immünosupresyon ne demek

İmmünosupresyon : Tek yumurta ikizleri arasında yapılanlar dışındaki bütün organ transplantasyonları sonrasında HLA, AB ve DR antijenleri yönünden doku uyumu tam olsa bile immüno- supresif tedaviye gereksinim vardır. İdeal immünosupresif tedavinin; yeterli ve selektif immünosupresyon sağlaması, yan etkilerinin çok az olması veya olmaması, kullanılan ilaçların farklı etki mekanizmalarına sahip olması, etkinliğinin laboratuvar metodları ile kolayca araştırılabilmesi, steroid ihtiyacını ortadan kaldırabilmesi veya azaltabilmesi ve nihayet kolay uygulanabilir ve ucuz olması gerekir. Bu ideal düzeye ulaşılamamış olmakla birlikte son 10 yılda geliştirilen yeni tedavi protokolleri hastaların immünosupresif tedavisinde büyük ilerlemeler sağlamıştır. 1980'li yıllara kadar immünosupresif tedavi Azathioprine ve Prednisolone kombinasyonu ile bazı merkezlerde kullanılan profilak-tik antitimosit globulin (ATG), anti lenfosit globulin (ALG) ve sıkça yapılan splenektomi şeklindeydi.

Rejeksiyon ataklarının tedavisinde çok yüksek dozlarda méthylprednisolone veya solumedrol kullanılmaktaydı ve buna bağlı gastrointestinal kanama, diabet, hipertansiyon, gibi komplikasyonlar sık görülmekte, morbidité ve mortalité %15-25 oranlarında idi.Son 10 yıl içerisinde önce donör spesifik kan transfüzyonları, arkasından Cyclospori- ne-A'mn kliniğe girmesi ile steroidlerin daha düşük dozlarda kullanılmasının yeterli ve etkili olabileceği anlaşılmış ve daha yüksek oranda greft ve hasta yaşamı sağlanabilir olmuştur.Bugün dünyadaki transplantasyon merkezlerinde başarı ile kullanılmakta olan birkaç farklı immünosupresif tedavi protokolü vardır. Merkezimizde düşük dozda üçlü tedavi uygulanmaktadır. Bu protokole göre azathioprine (îmuran) 2-2,5 mg/kg olarak ameliyattan 3 gün önce başlanır ve periferik kanda beyaz küre sayımı 4000-5000 / mm3 olacak şekilde gerekirse doz azaltılır. Karaciğer fonksiyonlarında bozulma görülenler ile viral hepatit geçirmiş olanlara bu ilaç verilmez. Cyclosporine-A (Sandimmun) 5 mg/kg ile başlanır ve ilacın kan düzeyine göre doz ayarlanır.

Prednisolone ameliyattan 3 gün önce 1-1,5 mg/kg olarak başlanır, ameliyat sonrası günde önceleri 10'ar mg sonra, 5'er mg azaltılarak ameliyat sonrası 11. günde 20 mg/gün’e inilir. İkinci ay sonunda 15 mg/gün ve 4. ay sonunda da 10 mg/gün'e inilerek devam edilir. Diabet, aseptik nekroz ve aşırı obesite gibi sorunları olan hastalarda steroid dozu daha hızla azaltılır ve 5 veya 7.5 mg/gün'e kadar indirilebilir. Cyclosporin-A renal toksisite yapabilen bir ilaç olduğundan kan düzeyleri ve klinik tablo yakından izlenerek kullanılmalı, gerektiğinde rejeksiyon ile cyclosporin toksi- sitesinin ayırımı için ince iğne aspirasyon biyopsisi veya "core” biyopsisi yapılmalıdır. Merkezimizde Cyclosporin-A düzey tayini Ab- bott-TDX metodu ile yapılmakta ve buna göre genellikle 100-200 ng/ml düzeylerinde tutulmaktadır.

Rejeksiyon ataklarının tedavisinde, bolus méthylprednisolone (prednol-L), ATG (antitimosit globulin) veya ALG (antilenfositer globulin), monoklonal antikorlar (Orthoclone-OKT-3) ve plasmaferesis uygulanan yöntemler arasındadır. Merkezimizde de olduğu gibi genellikle önce 3 gün süre ile günde 500 mg intravenöz bolus methylprendnisolone uygulanır. Cevap alınamaz veya atak tekrarlar ise aynı doz üç gün daha yapılır. Buna da cevap alınamayınca steroide dirençli rejeksiyon tanısı ile merkezimizde OKT-3 plasmaferezis tedavisine başlanır. Alterne günlerde olmak üzere en az 5 kez 5 kg/gün Orthoclone OKT-3 ve 5 seans da plazmaferezis uygulanır (Şekil7). Bu tedavi prensipleri içerisinde merkezimizde bir ve iki yıllık hasta ve greft yaşam oranları sırası ile %98'e %92 ve %98'e %89 (Şekil 8) düzeyine çıkarılmıştır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp