Uyku Düzeni ve Uyanıklık ve Cinsi Münasebet

RESULÜLLAH'IN UYKU DÜZENİ VE UYANIKLIK VE CİNSİ MÜNASEBETLE İLGİLİ REHBERLİK KONUSUNDAKİ ÖNDERLİGİ

Peygamber efendimizin uyku ve uyanıklığı üzerinde düşünen insan, onun uykusunun en ölçülü, beden, organlar ve akıl için en faydalı bir ölçüde olduğunu anlar. Peygamber efendimiz gecenin başlangıcında uyur, ikinci yarının başında uyanır, kalkar dişlerini misvakla fırçalar. Abdest alır ve namaz kılardı. Böylece beden, organlar ve kafa, uyku, istirahat ve beden eğitiminden nasibini hem de bol sevapla birlikte almış oluyordu. işte kalp ve beden, dünya ve ahret huzurunun zirvesi! ihtiyaç miktarının üzerinde uyku uyumaz, nefsinin ihtiyaç duyduğu kadar uyumasına da engel olmazdı.

Uyku bastırdığı zaman sağ tarafına yatarak, gözleri kapanıncaya kadar Allah'ı zikrederek midesi yiyecek ve içecek dolu olmadığı halde, yan tarafını yere yapıştırmadan, yüksek yataklar edinmeden, en güzel bir şekilde uyurdu. O'nun içi lif dolu deriden bir yastığı vardı. Yastığa yaslanır ve zaman zaman elini yanağının altına koyardı. Biz burada uyku ve uykunun faydalı ve zararlı kısımlarıyla ilgili bir bölüm sunuyor ve diyoruz ki;

UYKU: Bedenin bir halidir ki, onu, rahat etme arzusuyla tabii ısının ve güçlerin, vücudun derinliklerine çekilmesi izler. İki türlü uyku vardır: Biri doğal, diğeri doğal olmayan uykudur.

Doğal uyku: Nefsani kuvvetlerin, bedenin faaliyetlerini durdurmalarıdır. Nefsani kuvvetler ise duyular ve iradeye bağlı hareketlerdir. Bu kuvvetler bedenin hareketini durdukları zaman, beden gevşer. Uyanıkken ve hareket ederken çözülen ve dağılan nem ve buharlar, bu kuvvetlerin başlangıç noktası olan beyinde toplanır, sonunda beden uyuşur ve gevşer. Bu tanımını yapmaya çalıştığımız uyku, doğal uykudur. doğal olmayan uykuya gelince; Bu uyku ya bir aksaklık ya da bir hastalıktan olur. Bu uyku, nemlerin, beyni uyanıklığın parçalayamayacağı bir şekilde kavramasıdır. Ya da mideyi yiyecek ve içecekle doldurmanın arkasından olduğu gibi, mideden bol miktarda nemli buhar yükselir, yükselen buharlar beyne ağır gelir ve beyni gevşetirler. Bunun sonunda da beyin uyuşur ve nefsani kuvvetlerin faaliyetlerini durdurur, böylece uyuma gerçekleşir. Uykunun açık seçik iki faydası vardır:

Birincisi; Organların, faaliyetlerini durdurmaları ve dinlenerek yorgunluktan kurtulmalarıdır. Zira uyku, duyu organlarını uyanıklığın ayakta tutmasından kurtarır, bitkinlik ve yorgunluğu giderir.

İkincisi ise; Besinleri sindirmek ve salgıları olgunlaştırmaktır. Çünkü vücudun tabii ısısı uyku sırasında vücudun derinliklerine çekilir ve buna yardımcı olur. Bu nedenle uyku sırasında vücudun yüzey Bölgeleri soğur ve uyuyan insan fazla örtüye ihtiyaç duyar. Uykunun en yararlı olanı, midenin sol tarafa biraz fazla eğik olması nedeniyle içindeki yiyeceklerin daha iyi yerleşmesi açısından vücudun sağ tarafına yatarak uyumaktır. Sonra midenin ciğere doğru eğilmesini sağlamak suretiyle, sindirimin hızlanmasını sağlamak için kısa bir zaman sol tarafa döner. En sonunda, besinlerin mideden aşağıya kolaylıkla kaymalarını sağlamak için de yine sağ tarafa döner.

Böylece uykunun başında ve sonunda sağ tarafa yatılmış olur. Sol tarafta çok uyumak, iç organların kalbe doğru eğilmesi ve çeşitli maddelerin kalbe boşalması nedeniyle, kalbe zarar verir. Uykunun en kötüsü; Sırtüstü uyumaktır. Uyumadan, dinlenmek için sırtüstü uzanmak zararlı değildir. En zararlı uyuma şekli ise, yüz üstü yatarak uyumaktır. Müsned'de ve İbn-i Mace'nin Sünen'inde Ebl Cimame'nin şöyle dediği rivayet edilir: Peygamber efendimiz mescitte yüzüstü yatarak uyuyan bir adama uğradı, adama ayağını vurarak: -"Kalk veya otur, bu uyku cehennem ehlinin uykusudur" buyurdu •.

Hipokrat kitabının sunu 5 bölümünde şöyle der: Daha önce adeti değilken hastanın yüzüstü yatarak uyuması, aklının karıştığına ve karnının yan taraflarında bir acının olduğuna delalet eder. Kitabını açıklayanlar. Hipokrat'ın bu sözünü, görünen ve görünmeyen bir neden olmadan hastanın, iyi alışkanlığını bırakarak kötü bir pozisyona geçmesi şeklinde İzah ederler. Düzenli uyumak, doğal güçlerin faaliyetlerini pekiştirir, nefsani güçleri rahatlatır, bu güçleri taşıyan cevherini çoğaltır, hatta çoğu zaman bu cevher, vücuda verdiği gevşeklik nedeniyle ruhların çözülmesini önleyen bir engel haline gelir. Gündüz uykusu iyi değildir.

Neme dayalı hastalıkları ve ingileri Doğurur, rengi bozar, dalak hastalığına yol açar, sinirleri gevşetir ve yorar, şehveti Zayıflatır. Ancak yazın sıcağın şiddetli olduğu zaman uyumak sakıncalı değildir. Gündüz uykusunun en fenası gündüzün ilk saatlerinde uyumaktır, bundan daha kötüsü de vardır o da gündüzün son saatlerinde, ikindiden sonra uyumaktır. Abdullah İbn-i Abbas, çocuklarından birini sabah uykusu uyurken gördü, bunun üzerine oğluna; kalk, rızıkların dağıtıldığı saatte sen uyuyor musun? dedi. Denilir ki gündüz uykusu üç tanedir. birinin adı huy, diğerininki bilgisizlik, üçüncününki ise akılsızlıktır.

Birincisi; Gündüzün şiddetli sıcağında uyumaktır. Bu, Peygamber efendimizin huyudur.

İkincisi; Kuşluk vakti uyumaktır. Bu uyku insanı dünya ve ahret işinden alı kor.

Üçüncüsü ise; ikindi vakti uyumaktır. Eskilerden bazıları şöyle derler; ikindiden sonra uyuyanın aklı perdelenir, bundan dolayı kendinden başka hiç kimseyi kötülemesin. Şair de bunu şöyle dile getirir: "Dikkat! Kuşluk vakti uyunan uykular. gençlerde akıl noksanlığı getirir, ikindi vakti uyunan uykularsa insanı delirtir". Sabah uykusu rızka engel olur, çünkü bu vakit, yaratıkların nasiplerini aradıkları vakittir. Aynı zamanda bu vakitte rızıklar paylaştırılır. Bu vakitte uyumak haram kılınmıştır, ancak bir aksaklık veya yorgunluktan dolayı uyumak. bunun dışında kalır. Bu vakitte uyumak vücuda son derece zararlıdır.

Çünkü vücudu gevşetir, bedeni hareketlerle ayrışması gereken artıkların bozulmasına neden olur. Sonunda vücutta kırıklık, bitkinlik ve zayıflık meydana getirir. Eğer sabah uykusu, dışarı çıkmadan. beden hareketi yapmadan, mideye bir şey girmeden uyunmuşsa, bu uyku türlü hastalıklar doğuran müzmin ve çetin bir hastalıktır. Güneşte uyumak. bedendeki gizli kalmış hastalıkları ortaya Çıkarır. insanın bir kısmı güneşte, bir kısmı da gölgede iken uyuması kötü bir şeydir. Ebu Davüd Sünen'inde Ebu Hüreyre hadislerinden olarak Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder; Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:

Sizden biriniz güneşte iken bir kısmına gölge geldiği -bir kısmı güneşte, bir kısmı da gölgede kaldığı zaman- derhal kalksın(l) »,

İbn-i Mace ve diğerlerinin Sünen'lerinde -Büreyde İbn-i Husayb hadisinde- rivayet edildiğine göre;

Peygamber efendimiz insanın güneşle gölge arasında oturmasını yasaklamıştır(2) ••. Bu söz, güneşle gölge arasında uyumanın engellendiğine dair bir uyarıdır.

Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde Bera İbn-i Azib'ten nakledildiğine göre: Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:

- Yatağına yatacağında namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanına yat, daha sonra şöyle de:

Allahümme eslemtü nefsi i1eyke vefevvaztü emri i1eyke ve elce'tü zahri ileyke, rağbeten ve rağbeten ileyke la melce e vela menca minke illa ileyke, amentü bikitabikellezi enzelte ve nebiyyikellezi erselte.

"Allahım! Ben kendimi sana teslim ettim, yönümü sana çevirdim, işimi sana bıraktım, rahmetine koşmak ve azabından kaçmak amacıyla sırtımı sana dayadım, senin dışında senden kaçacak ve sana karşı sığınılacak bir kimse yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin peygamberine inandım" son sözlerin bunlar olsun. Eğer o gece ölürsen Müslüman olarak ölürsün.

Buharı'nın Sahih'inde Aişe (Allah Razı Olsun)'den rivayet edildiğine göre;

-Peygamber efendimiz sabah namazının iki rekatını -sünnetini kıldığı zaman, sağ tarafına yaslanırdı •.

Bazen da denilir ki; Sağ tarafa yatarak uyumadaki hikmet, uyuyanın dalgın uyumasını önlemektir. Zira kalbin konumunda sol tarafa eğiklik vardır. insan sağ yanı üzerinde uyuduğu zaman kalb, sol taraftaki yerini korumak ister. Kalbin bu durumu ise, uyuyanın yerleşmesine ve uykusunun ağırlaşmasına engel olur. İnsanın, uykusunda sol yanı üzerine yatması böyle değildir, sol taraf zaten kalbin yeridir. Bir de sol tarafa yatınca tamamen her şeyden geçer, iyice uykuya dalar ve ağırlaşır. Bu durum ise, din ve dünyasıyla ilgili fırsatları kaçırmasına neden olur. Madem ki uyuyan ölü, uyku da ölümün kardeşidir -işte bu nedenle hiç ölmeyecek olan Allah'ın uyuması muhaldir.

Cennetlikler de cennette uyumazlar- o halde uyuyan insan kendini bekleyecek bir bekçiye, gece ve gündüz başına gelebilecek tehlikelerden kendini koruyacak bir nöbetçiye muhtaçtır. Bu görevi yalnız başına üslenen, o'nun Rabbi ve yaratıcısı olan Allah'tır. Peygamber efendimiz uyumak isteyen kimseye, işi Allah'a bırakma, o'na sığınma, rahmetine koşma ve azabından kaçma anlamlarını taşıyan kelimeleri öğretmiştir ki, bunlarla Allah'ın kendisini korumasının, ruhunu ve bedenini beklemesinin kusursuz olmasını istesin için. Bununla birlikte imanı hatırlamak ve imanlı olarak uyumak, son söz olarak imanı söylemek hususunda yol göstermiştir. Belki de Cenabı hak, insanın ruhunu uykusunda kabzedecektir.

Son sözü iman olunca da cennete girecektir. Böyle olunca uyku konusundaki bu yol göstericilik, uyku ve uyanıklıkta, dünya ve ahrette gerekli olan kalb, beden ve ruha ait bir takım yararları içine alır. Allahın salat ve selamı, kendisi sebebiyle ümmetinin tüm iyiliklere eriştiği yüce Resulüne olsun. Nefsimi sana teslim ettim demek; Nefsimi sana, sahipti kölenin, nefsini efendisine ve sahibine teslim ettiği gibi teslim ettim demektir. Yüzünü Allah'a çevirmek; tüm azalarıyla Rabbine yönelmeyi, Cenabı hakkı dileyip istemekteki içtenliği, baş eğmeyi, zillet ve itaati kabullenmeyi içine alır.

Yüce Allah: Seninle tartışmaya girerlerse: Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim, de.(1). buyurmuştur. Ayette yüzün söylenmiş olması, insanda bulunan şeylerin en şereflisi ve duyuların toplandığı yer olması nedeniyledir. Aynı zamanda yüz kelimesinde yönelme ve azmetme anlamı vardır, "Kulların Rabbi, o'nadır yönelme ve amel" cümlesinden de bunu anlıyoruz. İşi Allah'a bırakmak demek; İşi o'na havale etmek demektir. Bu davranış kalbin rahat, huzurlu; Allah'ın sevdiği ve razı olduğu şeyler arasından kulu için seçip kararlaştırdığı şeyleri kabullenir olmasını gerektirir.

İşi Allah'a bırakmak; Kulluk derecelerinin en yükseklerindendir. Onda kusur bulunmaz. Bu derece, aksini iddia edenlerin tersine seçkin insanların yükselebilecekleri derecelerdendir. Sırtı Allah'a dayamak; Allah'a dayanmanın ve güvenmenin güçlülüğünün, onunla huzur bulmayı ve onu vekil tayin etmeyi bünyesinde toplar. Sağlam bir desteğe sırtını dayayan insan, düşme korkusunu yaşamaz. Kalbin, istekten ibaret olan özlem, korkudan ibaret olan kaçma gibi iki gücü.olup, insan da yararlarını isteyip, zararlarından kaçtığına göre, Peygamber efendimiz işi Allah'a bırakma ve Allah'a yönelme konusunda iki şeyi bir araya getirerek: "Rahmetine koşmak ve azabından kaçmak için" demiştir. Daha sonra Peygamber efendimiz

"Rabbi: Kul için Allahtan başka sığınak yoktur, yine kul için Allah'a karşı, Allah 'tan başka kurtuluş yeri yoktur. Kulun, nefsinden kurtarması için kendisine sığındığı O'dur" cümleleriyle övdü. Tıpkı diğer bir hadiste övdüğü gibi ki o da şudur: "Öfkenden hoşnutluğuna, cezandan affına ve senden sana sığınırım". Yalnız o'dur, noksan sıfatlardan münezzeh olan ve kuluna sığınak olan, kendi dilek ve isteğiyle meydana gelen kötülüğünden kulunu kurtaran yine o'dur. Bela da, yardım da yalnız o'ndandır. Kurtulmak istenilen şey de yalnız o'ndan, kurtuluşta sığınma da yalnız o'nadır. Kendisinden olandan kurtuluşta yine kendisine baş vurulacak varlık yalnız o'dur. Her şeyin Rabbi yalnız o'dur, her şey o'nun dileğiyle gerçekleşir. Nitekim şu ayetler de bunu dile getirirler:

Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa, onu kendisinden başka giderecek hiç bir kimse yoktur (I). -Deki: Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese, sizi ona karşı kim savunabilir? (2). Sonra duayı Allah'ın kitabına ve Peygamberine imanla sona erdirdi ki; iman, dünya ve ahrette zafer ve kurtuluşun özüdür. İşte Peygamber efendimizin uyku konusunda izlediği yol budur.

Şair şöyle der; "Muhammed, ben peygamberim demese de, yaşantısı peygamber olduğunu haykıran bir şahit olurdu! Peygamber efendimizin uyanıkken yaptığı rehberliğe gelince; Horoz öttüğü zaman uyanır, Allah'a hamt eder, tekbir ve tahlil getirir Tevhit kelimesini söyler- Allah'a dua eder, sonra dişlerini misvakla fırçalar, abdest almaya başlar ve Rabbinin önünde, Rabbinin sözüyle yakararak, Rabbini överek, Rabbine ricada bulunarak, özleyerek ve korkarak namaza durur. Hangi sağlık kuralı kalbin, bedenin, ruhun ve yeteneklerin sağlığını, dünya ve ahret nimetlerini koruma konusunda bunun üstündedir?

Peygamber efendimizin beden eğitimi anlayışını, bu konuda izlediği yolun, sporun en mükemmel, en güzel ve en doğru türlerine uygun olduğunun anlaşılacağı bir bölüm olarak açıklıyor ve diyoruz ki: Vücudun yaşantısını sürdürebilmesi için yiyecek ve içeceğe ihtiyacının olduğu, bilinen şeylerdendir. Alınan besin tamamıyla vücudun bir parçası haline gelmez, bilakis her sindirim faaliyetinin sonunda bir artık kalması lazımdır, bu artık zamanla çoğaldığında artıktan. Miktar ve niteliği olan bir şey toplanır. Bu şey miktarıyla, tıkanıklık yaparak ve bedeni ağırlaştırarak vücuda zararlı olacağı gibi, tıkanıklığa bağlı hastalıkları da doğurur.

İlaç kullanılarak vücut, tıkanıklık yapan maddelerden boşaltılsa bile, ilaçların çoğu zehir cinsinden olduğu için vücut, ilaçlardan rahatsız olur ve mutlaka iyi ve kendisine yararlı olan maddeyi de dışarı atar. Toplanan şey, niteliğiyle de, kendi kendine ya da kokuşmayla ısınarak veya kendi kendine soğuyarak, yahut da olgunlaşması sonucu vücudun doğal ısısını zayıflatarak vücuda zararlı olur.

Fazlalıkların tıkanıp kalması, olduğu gibi bırakılsa da mutlaka zararlıdır. Tıkanıklığın doğmasını önleyen çarelerin en güçlüsü de harekettir. Hareket, organları ısıtır. organlardaki fazla salgıları dışarı akıtır, bu sayede salgılar uzun süre toplanmaz. Yine hareket, bedene hafiflik ve neşe verir, Vücudu, besinleri kabul eder duruma getirir, eklemleri sağlamlaştırır, kas ve bağlantıları güçlendirir. Eğer hareket, zamanında ve ölçülü bir biçimde yapılırsa, bu sayede maddi hastalıkların tümüne, karakteristik hastalıkların da çoğuna karşı güvence kazanılır. Bununla beraber diğer tedbirleri de almak iyidir.

Jimnastiğin zamanı; sindirimin tamamlandığı ve besinlerin mideden bağırsağa indikleri zamandır. Ölçülü jimnastik de; Derinin kızarıp kabardığı, vücudun terden ıslandığı jimnastiktir. Teri akıtacak kadar yapılan jimnastik aşırıdır. Ölçülü jimnastik yapılırken hareketi çok olan organ, özellikle jimnastiğin bu türünde kuvvet kazanır. Hatta tüm melekelerin durumu böyledir.

Örneğin: Çok ezberleyen insanın hafızası kuvvetleneceği gibi, çok düşünen insanın da düşünme gücü artar. Her organın kendine has alıştırması vardır. Göğsün alıştırması okumaktır. bu alıştırmaya gizliden başlayıp açığa doğru yavaş yavaş ilerlemek gerekir. Kulağın alıştırması ise, ses ve sözleri kademeli olarak dinlemekle yapılır. Böylece alıştırma, en hafiften en ağıra doğru ilerler. Dilin, konuşmadaki alıştırması da böyledir. Gözün alıştırması da aynı şekilde yapılır. Yürümenin alıştırması ise, yine derece derece ilerleyerek gerçekleştirilir. Ata binme, ok atma, güreş ve koşuya gelince bunlar vücudun tüm bölümleri için bir alıştırmadır. Bunlar cüzam, istiska ve kalın barsak iltihabı gibi müzmin hastalıkları söker atar.

Nefislerin alıştırması; Öğrenme ve edeplenme, rahatlama ve sevinme, sabır ve sebat, atılganlık, hoşgörü ve iyilikte bulunma ve bunlara benzer, nefislerin terbiye edildiği diğer şeylerle gerçekleşir. Nefislerin terbiyesinde katlarıma. sevgi, cesaret ve bağışta bulunma en büyük alıştırmalardandır. Nefisler bu alıştırmadan, yukarıdaki sıfatlarla sağlam olarak şekilleninceye ve bu sıfatları kendilerinde değişmeyen melekeler haline getirinceye kadar derece derece ilerleyerek sürdürürler. Peygamber efendimizin konuya ilişkin rehberliğini düşündüğün zaman onu, sağlığı ve güçleri koruyan, dünya ve ahrette faydalı olan en mükemmel rehberlik olarak bulursun.

Şüphesiz ki, bizzat namazın kendinde inanç sağlamlığını, dünya ve ahret mutluluğunu koruyan şeylerle beraber, beden sağlığını koruma, bedendeki artık ve fazlalıkları eritme bakımından da en faydalı şeyler vardır. Tıpkı namaz gibi, gece ibadeti de en faydalı sağlık koruma metotlarından, müzmin hastalıklardan çoğuna en çok engel olan işlerden, beden, ruh ve kalb için en çok neşe veren şeylerdendir.

Nitekim Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde Peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilir:

Sizden biriniz uyuduğu zaman şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm yerine: "Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu" diyerek eliyle vurur. -O kimse uyanıp- Kuran okuyarak, tespih ve tahlil ederek Allah 'ı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, şeytanın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o kimse düğümü çözük, gönlü hoş ve neşeli bir halde sabahlar. Fakat zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk bir halde sabahlar.(1).

Şer'l oruçta ise; Sağlığı koruma, beden ve nefis terbiyesi nedenlerinden. sağlıklı yaratılışa sahip olan insanın inkar edemeyeceği şeyler vardır. Cihat ve cihat da bulunan toplu hareketler -ki bunlar kuvvet kazanmanın, sağlığı korumanın, kalb ve beden sağlamlığının, bunlardaki fazlalıkları atmanın, gam, keder ve üzüntüyü gidermenin en büyük nedenlerindendir- ancak cihat dan nasibi olanın anlayabileceği bir şeydir. Hac ve haccı oluşturan hareketler de böyledir. At üzerinde kılınçla yarış, ihtiyaçları yerine getirme amacıyla ve Müslümanların içine girmek için yürümek, Müslümanların haklarını yerine getirmek, hastalarını ziyaret etmek, cenazelerine katılmak, cuma namazlarını kılmak ve cemaate iştirak etmek için camilere gitmek, abdest ve banyo yaparkenki ve benzeri hareketler aynıdır.

Bu saydıklarımız cihat da bulunan, sağlığın korunmasına ve fazlalıkların atılmasına yardımcı olan şeylerin en azıdır. İnsanın oruç sayesinde dünya ve ahret nimetlerine ulaşması, dünya ve ahretin kötülüklerini yok etmesi, bu sayılanların dışında başka bir faydadır. Beden ve ruhların tedavisinde, sağlıklarının korunmasında ve hastalıklarının yok edilmesinde Peygamberin rehberliğinin tüm rehberliklerin üstünde olduğunu öğrendin. Rüşdüne ermeye hazırlanan için daha fazla söylenecek söz yoktur ve başarı Allah'tandır.

Cinsi münasebet ve nikah konusunda Peygamber efendimizin rehberliği, kendisiyle sağlığın korunduğu, zevk in ve nefsin neşesinin tamamlandığı en mükemmel rehberliktir. Bu rehberlik sayesinde cinsi münasebetin kendileri için konulduğu amaçlar gerçekleşir. Aslında cinsi münasebet, temel gayesi olan üç şey için konulmuştur:

a) Nesli korumak ve insan türünü, Allah'ın bu dünyaya gelmelerini takdir ettiği sayının tamamlanmasına kadar devam ettirmek.

b) Hapsedilmesi ve içerde tutulması bütün bedene zarar veren sıvıyı dışarı atmak.

c) Önemli bir ihtiyacı gidermek, zevke ermek ve nimete sahip olmaktır. Yalnız bu sonuncusu cennette olan bir faydadır. Çünkü cennette üreme ve inzalin boşalttığı bir birikim yoktur.

Erdem sahibi doktorların görüşü; Cinsi münasebetin, sağlığı koruma nedenlerinin en üstünlerinden olduğu yönündedir.

Calinos şöyle der; Meni cevherinin çoğu ateş ve havadır. Karakteri de sıcak ve yaştır. Çünkü meni, asıl organların kendisiyle beslendiği saf kandan oluşur. Meninin önemi ispat edildiği ne göre bilesin ki; Meni, ancak üreme arzu edildiği zaman, ya da içerde kalan meniyi dışarı atmak için çıkmalıdır. Meninin içerde kalması devam ettiği zaman bayağı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur, bu hastalıkların bazıları, vesveseler, delilik, sara ve bunların dışındakilerdir.

Meninin kullanılması, çoğunlukla insanı bu hastalıklardan kurtarır. içerde kalması uzun sürdüğü zaman bozulur, zehirleyici bir niteliğe dönüşür, sonuçta da yukarıda bahsettiğimiz gibi adı hastalıkları ortaya çıkarır. işte bu nedenle kendisinde çoğaldığı zaman bünye, cinsi münasebet olmadan da meniyi dışarı atar. Eskilerden bazıları derler ki: insanın kendi kendisine üç konuda söz vermesi ve sözünü yerine getirmesi lazımdır. Bunlardan birincisi; Yürüyüşü terk etmemek olmalı, bir gün yürümeye ihtiyaç duyarsa yürüyebilmelidir.

İkincisi; Yemeği terk etmemek olmalı, aksi halde bağırsakları daralır. Üçüncüsü de; cinsi münasebeti bırakmamak olmalıdır, zira kuyunun suyu boşaltılmadığı takdirde kuyu kendiliğinden kurur.

Muhammed İbn-i Zekeriyya şöyle der: Bir kimse uzun süre cinsi münasebeti bırakırsa sinirlerinin gücü zayıflar, damarları tıkanır ve tenasül uzvu çekilir. Ben, lüksü terk etmek amacıyla cinsi münasebeti bırakan bir topluluk gördüm, bunların bedenleri soğumuş, hareketleri zorlaşmış, sebepsiz yere üzerlerine tasa çökmüş, şehvet ve sindirimleri azalmıştı (1). Gözü haramdan sakınmak, nefsi denetlemek, haramdan kaçınmaya güç yetirmek ve bu durumun kadın için de meydana gelmesi, cinsi münasebetin faydalarındandır. Cinsi münasebet, dünya ve ahret hayatında erkeğin kendine faydalı olduğu gibi kadına da faydalı olur. Bunun için Peygamber efendimiz cinsi münasebeti tavsiye de bulunuyor, seviyor ve şöyle diyordu:

-Bana dünyanızdan kadın ve güzel koku sevdirildi. imam Ahmed'in "Kitabü'z-Zuhd' adlı eserinde bu hadiste güzel bir fazlalık vardır.

O da: Yemeye ve içmeye sabrederim fakat kadınlara dayanamam(1)•.

Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) ümmetini evlenmeye teşvik etti ve şunları söyledi:

-Evleniniz ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı övünürüm.

İbn-i Abbas da şöyle der: Bu ümmetin en hayırlıları, hanımı en çok olanlarıdır. Yine Allah'ın elçisi şöyle buyurdu:

-Ben kadınlarla evlenirim, eti yerim, uyku uyurum, gece namaza kalkarım, oruç tutarım ve iftar ederim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.

Bir başka sözünde de şöyle der: -"Ey gençler topluluğu, içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensinler, zira evlilik, gözü haramdan daha çok sakındırır, eteği harama karşı daha çok korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler de oruç tutsunlar, oruç onlar için hadımlıktır' . Cabir (Allah Razı Olsun), dul bir kadınla evlenince Peygamber efendimiz Cabir'e: -Bakire bir kız yok muydu? Sen onunla oynaşırdın o da seninle' buyurmuştu.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp