Kalsiyum Sülfatlı Ilıca Ve İçmeler Fizyolojik Tesir Ve Genel Endikasyonları

Kalsiyum Sülfatlı Ilıca Ve İçmeler Fizyolojik Tesir Ve Genel Endikasyonları :

Bu gruptaki suların madenleri azdır.

Çoğu soğuk ise de çok sıcak olanları da vardır.

Orta yükseklikteki yerlerde, ovalarda, yüksek dağ başlarında rastlanır. Suların tuzları az olduğu için renksiz berraktırlar. Hafif demir tortuları bırakırlar.

Çoğu kokusuzdur. Sıcak olanlarında, sulardaki organik maddelerin tesiriyle sülfatların redüksiyonundan dolayı biraz H2S çıkar. Bazı sularda

H2S miktarı pek çok olur. Lezzetleri kireçli kuyu suyu hissini verir. Suda Litin iyonu bulunursa sabunlu su gibi kaygan olurlar. Bu sularla tedavide elde edilen neticeleri, içindeki madenlerle izah etmek güçtür. Gerçekten sularda bulunan kalsiyum sülfat tesirsiz bir tuzdur. Suların içimini ve hazmını ağırlaştırır. Bir suyun litresinde 0,085 gram dan fazla kalsiyum sülfat bulunursa kaba denir mideye çok ağır gelir.

Kalsiyum sülfat yanında magnezyum sülfat tuzu da bulunduğundan suların içimi ve hazmı daha güç olur. Hal bu ki tedavi maksadı ile içilen bu gruptaki suların içindeki kalsiyum sülfat iyonlara ayrılmıştır. Tuzlar yeni teşekkül halindedir. Bundan başka.

Bu sularda ayrıca bikarbonat tuzları da bulunur. İşte bu yüzden içimi, ve hazmı güç sanılan bu suların içilmesi kolay olduğu gibi, mideyi de yormaz. Çabuk hazım olur. Hatta midenin vazife ve çalışmasını da islah eder.

Kalsiyum sülfatlı sularda az çok daima bir' miktar sodyum klorürde bulunur. Eğer bu sularda bikarbonat ve diğer sülfat tuzları bulunmazsa yalnız kalsiyum ve magnezyum sülfat bulunan suların içilmesine midece tahammül edilmez.

Bu ılıcalarda sülfatların redüksiyonu ile husule gelen H2S‘nin suları içildiği zaman da aynı suretle uzviyet içersinde serbest hale gelebilmesi mümkündür. Bu düşünceye göre sülfürlü sularda olduğu gibi sülfatlı suların kükürdünden de vücudun faydalanabileceği neticesine varılır.

Gerçekten bugün birçok sülfatlı suların mukozalar ve deri üzerindeki şifalı tesirleri olduğu bilinmektedir.

Kalsiyum sülfatlı sularda çokca içildiği zaman tabikide pek aşikar kükürt kokusu duyulur.

Fizyolojik tesiri: Kalsiyum sülfatlı sular başlıca idrar ve

hazım cihazı ile nütrisyon üzerinde tesirini gösterir.

1 - Bilhassa idrar yolları üzerindeki tesiri dolayısiyle bu sulara "Diüretik sular" adı verilir. içildiği zaman midede fazla durmadan hemen bağırsağa geçer. Eğer su ılık olursa bu geçiş daha çabuk olur. 4.5-48 derecede olanlar, midede biraz daha kalır.

Bağıraağa geçen suyun hemen hepsi vena porta yolu ile Kara ciğerden geçerek kana karışır. Bağırsakta pek azı kalır.

Venaporta yolu ile suyun kana çabuk geçmesi için su içildikten sonra arka üstü yatılması uygun olur. Kana karışan su, kanı sulandırır.

Yalnız kan değil lenf ve hücrelerin plazması da sulanır, hücreler içindeki bazı maddelerin erimesi ve dışarı atılması kolaylaşır.

Kanın sulanması ve kan tazyikinin yükselmesi, diürez için esastır, Böbreklerin fazla su tazyiki altında bulunması onun kan hücumuna uğramasını ve dolayısiyle idrar süzmesini temin eder.

Diğer taraftan asıl önemli olanı içmelerdeki kalsiyumun diyürez üzerindeki tesiridir. Kalsiyum sülfatlı sular dört yoldan böbrek fonksiyonunu arttırır.

1 - İdrarla dışarı atılacak olan maddelerin, bulundukları fizyolojik hallerini değiştirir, böbrekten süzülemiyecek halde bulunan asit ürik bu suretle kolayca süzülebilecek duruma gelir.

2 - Bu maddelerin bulunduğu vasatta, yani kanda değişiklik yapar. Kanda Na+K nisbetindeki kalsiyumun azal Ca+Mg artması ile bu muvazenenin bozulması neticesi, idrarla albümin çıkmaya başlar.

Kalsiyum sülfatlı suların aktif kalsiyumu kanın bozulmuş olan bu fiziko-şimik muvazenesini temin eder ve bu suretle ortostatik albüminüriler kaybolur.

3 - Böbrek hücreleri üzerine, doğrudan doğruya, tesir eder,

Hafif Böbrek yetersizliğinden ileri gelen azotemili vakalarda bu içmelerle yapılan tedaviden sonra kanda üre azalır. Bu da sulardaki kalsiyumun böbrek hücreleri üzerindeki ifraz ettirici tesirinin neticesidir.

4 - Vago-sempatik sinir sistemi yolu ile böbrekler üzerine müessir olur. Kandaki vago-sempatik muvazeneyi, kalsiyum ve potasyum iyonlarının normal nisbeti tutar Ca/K nisbetinin bozulması ile Vago-sempatik düzen kalmaz. Bu durumda diyabet olmadığı halde idrardan glikoz çıkar.

Kalsiyum sülfatlı içmelerle bu muvazene düzelir ve böbreklerin anormal glikoz süzmesi kaybolur.

İçilen suyun kitlesi ile de ayrıca böbreğin glomerüllerlnden SOD idrar yolu ağzına kadar, idrar cihazı yıkanır ve yollardaki mukus parçaları, fosat, oksalat ve üratların küçük taş ve kumları, iltihap kalıntıları sürüklenir dışarı atılır. Kalislerin ve pelvisin İltihaplı, bozulmuş epitel hücrelerini yeniler ve buralarda böbrek taşlarının teşekkülünün önüne geçer.

Diürez, normal kimselerde su içilmeye başlandıktan sonra kendini gösterir ve 15-20 dakikada bir idrar etme hissi gelir. Çıkan idrardaki elemanlardan üre, asit ürik ve sodyum klorürün 24 saatteki miktarı artmış bulunur. Su içildiği zaman çıkan idrarda bu maddeler azdır.

İdrar berraktır. Çok suludur. Fakat içmeyi takip eden saatlerdeki ve geceki idrarda bu maddelerin çoğalmış olduğu görülür.

Çok su içildiği zaman kan tazyiki yükselir. Bu yüzden birçok hastalarda az madenli suların diyüretilt tesirinden faydalanılamaz.

Halbuki kalsiyum sülfatlı suların bu maksatla içirilmesinde bir mahzur yoktur. Ancak, bu gibi hastalarda, bu sular İçildiği zaman dahi, kan tazyiki yine biraz yükselir. Bunun için su içilirken kan tazyikini daima kontrol altında bulundurmalı ve fazla yükselmemesine dikkat etmelidir.

Tansiyonun yükselişinin alametleri, iç sıkıntısı, nabzın artması, soğuk ter, daha ileri gidilirse, beyine kan hücumu gibi hallerdir. Çok defa karaciğerde geçici bir kan hücumu da görülebilir.

Normal kimselerde tansiyon yükselmesinin ve diğer hallerin büyük bir ehemmiyeti ve zararı yoktur. Fakat hastalarda, bütün bu hadiselerin dikkatli bir kontrolle zararsız geçirilmesi ve her hastaya uygun bir içme şekli tavsiye edilmesi ile diürez tedavisinden faydalanılabileceğini unutmamalıdır.

Diyürez olduktan sonra bütün bu haller kaybolur ve tansiyon da eskisinden daha aşağı düşer.

Kalsiyum sülfatlı suların diüretik tesiri, distile sularla, madeni çok az diğer suların tesirinden çok başkadır. Kalsiyum sülfatlı sulardan daha az içilanekle aynı netice alınır. Bunda, sulardaki madenlerin taşıdığı enerjetik hallerin büyük rolü vardır.

Aç karnına, soğuk, içinde biraz da CO2 gazı bulunan kalsiyum sülfatlı sular içildiği zaman, mide de ve bağırsakta sekresyonu ve hareket faaliyetini arttırır. Hatta bazan bağırsak spazmı bile husule gelebilir.

Hipostenik midelerde, bazan kuvvetli alkalen sularla alınamayan iyi netice bu sularla elde edilir. Su mideden ve bağırsaktan emilerek vena porta yolu ile karaciğer hücrelerinin içine girerek bu organın vazifesini arttırır.

Karaciğer hücrelerinin hayatiyetinde bir eksiklik olunca, üre azalır ve xantho-ürik çoğalır.

Kalsiyumlu sularla yapılan içmelerden sonra, asit üriğin azalıp, ürenin çoğalması karaciğerin ureopoetik ve urikolytik vazifesinin artmış olduğunu ifade eder.

Suların tesiriyle, karaciğer fazla safra ifraz eder ve sulanmış olan safra bolca miktarda bağıraağa dökülür. İçmeye başlandıktan sonra abdest çok safralı görülür.

Karaciğer; vazifesinin düzelmesi neticesinde içme tedavisi sırasında, diyabetlilerde idrardaki şeker miktarı da azalır.

Kalsiyum sülfatlı sularla içmede, parkreas sinirleri yoluyla ek site edilir ve pankreas ifrazına, biraz kalsiyum da karıştığı için, hazmettirici tesiri artırılmış olur.

Kalsiyum sülfatlı sular, bağırsağa geçince, bir taraftan artmış olan samanın tesiri, diğer taraftan suyun bağırsak ifrazını ve hareketini arttırması dolayısıyla bağırsağın kolayca boşalması sağlanır.

Kanda bilirübin çoğalmış ise, kalsiyum sülfatlı sularla yapılan diyürez tedavisi ile dışarı atılır ve Cholemi hali kaybolur. İdrarda ürobilin'in miktarı da artar.

Bundan başka, tifo, grip, kızıl gibi hastalıklardan sonra dokularda kalmış olan toksit maddeler yıkanır, temizlenir, bütün hücreler yeniden hayatiyet kazanır.

Kalsiyum sülfatlı suların hazım cihazı ve bilhassa karaciğer ve böbreklerin vazifelerinin düzenlenmesindeki rolü nütrisyon faaIlyeti üzerinde de kendini gösterir.

İdrardaki asit ürik ile üre arasındaki nisbetin normal oluşu alkalen olan idrarın asiditeye dönüşü ve vücudun canlılık kazanması bunun ifadesidir.

Alınan gıdaların iyi yapması dolayısiyle şişman hastalar, tedavi süresince 1-2 kilo kaybederler. Bunu içme ile dışarı atılan sodyum klorürün vücutta eksilmesine bağlıyanlar da vardır.

Suların içilmesi ile vücuttaki asit ürik yalnız hücrelerin yıkanması suretiyle dışarı atılmış olmakla kalmaz. Tedaviden sonraki zamanlarda da bütün vücut hücrelerinin normal çalışmalarının temin edilmesi dolayısıyla bu maddelerin idrardaki miktarları normal olarak devam eder.

Endikasyon. : (Şifa Niteliği)

1 - Kalsiyum sülfatlı sulardan faydalanacak hastaların başında böbrek taşları gelir. Bu hastalıkta içmenin yerini hiçbir tedavi tutmaz. Küçük taş ve kum halindeki ürat, oksalt fosfat taşları bu sularla tedaviden çok faydalanırlar. Şişman dispeptik migrenli, idrarları daima tortulu kimselerde, henüz teşekkül etmemiş olmasına rağmen, böbrek yollarının tıkamağa hazır, çamur halindeki taş malzemesi birikir.

Bilhassa bu hastalıklarda içme tedavisinin büyük şifa değeri vardır.

Çok ilerlemiş böbrek taşlarında yapılan içme tedavisi ile beldeki devamlı ağrılar vakit, vakit gelen şiddetli kolilder sükunet bulur.

Bazen büyükçe taşların düştüğü görülür. Kalsiyum sülfatlı sularla böbrek taşlarının erimesi küçülmesi mümkün görülmemektedir. Ancak etrafı kalın müküs tabakası ile kaplanmış olan fosfat taşlarının suların yıkaması ile eriyerek taşın küçülmesı ve dışarı atılabilmesi kolay taşır.

Böbrek taşlarında tedavi, sabahleyin çokça su içmek suretiyle yapılır. Çok su içilirken tansiyonun fazla çıkmamasına dikkat etmelidir.

Böbrek sancısı gelmesi muhtemel olan hastalara içme esnasında banyo yaptırılması ve bele sıcak duş tatbiki uygun olur.

Fosfat taşları böbrekteki bir iltihap neticesi husule gelmiş ise, içme ile böbrek yıkanarak cerahatli olan idrar, berraklaşır ve ikiside normal olur.

Bu suretle taşların teşekkülü önlenir.

2 - Pyüriler'de, taş ile birlikte olanlar dahi içme tedavisinden çok faydalanırlar. Kan veya idrar yolu ile husule gelmiş olan taşsız pivelit vakalarında iyi neticeler alınır. Bu hastalarda yapılacak içme tedavisi yavaş fakat devamlı olmalıdır.

Sistitlerde, uzun süre ile ve azar azar içilmek şartiyle istifade edilir. Mesaneden 10 mm. den büyük olan taşlar çıkamaz.

Bu hastalarda tedaviden fayda yoktur.

3 - Albüminüriklerden, daha ziyade böbrekte bir iritasyon neticesi olanlar f'aydalazur. Parankim iltihaplarından ileri gelen albüminürilerde tavsiye edilmez.

Gebelik ve bir intan hastalığından sonra kalan aIbtiminüriler ve ortostatik albüminüriler için madeni az diyüretik sular tavsiye edilmelidir.

4 - Yeni başlamalı üzere olan damar sertliği vakalarında az çok böbreklerde yetersizlik olur. İçme ile böbreklerin vazifesi düzenlenirse bu hastalarda yüksek tansiyonların indiği görülür.

Ayrıca diyürez ile asit ürik üre ve sodyum klorürün ve diğer toksit maddelerin idrarla vücuttan çıkması neticesi de yüksek tansiyonların indiği bir gerçektir. Ancak bu hastalarda su azar, azar fakat devamlı içilmelidir.

5 - Gutlu hastaların hepsi, kalsiyum sülfatlı diüretik sulardan istifade eder. Gut krizi geçer geçmez hastalar bu sularla içme tedavisine gönderilmelidir. Krizlerin tekrarlanmaması için banyo yapılmamalıdır. Ancak kızartılar ve şişlikler hafiflemeğe yüz tuttuktan sonra içmeyi banyo ile birlikte yapmakta fayda vardır. Matsallarm hareketi çabuk serbestler ve deformasyonların teşekkülünün önü alınır.

G - Karaciğer ve safra yolları hastalıkları bu sulardan çok rayda görürler. Gutlu hastaların büyük konjesyonlu ve hafif vazife yetersizliği gösteren karaciğerleri, içme ile bu organın parankim hücrelerinin çalıştırılması ve mide ile bağırsak faaliyetinin düzelmesi ile normal vazifelerini görme yoluna giderler.

Cholemiklerin, bir haftalık tedaviden sonra renkleri düzelir, uzviyet yıkanarak temizlenir.

7 - Safra yollarının taşlarında da bu sularla içme tedavisi fayda verir. Bu hastalar gutlu ve böbreklerinde de taş varsa kalsiyum sülfatlı suları tavsiye etmelidir. Kolessitotomi vakalarında kesede iltihap olmadığı halde, kesenin atonisi dolayısiyle hasta migren yüze sıcaklık vurması, kese yerinde daimi bir ağırlık ve ağrılardan şikayet eder.

Bu sularla yapılan içme tedavilerinden sonra, kese atenisi düzelir ve hastanın bütün bu şikayetleri kaybolur.

8 - Safra azlığından ileri gelen kabızlık, bu sularla tedavi esnasında düzelir. Bu sularda. magnezyum iyonunun bulunması bağırsağın vazifesinin düzelmesine ayrıca yardım eder.

9 - Diyabet üzerine doğrudan doğruya tesir etmezse de böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını düzene koymak suretiyle faydalı olacağı muhakkaktır. Ayrıca Ca iyonunun dabunda rolü olduğunu kabul etmek icap eder.

Bu sular ile, yapılan tedavi esnasında idrarda glikozun azaldığı batta bazen tamamiyle kaybolduğu görülmüştür.

Kanser tübercüloz, kompanse olmayan kalp hastaııklan, büyük mide genişlemesi, pilor stenozu, strozlar, her türlü nefritler, piyonefrozlar, yüksek tansiyonlular, prostat hipertrofileri, idrar yolu darlıkları bu sularla tedaviden zarar görülür.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp