Sırt Ve Bel Ağrılarının Nedenleri

Sırt Ve Bel Ağrılarının Nedenleri :

Şu ya da bu ŞEKİLDE


Kemik ve eklem ağrısı çekmemiş biriyle karşılaşmak pek zordur. Bizim o hastalığa ne ad verdiğimiz, hastalığı çeken açısından önemli değildir: Romatizma, eklem iltihabı veya kemik erimesi. Hastalığa koyduğumuz etiket, kişinin çektiği ağrıyı değiştirmez. Meslek hayatım boyunca, ağrı çeken çok insanla karşılaştım. Bu kişiler arasında çocuklar da vardı, gençler ve orta yaşlılar da. Yaşlılara özellikle üzülüyorum çünkü herkesten daha fazla yardıma muhtaç ve mutsuzlar. Dikkatimizi çekmiyorlar çünkü onları sokaklarda pek görmüyoruz. Yaşlıların çoğu, zamanlarının büyük bölümünü evlerinde acılarıyla baş başa geçiriyor.

Çoğu hayattan bıkmış durumda. Uykusuz geçirdikleri geceler ve çektikleri hareket güçlüğü kederli seslerine, yorgun bakışlarına yansır. Genel görüş, yetmişine gelmiş birinin hâlâ hayatta olduğu için kendini şanslı sayması gerektiği yönündedir. “Yaşlılık zor ama üzülmeyin. Çünkü bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok” demek yaşlıları pek teselli etmez. Gençler, kendilerinin de göz açıp kapayıncaya kadar aynı duruma geleceğini, aynı sözlerin günün birinde kendilerine de söyleneceğini akıllarına bile getirmeksizin bu tür cümleler kurarlar.

Yaşlılığın, kaçınılmaz olarak sağlığın da kötüleşmesi anlamına geldiği yaygın bir kanıdır. Son yarım yüzyıldır ilaç kullanımı öylesine yaygınlaştı ki, günümüz kuşağı ilaçların asıl olarak ne zaman ve nasıl kullanılması gerektiğini unuttu. İlaçların ancak kriz durumlarında ve kısa sürelerle, bir rahatlama sağlamak için kullanılması gerektiğini anlayamıyorlar. Sağlığımızın sorumluğunu kendimiz üstlenmeliyiz. Tıp, hastalıkları tedavi etmeye odaklanmış durumdadır fakat bizim açımızdan en doğru olanı, hayatımız boyunca sağlıklı kalabilmek için neler yapmamız gerektiğine odaklanmaktır.

Bu hedefe ulaşmanın dört ana ilkesi var. Bu ilkeler doğru nefes almak, fiziksel etkinlik, doğru beslenmek ve vücudumuzun iç temizliğine dikkat etmektir. Çoğu insanın ilk üç ilkeye ilişkin en azından bazı fikirleri vardır. Fakat vücudun iç temizliğinden söz edildiğinde şaşkınlığa düşerler. Sık sık çevre kirliliğinden, nehirlerin kirlendiğinden, havadaki kurşun miktarından ya da benzerlerinden şikâyet ederiz ama vücudumuzun dış görünüşümüze de yansıyan iç kirliliğini idrak edemeyiz. Aynanın karşısına geçip kendimize bir bakmayı deneyelim. Aynadaki görüntümüzde omurgamız soru işaretine dönmüş olabilir.

Kamburumuz çıkmış, göğsümüz içeri göçmüş, göbeğimiz ileri fırlamıştır belki. Ya da dizlerimizi bükerken hissettiğimiz rahatsızlığı, sağa sola çevirdiğimizde boynumuzdan gelen çıtır çıtır sesleri hatırlayalım. Herhangi bir fiziksel çaba harcadığımızda bacaklarımızın ve sırtımızın nasıl ağrıdığına dikkat edelim. Sonra da, yaşı daha kırkı bulmamış olanların bile neden çoğunlukla bu durumda olduğunu düşünelim.

Tatil ve bayramlardan önce olanlara şöyle bir göz atalım. Aşın kilolu, yüzleri şişmiş, damarlan genişlemiş pek çok insanın alışveriş poşetlerini tatlılarla, hamur işleriyle, et ve şarküteri ürünleriyle tıka basa doldurmuş bir şekilde evlerine gittiklerini görürsünüz. Sağlıklı beslenme bilincinden bakıldığında bu insanların yaptıkları şey intihara eştir. Rafine undan yapılmış yiyeceklerin şeker hastalığına yol açtığını, hamur işlerine eklenen sütün sindirimi güçleştirerek ülsere neden olduğunu, rafine edilmiş beyaz şekerin kalsiyumun emilimine engel olup osteoporoza yol açtığını, lezzetli şarküteri ürünlerinin vücudu ürik asit ve kötü kolesterolledoldurarak kan damarlarını, eklemleri ve kasları “sıkıca çimentoladığım” anlamak istemezler. Mükellef tatil sofralarımız balon gibi şişirdiği midemizin çevresindeki organlara baskı yapmasına neden olur.

Bütün bunlar kalp atışlarının düzensizleşmesine ve korkunç baş ağrılarına neden olduğunda, sorunu çözmek için hemen bir hap içeriz. Sık sık ağrı kesici ve antibiyotik kullanmak, kalınbağırsaktaki mikrofloranm zarar görmesine yol açar. Kalınbağırsak mikroflorası bozulduğunda, yararlı mikrofloranm yerini zararlı parazitler alır.

Bu da sindirim sistemimizde tahmin edilmesi güç biyokimyasal anormalliklerin ortaya çıkmasına neden olur. Başka bir deyişle, hem bağışıklık sistemimizi hem de gerekli enzimlerle vitaminleri üretme yeteneğimizi tehlikeye atmış oluruz.Aldığımız bir Aspirin’in midemizde kanamaya neden olabileceğini aklımıza getirmeyiz. Bu, büyük bir yara değildir belki.

Topu topu 3 mİ civarında bir kan akar. Ama çeşitli sorunları çözümlemek için avuç dolusu hap içmeye devam edersek, bu tür etkiler birikip çoğalır. Bozulmuş mide ve bağırsak sistemimizde bira mayasıyla diğer mantarlar üstünlük kazanır. Bu da bağırsak gazlarına, mide rahatsızlıklarına, böbrek ve safrakesesi taşlarına neden olur.Doğa antibiyotikleri, psikotropik ilaçları ve ağrı kesici hapları sindirecek yetenekle donatmamıştır bizi. Bu ilaçların zehirli etkilerini yok edecek bir donanım da sunmamıştır bize. Söz konusu zehirli bileşikler yıllarca vücudumuzda kalır ve savunma mekanizmalarımızı tahrip eder.

Eğer her sorun çıktığında ilaç alırsak, kaçınılmaz olarak haplara bağımlı hale geliriz. Sağlık sorunu olanların yüzde altmışının düştüğü durum aynen budur. İlaçlar, insanların yaklaşık yüzde yirmisinde alerjik tepkilere neden olur. Beni doğru anlamanızı isterim: İlaçların yararını toptan reddediyor değilim. Ancak, bütün ilaçlar küçük dozlar halinde birer zehirdir. Bu yüzden de temkinli bir biçimde, yalnızca aşırı kriz durumlarında alınmaları gerekir. Aksi halde, hastalıklara fırsat bırakmadan bizi öldüren ilaçlar olur.

Güçlü vücut, güçlü moral


Kanada’nın bir şehrinde tekerlekli sandalyeye mahkûm emekli bir diş hekimi, sebze-meyve sularının tedavi amaçlı kullanımına ilişkin bir seminere katılmıştı. Romatizma yüzünden bütün eklemleri perişan durumdaydı. Yemeğini çiğnemek için çenesini bile oynata- mıyordu. Yiyeceklerini sıvı halinde bir pipetle içmek zorundaydı. Yaşayan bir iskelete benziyordu ve sonunda doğal tedavi yöntemlerini denemeye karar vermişti.

Beslenmek için havuç ve kereviz suyu içmeye, tedavi edici saman banyoları almaya başlamıştı. Bir yıl sonra da muayenehanesine dönmüş ve hekimliğe devam etmişti.

Benden yardım istemek üzere gelen bir kıza bu vakadan bahsettim. Dört yıl önce aniden, görünürde hiçbir neden olmaksızın, eklemlerinde şekil bozukluklarına yol açan bir romatizma hastalığına yakalanmıştı. Yamulmuş parmaklan kendisini öylesine rahatsız ediyordu ki, insan içine çıkmayı bırakmış, hatta en yakın arkadaşlarından bile kaçar olmuştu. Yaşadığı fiziksel acılar ve psikolojik gerilim yüzünden depresyona girmiş, hiçbir şeye tepki vermez olmuştu.

Vazgeçmemesi ve sağlığı için mücadele insiyatifini eline alması için onu ikna etmem oldukça zor oldu. Ama sonunda kabul ettiğini görünce mutlu oldum.îstenen sonuçların elde edilmesi neredeyse hiç et içermeyen üç yıllık sıkı bir diyetle mümkün oldu. Çeşitli bitki banyoları, nefes egzersizleri, günde bir buçuk-iki litre sebze-meyve suyu ve vücudun tamamını temizlemeyi amaçlayan çok sayıda iç temizlik uygulaması da diyetine eşlik etti. Bugün kendisi sağlığına tamamen kavuşmuş durumda. Sağlıklı yaşam tarzına saygı duymayı öğrettiği iki güzel kızı var.

Bu örnekleri, kemik ve eklem rahatsızlığı yaşayan herkesin kendi kendine yardım etmesinin mümkün olduğunu anlaması için anlatıyorum. Sorununuz bir ayda ortadan kalkmayacak elbet. Fakat yeterince zaman ayırır ve uygun koşullar altında gerekli uygulamaları yaparsanız vücudumuz bu hastalıkların üstesinden gelecektir. Doğa böyle işler. Bir hastalığın yerleşmesi yıllar sürer. Buna karşılık olarak, vücudumuzun sorunu çözümlemesi de kayda değer bir zaman alır.Yaşadığım deneyimler, iskelet sistemimizde ortaya çıkan çeşitli sorunların başlıca birkaç nedenden kaynaklandığını gösteriyor:

1. Vücudun laktik asit, oksalik asit, ürik asit ve kolesterolden kaynaklanan iç kirliliği.
2. Hareketsizlik.
3. Esas olarak pişirilmiş besinler yemekten kaynaklanan oksijen seviyesi düşüklüğü.
4. Temel mikro ve makro elementlerin vücutta yeterince bulunmaması.
5. Fosfor-kalsiyum ekonomisindeki dengesizlikler. (Bu konuda osteoporoz hakkındaki bölüme bakın.)

Eğer bu sorunları düzeltirsek, genellikle iskelet sistemimizdeki sorunlar da çözümlenir. Şimdi, bu başarıya nasıl ulaşabileceğinizi adım adım anlatacağım. Yapılması gereken ilk iş, üç gün sürecek oruç takviyesiyle birlikte, vücudu toksinlerden arındırma işlemidir. Vücudumuzu, özellikle de kalın bağırsağımızı yıllardan beri zehirlemeye devam eden toksik birikintilerden kurtarmak, olumlu sonuçlara ulaşabilmek için atılması gereken çok önemli bir adımdır.

Vücut temizliği orucu (Detoks)


Oruç süresince, her gün sadece greyfurt ve portakal yiyeceğiz. Yanında da yaklaşık dört litre, özel olarak hazırlanmış meyve suyu kokteyli içeceğiz. Kokteyl dokuz yüz gram greyfurt suyu, dokuz yüz gram portakal suyu, iki yüz gram limon suyu ve iki litre arıtılmış su kullanılarak hazırlanır. Toplamda dört litre olmalıdır. Yalnızca taze sıkılmış meyve suyu kullanmalısınız.Bir yemek kaşığı Epsom tuzunu bir bardak ılık suda eritin ve sabahları mideniz boşken için. Bu eriyik, lenf sistemimizdeki zararlı maddeleri bir mıknatıs gibi çekecektir. Bu yolla vücudumuzdaki bütün toksinler bağırsaklarda toplanır ve daha sonra da atılır. Vücudumuz toksinlerin atılma işlemi sırasındasusuz kalır.

Fakat kolayca özümseyebileceğimiz biçimde hazırlanmış dört litrelik meyve suyu kokteyli kaybettiğimiz suyu telafi edecektir.Bu dönemde vücudunuzu sıcak tutacak şekilde giyinin. Tamamını bitirene kadar, her yarım saatte bir yüz gram meyve suyu kokteyli için. Eğer acıkırsanız, sadece portakal ve greyfurt yiyin. Fazlaca terlerseniz endişelenmeyin. Bu normaldir. Çünkü vücudunuzdaki zararlı maddeleri terlemek suretiyle de atarsınız. Aynı işlemleri ikinci ve üçüncü gün de tekrarlayın.

Vücudumuzun içini temizlemek için yaptığınız bu işlemler sırasında zaman zaman baş ağrısı, bulantı ve halsizlik hissedebiliriz. Bunlar geçici belirtilerdir. Yürüyüşe çıkarak, kulaklarımıza masaj yaparak, bir parça limon veya portakal kabuğu çiğneyerek bu rahatsızlıkları hafifletebiliriz. Bu arada, her gece, yatmadan önce bitkisel bir müshil içmeliyiz. Kalınbağırsaklarımızda birikmiş zararlı maddeleri atabilmek için bu gereklidir.

Dördüncü ve beşinci günler, örneğin elma ya da havuç tercih ederek, sadece meyve-sebze suyu kokteylleri için. Ve yalnızca sebze-meyve yiyin. Altıncı gün mönüye tahıllar, yumurta ve balık da ekleyebilirsiniz.Sonrasındaki iki-üç ay boyunca beyaz un ve şeker katkılı gıdaları, reçelleri, tadılan ve özellikle de sirke içeren konserveleri beslenme rejiminizden çıkann. Kızarmış yiyeceklerin, yağlı besinlerin, tereyağı, peynir, yumurta, et ve balığın miktarlarını sınırlayın. Süt içmekten vazgeçmekse en doğrusudur. Günde elli gram kadar tam yağlı süzme peynir yiyebilir ve bir bardak kesilmiş süt içebilirsiniz. Beslenme rejimimizin temelini tahıllar, salatalar, meyveler, sebzeler ve taze sıkılmış sebze-meyve suları oluşturmalıdır. Yiyecekleri uygun şekilde bir araya getirerek yemek çok önemlidir.

Tam burada, yiyecekleri uygun şekilde bir araya getirerek yemenin genel ilkelerini sunacağım size. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu bütün besinleri alması için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Temel maddeler ne eksik alınmalıdır ne de fazla. Bir öğünde tükettiğiniz yiyecekler aşağı yukarı aynı zaman diliminde hazmedilecek nitelikte olmalıdır. Bu, sindirilmemiş gıda parçalarının bağırsaklarınıza gidip sağlık sorunlarına yol açmasını engeller. Yiyecekleri uygun şekilde bir araya getirmenin ilkeleri binlerce yıllık deneyimlerin ürünüdür. Atalarımızdan kalmış en değerli armağanlardandır. Bu ilkelere uyduğumuzda olağanüstü sonuçlar alabiliriz. Temel ilke, belli türden yiyecekleri aynı öğünde tüket- memektir.Örneğin, proteinlerin sindirilme süresi iki ila dört saat sürerken, karbonhidratların sindirilmesi yirmi ila kırk dakika arasında zaman alır.

Yediğimiz karbonhidrat miktarı, yediğimiz protein miktarından kütle olarak daha fazladır genellikle. Sindirilmemiş protein parçalan büyük miktardaki karbonhidrat kütleleri içinde onikiparmakbağırsağına gidebilir. Böyle bir durumun ortaya çıkmasının önüne geçmek gerekir.Proteinler asit-etkin enzimlerle sindirilirken, karbonhidratların sindirimi baz-etkin enzimleri gerektirir. Bu enzimler midede birbirlerini etkisiz hale getirerek daha fazla asit-etkin enzim salgılanmasına neden olurlar. Eğer midemizde, tıpkı olağan bir öğünde yediğimiz yemeklerde olduğu gibi protein ve karbonhidratlardan oluşan bir karışım varsa, yüz gram etin sindirilmesi için gereken asit-etkin enzim miktarı normalden yirmi-yirmi beş kat yüksek olacaktır. Üstelik karbonhidratlar ve tüketilen diğer besinler de sindirilmeden kalacaktır.Besinler genel olarak dört gruba ayrılır:

1. Proteinler: Et, balık, yumurta, kuru baklagiller, kabuklu yemişler, vb.
2. Karbonhidratlar: Ekmek, şekerlemeler, patates, bal, şeker, vb.
3. Yağlar: Tereyağı, bitkisel yağlar, içyağı, kuyruk yağı, vb.
4. Meyveler, sebzeler ve meyve-sebze suları.En doğrusu sebze-meyve sularını, içmeden hemen önce taze taze hazırlamaktır. Eğer buzdolabında 0-8 santigrat derece arasında saklama olanağımız varsa, sekiz-on saati geçirmemek üzere bu şekilde bekleterek de içebiliriz. Yemeklerimizin ikinci sırasında salata yer alır. Salatalarınızda kullanacağınız malzemenin doğal ortamında ve mevsiminde yetişmiş olmasına dikkat edin. İçindeki renk çeşitliliği ne kadar çoksa, o salata o kadar sağlıklı demektir.

Omurgamızın bozulmasına neden olan yaşlanma değildir
Uygar toplumda yaşamak fiziksel olarak fazlaca hareket etmeyi gerektirmiyor maalesef. Oysa fiziksel hareket yetersizliği ve hatalı beslenme, omurgamızın esnekliğini yitirmesine neden olabilir. Hasar gören omurlar ve diskler, omurganın şeklinin bozulmasına yol açabilir. İşin doğrusu, bütün bunlardan yaşlanmayı sorumlu tutarız. Gerçekte ise yaşlanmanın bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Pek çok çocuğun sırtını kamburlaştırarak, katılmış eklemli bacaklarıyla nasıl hareket ettiğine bir bakın. Eğer böyle devam ederlerse, bu bozulmalar birikerek çoğalacak. Ama bu durum, yaşlanmayı sorumlu tutabileceğimiz anlamına gelmez.Yaşı yüzü geçtiği halde hâlâ güçlü ve sağlıklı bir omurgaya sahip olan, hâlâ çalışabilen ve genellikle keyifleri gayet yerinde olan çok insanla karşılaşmışımdır. İnsanlar omurga sorunlarından yakınırlar ama bu meselede kendi ihmallerinin ne denli önemli olduğunu görmezden gelirler. Bir keresinde, ünlü dansçı Mah- mud İsymbayev’in sekseninci doğum gününde yaptığı dans gösterisini izlemiştim.

İnce ve genç görünüyordu; gösterisi dinamik ve enerjikti. Bir buçuk saat boyunca neredeyse hiç ara vermeksizin dans etti. Gösterisinin sonunda seyirciyi selamlamak üzere eğildiğinde alm neredeyse yere değiyordu. Bu da omurgamızın durumunun yaşımıza değil, doğru beslenmemize ve fiziksel olarak yeterince hareket etmemize bağlı olduğunu gösterir.Size, meslek hayatım boyunca karşılaştığım ve görünüşte bir- birleriyle ilişkisiz gibi duran üç sağlık sorununu örnek göstermek istiyorum. Yakından incelediğimde her üçünün kaynağının da aynı olduğunu anladım. Bu gözlemim genel sağlığımızla omurgamızın durumu arasında yakın bir ilişki bulunduğunu bir kez daha kanıtladı.

Bir Numaralı Vaka
On beş yaşındaki kızları çok kötü bir durumda olan bir çift, çocuklarının derdine çare arıyordu. Görünürde hiçbir neden olmaksızın, çocuğun yüzünün sol tarafı çarpılmıştı. Sol gözü kapanmıyor ve sol kaşını oynatamıyordu. Bir ay boyunca iğnelerle ve fizyoterapiyle tedavi edilmiş ama hiçbir sonuç alınamamıştı. Genç kız için böylesine bariz bir fiziksel kusur, kaçınılmaz olarak psikolojik travma yaratıyordu. İlk önce yürüme tarzı dikkatimi çekti. Hareketleri çok gergindi. Kollarım kaldırtıp indirterek, çö- meltip ayağa kaldırtarak ve nihayet ayakkabılarını çıkarttırıp tek ayağının üstünde dengede durmasını söyleyerek daha ayrıntılı muayene ettim. Tek ayağının üstünde ancak birkaç saniye boyunca dengede durabiliyordu.Tibetli rahipler bel omurlarının kaydığından, özellikle de ilk bel omurunda bir sorun olduğundan şüphelendikleri zaman bu yöntemi kullanırlar. Bu şekilde vücudunuzun bütün dikey hareketlerini kontrol etmiş olursunuz; kolları yukarı kaldırıp aşağı indirmek, gözleri açıp kapamak ve çömelip ayağa kalkmak.

Bu hareketlerin herhangi birinde güçlük çekmek, ilk omurun yorgunluğuna ya da sertleştiğine işaret eder.Modem muayene yöntemleri söz konusu değişimleri tespit edemez. Bu rahatsızlıkları gidermek için kullanılabilecek teknikler var. Hasta kızın omurunu “gevşettim” ve omurgadaki kaymayı düzeltmek için kendi kendisine yapabileceği bir dizi egzersiz gösterdim. Böylece ilk omurun kontrol ettiği bütün işlevleri geri kazanabilecekti. Gösterdiği ilerlemeyi izlemek amacıyla kendisini ayda birkaç kez gördüm.Her şeyin olağan haline dönmesi iki ay sürdü.

Yüz kasları gerektiği gibi çalışmaya başladı. Gözünü kapatabildi. Doktoru bu duruma çok şaşırdı çünkü aynı dertten mustarip diğer hastalarında hiçbir olumlu gelişme sağlanamamıştı.Tesadüfen, aynı klinikte çalışan doktorlardan biri de aynı nörolojik rahatsızlığa yakalanmıştı. Hatta meslektaşının genç kıza yazdığı, hiçbir faydası olmayan ilaçların aynılarının kendisine de verilmiş olduğunu fark etti. Bu durum Hipokrat’ın “Her hastalığın ilaç almakla giderilemeyen, kendine özgü sebepleri vardır” derken neyi kastettiğini gayet iyi gösteriyor.

İki Numaralı Vaka
Kadim tıbbın dağarcığında, dış belirtilere bakarak hastalıkları teşhis etmeye yarayan yüzlerce yöntem bulunur. Yüzdeki kırışıklıklar, kulakların şekli ve rengi, el tırnaklarının şekli, ayakkabıların tabanlarındaki aşınmalar gibi pek çok veri vücuttaki hastalıkların hikâyesini anlatabilir. Çinliler sırf nabzı dinleyerek üç yüzü aşkın hastalığı teşhis edebilir. Tibetli lamalar vücudun kokusuna bakarak yüz elli ayrı hastalığın tanısını koyabilir.Karşılaştığım insanları alışkanlıkla gözlemler ve belli hastalıklara işaret eden göstergeleri taşıyıp taşımadıklarını hemen fark ederim. Bazen televizyon seyrederken, eşim ekrandaki politikacıların ya da sanatçıların sağlık durumlarının nasıl olduğunu sorar bana.

Bir keresinde, en sevdiği şarkıcıda gözlediğim aksamanın ikinci bel omurundaki bozulmalardan kaynaklandığını söylemiştim. Bana inanmadı çünkü sanatçının aksaklığının geçirdiği bir kazaya atfedildiğini biliyordu. Ama ben yine de omurgayı düzeltme tedavisinin sorunu çözeceği konusunda ısrar ettim. Birkaç ay sonra şarkıcı benimle temas kurarak randevu almak istedi. Sonradan anlaşıldı ki kitaplarımdan biri kendisine doğum günü armağanı olarak verilmişti. O da okuduktan sonra sağlık sorunları için benden yardım istemeye karar vermişti. Görüşmemizde, geçirdiği kazayı ve gittikçe kötüleşen yürüme zorluğunu anlattı. Doktorları ameliyat olmasını önermişlerdi ama o önce alternatif yöntemleri denemeye karar vermişti. İkinci bel omurunun durumunu anlamak üzere geliştirilmiş bazı testler yaptım.

Sonuçlar teşhisimin doğru olduğunu teyit etti. İkinci bel omurunun sağa ve sola doğru yaptığımız hareketlerin dengesini sağlamakla sorumlu olduğunu, bu nedenle yürüme biçimimizi de belirlediğini açıkladım kendisine. Aksama, çoğu olguda, ikinci omurun kaydığını gösteren bir işarettir. Sonunda, omurgasındaki kaymaları düzeltip yerli yerine oturtmak için gereken işlemleri yapmaya ikna oldu. Ameliyata kesinlikle gerek kalmadı. Artık baston kullanmadan, rahat rahat yürüyebiliyor. Sağlığına da dikkat etmeye başladı. Bunu sürdüreceğini, gittikçe daha da sağlıklı ve enerjik olacağını umuyorum.150 Yıl Yaşayabiliriz adlı kitabımda omurganın korunmasına ilişkin daha geniş açıklamalar yapmıştım.

Burada yalnızca şunu eklemek istiyorum: Kıkırdaklı diskleri iyi durumda tutabilmek için egzersiz yapmak şarttır. Disklerin yassılaşmasının ve omurlarımız arasında can yakıcı sürtünmeler yaşanmasının önüne ancak böyle geçebiliriz.Disklerdeki kalsiyum seviyesi azalmaya başladığında, omurgamızın darbeleri emme ve telâfi etme yeteneği azalır. Omurlar arasında oluşan sürtünme ve basınç, omurilikten çıkıp omurlar arasından geçerek vücudumuza dağılan sinirlerin sıkışmasına neden olur. Neyse ki, özel egzersizlerle kıkırdaksı diskleri hızla yenilemek mümkündür. Bunu her yaştaki insan yapabilir. Yeter ki gerektiği gibi beslensin ve önerilen egzersizleri düzenli olarak yapsın. Yaşınız ilerlemiş bile olsa disklerinizi yeniden eski haline getirebilir. Omurganızın genç insanlarınki kadar sağlıklı olması sizin elinizde!

Üç Numaralı Vaka
34 yaşında bir erkek danışmak üzere beni görmeye gelmişti. Cinsel organının sertleşmesinde ve idrara çıkmakta sorun yaşıyordu. Gittiği üroloji uzmanının verdiği tedavi biraz iyileşme sağlamışsa da, cinsel işlevlerini tam olarak geri kazanamamıştı. İkinci ve üçüncü omurlardaki katılaşmalar kabızlığa, ereksiyon sorunlarına ve en sonunda da prostat bezi iltihaplanmalarına neden olur. Pek çok erkek bu ciddi ve eziyetli sorunlarla boğuşmak zorunda olduğu için, bunların ortak kökenini açıklamaya çalışacağım.

Erkeklerin idrar yollan ve cinsel organlarının oluşturduğu sistemin anatomisi gayet iyi bilinmektedir. Mesaneden çıkan idrar kanalı, prostat bezi, sperm kesecikleri ve testisler bu sistemin içinde yer alırlar. Prostat bezi, kas dokuları ve hormon üreten dokularla oluşur. Testisler sperm üretir. Sperm kesecikleri de spermlerin canlı kalmasını sağlayan sümüksü maddeyi üretir.

Bu üç unsur, hep birlikte meniyi üretir ve idrar kanalına girerler. Et ve beyaz undan yapılan besinlerin tüketilmesi ya da hareketsiz bir yaşam tarzı sürdürülmesi gibi nedenlerle bağırsak katılaşmış birikintilerle dolarak genişlediğinde, prostat bezi genişleyen bağırsak tarafından sıkıştırılır. Bunun sonucunda prostat bezi daha çok kas dokusu geliştirirken, giderek daha az miktarda hormon üretmeye başlar. Böylece sümüksü madde üretimi azalır ve sperm kesecikleri “kurur.” Ayrıca, prostat bezi üzerinde oluşan baskı idrar kanalına da aktarılır. İdrara çıkmak güçleşmeye başlar. Bu sorunu çözmenin en iyi yolu şu dört adımı atmaktır:

1. Kalın bağırsağı temizlemek.
2. Beslenme alışkanlıklarını değiştirmek. 
3. Bol bol sebze-meyve suyu içmek. (Örneğin, limon tedavisi uygulamak Günde iki kez iki yüz seksen gram havuç suyu + doksan gram pancar suyu + doksan gram salatalık suyu içmek. Ya da günde iki kez iki yüz elli gram havuç suyu içmek.)
4. Egzersiz yaparak omurganızı güçlendirip yenilemek. Bu yöntemin, herhangi bir cerrahi müdahaleye gerek bırakmaksızın idrara çıkma güçlüğünü on beş-yirmi gün içinde gidermesi, çok geçmeden prostat iltihabını tedavi etmesi ve beş-altı ay içinde bütün işlevlerin tam olarak geri kazanılmasını sağlaması beklenir.

Omurgamızın bel kısmında beş omur var. (Bazı istisnai durumlarda bu sayı altıya çıkabilir.) İlk üçünde yorgunluk ve sıkışma varsa neler olduğunu artık biliyoruz. Peki, diğer iki omur neler üzerinde etkilidir?Dördüncü omur, otururken yaptığımız hareketlerle ilgilidir.

Cinsel uyarı anlarını da belirler. Bu omurda ortaya çıkan bozulmalar otururken ağrı hissedilmesine, aşırı kilo alınmasına, cinsel heyecanın azalmasına ve rahim rahatsızlıklarına neden olur.Beşinci omur ise öne ve arkaya doğru yapılan hareketleri kontrol eder. Çalışırken, yürürken veya cinsel ilişkide bulunurken yapılan hareketler gibi. Ayrıca solunum işlevleri ve tenin durumuyla da ilişkilidir.Bunlar, omurganın beldeki bölümünün durumuyla belli motor işlevler arasındaki ilişkiyi anlatan genel tanımlardı. Yanlara, öne ve arkaya doğru eğilerek bir test yapabilirsiniz. Eğer bu hareketleri yapmakta güçlük çekiyor ve bel bölgenizde baskı hissediyorsanız, bel omurganız katılaşmış demektir. Bu durumun sağlığınızı çeşitli açılardan olumsuz etkilediğini unutmayın.Bugün çok az insanın bel omurları tamamen sağlıklı durumdadır.

Bunun en büyük nedenlerinden biri hareketsiz yaşam biçimi. Bel ağrılarının tedavisi için çeşitli banyolar ve masaj önerilir. Ya da hastaya B grubu vitaminleri iğne olarak verilir. Bu yöntemler hastalığın belirtilerine karşı savaşmaktan ibaret olduğundan yalnızca geçici bir rahatlama sağlar. Eğer rahatsızlığın asıl nedeni ortadan kaldırılmazsa, sorun uzun vadede daha da kötüleşecektir.Bel omurları bacaklarımızla yakından ilgilidir. Leğen kemiği bölgesindeki kemik ve eklemler vücudumuzdaki bütün motor işlevlerden sorumludur. Bacaklarımız yapısal anlamda vücudumuzun çok önemli parçalarını oluşturur. Vücudumuzun üst kısmını taşımaları açısından bir evin temeline ya da bir ağacın köklerine benzetilebilirler.

Leğen kemiğimiz altı tür hareketi yapmamıza katkıda bulunur: Yukarı, aşağı, öne, arkaya, açma ve kapama. Bu hareketlerden herhangi birini yapmakta güçlük çekiyorsanız, leğen kemiğinizde bozulmalar var demektir. Leğen kemiğinin merkezi aşağı ya da yukarı doğru yer değiştirmiş ya da omurgada hafif kaymalar gerçekleşmiş olabilir. Bu tür bozulmaların artması durumunda, omurlarımız omuriliğimizden dallanarak çıkan sinirleri sıkıştırmaya başlar. Bu sinirlerin bağlandığı iç organlarımızda rahatsızlık hissetmeye başlarız. Bozulmalar ne kadar önemliyse, yaşayacağımız rahatsızlıklar da o kadar ciddileşir.

Bozulmaların etkileri baş dönmesi, baş ağrısı ve kulak çınlaması şeklinde vücudumuzun üst kısımlarına doğru yayılabileceği gibi, dizlerde, ayaklarda ve topuklarda ağrılar şeklinde vücudumuzun alt kısımlarına doğru da yayılabilir. Omurga deformasyonları, bir dereceye kadar vücudun kendi kendini dengeleme mekanizmasının sonuçlandır. Eğer başınızı geriye eğerek yürümeye çalışacak olursanız, bir süre sonra yalpalamaya, psikolojik olarak rahatsızlık ve korku duymaya, beyninizde tuhaf şeyler hissetmeye başlarsınız.

Beynimizi güvenli bir alanda konumlandırmayı amaçlayan kendi kendimizi dengeleme mekanizmamız, gözlerimizin yapısında bulunan paralellik özelliğini de içerir. Omurga, bu mekanizma nedeniyle hizasını değiştirir. Bazen insanların omuz ve çene simetrilerinin ya da göğüs kafeslerinin şeklinin bozulmuş olduğunu görürsünüz. Bu tür şekil bozulmalarının çoğu leğen kemiği bölgesindeki hizalanma kusurlarıyla ilgilidir. Doğu tıbbının bu alana çok önem vermesinin nedeni budur.

Sağlığın temeli sağlıklı bir omurgadır
Beslenme, temizlik, psikolojik etmenler, soluma, dışarıda ya da suda yapılan egzersizler... Bunların tümü önemlidir. Ama eğer omurganız sağlıklı değilse, bütün bunlar kendinizi gerçekten sağlıklı hissetmenize yetmeyecektir.Omurgamızı iyi durumda tutmak için neler yapabiliriz?
1. Sert bir yatakta ya da yerde yatın. (150 Yıl Yaşayabiliriz adlı kitabımda bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.)
2. Yatarken sert ve küçük bir yastık kullanın ya da ensenizin altına yuvarlanmış bir havlu koyun.
3. Yalnızca sağlıklı besinlerle beslenin. Bol bol sebze-meyve suyu için.
4. 3,5 ve 21 numaralı tedavilerle iskelet sisteminizi temizleyin.
5. Şifa verici banyolar yapın.
6. Her gün egzersiz yapın.Yapmaktan en çok hoşlandığınız bir dizi egzersizi ya da aşağıda önerilen egzersiz dizilerinden birini seçebilirsiniz. Bu egzersizler omurganızı olması gereken hizaya sokmaya ve iskelet sisteminizdeki gerginlikleri gidermeye yardım edecektir. Okumaya devam etmeden önce, aşağıdaki egzersizlerden birini yapın. Bu egzersizleri aklınızda tutun ve günde iki kere, işte, evde ya da benzin istasyonunda, kısaca size neresi daha uygunsa orada yapın. Çoğu insanın omurgası eski ve paslanmış mekanizmalara benzer. Çünkü zamanlarının yüzde seksenini eğilerek, oturarak veya uzanarak geçirirler. Eğer omurganızın durumunu iyileştirmeye biraz zaman ayırırsanız, bu çabanız sağlık durumunuzda ortaya çıkacak önemli iyileşmelerle ödüllendirilecektir.

Bir Numaralı Egzersiz Seti

1. Egzersiz
Sırt üstü yatın. Kollarınızı vücudunuzun yanlarına uzatın. Avuç içleriniz aşağıya baksın. Dizlerinizi akımıza değdirmeye çalışarak bükün ve sonra bacaklarınızı tekrar uzatın. Bu egzersizi on kez tekrarlayın.2. EgzersizAyakta durun. Öne doğru eğilerek parmak uçlarınızla ya da eğer yapabiliyorsanız avuç içlerinizle yere dokunmaya çalışın. Göğsünüzün hareketlerine uygun bir şekilde başınızı öne ve arkaya hareket ettirin. Ayaklarınız hafif açık bir şekilde dik durun ve yumruklarınızı sıkın.

3. Egzersiz
İki kolunuzu da onar kez önden arkaya, arkadan öne doğru çevirin.

4. Egzersiz
Sağa ve sola doğru eğilin. Ellerinizi bedeninizin yan taraflarında kaydırarak dizlerinize dokunun. Aynı anda başınızı da eğildiğiniz yöne göre sağa ya da sola çevirin.

5. Egzersiz
Ayaklarınız hafif açık şekilde ayakta durun. Sağ kolunuzu kaldırın ve sol kürek kemiğinize uzanıp dokunun. Kolunuzu tekrar kaldırın. Ardından, sol kolunuzu kaldırın ve sağ kürek kemiğinize uzanıp dokunun. Kolunuzu tekrar kaldırın. Bu hareketleri onar kere yapın.

6. Egzersiz
Ayaklarınız hafifçe ayrıkken, iki kolunuzu da havaya kaldırın. Göğsünüzü on kez saat yönünde, on kez de tam tersi yönde çevirin.

7. Egzersiz
Ayaklarınız hafifçe ayrık, göğsünüz dik bir şekilde durun. Öne doğru eğilerek göğsünüzle önce sağ, sonra da sol dizinize dokunmaya çalışın. Her bir hareketi onar kere tekrarlayın.

8. Egzersiz
Bir sandalyenin arkasına tutunarak en az on kez oturup kalkın. Bütün bu egzersizleri başlangıçta onar kez yapın. Zaman içinde, dereceli bir şekilde artırarak yirmi ila kırk kez yapmaya devam edin.

Size bunu yapan zihniniz de olabilir
Sırt ve bel ağrıları her zaman omurların kayması yüzünden ortaya çıkmaz. Ağrıların kaynağı kimi zaman psikolojik sorunlar olabilir. İnsanların duruşu, içinde bulundukları ruh hali konusunda epey bilgi verir. Özgüvenli ve rahat insanlar genellikle dik durmak ve yukarıya doğru bakmak eğilimindedir. Endişeli, kafası karışık veya kederli insanların başları eğik, omuzlan çöküktür. Bu durumu şöyle açıklamak mümkün olabilir: Öfke, sinirlilik, üzüntü veya başka bir psikolojik rahatsızlık omurgaya bağlı kaslarımızda gerilime, kasılmaya ve katılaşmaya neden olur. Bu da kaslarımızı saran sinir ağları üzerinde baskı oluşmasına ve ağrı hissetmemize neden olur.

Gerilim yaratan durumlarda korkuya kapılıp edilgin kalan, karar vermekte ikircikli ve yavaş davranan insanlar kendilerini çevreden yalıtmak eğiliminde olurlar ve sıklıkla sırt ağrıları çekerler. Eğer bunlar kişilik özelliklerinizin bir kısmını yansıtıyor gibi görünüyorsa, sırt ağrılarınızda psikolojik bir boyutun varlığı ihtimal dahilindedir. İstatistiklere bakılırsa, her iki olgudan birindeki ağrılarda psikolojik etmenlerin payı var.Vücudunuzdaki gerilimi azaltmanıza yardımcı olabilecek bazı teknikler var. Hiç de karmaşık olmayan bu teknikleri uygulayarak ruh halinizi düzeltebilir, bedeninizin ve zihninizin doğal uyumunu geri kazanabilirsiniz. On-yirmi dakika içinde tamamen rahatlayabilir, kaslarınızdaki gerilimden bütünüyle kurtulabilirsiniz. İsterseniz bu egzersizleri sakin, rahatlatıcı bir müzik eşliğinde de yapabilirsiniz.

9. Egzersiz
Kollarınızı yanlarınızda tutup rahatlatın. Sanki ellerinizde su damlaları varmış da silkelemek istiyormuşsunuz gibi kollarınızı yavaş yavaş sallayın. Aynı hareketi ayaklarınızla da yapın. Sanki güneşe ulaşmak istiyormuşsunuz gibi kollarınızı yukarı uzatın. Vücudunuzun ağırlaştığını ve uzun saplı bir nilüfer olduğunu hayal edin. Yere doğru eğilmeye başlayın. Gözlerinizi kapatın ve vücudunuzun ağırlığını gittikçe daha fazla hissetmeye çalışın. Sırtüstü uzanın ve kollarınızla bacaklarınızı açın. Ayak parmaklarınızın uçlarına odaklanın. Ne kadar hareketsiz ve ağır olduklarını hissedin.

Ağırlık duygusu, sankivücudunuz ağır bir maddeyle doluyormuş gibi ayak parmaklarınızdan ayaklarınıza, bacaklarınıza, kalçalarınıza, göğsünüze, kollarınıza ve ellerinize yayılsın. Çeneniz göğsünüze doğru düşecektir. Yüzünüzdeki bütün kasların bir güç tarafından her yöne doğru çekildiğini hayal edin. Yere gömülecek kadar ağır olduğunuzu hissedin. Mümkün olduğu kadar yavaş nefes alıp vererek solunumunuzu rahatlatın. Gözünüzde, masmavi gökyüzünde hareket eden beyaz bir bulut canlandırın. Şimdi de o bulut olduğunuzu, vücudunuzun çok hafif ve sakin olduğunu hayal edin. Gökyüzünde, hiç çaba harcamaksızın tarlaların, ormanların ve suların üstünde uçuyorsunuz.

Çiçeklerin, ağaçların, denizin kokusunu duymaya çalışın. Böyle rahatlamış bir halde, dilediğiniz kadar kalın.Parmaklarınızın boru şeklinde olduğunu, vücudunuzdaki bütün endişe ve yorgunluğun bu borulardan akarak dışarıya boşaldığını hayal edin. Bütün gerilimini boşalttığını hissettikten sonra, vücudunuzun yavaş yavaş yeniden güç kazandığını fark edin. Ellerinizi başınızın üzerine kaldırın ve bütün vücudunuzu esnetin. Yavaşça sağ yanınıza doğru yuvarlanıp uykudan uyanan bir bebek gibi gerinip esneyin. Sonra sol yanınıza doğru yuvarlanın ve aynı şeyi bir kez daha yapın. Yavaş yavaş oturur pozisyona geçip, iyice gerinerek gözlerinizi açın. Yavaşça ayağa kalkın ve olağan işlerinize geri dönün. Kaslarınızı dinlenmiş, ruh halinizi dengeye kavuşmuş, moralinizi düzelmiş hissedeceksiniz.Genellikle bu işlere ayıracak zamanı olmayan kişiler için aşağıdaki egzersiz dizilerini öneriyorum.

İki Numaralı Egzersiz Seti
Bu egzersizlerin yapılması çok kolaydır. Hasta olanlar bile yapabilir. Uzun saatler boyunca oturarak çalıştığımızda başımız ağırlaşır, kaslarımız gerginleşir. Böyle durumlarda bu egzersizler bizi gayet iyi bir şekilde rahatlatıp yorgunluğumuzu alır. Egzersizler herhangi bir yerde yapılabilir. İşte, otobüs durağında ve hatta telefonda konuşurken bile!

1. Egzersiz
Ayak parmaklarınızın üzerinde yükselip topuklarınızı yerden bir-iki cm kaldırın. Sonra bütün vücudunuzun ağırlığıyla tekrar topuklarınızın üzerine düşün. Acele etmeyin. Hareketi saniyede bir kez olmak üzere altmış defa tekrarlayın. Uzun saatler oturarak çalışanlar bu hareketi günde üç-beş kez yapmalılar. Damarlardaki varisleşmelere ve kalp hastalıklarına karşı yararlı ve koruyucu egzersizdir bu.İdrar yollarını ve idrarla dışkıyı tutmaya yarayan anal kasları çalıştıran egzersizler hem basitlikleri açısından benzersiz hem de olağanüstü etkilidirler. Bunların gizi yoga ustaları tarafından uzun zaman saklı tutulmuştur. Bu egzersizler kasların rahatlamasını, kan dolaşımının iyileşmesini sağlar. Aynca, hem kadınlarda hem de erkeklerde üreme sistemi hastalıklarına karşı komyucudurlar. İstenilen her yerde, hiç kimse farkına varmaksızın, rahatlıkla yapılabilirler.

2. Egzersiz
Bu egzersiz idrar yolu büzme kaslarını kasmak suretiyle yapılır. Bu hareketi idrara sıkıştığımızda, tuvalete yetişmeye çalıştığımızda veya idrar yapmayı bitirdiğimizde otomatik olarak yaparız. İradi olarak idrar yapmaya ara vermek istediğimizde de aynı hareketi yaparız. Bu egzersiz aynı kasları aynı şekilde beş-on kez kasmaktan ibarettir. Bu egzersizi günde üç-beş kez tekrarlayın.

3. Egzersiz (Anüs kilidi)
Bu egzersiz anüsü büzmeye yarayan kasları, sanki tuvaletinizi yapmaya ara vermek istiyormuşsunuz gibi art arda kasıp gevşetmekten ibarettir. Günde üç-beş kez tekrarlayın.

4. Egzersiz (Çifte kilit)
Hem idrar yolunu hem de anüsü büzmeye yarayan kaslarınızı aynı anda on kere kasın. En iyisi nefes verirken kasmaktır. Bu egzersizin çifte etkisi var. Günde bir kere yapın.

Pek çok insan sanki hayat omuzlarına ağır bir yük bindirmiş gibi sırtını kamburlaştırarak yürür. Eğer başınızı yukarda, sırtınızı dik, gözlerinizi de neşeyle parlar bir halde tutabilirseniz sağlık sorunlarınızın pek çoğu çözümlenecektir. İşte mutlu ve neşeli görünmenize yardımcı olabilecek bazı egzersizler...

5. Egzersiz
Topuklarınızı, kalçalarınızı ve başınızı duvara bastırıp üç-beş dakika durun. Kamınızı içeri çekin ve karşıya doğru bakarak dünyadaki herkesten daha güzel, daha yakışıklı ve daha mutlu olduğunuzu hayal edin. Bu egzersiz bütün kaslarınızı sıcacık hislerle doldurup gözlerinizin parlamasını sağlayacak. Bu duyguyu hep aklınızda tutmaya çalışın.Bir sonraki egzersiz, zamanlarının çoğunu ayakta ya da oturarak geçiren insanlar için. Bu egzersiz kaslarınızdaki bütün gerginliği hızlı bir şekilde gidermeyi amaçlar.

6. Egzersiz
Tek ayağınızın üzerinde durup, diğer bacağınızı dizden arkaya doğru bükerek topuğunuzu kalçanıza bastırın. Dizinizi elinizle destekleyip bir-iki dakika bu pozisyonda kalın. Sonra aynı egzersizi diğer bacağınızla yapın.

Eklem, kemik ve kas ağrıları
Şimdiye kadar ağrıların birtakım sebeplerini ve bunlardan nasıl korunacağınızı açıkladım. Eğer eklemlerinizde, kemiklerinizde ve kaslarınızda öteden beri süreğen ağrılar hissediyorsanız aşağıdaki tedavilerin bir kısmını deneyin.

7. Tedavi (Güçlü ağrılara ve sinir iltihaplanmalarına karşı)
Ağrıyan bölgelere, ağrı geçinceye kadar, birkaç gün boyunca taze bayır turpu yaprakları sarın.

8. Tedavi (Tuz birikiminin neden olduğu ağrıları gidermek için)
Bir miktar çavdar ununu kaynatıp eşit miktarda haşlanmış patatesle iyice karıştırarak hamur haline getirin. Ağrıyan bölgeye biraz zeytinyağı sürüp iyice yedirerek masaj yapın. Ağrıyan bölgeye biraz terebentin sürdükten sonra, hazırladığınız hamurdan bir topak alıp aynı bölgeye yayın. Üzerinize sıcak tutacak bir battaniye örtün ve mümkün olduğunca uzun bir süre bekleyin. Bu tedaviyi akşam uygularsanız gece boyunca ağrıyan bölgede bekletmeniz daha kolay olur.

9. Tedavi (Tuz birikiminin neden olduğu ağrıları gidermek için)
Kabuklarıyla birlikte üç tane limonu ve yüz elli gram sarımsağı rendeleyip karıştırın. Üzerine yarım litre kaynatılmış suyu ekleyin ve yirmi dört saat dinlenmeye bırakın. Dinlendikten sonra süzüp, rendelenmiş limon ve sarımsakları iyice sıkarak suyunu çıkarın. Suyu ağzı sıkıca kapatılabilen cam bir kavanoza boşaltın. Her gün kahvaltıdan önce elli gram için.

10. Tedavi (Eklem ağrılarına karşı)
İki bardak turp suyunu bir bardak bal, yarım bardak votka ve bir çay kaşığı tuzla karıştırıp ağrıyan bölgelere sürün.

11. Tedavi
Bir buçuk bardak karaturp suyunu bir bardak bal, yüzde kırk ya da daha fazla alkol içeren yüz elli mİ votka ve bir yemek kaşığı tuzla karıştırın. Yatmadan önce bir yemek kaşığı için. Karışımı buzdolabında saklayın.

12. Tedavi
Bir bardağı dolduracak kadar maydanozu kökleriyle birlikte ince ince kıyın. Bir tencereye koyup üzerine iki bardak kaynar suboşaltın. Tencerenin kapağını kapatıp bir havlu ile sararak bir gece bekletin. Sabah karışımı süzüp elde ettiğiniz suya orta boy bir limonun suyunu sıkarak karıştırın. İki gün boyunca, yemeklerden sonra, günde iki kere 1/3 bardak için. Üç gün ara verip yeniden aynı karışımdan hazırlayın ve iki gün daha için. Ağrılarınız geçene kadar tedaviyi bu şekilde uygulamaya devam edin.

13. Tedavi
Malzemeler: Yüzde kırk veya daha yüksek alkollü yarım litre votka, beş adet altı-sekiz cm uzunluğunda Arnavut biberi.

Hazırlanışı: Biberleri ince ince kıyıp bir kavanoza koyun ve alkolü üzerine boşaltın. Kavanozun kapağını kapatıp bir hafta süreyle karanlık bir yerde dinlenmeye bırakın.

Kullanımı: Pamuklu bir kumaşı karışıma sokarak ıslatın ve ağrıyan yerinize koyarak iki-üç saat süreyle bekletin. En inatçı ağrıların bile yedi ila on seanstan sonra geçmesi gerekir.

14. Tedavi
Malzemeler: Elli gram kâfur, elli gram öğütülmüş hardal tohumu, yüzde kırk veya daha yüksek alkollü on gram votka, yüz gram çiğ yumurta akı.Hazırlanışı: Alkolü bir kavanoza koyun. Kâfuru ekleyip eritin. Öğütülmüş hardal tohumunu ve yumurta akını da ekleyip iyice karıştırarak yoğun bir lapa kıvamına gelmesini sağlayın. Buzdolabında koruyun ve kullanacağınız zaman hafifçe ısıtın.

Kullanımı: Yatmadan önce, ağrıyan kaslarınıza ve eklemlerinize sürerek ovuşturun. Tamamen yedirmeyin, teninizin üzerinde ince bir katman halinde bırakın. Yirmi dakika beklettikten sonra kalıntıları ılık suya batırılmış pamuklu bir bezle silerek temizleyin.

15. Tedavi (Romatizmaya karşı)
Bir ayçiçeği başını ince ince kıyın. Elli gram toz sabunla karıştırarak bir litrelik bir kavanoza doldurun. Üzerine yarım litre alkol ekleyin ve iyice karıştırın. Kavanozun kapağını sıkıca kapatarak güneş ışığı alan bir yerde sekiz-dokuz gün bekletin. Sonra yeniden, iyice karıştırın. Lapanın bütün suyunu iyice sıkıp süzerek, kapağı sıkıca kapanabilen cam bir kavanoza koyun. Ağrıyan yerlerinize bu karışımdan sürün.

16. Tedavi (Romatizmaya karşı)
Suyundan bir buçuk bardak çıkarmanıza yetecek kadar şalgamı rendeleyip sıkın. Bir bardak bal, yarım bardak votka ve bir yemek kaşığı tuz ekleyin. İyice karıştırın. Kapağı sıkıca kapa- tılabilen cam bir kavanoza koyun ve serin bir yerde saklayın. Ağrıyan yerlerinize sürün.

17. Tedavi (Osteoporoza karşı)
Yarım litre suyu iki yemek kaşığı pirincin üzerine boşaltıp bir gece bekletiniz. Sabah suyu süzüp pirinci pişirin. Bu şekilde hazırlayacağınız pirinci kırk gün boyunca, hiç tuz eklemeden, yemeklerden iki saat önce yiyin. Birkaç ay geçtikten sonra, tedaviyi bir kez daha tekrarlayın.

18. Tedavi (Romatizma ve artrite karşı)
Dört limonu doğrayıp üç bardak su ekleyerek, bir bardak kadar kalana dek kaynatın. Karışımı soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra süzün. Elde ettiğiniz suya bir bardak bal ve bir limonun suyunu ekleyip karıştırın. Kapaklı, cam bir kavanozda saklayın. Yatmadan önce bir yemek kaşığı için.

19. Tedavi (Romatizma ve artrite karşı)
İki yüz gram bayırturpunu iki yüz gram çavdar unu ve iki yemek kaşığı terebentinle karıştırın. Kapaklı, cam bir kavanozda saklayın. Lapayı bir topak yapıp ağrılı bölgeye koyun. Üzerini bir havluyla sarın. Beş ila sekiz saat sarılı tutun. En iyisi, akşam sarıp bütün gece bu şekilde uyumaktır.

20. Tedavi (Romatizma ve artrite karşı)
İnce kıyılmış elli gram huş ağacı filizini yarım litre votkayla karıştırın. On gün boyunca karanlık bir yerde dinlenmeye bırakın. İyice sıkarak süzdükten sonra bir şişeye koyup ağzını sıkıca kapatın. Hazırladığınız karışımdan günde üç kez, bir miktar suyla beraber bir çay kaşığı kadar için.

21. Tedavi (Kemiklerinizi ve eklemlerinizi temizlemek için)
Bu tedavinin bir aşaması birbirini takip eden üç gün boyunca sürer. On beş gram defne yaprağı kullanılır.
1. Gün: Beş gram defne yaprağını kırıp üç yüz mililitre suya koyun. Kısık ateşte beş dakika kaynatın. Bir termosa doldurarak beş saat süreyle dinlenmeye bırakın. Daha sonra, süzerek suyunu bir başka kaba alın ve her on beş-yirmi dakikada bir, küçük yudumlar halinde, on iki saat boyunca için.
Not: Asla suyun tamamını bir kerede içmeyin. Kanamalara neden olabilir.
2. ve 3. Gün: İlk gün yaptıklarınızı aynen yineleyin.

Bu tedaviyi uyguladığınız süre boyunca et, yumurta, peynir, çökelek gibi besinleri beslenme rejiminizden çıkarın.Tedavi süresince bütün tuzlar ve kumlar atılır. İdrarınız yeşilden açık kırmızıya kadar renk değiştirebilir. Böyle olması normaldir. Bu, yedi gün arayla uygulanan iki aşamalı bir tedavidir ve yılda bir kez uygulanması gerekir. Bu tedaviyi uygulamak için en uygun zamanlar yaz ve sonbahar mevsimleridir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp