Biraz Da Epope: Bilge Fakat Mutsuz Kiron

Biraz Da Epope: Bilge Fakat Mutsuz Kiron

Hikaye bu ya, at kılığına giren Satürn'le, Satürn'den kurtulmak için kısrak kılığına giren peri kızının ilişkisinden belden aşağısı at, kafası, kolları ve belden yukarısı insan olan kanatlı bir varlık doğar: Santorgillerden KİRON. Ve bu varlık, Yay burcunun simgesi kabul edilir.Annesi yavrusundan o kadar iğrenir ki, tanrılara yalvarmaları sonucu IHLAMUR ağacına çevrilir. Babası Satürn onunla ilgilenmez bile. Annesi ve babası tarafından terk edilen KİRON, onu bulan güneş tanrısı Apollon tarafından büyütülür, eğitilir ve her konuda bir bilge olarak yetiştirilir.

Yayların toplumdan dışlanması, içgüdüsel tavırları nedeniyledir. Filozofça düşünmelerine rağmen, felsefeleri bile duygusaldır. Konuşur veya tartışırken, sözleri dümdüz kılıç gibidir, belki doğrudur a mantıksızca yaralar.Kiron'un bilgeliği tek yönlü değildir. O öncelikle umutsuz hastaları bile iyileştiren hekimdir. Apollon'un oğlu, hekimlik tanrısı Asklepios'a doktorluğu öğreten de odur. Kral çocuklarının değişmez öğretmenidir. Binicilik, okçuluk, avcılık, eczacılık, ahlak bilimi, müzik, din bilimi, doğa bilimi, felsefe, kehanet, sahip olduğu bilgilerin birkaçıdır.

Bu kadar bilgisine (bilgeliğine) rağmen onun iki açmazı vardır. Bunlardan ilki anne-baba tarafından terk edilmişlik kompleksi, diğeri ise ölümsüz bir tanrı olmasına rağmen mitolojinin ne bildik tanrılarına, ne de insana benzememe, toplumdan dışlanma acısıdır. KİRON, sürekli olarak yaralıdır ve insanları iyileştirmesine, hekimlik tanrısına bile doktorluk öğretmesine rağmen, kendisini iyileştiremez. Sonunda bir ölümlünün yerine geçerde acılarından kurtulur, ölerek.Yayların toplumdan dışlanması, içgüdüsel tavırları nedeniyledir. Filozofça düşünmelerine rağmen, felsefeleri bile duygusaldır. Onlar birer taraftardır, hem de fanatik taraftar. Ya kendilerinin tarafını tutarlar, ya da duygusal olarak bağlandıkları kişi yahut idollerin. Konuşur veya tartışırken, sözleri dümdüz kılıç gibidir, belki doğrudur ama mantıksızca yaralar. Çoğu laman bilgelik bilgiçliğe, hatta ukalalığa dönüşür ve insanların ondan uzaklaşmasına sebep olur.

Kiron'un annesinin peri olması ve kanatlarının bulunması, Yay insanlarının bir yerde uzun süre duramayan, bir görünüp bir kaybolan gezgin niteliğini sembolize etmektedir. Aynı zamanda Yay kızlarının albenisini de. Bilindiği gibi Yay, İkizlerin karşıt burcudur ve gezgin olma özelliği bu iki insan arasında paylaşılmaktadır.

Zeusun Yıldırımları

Yunanlıların baş tanrı olarak kabul ettiği ZEUS (Jüpiter), özellikle göklerin, yağmurun, yıldırımların tanrısıydı. O, sözünde durmayanları, kötülük yapanları, koyduğu kurallara aykırı davrananları cezalandırırdı. Güya adaletin savunucusuydu ama sevdiklerinin ricasını kıramaz, yalvarmalara dayanamaz, adil olup olmadığına aldırmadan istenileni de yapardı.

Yunan mitolojisinde ZEUS, kral tanrı Satürn ile yeryüzü tanrıçası Rhea'nın en küçük oğludur. Satürn, oğullarından birinin iktidarına son vereceği kehaneti üzerine doğan tüm çocuklarını diri diri midesine indirmeye başlamış, ancak Satürn'ün karısı, en son doğan oğlu Zeus'un yerine bir kaya parçasını kundağa sarınca, çocuğu sanarak kayayı da midesine indirmiş ve büyüyen Zeus babasının iktidarına son verip yerine baş tanrı olmuştur.

Zeus ormanlarda büyürken, o kadar çok o kadar çok bağırıyordu ki sesini babası duyup da onu öldürmesin diye devler çevresinde kalkanlarını çarparak gürültüler çıkarmak zorunda kalıyorlardı. Yay insanlarının çok ve gürültülü konuşmalarının derinliğinde Zeus yatmaktadır.
Zeus, babasının iktidarına son verdikten sonra, her türlü eziyetine katlandığı karısı Hera, değişik kadınlardan edindiği çocukları, kardeşleri ve öbür tanrılarla birlikte Olympos dağına yerleşip saltanat sürmeye başlar.

Kıskançlıktan kuduran karısı Hera'ya rağmen Zeus'un maceraları "Hm zamanki gibi yine güzel bir kızın peşinde koşuyordu." diye başlar. O iflah olmaz bir Kazanova'dır. Onunla İkizler insanı bile yanşamaz. Daha çok eı kek Yayı sembolize eden ZEUS, uçkuruna düşkün biridir belki, fakat onun asıl gayesi çocuklarını, akrabalarını çoğaltmak, gücüne güç katmaktır. Ka rısı Hera'nın şerrinden genellikle gayrı-meşru çocuklarını korur, annelerim ise, birkaçı hariç, kindar Hera'nın hışmına karşı korumasız bırakırdı.

Göz koyduğu kadını elde etmek için, girmediği kılık da bırakma/ ZEUS, bazen bir yılan, bazen bir öküz, bazen bir kuğu, ya da bir yağmuı damlası, bir keçi, bir at, yahut bir kadın... Hera'nın şerrinden koruyamadı ğı kadınları veya çocuklarını da ya yıldız yapar gökyüzüne, ya da yeryüzün de ağaç veya hayvan...

Kısacası Zeus, Yaylar gibi, insanlarla oynamaya, rol yapmaya bay1111 Onun ilişkilerinde erotizm yoktur, ilişki olup biter. Yeter ki bir çocuk, bir kah raman doğsun. Yay insanlarının sosyal ilişkileri de, Zeus'ta olduğu gibi ya sosyal statü hesaplarına ya da ekonomik ilişkilere dayalıdır. Dostluk, arka daşlık, sevgi gibi unsurlar ya hiç yoktur, ya da arka plandadır. Çocuklarıy la olan ilişkilerinde bile.

Yay insanları gibi Zeus da herkesin kendisine tâbi olmasından, karşı sında el pençe divan durulmasından, her emrine itaat edilmesinden çok hoşlanan biridir. Bunun aksine davranış sergiliyorsanız, Zeus'un yıldırımları, Yay insanının dilinden fırlayan ucu zehirli mızrağa dönüşür.
Yay insanları konuşmayı sever, hatta dinleyeni usandıracak kadar çok konuşurlar. Fakat kafalarında birileri hakkında kurdukları düşünceleri, verdikleri önemli kararları kimseye söylemez, beklenmedik anda uygulamaya korlar. Yönetici pozisyonunda iseler, çevrelerindeki insanlara ve özellikle emri altında çalışanlara karşı sert ve acımasız davranırlar. Gizli işlerin içinde bulunmak, dolaplar çevirmek de Yay insanının belirgin özelliklerindendir.

Gezgin ve uçuk Filozof

Jüpiter; tam anlamıyla katı olmayan, yüzeyinin yapısı gazlı, baktığımızda üst katmanlardaki bulutlardan başka şey görülmeyen bir gezegen ... Atmosferinin onda biri hidrojen ve helyum... Sıvı hidrojenin üstünde bir milyon metre kalınlığında, içinde su buzu kristalleri de bulunan bulutlar kat-manı... Ve Güneş'ten beslenmeyen iç enerji ...Onun öğrenme ve öğretme konusu bilim değil düşünceler ve gerçeklerdir. O bir filozoftur, yeryüzündeki insan sayısınca farklı düşünce vardır ve o bunları öğrenmek zorundadır. Yeter ki gerçeğe ulaşabilsin

Yay insanları da, soğuk görünümleri ardında yakıcı bir yürek taşırlar. Bu yurek tüm sevgileri, tüm düşünceleri, tüm yenilikleri algılamaya açıktır, hem de körü körüne. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, yeni fikirler veya bilgiler edinmek için gezer dururlar. Onları bir yerde tutmak ya da bir gittii yere bir daha götürmek mümkün eğil gibidir. O, gittiği yerde öğreneceğini öğrenmiştir ve bir daha gitmesine gerek yoktur; daha tanışılıp tartışılacak çok insan vardır.

O, sanki öğrenmek, öğrendiklerini yorumlamak ve öğretmek için yaratıImıştır; bu nedenle bir yönüyle öğrenci, bir yönüyle de öğretmendir. Ancak onun öğrenme ve öğretme konusu bilim değil düşünceler ve gerçeklerdir. Q bir filozoftur, yeryüzündeki insan sayısınca farklı düşünce vardır ve o bunları öğrenmek zorundadır. Yeter ki gerçeğe ulaşabilsin. Ancak gerçeğin ne olduğunu da bilmemektedir. O, sonsuza kadar arayacaktır. Önemli olan da budur.

Ciddi görünümlerinin ardında uçuk kaçık, hayalperest bir ruh hali vardır. Bazen yoğunlaşır, bazen uçarlar, bir koşuşturmadır gider. Kim ne yaptı, falanca kişi hakkında neler düşünülüyor, dağın arkasında ne var, yapılması gereken filan işlem hangi aşamada?...
iç âlemleri kolay anlaşılmaz, bir sır perdesi arkasına gizlenirler. Beğenmedikleri kişilere karşı buz kesilebilir; sıcak bir duygusal iletişim sonucu uçup gidebilirler.

Gözü Bağlı Koşuşturan Atlar

Jüpiter'in güney yüzeyinde bulunan büyük benek, Kızıl Benek olarak adlandırılmakla birlikte, beneğin rengi oldukça değişkendir. Kızıl Benek aslında dev bir kasırgadır. Uzay araçlarından çekilen fotoğraflar sonucu Jüpiter'in, sürekli korkunç fırtınaların görüldüğü, gök gürültülerinin duyulduğu çalkantılı bir dünya olduğu anlaşılmıştır. Koçların aksine Yay insanimi nın yüzü, sinirlendikleri zaman yalnızca kızarmaz, renkten renge girer.

Yay insanlarının her biri bir fırtınadır, bir kasırgadır; fırtınalı bir hayııl yaşar, ortalığı toza dumana boğarlar, tıpkı yabani atlar gibi. Özgür ve asıl Ancak deneyimler edinmek uğruna hem kendilerinin hem de başkalarımı, canını yakarlar.

Özgürce koşuşturan gözleri bağlı yabanıl atlar. Özgürlüğüne sınır koy maması ve sözlüğünde "tedbirli olmak" deyiminin bulunmaması, özellikle gençliğinde sıklıkla başının derde girmesine neden olur. Hayatı macera gı bi yaşarken, temel felsefesi "riske girmeden başarı sağlanamayacağı" kum İma dayanır. Bunu yaparken içtenlikle, korunacağına, kendisine yardım eden bir güç bulunduğuna inanır.

Geyikler Kralı

Güneş sisteminde, güneş dışında kendi iç enerjisi bulunan ve bu ener jiyi dışa yansıtan en büyük gezegen: Jüpiter... Yoksa ona yıldız, diğer adıy la güneş mi demeli?.. Yavaş yavaş yoğunlaşan bir yıldız. Uzak bir gelecek te dünyamız, iki güneşli bir gezegen haline dönüşebilir.
Ayrıca, çevreye radyo dalgaları yayması, çok güçlü bir manyetik alana sahip olması, Güneş'ten sonra en büyük gezegen olması, diğer gezegenleı üzerinde tedirginlik oluşturup onların sistem içi hareketlerinde bozulmalar meydana getirmesi, çevresinde dönen dördü büyük birçok uydu gezegen bulunması, ona farklı bir görünüm ve nitelik kazandırmaktadır.O, ülkesine ve sistemine Güneş tarafından el konulmuş bir kral gibidir. Yay insanlarına Kızılderililer tarafından "kral geyik" denilmesi de bu gerçeğe işaret ediyor olabilir.

O özgürce dağlarda dolaşan bir geyiktir ama geyiklerin kralıdır. Antik çağda da Jüpiter, zaten tanrıların kralının adıdır. O, yalnız kalmaya dayanamaz, çevresinde mutlaka konuşabileceği veya emirler yağdırabileceği kişiler bulunmalıdır.Geyik denilince akla "geyik muhabbeti" deyiminin gelmemesi mümkün mü? Yaylar tam da bu deyime uygun insanlardır. On kişi bir araya gelmiş, sohbet ediyorlar. Tam o sırada geyikler kralı da teşrif ediyor. Artık sohbet bitmiştir. Ya on kişi Yay insanının konuşmasını dinleyecek, ya da oradan ayrılmak zorunda kalacaktır. Zira bir cümleye başlayıp bitiremeden Yay, i mi ı orada siz yokmuşsunuz veya konuşma hakkınız yokmuş gibi söze bini!'lığı yerden devam edecek ve söylemek istediğiniz kelimeler boğazınızda düğümlenip kalacaktır. Biramdan diğerine atlayarak, sözlerini kesintiye uğramadan bıktırıncaya kadar anlatacaktır.

Patrick Moore'un deyimiyle "Jüpiter, amatör bir gözlemci için gözlenmeye değer gezegenlerden biridir, denebilir. Dış yüzey sürekli değişmektedir, birazdan ne ile karşılaşacağını kimse tahmin edemez." Tıpkı Yay insanları gibi.

Bülbülün Çektiği Dili Belası

Gezegende tesbit edilen önemli iki gaz, amonyak ve metandır. İlki keskin kokulu ve göz yaşartıcı, ikincisi ise metan: Kapalı yerde kaldığında patlayıcı, madencilerin korkulu rüyası...Yaylarda da sanki kapalı yerlerde kalma fobisi vardır, bir yerde fazla kalmaktan sıkılır, eğer bir binada bulunması zorunlu ise odadan odaya dolaşır, bunu sağlamak için kendisine yeni işler bile icat eder. Yine aynı nedenle Yay insanları geniş evlerde oturur ve genellikle kapı ve pencerelerini açık tutarlar.

Göz yaşartıcı keskin eleştirileriyle, patavatsız konuşmalarıyla, kaş yaparken göz çıkarmalarıyla tanınırlar. "Özrü kabahatinden büyük" deyimiyle özdeşleşen başka bir burç insanı yoktur.Patlamayla alevlenen metan gazı gibi, bazen dilleri keskinleşir, yanlış gördükleri bir şeyler mi var, ilgili gördüğü herkese bunu anlatırlar ve yanlışlığı yapanların veya yanlışlık yaptığını sandıklarının düşmanlıklarına hedef olurlar. "Bülbülün çektiği de dili belası" değil mi?

Her Çağın Polyanna'sı

Onu hiçbir acı, hiçbir bela, hiçbir kötülük yıkamaz. O hayata sıkı sıkıya bağlanır ve öylece kalır. Mutlaka bir çıkış vardır ve dünya her şeye rağmen yaşanmaya değer güzelliktedir. Bu güçlü iyimserlik duygusu aynı zamanda bulaşıcıdır ve çevresini de etkiler.
En olmadık zamanda umut, en yıkılmış anınızda sizi harekete geçiren bir enerji haline dönüşebilir. Boşanmak zorunda kalır, kurtuldum der; işten atılır, özgürlüğüme kavuştum diye sevinir. Parasal durumu kötüyse mutlaka beklemediği bir yerden yardım alacaktır. Nasıl olsa "Neşe, bolluk, zenginlik" yıldızı Jüpiter'in çocuğudur.

Jüpiterin Karesi (İlk Devre)

Kasım ayında ve Aralık ayının ilk iki gününde doğan Yay insanının hem asıl, hem de ikincil gezegeni Jüpiter'dir. Bu kadar fazla Jüpiter Yay insanını anlaşılmaz hale getirebilir. Çift kişilik doruk noktadadır ve bu kişilikler arasında da anlaşmazlık yoğundur. Yayla ilgili olarak anlatılanlar yoğun ve net olarak bu devrede doğan Yaylarda görülür. Şansları bol, elleri bereketli, müsriflik derecesinde cömerttirler. Neşeli ve iyimser bir görünüm sergilerler. Nasıl olsa zor duruma düştüklerinde ummadıkları yerden yardım göreceklerdir. Çift kişiliğin doruk noktada olması, sıklıkla davranış değişimi sergilemelerine neden olur ve bu yüzden çevrelerinde tedirginlik oluştururlar. Ne de olsa İkizlerin karşı tarafında yer alırlar.

Hayatları fırtınalıdır, maceradan maceraya atılmaktan, risk almaktan, hayatlarıyla adeta kumar oynamaktan büyük bir zevk alırlar. Hovardalıklarıy-la ünlüdürler. Ömürlerini, paralarını, sağlıklarını hovardaca harcayabilirler.
Güzel görünümlerine karşın eleştirileri keskin, duygusal parlamaları sıktır. Konuşurken, karşılarındaki insanın kırılabileceği, darılabileceği, küçük düşebileceği, onurlarının kırılabileceği akıllarına bile gelmez.

Mars Etkisi (İkinci Devre)

3-12 Aralık günlerinde doğanlarda Jüpiter'in yanı sıra Mars gezegeninin de etkisi bulunmaktadır. Mars etkisi kişiye kabalık, öfke, kavgacılık, rekabetçilik, hareketlilik, sonucunu düşünmeden harekete geçme, tehlikeli maceralara atılma gibi özellikler verir. Ayrıca Mars, erkeklerde savaş edermiş gibi seks tavrı, kadınlarda ise cazibe oluşturur.Yay karakterine Mars etkisi öncelikle bu devrede doğanların rekabet (yarışma) duygularını kamçılar. Zaten yarışmacı bir yapıya sahip olan Yay insanı, Mars etkisi yüzünden herkesle ve zaman dahil her şeyle rekabet halindedir. Her anlarını koşuşturma ile geçirebilirler. Bu devrede doğanlar iki kat agresif (kaba, kavgacı) hale gelir. Zira temel elemanı olan Ateş, kendisine bu özellikleri vermektedir. Mars'ta da aynı etkinin bulunması, onu çekilmez hale getirebilir. Olmadık durumlarda kavga çıkarabilir, kendisine düşmanlar ordusu edinebilir, savaşmak için savaşabilirler.

Özellikle erkeklerinde daha yoğun olmak üzere, cinsel dürtüler yoğunlaşır. Bu nedenle ikinci onlukta doğan Yaylar, amaçlı amaçsız çok sayıda ilişkiye girebilirler. Kadınları ise göz alıcı bir albeniye sahiptir, bir şekilde erkekleri kendilerine çekerler.
Yaylardaki bilgi öğrenmeye yönelik seyahat arzusu, bu gruptaki Yaylarda serüven aramak için yolculuğa dönüşür. Onlar maceradan maceraya koşar, ölümle çelik çomak oynarlar.

Güneş Etkisi (üçüncü Devre)

Aralık ayının 13'ünde ve sonrasında doğan Yay insanları, Jüpiter'in yanı sıra Güneşin de etkisindedir. Güneşin etkisiyle daha idealist, hastalık derecesinde gururlu hatta kibirli, gösterişe düşkün, daha hükümran ve yönetici, daha romantik, daha dost, daha iyiliksever, daha hoşgörülü, baskıya karşı daha tepkili, daha sağlıklıdır.Zaten sert olan karakterleri Güneş etkisiyle birleştiğinden, emirleri yerine gelmediğinde veya istekleri karşılanmadığında, ya da bir nedenle si-nirlendiklerinde birdenbire asi, kaba, huysuz birine dönüşür, hakaretlerini küfürlerle süsleyebilirler.

Yayın hareketliliği, risk severliği ve serüvenciliği, Güneş'in yöneticiliği ve organizatörlüğü ile birleşince, risk almayı seven, başarısı şansa bağlı bir idareci haline dönüşürler. Ancak agresif tavırları iki kat artacağından, birlikte çalıştıkları insanlara nazik ve kibar davranmaya çalışmalıdırlar, aksi halde yöneticilikleri çok kısa sürebilir. Başkalarının fikirlerini dikkate almamaları, kendi bildiklerini okumaları, astlarını ezerek itaat ettirmeye çalışmaları, da düşmanlıkları körükler.

İnsan mı At mı?

Yay burcunun simgelerinden olan Santor (Kiron), Yay insanındaki düaliteyi (çift kişiliği, ikilemi, çelişkili hayatı, denge yoksunluğunu) çok güzel açıklamaktadır.Mitolojik yönü ve burca etkisi yukarıda açıklandığından tekrarlamayalım. Ancak burada bir hususu belirtmekte yarar var. Yarı at-yarı insan şeklindeki varlığın at yönü Yay insanındaki içgüdüselliğin, duygusallığın, dürtüleriyle hareket etmenin; insan yönü ise düşüncelerin, fikri etkinliğin, filozofinin simgesidir. Bu nedenledir ki bazen mantıklı davranırlarken, kimi zaman da içgüdülerinin esiri olurlar. Felsefe ile dedikodu, sükunetle telaş, dünya ile ahiret, maddilikle manevilik arasında koşuşturup dururlar.

Kalbe Yönelen Oklar

Yay insanının diğer bir simgesi gökyüzüne yönelmiş bir oktur. Ok, gerçek anlamıyla silahı, savaşçılığı, avcılığı temsil ederken mecazî olarak kalbimizi yaralayan acı sözü, sert veya aşık edici bakışı, görünüm itibariyle dr. yükseklere ulaşma özlemini, spor tutkusunu ve hareketliliği simgeler.
O bir söz söyler, kırıcı, kalbinize saplanan bir söz. Hemen sonra pişman oluı ve düzeltmeye çalışır. Bilmez ki, "yayından fırlamış bir ok" artık yönünü ve hedefini belirlemiş bir silahtır, geriye alınması mümkün değildir. Söylediği sözü düzeltme ihtiyacı telaşlı ruh durumuyla birleşince yeni okların yaydan boşalmasına ne den olur. Artık karşısındaki ya sözü ciddiye alıp yumruğu yapıştıracaktır suratına, ya da bu komedi karşısında kahkahalarıyla stres atacaktır.
Yayların sözleri kadar bakışları da ok gibidir. Dostunu da düşmanını da yaralar. Bu bakış bazen de sizi kendisine aşık ederek ve fakat karşılık vermeyerek de yaralar. Zira özellikle erkek Yaylar, bir eşle mutlu olacak insanlar değildir. Karşı cinse tutkuyla yaklaşır, arzusuna ulaşınca da başka tutkulara yönelir. Karşısındaki ise bu yaklaşımı aşk sanıp aldanmış, aldatıldığını anlayıncaya kadar da iş işten geçmiştir. "Kalbe giren ok" motifi büyük ihtimalle bir Yay insanı nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Ok simgesinin arkasındaki yay da Yay insanının doğal simgelerinden-dir. Yay, bir çemberin parçası, bir kasnağa gerili ip veya tel olarak tanımlanır sözlüklerde. Bu nedenle Yay insanları gibi gergin ve gerilimli bir oluşumdur. Üzerine bastırmak veya çekip bırakmak gibi bir etki karşısında derhal harekete geçer, tepki gösterirler, geri iterek veya etki edeni uzaklara fırlatarak. Gösterdikleri tepkiye rağmen sakinleşmeleri uzun zaman alır. Tel tınısının bir süre devam etmesi gibi, Yay insanları da tepkilerini en ağır biçimde gösterdikten sonra uzunca bir müddet daha söylenip dururlar.

Kalaylı Bakır

Kalaylanmış bakır eşya, az da olsa Anadolu'da hâlâ kullanılıyor. Tencere, tava, tabak, semaver, tepsi ve diğer ev eşyası olarak. Dekoratif amaçlı alanların dışındaki bakır eşya, kalaylanmadan kullanılmaz. Zira yiyecek ve içeceklerin ürettiği asitle temas ettiğinde çok çabuk bozunur ve zehir salar. Bakır zehirlenmesi ise en azından hastanelik eder insanı.Kalay, kurşundan daha sert, gümüş beyazlığında bir yapıya sahiptir. Bu 'edenle eritilip tabaka haline getirilmek dışında işlenmesi zordur.

Kıvrılıp buküldüğünde çıtırtılarla kırılır. Havada korazyona uğramadığı ve birçok ki-myasal madde karşısında aşınmadığı ve üstelik zehirli etkisi bulunmadığı İçin demir ve bakır eşyaların kaplamasında kullanılır.Mecazi olarak, bir kimsenin gerçek değerini cila gibi örten aldatıcı görünüş manasına gelen kalay, argoda sövüp saymak, küfretmek anlamında da kullanılır.

Yay insanlarının bir kısmı bakır, bir kısmı ise kalaylanmış bakır gibidir. Küçük yaştan itibaren terbiye edilmesi ve sıklıkla uyarılması şarttır. Zira hiç olmazsa yılda bir kez kalayı yenilenmeyen bakır, üzerindeki kalayı bozuma uğratarak küflenme şeklinde yüzeye çıkar ve zehir saçar. Yumuşak ve uyumlu görünüşüne aldanarak, üzerine gider ve kalayını delmeye kalkarsanız, zehirli bakırıyla yüz yüze gelebilirsiniz. Zira terbiye ile kazanılan özdenetim, bir karakter değil, asıl karakteri baskı altında tutan bir çerçevedir. Çerçevenin kırılması ise an meselesidir.Bakır rengi sonbaharı veya güneşin batış anını temsil eder. Üzerindeki kalay ise neşeyle karşılanan ilk karı ve güneş battıktan sonra ufukta oluşan beyazlığı simgeler. Bunlar ise başlayacak kışın ve gecenin habercisidir. Bu nedenle Yaylardaki ateşin yaydığı ısı, belli belirsizdir. O bakışta sevgi var mıydı, kızdı mı, yoksa yine patavatsızlık mı yaptı, tam olarak anlaşılmaz.

Yaylar, bakırın erkek cinsini temsil ettiğinden, hem işlenmesi yani eğitilmesi zordur, hem de daha az iletkendir. İnsanlarla iletişim kurmakta zorluk çekerler. Çok konuşmaları da iyi iletişim kurabildikleri anlamına gelmemektedir. Zira iyi iletişim, başkalarının düşünce veya hareketlerinin de doğru olabileceği inancıyla paralel yürür. Yaylar ise, kendi fikirlerine uymayan düşünce ve inanışları peşin olarak reddetme eğilimindedir.

Teneke Kutular

Yerde boş bir meşrubat kutusu. İçinizden tekme vurmak gelir ve vurursunuz. Tangır tungur sesler çıkararak yuvarlanır uzun süre. Beyni bilgi ve kalbi hikmetle doldurulmamış Yay insanları boş teneke kutulara benzerler, boş boş konuşup dururlar, usandırıncaya kadar, içinizden, bir tekmeyle yanınızdan uzaklaştırmak ihtiyacı duyarsınız. Neyse ki Yayların önemli bir kısmının içi doludur. Kimisinde konserve, kimisinde meyve suyu bulunur. Onlarla sohbet ederken açlığınızı ve susuzluğunuzu giderirsiniz.Tenekeler gibi Yaylar da sevdiklerine karşı yumuşak ve koruyucudur. Ancak fazla eğip bükmeye kalkmayın, üzeri kalaylı olduğundan bozuma uğrar, artık işinize yaramayan biri haline gelirler.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp