Normal Vücut Florası Nedir?

Normal Vücut Florası Nedir? : İnsan vücudunun çeşitli bölgelerinde organizmaya zarar vermeksizin gruplaşmış olarak yaşayan mikroorganizma topluluğuna flora adı verilir. İntra uterin yaşamda normal olarak steril olan insan fetüs’ü doğum anında genital kanaldan geçerken ilk defa mikroplarla karşılaşılır. Gerek bu anda ve gerekse doğumdan sonra bulunduğu ortamla temas ederek, aldığı besin maddeleri ve solunum ile organizmaya bulaşan çeşitli cins ve milyarlarca sayıdaki mikroplardan kimisi hemen ölür, kimisi yerleşmeye olanak bulamadan geçer gider. Bir kısmı ise vücudun çeşitli yerlerine yerleşir. Bu suretle deride, deri kıvrımlarında, ağız, burun, nazofarinks, göz, üst solunum yolları, hazım kanalı, genital organlar gibi dış ortam ile ilişkide olan yerlerde yerleşen mikroplar değişmez veya değişen topluluklar halinde ve hayat boyunca kalarak vücudun mikrop florasını oluştururlar.

Çeşitli bölgelerde, çeşitli cins mikropların yerleşmesi tamamen rastlantıya bağlı bir olay değildir. Organizmanın her yeri ile ilişki kuran mikroplar, vücut bölgelerinin ayrı pH'sı, döküntü maddelerinin değişik yapısı, nemi, değişik salgıların bileşimi ve var olan doğal inhibitör madde etkilerine göre kalabilecekleri uygun bölgeyi seçerler ve orada kalırlar. Birlikte yerleştikleri başka cins mikroplarla aralarındaki ilişkiler sonunda bölgede mikrop dengesi sağlanarak o bölgenin mikrop florası oluşmuş olur.İnsan vücudundaki çeşitli yerleşme yerlerindeki flora iki türlüdür :Kalıcı (Sürekli) Flora:Belirli bir bölgede belirli yaşlarda nispeten değişmez olan ve çeşitli etkiler altında zorla ortadan kaldırılsa bile kısa veya uzun bir süre sonunda yeniden kendi kendine oluşan floradır. Cerrahi girişimler için tentürdiyotlanan deri, kemoterapi uygulamasında bağırsak, üst solunum ve ağız floraları tamamen veya kısmen ortadankalkar.

Ancak bir süre sonra her bölgede aynı cins mikroplar yine aynı topluluklar halinde yeniden ortaya çıkarak florayı oluştururlar. Sürekli (kalıcı) floradaki mikroplar bulundukları yerden başka yerlere geçmedikleri ve mikroplar arası denge bozulmadığı ve organizmanın savunma gücü çok zayıflamadığı sürece hastalık yapmazlar. Aksi halde çeşitli hastalıklara neden olurlar. Örneğin ağız boşluğu veya üst solunum yollarında bulunan viridans streptokoklar kana karışacak olurlarsa ve aynı zamanda romatizma sonucunda oluşmuş anormal kalp kapakçıkları varsa subakut bakteriyel endokardit yaparlar.

Ağız boşluğundan diş köklerine ulaşıp yerleşirlerse burada kist ve granülomlar oluşturarak fokal enfeksiyonlara yol açarlar. Yine ağız florası bakterilerinden Fusobacterium nucleatum ile Treponema vincenti vücut direncinin kırılması halinde sinerjik etki göstererek Plaut Vincent anjini ve ayni bakteriler ayrıca Bacteriodes melanino- genicus ağız dokularında fena kokulu enfeksiyonlar ve gangrenler yaparlar.Bağırsak florasinda zararsız halde bulunan Escherichia, Aero- bacter, Clostridium ve bu floranın en belirgin mikroplarından Bac- teroidester, bağırsak delinmesi, genel düşkünlük gibi nedenlerle peritonit, sepsis ve çeşitli enfeksiyonlara yol açabilirler.Bu suretle normal florada denge içinde kaldıkları sürece zararsız olan flora mikropları uygun koşulların oluşması ile (vücut savunmasının azalması, kemoterapi vb. nedenlerle flora dengesinin bozulması vb.) hastalandın« olabilmektedirler. Bu mikroplara fırsatçı patojen (oportünist) olaya da oportünizm adı verilmektedir.Geçici Flora:Vücudun çeşitli bölgelerinde kalıcı floranın yanında çoğu saprofit ve bazen patojen mikroplardan ibaret olan deri veya mukozalarda, birkaç saat gün veya bir iki hafta kadar kaldıktan sonra değişen veya kaybolan mikrop topluluklarından oluşan floradır. Geçici flora çeşitli etkilerle ortadan kaldırılacak olursa yeniden oluşmaz veya değişik tertipte yenilenir.

Terkibindeki mikropların cinsi, ortama bağlıdır. Kalıcı flora ile birlikte bulundukları sürece hastalık yapmazlar. Fakat kalıcı flora ortadan kalkacak olursa patojenlik kazanarak hastalıklara neden olbilirler. Geçici floradaki mikropların çoğu fırsatçı patojen (oportünist) mikroplardır.Floranın Organ iz madaki Rolü:Florada bulunan mikropların çoğunluğu kommensal’dirler. Bunlar vücudun ısısından, neminden ve döküntü maddelerinden yararlanırlarve zarar vermeksizin yaşamlarını sürdürürler. Bazı mikropların kommensallikten daha ileri olarak organizma ile mutuallik halinde bulundukları bilinmektedir. Nitekim sindirim sistemindeki bazı mikroorganizmaların bir kısım vitaminleri (K vitamini), ilk maddelerinden sentez ettikleri bilinmektedir.

Ayrıca yine bağırsakta bulunan bakterilerin, besinlerin artık maddelerine etkili olup pütrefak- siyon ve fermantasyon olaylarını dengede tutarak, birinin üstünlüğünden doğabilecek çeşitli rahatsızlıkları önlemede rolleri vardır. Yine bir bölgedeki flora bakterilerinin yarattıkları ortam koşullarının bazı patojen bakterilerin yerleşmesini önledikleri bir gerçektir. Nitekim erişkin kadın vaginal florasındaki laktik bakterilerin vagina pH sini asitleştirerek gonokoklarm yerleşmesini güçleştirdikleri bilinmektedir.Mikroplu bir dünyada yaşamak zorunda olan ileri organizmaların yaşamlarında floranın önemli bir rolü olduğu kesindir.

Fakat a- caba mikropsuz bir ortamda ve florasız yaşam olasımıdır? Flora yaşam için kesinlikle gereklimidir?Bu sorunlara yanıt verebilmek için doğumundan itibaren mikropsuz koşullarda yaşatılmak suretiyle hayvan deneyleri yapılmıştır. A x e n i c (yabancı maddesiz) veya gnotobioti c (bilinen) yaşam adı verilen bu deneyler için özel aygıtlar kullanılır. Bunlar sayesinde farelerden maymunlara kadar çeşitli hayvanların akse- nik yaşamı incelenebilmiştir. Çok steril koşullar altında ve sezari- yenle dünyaya getirilen hayvanlar her şeyi steril olan, içerisine giren havası filtreden geçirilen aygıtlar içerisine alınırlar. Steril olan besin maddeleri özel tertibatla içeriye verilen, hayvanların artık maddeleri de aynı şekilde dışarıya alınarak sık sık gerek ortamın ve gerekse hayvanın, mikroplarla bulaşıp bulaşmadığı bakteriyolojik olarak kontrol edilir.

Bu hayvanların ayni koşullarda birçok nesilleri üretilmiştir, sonuç olarak anlaşılmıştır ki: florasız yaşam olasıdır. Mikropsuz koşullarda (axenic) yaşayan hayvanlar normal ortamda bulunan hemcinslerinden daha sağlıklı ve daha uzun süre yaşarlar. Hücreleri de daha genç görünümdedirler. Buna karşın diğerleri için tamamen zararsız olan bakterilerle karşılaştıklarında öldürücü enfeksiyon belirtileri gösterirler. Aksenik kobaylar E. hystolytica ile enfekte edilirlerse dizanteri veya amip absesi oluşmaz. Bunun nedeninin amiplerin beslenmesi için gereksinim duydukları bakterilerin ortamda bulunmamaları olsa gerekir. Aksenik hayvanlarda enfeksiyonlar karşısında çok daha az antikor oluşur. Antijenlere karşı bağışık yanıt şiddeti normal hayvanlara göre azdır.

Bu yüzden enfeksiyonlara daha duyarlıdırlar. O halde mikropsuz ortamda florasız yaşam olanaklı olmakla beraber bu günkü dünya ortamında insan ve tüm canlılar mikropları ile beraber yaşamak zorundadırlar.Deri Florası:İnsan bütün dış ortam ile en çok derisi aracılığıyla temasta olup deri, mikroplarla her zaman karşı karşıyadır. Bu yüzden derinin kalıcı florası sınırlı olup daha çok koltuk altı, kasık ve kadınlarda göğüs altı gibi kat yerlerinde sınırlanmıştır. Buradaki nem, pH, ter, pullanma ve giyinme etmenlerine bağlı olarak daha çoğu geçici ve kısmen kalıcı olmak üzere bir mikrop florası vardır.

En çok bulunan mikroplar arasında difteroid basiller (Corynebacterium’lar), Stapyylococcus epidermis ve bazen aureus’lar, peptokoklar hava ve sudan geçme gram olumlu sporlu basiller, alfa hemolitik ve gama streptokoklar enterokoklar, saprofit Mycobacterium’lar, maya cinsinden mantarlar ve koliform basillere rastlamak olasıdır. Mayalar daha çok büklüm yerlerinde Mycobacterium’lar ise genital bölgede ve yağ salgısı olan bölgelerde yerleşiktir. Derinin düşük pH’sı, yağ asitleri ve lizozim gibi maddeleri salgılaması geçici flora üzerine etkili olarak sık sık değişmesini sağlar. Banyo, yıkanma ve terlemeler kalıcı florayı bozmaz. Cerrahi sterilizasyon esnasında kaybolsa da yeniden oluşur.

Ağız Florası:Doğumdan yaklaşık 4-12 saat sonra oluşur. Yeni doğan ve dişleri çıkmamış çocuklarla dişleri çıkmış çocuk ve erişkinlerde mikrop topluluğu bakımından bazı ayrımlar görülür. Dişler çıkmadan önce en çok rastlanan mikroplar arasında aureus ve albus stafilokok- lar, Neisseria grubu bakteriler, Corynebacterium’lar ve nadiren Lactobacillus’ler görülür. Streptococcus viridans'lar da var olup dişler çıktıktan sonra yaşam boyunca kalırlar. Dişler çıktıktan sonra ise daha çok anaerop Spiroketler, özellikle Bacteroides melaninogenicus başta olmak üzere bakteroidesler, Füziform basiller,Lactobacillus’- ler. Candidalar ve Actinomyces’ler ortama hakim olurlar.Diş çürümesi:Diş çürümesinin başlangıcı dişlerin üzerindeki mine tabakası ü- zerinde molekül ağırlığı yüksek dekstran ve levanlarm oluşturduğu jelatinsi bir tabakanın oluşması ile olur. Streptococcus mutans ve Peptostreptococcus cinsi 'bakteriler sakkaroz ve diğer şekerlerden dekstran ve levan polimerleri yapabilme yeteneğindedirler.

Bu maddelerin oluşturduğu ve plak adı verilen tabaka dişlerin minesini örter. Bu tabakanın içinde bakteriler ve Streptococcus mutans’da bulunmaktadır.Plak içindeki streptokok ve laktobasiller karbonhidratlı maddelerden asit oluştururlar. Asit’in yer yer yüksek konsantrasyonlara ulaşması mine tabakasının minerallerine etki ederek onu eritir. Mi- ne’si bu şekilde çizilen dişlerde aktinomiçes ve diğer proteolitik bakterilerin proteolitik ve yine asit yapan bakterilerin (laktobasil, aktinomiçes vb.) etkisi ile dişin sement ve dentin tabakası harap olarak diş çürükleri oluşur.Diş çürümesi nedenleri yalnızca mikropların işlevlerine bağlı olmayıp, genetik, hormonal ve beslenme alışkanlıkları gibi daha bir çok etmenlere bağlıdır.

Diş çürümesini engelleyici önlemler olarak sık diş fırçalamaları ile diş mineleri üzerinde oluşan plak’m mekanik olarak ortadan kaldırılması, şekerli yiyeceklerin sınırlanması ve bol proteinli beslenme sayılabilir.Diş macunlarında ve sularda Fluor’un bulunması minenin asitlere direncini arttırır.Dişlerde oluşan tükrük taşlarının temizlenmesi ve ağız bakımı diş çürümesinin önlenmesinde önem taşır.Sindirim Kanalı Florası:Farinkste hemoliz yapmayan streptokoklar, neisseria’lar, stafilo- kok’lar, difteroid’ler, hemofil bakteriler, pnömokok’lar ve bakteroid’- lerden ibaret zengin bir flora bulunur. Özofagus’ta tükrük ve besin maddeleri ile ağız ve farinksten inen mikroplar daha seyrek ve az miktarlarda olmak üzere vardırlar.

Mide öz suyu asit olduğundan genel olarak mikroplar yaşamaz ve bu nedenle midenin kalıcı florası bulunmaz. Hastalık sonucunda (pilor stenozu, aşili) mide asitliği kalkacak olursa o zaman gram o- lumlu koklar, tetragenler ve çeşitli basillere rastlamak olasıdır.Bağırsak florasına gelince sayı bakımından duodenum'dan sonra mikroplar gittikçe artarak kaim bağırsaklarda en yüksek sayıya varırlar. Sigmoidde dışkı ağırlığının %10 - 20’sinin bakterilerden ibaret olduğu (10u bakt/gram) kayda değer.

Bağırsak florasında yaş ve beslenmeye bağlı olmak üzere değişiklikler görülür.Yeni doğan ve anne sütü ile beslenen çocuklarda bağırsak florasının esasını gram olumlu bakteriler oluşturur. Bu suretle ince bağırsaklarda daha çok Streptococcus lactis, kaim bağırsaklarda ise lakto basiller ve Bacillus bifidus gibi gram olumlu bakteriler sahneye egemendir. Anne sütünde bulunan laktozu parçalamak suretiyle oluşturdukları laktik ve asetik asit sayesinde bağırsak pH’sını 5 civarında,oldukça asit bir ortamda tutarlar. Bu suretle kokuşma yapan bağırsak mikroplarına karşı antagonistik etki oluşur.İnek sütü ile beslenen yeni doğmuş çocuklarla erişkinlerin florasında ise tam aksine sahneye gram olumsuz basiller egemendir.

Bunlar arasında koliform basiller, proteus, pseudomonaslar, bac- teroides gibi gram olumsuz ve daha az olmak üzere clostridiumlarm basil ve sporları, enterokoklar gibi gram olumlu bakteriler, candida- lardır.Floranın %96 - 99 unu anaeroplar (özellikle Bacteroides fragilis, Bifidobacterium, Lactobacillus, Clostridium perfringens, Clostridium difficile, diğer Clostridium’lar, Peptostreptokok’lar) ve %l-4 ünü aerop ve fakültatif anaeroplar, enterokoklar, daha az sayıda proteus, pseudomonas, aerop laktobasiller, Candida vb.) oluşturur. Bu gibi kimselerin bağırsak pH’sı alkalidir. Bakteriler kendi aralarında bir denge halinde bulunurlar. Escherichia’lar kokuşma bakterilerine karşı antagonistik etki göstermek suretiyle dengede önemli ı ol oynarlar.

Bakteriler arasındaki denge bozulunca çeşitli reaksiyonlar ortaya çıkar. Bağırsaklardaki bakterilerin K vitemininin oluşturulmasında, safra pigmentlerinin değişiminde, besin maddelerinin absorbsiyonunda ve patojenlere karşı antagonistik etki yapmada ö- nemli rolleri vardır.Kemoterapi esnasında ve karın cerrahisi için bağırsak içi temizliği amacı ile antibiyotik uygulandığında bağırsak florası değişikliğe uğrar. Sayıca çok azalır. Bu husus bazen kemoterapötiklere karşı dayanıklı stafilokok, enterekok, enterobakter, psödomonas, Clostridium difficile ve mantar gibi mikropların sahneye hakim olarak enterit ve çeşitli klinik tablodaki enfeksiyonların ortaya çıkmasına yol açabilir. Kemoterapi kesildikten sonra flora yeniden eski halini bulur.

Solunum Florası:Burunda daha fazla olarak alfa hemolitik ve gama streptokoklar, neisseria'lar, stafilokok’lar (S. epidemidis ve S. aureus), pnömo- kok’lar, bakteroid’ler ve difteroid basillere rastlanır.

Larinksten trakea’ya doğru inildikçe bakteri sayısı azalır ve küçük bronşlardan ileriye doğru hemen hiç bakteri kalmaz. Bronş titrek tüylü epiteli- nin mekanik hareketleri ve salgılanan mukus ile enzimler bakterilerin daha aşağılara geçmesini önlerler. Yukarı solunum yollarındaki florada streptokoklar, (alfa ve nonhemolitik), neisserialar, Branha- mella, stafilokok’lar, difteroid’ler ve daha az sayıda Hemofil’ler, pnömokok’lar mikoplazma’lar ve bakteroid'ler bulunur.Konjonktiva keselerinin florası içinde en çok rastlanan bakteriler Corynebacterium xerosis, Moraxella ve bazen Stophylococcus'ler- le gama Streptococcus’lerdir.Vagina Florası:Vaginal flora yaşa bağlı olmak üzere ve dört dönemde ayrılıklar gösteren bir mikrop florasıdır. Doğumdan hemen sonra anne hormonlarının etkisi altında bulunan çocuğun vaginal florası da annesininkine benzer. Sahneye aerop lakto basiller (Doederlein basilleri) egemendir.

Ortamın Ph sı asit olup bu flora bir kaç hafta sürer.Bundan sonra puberteye kadar vaginal flora karışık bir manzara alır. pH nötral olur ve sahnede gram olumlu ve olumsuz koklarla gram olumsuz koliform basiller bulunur.Puberte ile beraber vaginal flora yeniden değişir. Laktobasiller tekrar sahneye egemen olurlar. Bu bakteriler vagina epiteli glikojeninden asit oluşturduklarından pH asit olur. Bunun Neisseria gonorr- hoeae gibi bakterilerin enfeksiyonlarına karşı koruyucu etkisi vardır. Herhangi bir nedenle flora bozulacak olursa bu koruyucu etki de ortadan kalkar.

Nitekim çocukların gonokoklara karşı erişkinlerden daha duyarlı bulunmaları bu nedene bağlı olsa gerektir. Normal vagina florasında ayrıca B grubu streptokoklar, peptostreptokoklar, Bacteroides, Clostridium, Corynebacterium (Gardnerella) vaginalis Ureaplasma ve Listerialar yer alabilir.Menopozdan sonra laktobasiller tekrar kaybolurlar ve yine karışık bakteri florası oluşur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp