Bu çalışma koyungözünün migren ataklarının önlenmesinde ko ruyucu olarak kullanılabileceğini kuvvetle savunur.

ÇiftKör, Placebo Kontrollü Çapraz Bir Çalışmada Koyungözünün Migreni Önlemede Yardımcı Olduğu Gösterildi

1988' de İngiliz araştırmacılar koyungözü üzerine tesadüfi, çift kör, placebo kontrollü çalışmalarının sonuçlarını prestij li tıp der gisi Lancet' de yayınladılar. * 82 kişiyle başlayan çalışma bittiğinde tam analize uygun 69 kişi vardı. Çalışma katılımcılara bir placebo verilen ve temel değerlerin belirlendiği, bir aylık 'alıştırma' donemiyle.başladi. Sonra tesadü fi olarak ya 'ilk koyungözü grubu'na ya da 'ilk placebo grubu'na ayrıldılar. 'İlk koyungözü grubu'ndakilere dört ay boyunca her gün 82 mg. kuru koyungözü içeren bir kapsül verildi, daha sonra dört ay boyunca her gün placebo verildi.

** 'İlk placebo gru bu'ndakiler önce placebo, daha sonra koyungözü aldı. İki ayda bir katılımcılar ağrılarını ve diğer belirtileri derecelendirdi. Sonuçlar tatmin ediciydi: Koyungözüyle tedavi atakların sıklı ğında yüzde 24'lük bir düşüşe yol açmıştı, ilaveten migrenle ala kalı bulantı ve kusmada da bir düşme vardı.

Araştırmacılar sonuçları, aurası olan ve olmayan migrenlilere göre ayırdılar. Auralı migrenden mustarip 17 katılımeıda koyun gözü atak sayısını yüzde 32 azaltmıştı; aurası olmayan 42 migren lide atak sayısı yüzde 21 azalmıştı. Yan etkiler yumuşaktı; genellik le sinirlilik ve mide bağırsak bozuklukları. Koyungözünün kalitesi önemli olduğundan, bu çalışmadaki araştırmacılar, güzel bir ürüne sahip olmayı garantiye almak için kendilerininkini yetiştirdiler.

Koyungözü Çalışmalarına Bir Bakış

1988'de Cephalalgia dergisinde çıkan bir makalede*** migren ve koyungözü üzerine var olan çalışmalar gözden geçiriliyordu. Yazarlar çeşitli tesadüfi, placebo kontrollü, çiftkör çalışmayı göz den geçiriyor, var olan bilgi birikimini toparlayan, üzerinde anlaş maya varılabilecek bir ifadeye ulaşmaya çalışıyorlardı. Bitkinin ke sin onanmasını teklif etmeseler de, çalışmaların "çoğunluğunun placeboya karşı koyungözünü desteklediği"ni bildirdiler. Bu çalış malarda yan etkiler "genellikle ılımh ve geri dônüşlüydü. Ağız ül seri ve mide bağırsak belirtileri en sıklarıydı." Ağız ülserleri daha ziyade kapsül almak yerine yaprak çiğneyenlerde görülür. Birkaç da cilt problemi bildirilmiştir.

Çalışmaların çoğu migrenin önlenmesinde koyungözünün placebodan daha iyi olduğunu gösteriyorsa, çalışmaların yazar ları niçin kuvvetli bir onama teklif etmediler? Her şeye rağmen, placebodan daha iyi olmak, yeni bir ilaç tavsiye etmek için ana kriter değil midir? Bu doğrudur, fakat değerlendirmeye uygun çalışmaların sayısı azdır. Tıp araştırmacıları ihtiyatlı olma eğil i mindedirler. Yeni bir maddeye büyük nişanı takmadan önce, de ğişik koşullar altında çalışan bağımsız araştırmacılar tarafından, farklı ülkelerdeki farklı laboratuarlarda yapılmış birçok çalışma nın sonucunu görmek isterler. Zamanı gelince koyungözünün arkasında çekincesiz duracaklarından eminim. (Koyungözünün kalitesi meselesi de var, ki türden türe epey farklılık arz eder. Bu konuya 5. Bölüm'de döneceğiz.)

Ben kişiselolarak koyungözü almaktan fayda gören bir hay li hasta gördüm. Hastalarımın yalnızca birkaçı bitkiyle tama men rahatlamaktan memnun olsa da, çoğu kayda değer bir fay da bildirdiği için koyungözünü üçlü tedavimin parçalarından biri yaptım.

MİGRENE KARŞI RİBOFLAVİN

Üçlü tedavimin son parçası, riboflavindir. Ta 1996'da tekrarla yan migrenden mustarip 49 hastaya her gün kahvaltıda 400 mg. riboflavin verildi. * Gönüllülere en az üç ay boyunca vitamin veril dikten sonra, migrende azalma (atakların sayısında ortalama yüz de 67 düşme) ve atak şiddetinde azalma bildirdiler (ortalama yüz de 68 iyileşme vardı). Yan etkilerse asgari düzeydeydi: Bir hasta mide problemi olduğu için çalışmayı bıraktı. Fakat bu çalışma yal nızca bir başlangıçtı ve çiftkör, placebo kontrollü değildi.

Çok şükür ki, aynı araştırmacılar 1998'de bir başka riboflavin migren çalışması yaptılar. * Bu tesadüfi, placebo kontrollü çalış . maya katılan 55 katılımcıya üç ay boyunca riboflavin ya da place bo verildi. Sonuçlar, placeboyla kıyaslandığında, vitaminin hem migren sıklığını hem de baş ağnsı dolayısıyla kaybedilen gün sa yısını azalttığını gösterdi.

Bu çalışma ilginç bir soruya da cevap verdi. Riboflavini deneyen ve başansız bulan pek çok hasta gördüm meslektaşlanm hala ba na vitaminin etkililiğine ikna olmadıklannı söylerler. Riboflavin ni çin bu kadar sık başansız not alır? Bu çalışmada araştırmacılar vi tamin ile placebo arasındaki farkı görmeden önce, gönüllülere üç ay boyunca her gün riboflavin verildi. Sonuçlar görülmeden önce, hemen hiçbir insan üç ay boyunca herhangi bir şeyalacak kadar hasta değildi, o yüzden riboflavinin onlarda işe yaraması için bir şansı olmadı. Eminim ki, çoğu hasta ve doktor birkaç hafta ribof lavin denedikten sonra başansız olduğunu söylüyor; sonuna kadar götürmediklerinden ağndan kurtulma ödülünü alamıyorlar.

BİR SON NOT

1996'da 'yanlış' magnezyumla yapılan bir çalışma, bir besinin doğru formunu kullanmanın ne kadar önemli olduğunu göster di. Pek çok insanın düşük kaliteli koyungözü kullanmaktan dola yı yaşadığı hayal kırıklığı, kalitesiz maddeler kullanıldığında ola bilecekleri gösterir. Doğru maddeyi kullandığınızdan emin olma nız ve kaliteli takviyeler kullanmanız önemlidir. Her zaman tanın mış, yüksek kaliteli magnezyum, riboflavin ve koyungözü kulla nın. (Doğru koyungözü seçme konusunda birkaç söz için 5. Bô lüm'e bakınız.)

Magnezyum, koyungözü ve riboflavin üzerine çalışmalar de vam etmektedir ve araştırmacılar migrenin gizemini derinlemesi ne incelemektedirler. Yakın gelecekte bu korkunç baş ağnsına yol açan şeyi ve üçlü tedavinin niçin o kadar çok insana faydalı ol duğunu tamamıyla anlayacağımızdan kuşkum yoktur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp