Kilomuz Tamamen Bizim Elimizde Mi ?

Kilomuz Tamamen Bizim Elimizde Mi ? :

Bilim adamlarının uzun süredir kilomuzun sadece yediklerimizle veya egzersizle ilgili olmadığı
konusunda kuşkuları vardı. Genlerin de etkisi olabileceğini düşündüler ve araştırmalarını bu
alanda yoğunlaştırdılar. Genlerin kilo üzerindeki etkisini araştırmak için de tek yumurta ikizlerini
kullandılar. Ve evlat edinilmiş, ayrı yerlerde büyümüş, ayrı beslenme şekillerine sahip tek
yumurta ikizlerinin hemen hemen aynı kiloda oldukları, kilo ve vücut şekillerinin kendilerini evlat
edinen kişilerden çok biyolojik anne ve babalarına benzediğini saptadılar.

Örnek: Amerikalı tek yumurta ikizleri Debbie ve Sharon ... Doğar doğmaz evlatlık veriliyorlar.
Debbie, New Jersey'li Musevi bir ailede büyüyor. Sağlığına son derece düşkün, balık dışında et
yemiyor, düzenli spor yapıyor. Sharon ise Kentucky'li Katolik bir ailede büyüyor, yiyip içtiklerine
çok dikkat etmiyor, yağlı yiyecekleri ve eti seviyor, özellikle de domuz etini ... Birbirlerini ilk kez
45 yaşındayken görüyorlar. Aralarındaki kilo farkı ne kadar dersiniz? Sadece 2 kg!

Araştırmacılar ikizler arasında da farklılıklar buldular. Bir grup tek yumurta ikizi ele alındı. Tüm
ikizlere her gün eşit miktarda yiyecek verildi. Sonuçta her ikizin farklı oranda kilo aldığı görüldü.

Biraz gerilere gidelim; 1950'lerde Amerika Maine'deki Jackson Laboratuarı‘nda deneyler için
beslenen farelerden birinin aşırı yediği ve şişman olduğu saptanıyor. Bilim adamları bu şişman
fareyi zayıf akrabalarıyla karşılaştırıp aşırı yeme nedenini bulmaya çalışıyorlar. Ve sonunda
buluyorlar! Zayıf farelerin kanında bulunan, ama şişman farenin kanında eksik olan bir hormon
bu. Bu hormona 'Leptin' adını veriyorlar. Şişman fareye eksik olan bu hormonu vermeye
başlıyorlar, 2 hafta sonra ağırlığının %30'unu, 4 hafta sonunda da %40'ını kaybediyor.

Kimyasal bir maddenin bir fareyi incelttiğinin duyulması büyük ilgi çekiyor. Acaba bu hormon
insanlarda da yararlı olabilir mi? Yanıt İngiltere'den geliyor. Leptinin bulunmasından sonra
Cambridge'deki Addenbrookes Hastanesi'ne şişmanlık nedeniyle başvurmuş iki çocuğun kanı
yeniden incelemeye alınıyor. Bu iki çocuk da tüm laboratuar bulguları normal olmasına rağmen
doğduklarından beri şişmanlar. Ve inceleme sonucu ikisinde de leptin eksikliği saptanıyor. Bu
çocuklara leptin verildiğinde kilo kaybetmeye başlıyorlar. Böylece leptinin insanlar üzerindeki
etkisi de belirlenmiş oluyor.

Bu 'sonunda şişmanlığa çare bulundu' diye büyük heyecan yaratıyor. Ancak bu heyecan çok
kısa sürüyor. Yıllarca birçok kan örneğini incelemelerine rağmen Cambridge'deki bilim adamları
sadece üç leptin eksikliği daha kaydediyor. Yani leptin eksikliği çok çok nadir. Araştırmacılar
bunun üzerine leptinin açlık duygusunu yok eden tek hormon olmadığı, iştahı kontrol eden
mekanizmanın tetikçisi olduğu ama bu mekanizmada birçok kimyasal maddenin yer aldığı savını
ortaya koyuyorlar. Ve bu sav onları 'melanokortin' adlı bir başka kimyasal maddeyi bulmaya itiyor.

Birçok şişman çocukta bu madden in eksik olduğu saptanıyor. Leptin eksikliğinden çok daha
sık görülüyor. Ama leptin ve melanokortin buzdağının yalnızca görünen kısmı. İştahı etkileyen
başka bazı kimyasal maddeler de saptanmış durumda. Bilim adamları hala araştırıyorlar.

Tüm bu araştırmalar şişmanlığın sadece aşırı yemekle ilgili olmadığını, genlerin de rolü
olduğunu doğruluyor. Her birimizde iştah mekanizması birçok gen tarafından kontrol ediliyor. Bu
genlerdeki en küçük değişiklik iştahımızın az veya çok olmasına yol açabiliyor.

Kilo ve vücut şeklimizde yine genlerimizin büyük rolü var. Şişman anne-babaların genelde
şişman çocukları oluyor. Anne-babanızın 20‘li yaşlardaki fotoğraflarıyla, 40-50 yaşlarındaki
fotoğraflarını yan yana koyun. Aradaki fark sizin için bir gösterge olabilir. Eğer arada büyük fark
varsa genetik olarak kilo almaya yatkın olabilirsiniz bundan çıkarılacak sonuç anne-babanız kilolu
ise daha dikkatli olmanız gerektiği…

Şişmanlık ilacına gelince... Bilim adamları uzun bir yolun başında olduklarını, yarın bir ilaç
bulunsa bile insanlar üzerindeki tüm etkilerinin saptanabilmesi için 10-20 yıllık bir süreye
ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlar.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp