Yorgunluk Ya Beslenmeden Kaynaklanıyorsa? Öğle Yemeği

Yorgunluk Ya Beslenmeden Kaynaklanıyorsa? Öğle Yemeği :

Eğer bir gün yorgunluk şikayetiyle doktora giderseniz, size kesinlikle beslenmenizle ilgili sorular sormayacak, üstüne üstlük, olası vitamin ve mineral tuz eksikliklerini tespit etme girişiminde de bulunmayacaktır. Aynı şekilde, doğrudan ya da dolaylı yoldan, sürekli ya da geçici, hissedilir derecede güç kaybına yol açan "besin seçimi"ni tanımlama çabasına da girmeyecektir.

Akşam yemeği

Sebze çorbası

Mercimek yemeği

Çilek

içecek: 1 bardak şarap.

Hipoglisemi (Kan şekeri düşüklüğü):

Akla gelmeyecek kadar basit!

Bir sürücünün yeni ve bakımlı arabasıyla birdenbire

yolda kaldığını düşünün. En yakın garaja çekici ile taşındıktan sonra, araba titiz bir bakıma girer. Fakat çabalar boşuna, arızayı hiçbir şey açıklayamıyor. Araba servis uzmamna götürülüp, en olmayacak varsayımlar bile ele alınıyor. Araba sökülmüş, en temel parçaları değiştirilmiş ve yeniden monte edilmiştir: Sonuç aynıdır! Ve sonunda gizem çözülür: Arabanın benzini kalmamıştır.

Hipogliseminin tanımı da biraz benzin anzasının tanımına benzer: Akla gelmeyecek kadar basit! Ortaçağ' da, nüfusun bir kısmı, ortalıkta domuzların kaynaştığı, farelerin hızla ürediği, sineklerin uçuştuğu, çöp ve dışkı yığınlarıyla dolu dar küçük sokaklı şehirlere sıkışmıştı. Cüzzam, veba, tifo, kolera, dizanteri yüzyıllar boyunca zavallı halkı kınp geçirmişti. Taa ki bir gün bu pis yaş antıyla hastalıkların arasında bir sebep sonuç ilişkisinin olabileceği ve hijyenik önlemlerin yararlı olabileceği fikri uyanana kadar. O dönemin felaketleri, daha sonra çiçek hastalığı, tüberküloz veya frengi gibi çağdaş hastalıklar olarak isimlendirildi.

Eğer bugün uygarlık hastalıklarının bir listesini yapacak olursak, diğerlerinin yanına şeker hastalığı, kanser, kalpdamar hastalıkları ve AIDS de eklenebilir. Çağımızın hastalığı olmakla beraber bilinçli bir şekilde unutulan bir tane daha vardır: Hipoglisemi. Bunun öldürmeyen bir hastalık olduğu öne sürülecek olursa, buna karşılık şu söylenebilir: Evet, ama bu hastalık da, yakalananların "hayatını yaşamalarını" engelliyor. iki kaynağa başvurur:

Kas dokuları ve karaciğer seviyesinde tampon bir depo görevi gören glikojen Yağların glükoza dönüşümüne aracılık eden neoglükojenez. Şeker (glükoz) oranı arttığında, yani vücuda glükoz girdikten sonra, hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) oluşur. Düştüğünde, yani 0.60 gr/lt'den düşük seviyeye geldiğinde de hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) meydana gelir. 1) Bir Belirti Bir Diğerini Gizleyebilir ... 1) Kanşekeri: Yüksek (hiper) ve Düşük (Hipo) İyi glusidlerden, yani glisemik (kan şekeri) endeksi düşük glusidlerden oluşan bir kahvaltı ettiğinizde, kan şekeri normal olarak yükselir, örneğin 1.2 5 gr/lt'ye kadar. Ve hafif bir ensülin salgılaması ile normal değerinin altına yavaşça inip, tekrar hızla 1 gr/lt'de sabitlenir. Eğer kahvaltı kötü glusidlerden oluşuyorsa (beyaz ekmek, bal, reçel, şeker...), kan şekeri tepe noktası 1.80 gr/lt'ye kadar fırlayabilir. O zaman, eğer pankreas iyi bir durumda değil ise, ensülin salgılaması fazla miktarda ve orantısız olur.

Bu durumda yüksek ensülinin glisemiyi anormal bir biçimde düşürme etkisi olabilecektir. çünkü 0.45 gr/lt'ye kadar inebilmekte ve böylelikle de sindirimden 35 saat sonra glisemi düşüklüğüne sebep olmaktadır. Glisemi ani olarak düştüğünde kişi solgunlaşır ve kalp çarpıntısı, terleme, iç sıkıntısı, titreme gibi sıkıntılar yaşar veya aniden çok büyük bir açlık hissine kapılabilir. En uç Geçen bölümlerde glükozun organizmanın yakıtı olduğunu görmüştük. Özellikle organizmanın kasları ve beyni çalıştırmak için ihtiyaç duyduğu bir yakıttır. Yokluğu ölüme neden olurken, eksikliği başta yorgunluk olmak üzere değişik şekillerde ortaya çıkabiliyor. Glükozun kanda dolaştığını ve aç karnına bir litre kanda ortalama 1 gram civarında bulunduğunu biliyoruz. Bu oranı ideal seviyede tutmak için, organizma art arda nokta da bayılabilir. Bu da kan şekeri düşüklüğünün en klasik rahatsızlığıdır.

Bu durumda, muayene eden doktor kolaylıkla tanı koyacak ve diğer olası hastalıklara yol açmasını önledikten sonra, hastalığın bir daha nüksetmemesi için gerekli öğütleri verecektir. Kendilerine hipoglisemi tanısı konmuş kişilerin çoğu bu durumda kendilerinde şeker eksikliği olduğunu düşünürler. Oysa durum tam tersidir! Eğer kişi öğlene doğru rahatsızlandıysa, bu büyük olasılıkla kahvaltıda çok miktarda alınmış olan "kötü" glusidler yüzünden olmuştur. Bu, kahvaltı temelde glisemi arttırıcı besin maddelerinden oluştuğu anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, eğer saat 11' de kan şekerimiz düşük ise (hipoglisemi) bu, saat 8' de yüksek (hiperglisemi) olduğundandır. İşte bu yüzden hastalığa tepkisel hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) denilmektedir. Tuhaf bir şekilde, eksikliği yaratan şey şekerin aşırı kullanımıdır ve yüksek ensülin salgılanmasından kaynaklanmaktadır. Bir belirti bir diğerini gizleyebilmektedir.

3) İşlevsel (Hipoglisemi) Kan Şekeri Düşüklüğü Çoğunlukla glisemi, yavaş yavaş düşer ve bu durumda tanısı daha güç olan belirtiler ortaya çıkar. Başarısı bitkinlik, konsantrasyon eksikliği, unutkanlık ve kişiye göre değişen sinirlilik ve saldırganlık halleri de başlıca belirtiler arasındadır .

Bayanlar daha hassas bir yapıya sahip olduklarından bazı belirtileri onlarda çok daha açık ve net olarak ortaya çıkar. Bunun en güzel örneği üşüme hissidir. Ofislerde öğleye doğru havanın değişmemesine rağmen kadınların üstlerine hemen bir yün hırka alma ihtiyacı duyduklarına çok sık rastlarız.

Aile veya iş ortamınızda yemek saatinin yaklaşmasıyla bazı insanların gitgide daha sinirli, yerinde duramaz ve hatta saldırgan olduklarını görürüz. Toplantılarda katılımcılarda gözlemlediğimiz esneme ve uyuşukluklar da en belirgin işaretler arasındadır. Otoyollarda meydana gelen kazalar hakkında Fransa' da yapılan bir araştırma, kazaların yüzde 30'undan fazlasının glisemi düşüklüğü sonucu oluşan dikkat noksanlığından kaynaklandığını gösteriyor. Personel yöneticileri, işyerlerindeki (fabrikalar ve makinelerde) kazaların çoğunun günün belirli saatlerinde meydana geldiğini çok iyi bilirler.

Bu kazalar çoğunlukla anormal glisemi düşüklüğünden kaynaklanan dikkat dağılmalarına bağlıdır. Doktora giden hastaların şikâyetlerinin büyük bir bölümünü işlevsel hipoglisemi belirtileri oluşturuyor. Hastalar kendilerini kronik yorgunluk veya kan dolaşımı yetersizliği kurbanı olarak görüyor. Aslında onlar sadece kötü beslenme alışkanlıklarından dolayı bu sonucu yaşarlar. Fazla şeker, fazla beyaz ekmek, fazla patates, fazla makarna ve pilav yiyip yeterli oranda lif yememelerinin kurbanıdırlar. Uzun süre, sadece şişmanlamaya meyilli insanların hipoglisemi kurbanı olabileceklerine inanılmıştı. Yapılan araştırmalar, zayıflar da dâhil olmak üzere herkesin bundan etkilenebileceğini göstermiştir. Fark kişinin metabolizmasından kaynaklanır. Bir kısım insanlar şişmanlarken diğerleri şişmanlamazlar.

Böylelikle, kan şekerimiz her düştüğünde, açlık ve halnokta da bayılabilir. Bu da kan şekeri düşüklüğünün en klasik rahatsızlığıdır. Bu durumda, muayene eden doktor kolaylıkla tanı koyacak ve diğer olası hastalıklara yol açmasını önledikten sonra, hastalığın bir daha nüksetmemesi için gerekli öğütleri verecektir. Kendilerine hipoglisemi tanısı konmuş kişilerin çoğu bu durumda kendilerinde şeker eksikliği olduğunu düşünürler. Oysa durum tam tersidir! Eğer kişi öğlene doğru rahatsızlandıysa, bu büyük olasılıkla kahvaltıda çok miktarda alınmış olan "kötü" glusidler yüzünden olmuştur. Bu, kahva1tı temelde glisemi arttırıcı besin maddelerinden oluştuğu anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, eğer saat ı 'de kan şekerimiz düşük ise (hipoglisemi) bu, saat 8'de yüksek (hiperglisemi) olduğundandır. İşte bu yüzden hastalığa tepkisel hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) denilmektedir. Tuhaf bir şekilde, eksikliği yaratan şey şekerin aşırı kullanımıdır ve yüksek ensülin salgılanmasından kaynaklanmaktadır. Bir belirti bir diğerini gizleyebilmektedir. doğru havanın değişmemesine rağmen kadınların üstlerine hemen bir yün hırka alma ihtiyacı duyduklarına çok sık rastlarız.

Aile veya iş ortamırnızda yemek saatinin yaklaşmasıyla bazı insanların gitgide daha sinirli, yerinde duramaz ve hatta saldırgan olduklarını görürüz. Toplantılarda katılımcılarda gözlemlediğimiz esneme ve uyuşukluklar da en belirgin işaretler arasındadır. Otoyollarda meydana gelen kazalar hakkında Fransa' da yapılan bir araştırma, kazaların yüzde 30'undan fazlasının glisemi düşüklüğü sonucu oluşan dikkat noksanlığından kaynaklandığını gösteriyor. Personel yöneticileri, işyerlerindeki (fabrikalar ve makinelerde) kazaların çoğunun günün belirli saatlerinde meydana geldiğini çok iyi bilirler.

Bu kazalar çoğunlukla anormal glisemi düşüklüğünden kaynaklanan dikkat dağılmalarına bağlıdır. Doktora giden hastaların şikayetlerinin büyük bir bölümünü işlevsel hipoglisemi belirtileri oluşturuyor. Hastalar kendilerini kronik yorgunluk veya kan dolaşımı yetersizliği kurbanı olarak görüyor. Aslında onlar sadece kötü beslenme alışkanlıklarından dolayı bu sonucu yaşarlar. Fazla şeker, fazla beyaz ekmek, fazla patates, fazla makarna ve pilav yiyip yeterli oranda lif yememelerinin kurbanıdırlar. Uzun süre, sadece şişmanlamaya meyilli insanların hipoglisemi kurbanı olabileceklerine inanılmıştı. Yapılan araştırmalar, zayıflar da dahil olmak üzere herkesin bundan etkilenebileceğini göstermiştir. Fark kişinin metabolizmasından kaynaklanır. Bir kısım insanlar şişmanlarken diğerleri şişmanlamazlar.

Böylelikle, kan şekerimiz her düştüğünde, açlık ve hal3) İşlevsel (Hipoglisemi) Kan Şekeri Düşüklüğü Çoğunlukla glisemi, yavaş yavaş düşer ve bu durumda tanısı daha güç olan belirtiler ortaya çıkar. Başağrısı, bitkinlik, konsantrasyon eksikliği, unutkanlık ve kişiye göre değişen sinirlilik ve saldırganlık halleri de başlıca belirtiler arasındadır . Bayanlar daha hassas bir yapıya sahip olduklarından bazı belirtileri onlarda çok daha açık ve net olarak ortaya çıkar. Bunun en güzel örneği üşüme hissidir. Ofislerde öğleye sizlik belirtilerinde, gidip hemen bir kötü glusid yememizi öğütleyen bu aptalca yanlışın boyutları da ortaya çıkıyor. Besin sanayi bu pazara da el atmakta gecikmemiş ve çoğunun yüzde 80'inden fazlası şeker ve diğer glikozlu bileşkelerden oluşan o meşhur sözde enerji veren çikolataları piyasaya sürmüştür. Bazı markalar, yalanlı dolana reklamlarda "form"da kalma mesajı vermeye çalışırken bazıları da, aslında müşteriyi yeni bir (hipoglisemihipergliserni) kısır dörıgüsüne sokmaktan başka bir işe yaramayacak olan "yeni bir başlangıç" vaat eder.

Öğün aralarında şekerli şeyler yemek durumu daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Zaten glisemi yükselmesi de düşmesi kadar hızlı gerçekleşir. Sürekli bir şeyler atıştırana alışkanlığı olanlar çoğunlukla bu dayanılmaz kısır döngüye hapsolup kalırlar. Bunun en uç noktası da hiç kuşkusuz sürekli glisemi yükseltici ürünler (kola, hamburger, patates kızartması, patlamış mısu ... ) yiyip içen Amerikalıların şikâyet ettikleri durumdur. Bu alışkanlıklarına ara vermek istediklerinde de durum oldukça dramatiktir, çünkü gerçek anlamda tamamıyla bağımlı bir hale gelmişlerdir. Amerikalı doktorlar "kötü glusid zahiri" olarak bilinen "karbonhidrat Kazıcıları”nı bilirler. Hatta ABD'de "şekere olan aşırı bağımlılık" ile şiddet arasındaki yakın ilişki bilimsel literatüre konu olmuştur. Cezaevlerinde gerçekleştirilen birçok araştırmada suçluların büyük bir bölümünün kronik hipoglisemisi olduğu görülmüştür. Bazı yazarlar, zencilerdeki suç oranının yüksekliğini de bu duruma bağlamaktadır. Yoksulluk, zercileri beyazlara göre glisemiydi çok daha fazla yükseltici bir beslenme alışkanlığına yöneltir. Aşırı şişmanlık hastalığının yine siyahlar arasında, oldukça önemli boyutlarda olması da aynı mantıktan kaynaklanır. Öte yandan, hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) alkolizmin en somut kanıtlarından biridir. Alkollü bir içecek aç karnına içildiğinde doğrudan kana karışıp glisemiydi (kan şekerini) yükseltir. Bunun sonucunda vücutta otomatik olarak ensülin salgılanır, bu da tepkisel bir hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) yaratır.

Oysa alkol, özellikle de bir alkolikte neoglükojenez olasılığını zayıflatarak, karaciğerde depolanmış glükozun serbest kalmasını engeller. Dolayısıyla iki seçenekten biri gerçekleşir: Ya alkolik fiziki olarak dayanılmaz bir durum olan hipogliseminin (kan şekeri düşüklüğü) sonuçlarına katlanarak yaşar ya da bu durumdan kurtulmak için bir miktar alkol daha alu. Son içilen bir bardak alkol, glisemiyi (kan şekerini) yükseltir ve içeride derin bir rahatlama yaratır. Böylece bir alkoliği içkiden koparmak için alkol yerine meyve suyu ya da şekerli içecekler vermenin ne kadar hatalı olduğu anlaşılıyor. Çünkü kronik kan şekeri düşüklüğünün önüne geçilmedikçe, kişi, her an ani bir kan şekeri düşmesi ile karşılaşabilir. Günümüzde çok miktarda kola ya da şekerli içecekler tüketen gençler de aynı "düşük/yüksek" kan şekeri mantığında hareket eder. Gençliklerinden beklenmeyecek kadar hantal ve tembel olmaları da büyük olasılıkla bundan kaynaklanır. Daha da önemlisi, Amerikan ve Fransız bilim adamlarının ortaya koydukları gibi, yıllarca kan şekeri yükseltici içeceklere alışan gençler, kolaylıkla alkole alışabilir. Washington'dan üniversitede görevli bir doktorun, bize, son verilerle ilgili olarak aktardığına göre, alkolizmin Amerikan kampüslerinde artmasının nedeni de bu alışkanlığa bağlıdır. Fransa'da insanlar daha 15 yaşında sarhoşluğu çoktan öğrenmiş oluyor. Eğitimciler de bunun farkında.

Örneğin, küçük bir taşra kentinde, özel bir öğrenci yurdunda polis arabalarının düzenli olarak , her çarşamba akşamı, feci halde sarhoş bir grup öğrenciyi okula getirdikleri söyleniyor. Çoğunlukla olay geçiştirilir. Eğer bir gün gerçek sorumlu ortaya çıkarsa "toplumumuzun beslenme alışkanlığı" sorunu ile karşı karşıya kalınacak bu da tepki olarak sade. ce alaylı gülümsemelerle ve omuz silkmelerle geçiştirilecektir. Gençlerimizin susuzluğu, gerçekten bir bağımlılık yaratan içecekler tarafından giderilmekte ve koladolarlar, üstün pazarlama stratejileri veya prestij reklamlarındaki yatırımlarla aklanmaktadır. Yemek sonrası çöken ağırlık, çalışanlar için gerçek bir sorundur. Yemek sonrası ortaya çıkan uyuşukluğun hipogliseminin bir belirtisi olduğunu bilmek gerekiyor. Hipoglisemi yemeğin içeriği ile doğrudan ilgilidir, "sandviçbira" yanlış beslenmeye en iyi örnektir. Birçoklarının düşündüklerinin aksine, uyuşukluğa neden şarap içmek değil, şarabın içilme şeklidir. Aç karnına çok miktarda içilmesi gibi ... Alkol şekerin etkisini harekete geçirmektedir. Bu da glisemi (kan şekeri) yükseltici (beyaz ekmek, patates, makarna, pizza ... ) besin maddeleri ile beraber içildiğinde, glisemiyi daha çabuk düşürdüğü anlamına geliyor. Dolayısıyla ayaklarınızı yerden kesmek istiyorsanız bu konuda, özellikle aç karnına içeceğiniz, bira veya viskikola'dan daha etkili birşey yoktur.

Unutulmaması gereken günümüz insanlarının maruz kaldığı kronik ya da geçici yorgunlukların büyük kısmının kötü beslenme sonucu oluşan hipoglisemiye (kan şekeri düşüklüğüne) bağlı olduğudur. Aynı şekilde heyecanlanmaya bağlı faktörler de glisemiyi (kan şekerini) etkileyebilir. Anormal miktarda adrenalin ve ensülin salgılaması dikkatin dağılmasına yol açar ve sonuç olarak glisemi (kan şekeri) düşer. Bu bölümü bitirmeden önce hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) ve belirtilerinin kişiye göre değiştiğini belirtmek istiyorum .

Sabit ısıdaki bir odada kimileri kat kat giyinirken kimilerinin de üstündekileri soyunduğu na mutlaka tanık olmuşsunuzdur. Bu aynı ısıda kimilerinin üşüdüğü, kimilerine de çok sıcak geldiği anlamına gelmektedir. Aynı şekilde, en sonunda beslenme uzmanları da herkesin kendine has bir ısı düzenleme sistemi olduğunu ve belli yiyecek miktarının birini doyurmaya yeterken, bir diğerini aç bıraktığı gerçeğini kabul etmişlerdir. Hipoglisemi konusunda da aynı şey geçerlidir. Yani belirtilerin ortaya çıkması, kişiye göre değişen biyolojik bir olgudur.

Bazıları kandaki 0.70 gr/lt şeker ile bayılma noktasına gelirlerken başkaları 0.50 gr lt ile kendilerini çok iyi hissedebilir. İşte bu yüzden bu konuda belirli bir orta nokta bulmak her zaman için çok zor olmuştur. Başta hafif hissedilen rahatsızlık, örneğin strese bağlı adrenalin salgılaması yüzünden olabilir. Eğer bu durumda glisemiye (kan şekerine) bakılacak olursa normal çıkar.

Fakat birkaç saat sonra glisemi düşük çıkabilir, dolayısıyla yorgunluk halinin devam etmesinin sorumlusu budur. Doğası gereği bağnaz olan ve tebrik etmekten başka bir şey yapamadığımız modern bilimsel ekol, bir olguyu bilimsel açıdan doğru olarak kabul etmek için, geniş bir örnek kitle üzerinde çalışma yürütülmüş ve istatistiksel olarak doğrulanmış olmasını şart koşmaktadır. Bunun nedeni de her bireyin birbirinin aynısı olduğu varsayımından hareket etmesidir. Bu anlayışa göre, bir kişi üzerinde doğrulanan bir şey, bir diğeri üzerinde de doğrulanmalıdır. aten bu temel prensip gereğince homeopatik tedavi de kişinin duyarlılık derecesini temel aldığından, birçok hastalıkta yararlı bir tedavi olarak kabul edilmesine rağmenhiçbir zaman resmi olarak tanınmamıştır. Doktorlar tarafından gündelik hayatta kullanılan bu ilke, tıbbi otoriteler tarafından ilke olarak reddedilmiştir. Klasik bilimsel kontrol modeline uymadığından, homeopati kesinlikle bir kanıt teşkil etmez. çünkü tamamen kişisel duyarlılık üzerine kurulmuştur. Bir araziyi bir terazi ile nasıl ölçebiliriz? B ugün herkes glisemideki değişimin bahsettiğimiz belirtilerin çoğunu açıkladığını biliyor. Olisemi oranının etkisi kişiden kişiye değişiklik gösterdiğinden, ilke olarak belirtilerle glisemi oranı arasında tam bir korelasyon kurmanın mümkün olmadığını söyleyerek, bu olgunun varlığına karşı çıkmaktadırlar. Sağduyu, gözlem ve deney, gerçeği ortaya koyuyor.

Yorgunluğun Diğer Nedenleri

1) Ara temel besinlerin yanlış seçimi Yorgunluk protein eksikliğinden kaynaklanabilir. Çok sıkı veya iyi dengelenmemiş bir rejim beraberinde protein eksikliğini getirebilir. Bu eksiklik de şu sonuçlara neden olabilir: Metabolizmada ortaya çıkan bozukluklardan dolayı

kilo alma

Kas erimesi, en ufak bir harekette yorgunluk hissi Çocuklarda büyümenin yavaşlaması. Yemekteki lipid fazlalığı vücut canlılığının azalması ile sonuçlanabilir. Katı yağ fazlalığı sindirimi hissedilir oranda yavaşlatarak 45 saate uzatır. Bu da midede tadsız bir ağırlık hissi uyandırarak uyuşukluk çökmesine neden olur.

1) Ara temel besinlerdeki eksiklikler B vitamini eksikliği de yorgunluğu n oluşmasına neden olabilir. Bu durum daha çok alkoliklerde, kusan hamile kadınlarda ve sporcularda görülür. Suda eriyen B vitaminlerinin sebzelerin ve nişastalı sebzelerin pişirme suyunda yok olduklarını unutmamalı ve çorba yapmak üzere yemek sularını saklamalıyız. Ara temel besinlerin eksikliğinden kaynaklanan diğer yorgunluk nedenlerine bir göz atalım Doğum kontrol hapı kandaki B6 vitaminin oranını düşürür

B9 vitamininin (veya Folik asit) yetersiz miktarda olu şu: Hamile kadınlar ve yaşlıların durumu ... B12 vitamini eksikliği: Vejetaryenlerin durumu ... C vitamini eksikliği: Özellikle sigara içenlerde ve ye terli derecede meyve ve sebze yemeyenlerde görülür .. Bu eksiklik aynı zamanda mikroplara karşı direnci azalttığı gibi, vücudun demir almasını da zorlaştırır. Yetersiz miktarda alınan magnezyum spazma elverişli ortam yaratarak, vücudu strese karşı dayanıksız bırakır. Kadınlarda çok sık rastlanan demir eksikliği, kansız lık, bulaşıcı hastalık ve yorgunluk kaynağıdır. Antioksidan eksikliği (Beta karaten, C ve E vitamin lebi, çinko, selenyum) erken yaşlılığa, kalp ve damar hastalıklarına neden olmakta ve kanserle güçlü bir mi? cadeleyi engellemektedir.

3) Alkollü içeceklerin kötü kullanımı

Alkollü bir içeceğin içilme şekli kişinin canlılığını etkiler. İşte bu yüzden, hiçbir zaman, alkollü içecekler aç karnına içilmemelidir. Çünkü bu durum dikkatin dağılmasına yol açarak, baş ağrısı, baş dönmesi veya çeşitli kazaların (iş, trafik) meydana gelmesine elverişli ortam yaratır. 2 00 Aynı miktarda alkol içen kadınlar, erkeklere göre çok daha hassastırlar. çünkü kadınların karaciğerdeki enzim sistemleri daha az performans gösterir. İkinci olarak alkol, hafif terleme ve idrar çoğalması ile susuzluğa yol açmaktadır. Yüzde 1'lik susuzluk kas gücünün yüzde LOoranında azalması demektir. Eğer yüzde 2 'lik orana ulaşırsa kas gücü yüzde 2 0 azalacaktır. Böylelikle, yoğun fiziksel hareketler dışında da, anormal bir yorgunluk hissi doğar

4) Besin kirlenmesine aşırı duyarlılık

Böcek, ot, mantar öldürücü, nitrat, antibiyotik atıkları, kurşun ve civanın kronik olarak alınmasının organizma üzerindeki etkileri çok net bilinmiyor. Fakat, sakatatlardaki betaagonistlerden zehirlenmeler tespit edilmiş, bazı renk verici maddeler alerjiye neden olmuş ve salmonelladan ishallerle ve listerioz ya da trişin gibi bazı ender görülen salgın hastalıklara da rastlanmıştır. Bütün bu hallerde de belirtiler, yorgunlukla kendilerini açığa vurur. Bu yüzden mümkün olduğunca biolojik tarım ürünleri ni tercih etmek önemlidir. Çünkü bu ürünler ara temel be sinler açısından daha zengindir ve zararlı kimyasal madde içermez.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp