Meme Kanserinin Genel Tanımı

Meme Kanserinin Genel Tanımı


 
 “Meme kanseri” nedir ve belirtileri nelerdir? “Göğüs kanseri” ile “meme kanseri” aynı mıdır, aradaki fark nedir?Prof. Dr. K. Süha Aydın — Öncelikle tarif ile başlamak daha uygun olacak, çünkü yaygın bir yanlış olarak “göğüs kanseri” deyimi kullanılıyor. Ancak “göğüs” anatomik olarak karın boşluğumuz ile boynumuz arasındaki bölgenin tamamına verilen isimdir. Bu bölgede kaslarımız, kaburgalarımız ve içerideki boşlukta ise kalbimiz, akciğerlerimiz, önemli damarlar ve sinirler gibi organlar bulunur. Memelerimiz ise göğüs bölgesinde bulunur; yani birer “dış” organdırlar. Kanser de “göğsümüzün” değil, “memelerimizin” kanseridir.
 
 Yaygın olarak yapılan yanlışlar doğru kabul edilir. Bu ayırımı yapmanın ne önemi var peki?— “Göğüs kanseri” deyimi, hangi doktora gidecekleri konusunda hastaların kafasını karıştırıyor aslında. Memesinde bir sorun olan hastalar yanlış olarak göğüs hastalıkları, dahiliye ve bazen de kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvuruyor.
 
 
 Memesinde bir sorun olan hasta, hangi branş doktoruna başvurmalı?— Meme hastalıklarıyla genel cerrahlar ilgilenirler. Son yıllarda genel cerrahların arasında sadece meme hastalıkları ile ilgilenen “meme cerrahları” oluşmaya başladı. Bu nedenle hastaların bir genel cerraha veya bir meme cerrahına başvurmaları gerekiyor.
 
 Doktora başvuranlarda ne gibi meme yakınmaları oluyor?— Meme polikliniklerine başvuran hastaların en sık gördüğümüz yakınması, meme ağrısıdır. Ayrıca ele bir şişlik gelmesi, iltihap, meme başından akıntı gelmesi, meme başının içeri çökmesi, meme başında veya derisinde renk değişiklikleri, egzama benzeri yakınmaları da sıklıkla görüyoruz.
 
Meme kanserinde bu yakınmaların hepsi görülür mü?— Hayır görülmez, bu yakınmaların biri veya birkaçını bir arada görmek mümkün. Meme kanseri olan hastaların eline sıklıkla bir şişlik geliyor. Aslına bakarsanız meme ağrısı çok görülen bir belirti olmasına rağmen, meme kanserinde az rastladığımız belirtilerden birisi.Yalnız şunu özellikle belirtmeliyim ki herhangi bir yakınma olmaksızın da meme kanseri ortaya çıkabilir.
 
 “Belirti vermeyebilir de” diyorsunuz yani?— Evet. Bazen hiçbir belirti olmadan da meme kanseri yakalayabiliyoruz. Yıllık olağan kontroller sırasında yapılan muayenelerde veya çekilen mamografilerde saptanabiliyor. Aslında bunlar şanslı hastalardır diyebiliriz. Böyle ele bir şişlik gelmeden, herhangi bir belirti vermeden yakalanan meme kanserlerinin tedavisi, genellikle çok daha başarılıoluyor. Çünkü oldukça erken dönemlerde yakalanmış oluyorlar.
 
İnsanlar şanslarını biraz da kendileri yaratırlar. Bu durumda kendi kendisini muayene eden ve önerilen sıklıkla kontrollerini yaptıranlar daha şanslılar.— Evet, tam anlamıyla böyle gerçekten. Bu nedenle bu söyleşi sırasında kendi kendine muayenenin ve yıllık olağan kontrollerin önemini sıklıkla vurgulayacağım.
 
 Ağrıdan bahsettiniz, her meme ağrısı bir kanser belirtisi midir?— Aslında bu soruyu şöyle sormalıyız: Her meme ağrısı gerçekten memeye ait bir ağrı mıdır?Gerçekte meme polikliniklerine başvuran kadınların yarısından fazlasında meme ağrısı yakınması var, ama bu ağrıların tamamı meme dokusunun kendisinden kaynaklanmıyor.Meme ağrılarını, “döngüsel” (yani âdet görmeye bağlı; regl) ve “döngüsel olmayan” olarak ayırabiliriz.Döngüsel ağrılar, her âdet kanamasından önce başlayıp âdetin bitmesi ile kaybolurlar. Bu ağrıların çoğunu sadece âdet döneminin şiddetli geçmesine bağlamak mümkün. Bu dönemde kadınlar memelerde bir büyüme ve ağırlık hissediyorlar. Adet kanaması başlayınca bu büyüme ve beraberindeki ağrı da kayboluyor. Bazen de kist, fibroadenom gibi selim, yani “kanser olmayan” kitlelere bağlı ağrılar olabiliyor. Döngüsel ağrılar çoğunlukla her iki memede birden ve memelerin üst dış kısımlarında hissedilir.
 
Döngüsel olmayan ağrıların ise âdet kanaması ile ilgisi olmaz. Ağrı genelde tek bir memededir. Meme dışında o bölgede var olan kalp, akciğerler, kemikler, kaslar ve kıkır-daklara ait sorunların yarattığı ağrılar gelişebiliyor. Bazen boyun fıtığı, kireçlenme gibi ağrılar memeye de yansıyabiliyor. Bazen de memede yerleşmiş iltihap, apse gibi sebeplerle de ağrı olabiliyor.Döngüsel olsun-olmasm psikolojik ağrıları da göz ardı etmiyoruz. Görüldüğü gibi bu ağrıların çoğu doğrudan doğruya memeye ait değiller.

Yapılan araştırmalar meme kanseri olan hastaların ortalama yüzde 5-6’sında ağrı olduğunu gösteriyor. Yani meme kanseri olan her 100 kadından sadece 5 veya 6’sında ağrı şikâyeti var.Meme ağrılarında öncelikle ağrının tipini, şiddetini ve hastanın yaşını göz önünde bulunduruyoruz. Eğer 35 yaşın altında, orta derecede döngüsel ağrı tarif ediyorsa ve muayenesinde de herhangi bir anormallik yoksa endişe etmemesini öneriyoruz. Ancak 35 yaşın üzerinde ise muayene, mamografi ve ultrasonografi yaptıktan sonra karar veriyoruz.
 
 Her meme ağrısında mutlaka cerraha başvurulmalı mı?— Özellikle ağrının devamlı olduğu ve beraberinde şişlik, kızarıklık ve benzeri şikâyetlerin de olduğu durumlarda cerraha hemen başvurmakta fayda var. Eğer tedavi edecek herhangi bir problem yoksa hastanın günlük yaşantısını bozmadığı sürece, basit ağrı kesiciler kullanması yeterli oluyor. Ama eğer bu ağrı yüz üstü yatamamak, birini ku- caklayamamak gibi sorunlar yaratıyorsa, daha uzun süreli bir tedavi planlıyoruz.
 
 Memesinde herhangi bir şişlik eline gelen her kadın kanser midir? Şişliğin ağrılı mı olması iyi, ağrısız mı olması?— Belki de meme kanseri ile ilgili bilinmesi gereken en önemli ayrıntı şişlik konusu, çünkü eline şişlik gelen herkadının aklına önce kanser geliyor. Aslına bakarsanız meme kanseri hastalarının yüzde 70’inde ele gelen bir şişlik bulunur. Ancak burada yanlış yorumlanmaması gereken bir konu var: “Her şişlik olan 100 kadından 70’i meme kanseridir” demek istemiyorum, “kanserde yüzde 70 şişlik vardır” diyorum. Hâlbuki kanser olmayan, yani “selim” şişlikler, kanserin neden olduğu şişliklerden çok daha sık görülüyor.En çok rastladığımız selim şişlikler; memenin normal dokusuna ait yumrular, kistler ve fibroadenomlardır. Genel olarak şişliğin ağrısız olması, kanser açısından daha dikkat çekicidir. Ancak her ağrısız şişlik kanser belirtisi olmadığı gibi şişlik ağrılı diye de kanseri dışlamak doğru değil.
 
 Kist ile fibroadenomun farkı nedir?— Basit bir tarifle kistler, “içi sıvı dolu keseciklerdir” diyebiliriz. Fibroadenomun kistten farkı, “içinde sıvı değil, hücrelerin olması.” Bu nedenle kistleri daha yumuşak olarak hissederiz. Bugün ortalama her 14 kadından l’inin memesinde kist vardır. Bunların da yarısında kistlerin sayısı birden fazla veya tekrar oluşmuş (nüks) kistlerdir. Kistleri 35 yaşın üzerindeki kadınlarda daha sık görüyoruz.Fibroadenoma ise kanserden sonra en sık rastlanılan içi hücre dolu, yani “solid” kitlelerdir ve 30 yaşın altındaki kadınlarda ortaya çıkar. Ortalama her 100 bin kadından 32’sinde görülür.
 
Her kist kanser riski taşır mı?— Kist de fibroadenom da kanser riski taşır, ancak bu risk özellikle kistlerde o kadar düşük ki istatistiksel olarak yok sayabiliriz. Fibroadenomun kanserleşme riski biraz daha fazla olmakla birlikte, yine de oldukça düşük.
 
• O zaman hangi şişliğin önemli olduğu nasıl bilinecek ?— Bunu değerlendirecek kişi cerrahtır. Cerrah hastanın yaşını, ailesinde veya kendisinde bulunan risk faktörlerini, kitlenin özelliklerini, hareketliliğini, süresini, üzerindeki cilt değişiklikleri, büyüklüğündeki değişiklikleri ve ağrı ile olan birlikteliğini göz önüne alarak, mamografi ve gerektiğinde diğer tetkikleri inceleyerek karar verebilir. Erken teşhiste şişlik haricinde en önemli belirti nedir?— Buna tek bir yanıt vermek mümkün değil. Özellikle meme başı ve meme cildindeki değişiklikler kanser açısından bizi uyarır. Meme başından akıntı veya meme başının içe çökük olması çok önemli. Aynı şekilde meme başında veya cildinde görülen renk ve şekil değişiklikleri, iltihabi görüntüler, meme cildinin portakal kabuğu gibi gözenekli bir hal alması, ilerlemiş meme kanserinin belirtileri olabilir.
 
Meme başından gelen her akıntı önemli midir?— Meme başı akıntısı kadınları en çok endişelendiren konulardan birisi, meme başı akıntılarının önemli bir kısmı, yüzde 90’ı doğal sebeplere bağlı, yani “fizyolojik”tir. Doğal akıntıları her iki meme başındaki birçok kanaldan sıkmakla sarı, yeşil veya süt renginde görüyoruz.Doğal olmayan, yani “patolojik” akıntıların en sık sebebi ise süt kanallarındaki genişleme. Bu genişlemeler genelde meme iltihapları sonrasında oluşuyor. Meme başı akıntısı, sanıldığının aksine, nadiren kansere işaret eder aslında. Meme başı akıntısı, meme kanserinde yüzde 4-5 oranında ortaya çıkan bir bulgu.
 
 Kanser varsa nasıl bir akıntı olur? Değerlendirmede bu akıntının rengi önemli mi?— Özellikle 40 yaşın üzerindeki kadınlarda, tek bir meme başından ve tek bir kanaldan sıkmakla değil, ama kendili-ğinden gelen akıntı, kanseri daha çok akla getirmeli. Akıntıyla birlikte meme başının etrafındaki koyu renkli bölgede şişlik ele geliyorsa, çok daha dikkatli olmalı. Akıntının şeffaf veya kanla karışık olması kanser ihtimalini oldukça artırıyor.
 
 Meme başında ve memenin derisinde olan değişiklikleri biraz daha açabilir misiniz?— Özellikle bu bölgelerdeki egzama benzeri değişiklikler bazen kanserin ilk belirtisi olabiliyor. Ortalama yüzde 2 oranında görülüyorlar. O nedenle meme başında ve meme derisinde değişiklikler olanlar derhal bir cerraha başvurmalı. Eğer iltihap varsa tedavi ile gerileyecektir. Ama uygun antibiyotik tedavisine rağmen iyileşme olmazsa, kanser şüphesi artar.Burada meme başının içe çökmesinden de bahsetmek istiyorum. Bu çökme meme kanserinin bir belirtisi olabilir. Kansere bağlı çökmeleri genellikle tek bir memede görüyoruz. Ancak meme başı doğal olarak da içe çökebilir; örneğin soğukta... Bazen de doğuştan itibaren yapısal olarak meme başı çöküktür. Meme iltihabı geçiren kadınlarda da meme başı içeri çökebiliyor; bu ayrımı yapmak önemli.
 
 Nasıl yapılacak bu ayrım?— Bu ayrımı, hastanın özgeçmişini sorgulayarak yapıyoruz. Daha önce böyle bir çöküntü olup olmadığını, varsa ne kadar zamandan beri var olduğunu öğreniyoruz. 40 yaşın altındaki hastalarda genellikle muayene ve ultrason yeterli oluyor. 40 yaşın üzerinde ise bunlara mamografiyi de ekliyoruz.
 
İltihap ile kanser arasında bir ilişki var mı?— Meme iltihaplarını her yaştaki kadında görebiliyoruz. Özellikle de hamileliğe bağlı iltihap sıklıkla ortaya çıkabilir. Hamilelik süresince veya lohusa döneminde bebeğin emmesine bağlı iltihaplar sıklıkla görülüyor. Bebeğin emerken meme başım zedelemesi, annenin tecrübesiz olması ve sütün tamamının boşaltılamayıp memelerde birikmesinin, bu tür iltihaplarda çok büyük etkisi var. Uygun tedavi ile iltihabı apseye dönüşmeden engellemek mümkün.Ama uygun antibiyotik tedavisine rağmen, iki haftada iyileşmeyen veya iyileşme belirtisi göstermeyen iltihaplara çok dikkat etmek gerekiyor, çünkü bunlar daha önce de söylediğim gibi meme kanserinin belirtisi olabilir.
 
Meme büyüklüğünde de bir değişiklik oluyor değil mi? Bir şikâyet olsun ya da olmasın kadınların kendi başlarına düzenli meme kontrolü yapmaları gerekir mi, memelerinin büyüklüğüne gözlerinin alışması açısından?— Sadece meme büyüklüğü açısından değil, aynı zamanda memenin normal yapısına alışmak açısından da düzenli meme kontrolü gerekiyor. Kadınlar genellikle “kendi kendimi muayene edip de ne olacak, ben hiçbir şey anlamıyorum ki” diyor. Hâlbuki bir cerrah, senede bir kere muayene ettiği kadmın memesini, onun kendisinden daha iyi tanıyamaz.Yeri gelmişken, her iki memenin büyüklüklerinin aynı olmadığını ve birinin diğerine göre biraz daha büyük olabileceğini hatırlatmak isterim. Hasta kendini bildi bileli büyüklük farkı varsa bu normaldir ve herhangi bir şeyin belirtisi değildir.
 
 “Her kadın kendi kendini düzenli olarak muayene etmeli” diyorsunuz, yani?— Evet. Başlangıçta farkı anlamayabilir, ama eline gelen şişlikleri doktoru ile görüşüp ne olduğunu öğrenebilir. Böylece sonraki muayenelerde neye dikkat edeceğini bilecek ve zamanla kendi memesine aşina olacaktır. Ondan sonra da eline farklı bir şey geldiğinde derhal fark edecektir.Aslında “ben anlayamam” sözünün altında “ya elime bir şey gelirse” endişesi yatıyor. Hâlbuki eline bir şey gelecek diye korkmak doğru değil.
 
Asıl korkulması gereken, büyümekte olan bir kanseri kontrol etmeyerek geciktirmek tabii ki. Peki, Türkiye’de ve dünyada meme kanserinin görülme sıklığı nedir? Meme kanserinde ölüm ve iyileşmenin Türkiye’deki oranı nedir?— Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser türü. Ölüme sebebiyet verme açısından ise akciğer kanserinden sonra ikinci sırada.

40 ile 79 yaş arasındaki kadınların ölümlerinin birinci sorumlusu meme kanseri. Örneğin, 30’lu yaşlara dek meme kanseri, ortalama her 2 bin kadından l’inde görülürken, 50’li yaşlarda bu oran 54 kadında l’e, 70’li yaşlarda 14 kadında l’e, 80’li yaşlarda ise 10 kadında l’e kadar yükseliyor. Kabaca dünyada her yıl, 1 milyon kadında yeni meme kanseri saptanıyor. Her yıl 375 bin kadın meme kanserinden ölüyor.Bizim ülkemizde çok düzenli kayıtlar olmamakla birlikte, Batı Anadolu’da yapılan küçük ölçekli bir araştırmada her 100 bin kadından l’nde meme kanseri saptanmış. Ancak meme kanserinin görülme sıklığı, ırk ve etnik farklılıklar gösteriyor. Genel olarak bizim de içinde bulunduğumuz kuzey yarımkürede meme kanseri görülme sıklığı, batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru azalıyor. Yani Ispanya’da Türkiye’ye göre daha fazla meme kanseri görülüyor.
 
Aynı mantıkla Norveç’te İtalya’ya göre daha fazla görünüyor öyle mi? Peki, Türkiye’de bölgelere göre bir değerlendirme yapabilir misiniz?— Norveç, İtalya örneğinde haklısınız. Kuzey ülkeleri bu konuda en yoğun mücadelenin yapıldığı yerler. Türkiye’de de bu mantıkla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Marmara ve Ege’ye göre daha az görülmesi beklenebilir. Ancak bu konuda elimizde kesin bir veri yok.
 
Bu durumda “meme kanseri ülkemiz için önemsiz bir hastalıktır” diyebilir miyiz?— Bunu söylemek mümkün değil. Diğer kanser türlerinden daha farklı olarak, memenin özellikle kadınlar açısından ifade ettiği sosyal önemi de göz önüne alındığında, yakalanma sıklığı görece düşük bile olsa, meme kanseri Türkiye’de de önemli bir hastalık.
 
 Dünyada kanser hastalarının her geçen yıl daha da artacağı söyleniyor, meme kanseri için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Diğer kanser çeşitlerine oranla meme kanseri tedavisindeki başarı oranı daha mı yüksek, yoksa daha mı düşüktür?— Kanser hastalarında genel bir artış olması gayet normal aslında. Özellikle 90’lardan itibaren 50 yaşın üzerindeki kadınlarda meme kanseri saptanmasında belirgin bir artış söz konusu. Her şeyden önce insanlar artık kanser olacak kadar uzun yaşıyorlar. Hormon tedavilerinin kullanımının artması, menopoz sonrası şişmanlığın artması ve fiziksel aktivitenin azalmasının da meme kanserinin görülme sıklığının artışında etkisi olduğu düşünülüyor. Modern dünyada kanser yapan maddelerle temasımız artıyor. Meme kanseri için konuşacak olursak, dünyada görülme sıklığı geçmiş yıllara göre binde 5 oranında artmış durumda.
 
Bu endişe verici bir durum değil mi?— Hayır. Bu artış kimseyi endişelendirmesin, çünkü son yıllarda meme kanserinden ölümlerde de ciddi azalma var. Yine Amerikan istatistiklerine göre 90’larda yüzde 33 civarında olan meme kanserinden ölüm oranları, 2000’li yıllarda yüzde 26,7’ye kadar gerilemiş durumda.9 Bu güzel bir haber. Verdiğiniz rakamlara göre meme kanserinden ölüm oranlan, yüzde 1 ile 2 oranında düşmüş görünüyor. Bu azalmanın sebepleri neler?— En önemli faktör, meme kanserinin artık daha fazla konuşulur olması. Böylece hastalar daha bilinçli hale geliyorlar. Kendi kendilerini daha ciddi kontrol ediyorlar, herhangi bir sorun olduğunu düşündüklerinde derhal bir cerraha başvuruyorlar. Hiçbir sorunları olmasa bile düzenli kontrollerini aksatmıyorlar. Yıllık olağan kontrollerin ve ma- mografik taramaların artması sayesinde, meme kanseri daha sık ama daha erken dönemde yakalanır oldu. Böylece meme kanseri, daha ele gelen bir kitle oluşturmadan bile saptanabiliyor. Hem erken dönemlerde saptanması hem de teknoloji sayesinde tedavi ve seçeneklerinin gelişmesi de etkili tedavi sağlıyor.Tüm bunlar birleştiğinde meme kanseri elli sene önceki kadar korkulan bir hastalık olmaktan çıkmış durumda.
 
 “Erken dönemde ya da belli bir döneme kadar hiçbir belirti göstermeme gibi bir durum söz konusu olabilir ” demiştiniz. Burada düzenli kontrollerin yararı bir kez daha ortaya çıkıyor. Erken teşhisin önemi nedir?— Düzenli kontroller ve gelişen teknoloji sayesinde meme kanseri daha erken dönemde yakalanmaya başlandı. Ma- mografi sayesinde 50 yaş üzeri kadınlarda, kanserli dokunun hissedilebilir büyüklüğe ulaşmasından iki yıl önce yüzde 85-90 oranında saptanabilmekte.Örnek vereyim: 
 
Düzenli mamografi ile saptanan bir meme kanserinin ortalama boyutu 1,1 cm. iken tesadüfen saptanan bir tümörün ortalama boyutu 3,6 cm. Mamografi ile sağlanan erken tanı, kansere bağlı ölüm oranını yüzde 20 ila 70 oranında azaltabilir. Erken dönemde yakalanan meme kanserinin, hem tedavisi daha kolay yapılıyor hem de daha iyi kozmetik sonuçlar alınıyor. Doğal olarak ölüm oranları da düşüyor.Yapılan çalışmalara göre koltuk altı lenf düğümlerine sıçrama yapmamış, yani erken dönemde yakalanmış meme kanserinde beş yıllık genel yaşam süresi yüzde 83 iken, lenf düğümlerinde sıçrama varsa genel yaşam süresi yüzde 73’e kadar geriliyor. Kanserin sıçradığı lenf düğümü sayısı arttıkça genel yaşam süreleri yüzde 15-20’lere kadar düşüyor.
 
• Erkekler de meme kanseri olabilir mi, Türkiye’de yaşayan erkeklerin meme kanseri riski nedir? Erkekler böyle tanı ile karşılaştıklarında şaşırıyor mu? Erkekler nasıl tepki veriyorlar?— Tüm meme kanserlerinin yaklaşık yüzde l’i erkeklerde görülüyor. Meme kanseri, erkeklerde görülen tüm kanser çeşitlerinin binde 2’sinden ve ölümlerin ise binde 14’ünden sorumlu.Erkeklerle ilgili deneyimler genel olarak sınırlı, ancak çoğunlukla geç kalmış olarak geliyorlar; çünkü kendilerinde meme kanseri olabileceğine ihtimal vermiyorlar. Meme dokuları da az olduğundan kanser genellikle göğüs duvarına sıçramış oluyor. Bu da hem tedaviyi güçleştiriyor hem de yaşam sürelerini kısaltıyor ve ölüm oranlarını artırıyor. Genellikle doktorun yanılmış olacağını düşünüp, doktor doktor dolaşıyorlar. Sonra da ikna olduklarında tedaviye daha kolay adapte oluyorlar. Sanırım bu da “meme” kav-ramının kadında yarattığı etkiyi erkeklerde yaratmaması ile ilgili.
 
Türkiye’de kadınlarda ve erkeklerde görülme yaş aralığı nedir?— Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi genellikle ileri yaşlarda meme kanserine yakalanılıyor. 40 yaşından itibaren görülme sıklığı artmakla birlikte, 65 yaş ciddi bir sınır. 65 yaşın üzerinde meme kanserine yakalanma riski 65 yaş altındakilere göre yaklaşık altı kat artıyor. Meme kanserlerinin ortalama yüzde 60-65’i 50 yaş üzerindeki kadınlarda görülüyor, yüzde 25’i de 40-49 yaş aralığında görülüyor.Ancak tabii ki tüm insanlar, meme dokusunun oluştuğu ergenlik yaşlarından itibaren hayatlarının sonuna kadar risk altındalar.
 
 Kimler meme kanserine yakalanır? Kimler meme kanseri açısından risk taşıyor? Bu riskleri ortadan kaldırmak mümkün mü?— Bu konu hakikaten karmaşık ve tartışmalı, çünkü gerçek sebep ve riskler bilinse, tedavi de tam anlamıyla yapılabilecek. Yine de klasik olarak yüksek, orta ve düşük risk faktörleri olarak ayırmak mümkün.Aslında meme dokusunun erkeklere göre daha fazla olması ve kadınlık hormonları nedeniyle kadın olmak en büyük risk faktörü. Yüksek risk faktörleri arasında meme ve yumurtalık kanseri oluşturmayı kolaylaştıran bazı genlerin varlığı en ön sırada.Ayrıca memeye yapılan biyopsilerde, kanser olma riski fazla olan bazı iyi huylu belirtilerin bulunması da önemlidir. Bu nedenle daha önce yapılmış biyopsi raporlarının ömür boyu saklanması gerekiyor. Yine daha önce savaş veya tıbbi amaçlı tanı veya tedavi gibi çeşitli sebeplerle göğüs duvarına ışın tedavisi alınması da yüksek risk faktörüdür.
 
 En önemli faktör genlerimiz gibi duruyor öyleyse?— Örneğin “BRCA 1” ve “BRCA 2” adını verdiğimiz genlerin varlığı, meme kanseri riskini yüzde 60-85 oranında artırıyor. Gerçekten de yapılmakta olan birçok bilimsel çalışma, genetik imzamızın belki de tek faktör olacağını iddia ediyor. Bu bir yandan da umut verici bir gelişme: Genetik mühendisliği sayesinde belki de yakın zamanda daha anne karnındayken bir insanda meme kanseri geli- şip-gelişmeyeceğini kestirebileceğiz. Bunu başardığımızda, genetik müdahalelerle kanserin oluşumunu da engellemek mümkün olacaktır.Ancak tüm bunlar aynı zamanda tıbbi etik açısından tartışmalı konular.
 
Erkeklerde de genetik faktör etkili mii— Evet. Erkeklerde de genetik mutasyonla meme kanseri arasında bir ilişki var.
 
Orta derecede risk faktörleri nelerdir?— Bunların başında yaş geliyor. 40-50 yaşından sonra risk artmaya başlıyor ve 65 yaşından sonra en yüksek seviyelere ulaşıyor. O nedenle 40 yaşından sonra her yıl düzenli olarak doktor kontrolü yapılmasını öneriyoruz.Ailedeki kadınların meme kanserine yakalanmaları veya hastanın kendisinin daha önce meme kanserine yakalanmış olması da önemli. Yoğun bir meme dokusuna sahip olmak veya biyopsi ile bazı iyi huylu meme hastalığı tanısı konması da riski orta derecede artırır.
 
 Ailemizdeki kadınlarda bu hastalık varsa bu bizim de yakalanma riskimizin yüksek olduğunu gösterir mi?— “Ailemizdeki kadınlar” derken, öncelikle birinci ve ikinci derece akrabaların bizi daha çok ilgilendirdiğini belirtmeliyim. Akrabalık derecesi uzaklaştıkça risk de azalıyor.Burada bahsettiğimiz anne, teyze, anneanne, kız kardeş, kendi kızı gibi yakın akrabalar. Özellikle bu akrabalar meme kanserine 40 yaşın altında yakalanmışlarsa veya birden fazla akrabada görülmüşse risk biraz daha fazladır. Erkek tarafındaki meme kanserleri de önem arz eder.Şu ayrımı özellikle vurgulamak istiyorum:
 
 Evet, meme kanserinde ailesel geçiş söz konusudur, ancak bu, “ailesinde meme kanseri olan her kadın mutlaka meme kanserine yakalanacaktır” olarak algılanmamalı. Çünkü aslında meme kanserinde ailesel geçiş, yüzde 10-15 civarında; yani her 8-10 meme kanserli kadından sadece l’inde ailesel geçiş var. Diğerleri bireysel olarak bu hastalığa yakalanmıştır.Bu nedenle ailesinde meme kanseri olanların hemen endişeye kapılmalarına gerek yok. Normal takiplerini yaptırdıkları sürece korkacak bir sebep yok. Ayrıca daha önce bir memesinde kanser gelişmiş kadınlarda yeniden meme kanseri gelişme riski normale göre iki-dört kat artacaktır. Böyle hastaların planlı kontrollerine daha dikkat etmelerini öneriyoruz.
 
 Ailedeki meme dışındaki kanserlerin, meme kanserine etkisi var mı?— Ailedeki kadınlarda meme kanseri ile birlikte veya tek başına yumurtalık kanseri görülmesini de meme kanseri açısından bir risk faktörü olarak algılayabiliriz. O nedenle daha yakın bir takip gerektirir.Bir de ailede farklı kanser hastaları (akciğer, prostat, bağırsak vb.) sıklıkla görülüyorsa, o zaman bu ailede kansere bir yatkınlık var demektir. Bu durum aile bireylerinde meme kanserine de yakalanma olasılığını akla getirir.• Düşük risk faktörlerinden de bahseder misiniz?— Düşük derecede risk faktörleri arasında genellikle hor- monal faktörler yer almakta. İlk âdetin 12 yaşın altında görülmesi, menopoza 55 yaşından sonra girilmesi, menopozdan sonra uzun süreli ve kontrolsüz hormon kullanılması, hiç doğum yapmamak, geç yaşta doğum yapmak, emzirmemiş olmak gibi.
 
 Fer t il çağ süresi ne demektir? Bu sürenin uzun olması meme kanseri riskini nasıl etkiler?— “Fertil çağ” doğurganlığın var olduğu dönemin adı. Kabaca ilk âdetin görülmesi ile âdetten kesilme dönemi arasındaki süreçtir. Bu dönemde kadınlık hormonları aktiftir. Meme kanserinin oluşumunda da özellikle östrojen ve progesteron hormonları çok etkin rol oynar. Dolayısıyla bu dönemin uzun sürmesi, kadının daha uzun süre bu hormonların etkisinde kalmasına sebep oluyor. Sonuçta meme kanseri riskinde göreceli bir artış oluyor.# Kadınlarda doğurma yaşı önemli mi? 
 
Hiç doğum yapmamış kadınlarda görülme sıklığı nedir?— Hiç doğum yapmamak ve 35 yaş sonrasında doğum yapmak riski az da olsa artırır. Ancak bu durum da tek başına ciddi bir risk faktörü sayılmaz.# Doğumdan sonra bebeği emzirmenin nasıl bir etkisi var?— Hamile kalmak, doğumdan sonra bebeği emzirmek gibi durumlar, kadınlık hormonlarının salgılanmalarında değişikliklere neden oluyor. Bu dönemlerde özellikle östrojen salgılanması azaldığından, memeler bu hormonların etkisine daha az maruz kalıyor. Böylece meme kanseri riskinde bir azalma bekleniyor. Daha fazla doğum yapan kadınların ve çocuklarını uzun süre emziren kadınların memekanseri riskinin daha az olduğunu kabul ediyoruz. Ama emzirmenin tek başına mı, yoksa hamile kalma süreciyle birlikte mi etki ettiği konusu tartışmalı.
 
 Doğum kontrol hapı kullanımının da meme kanserini artırdığı yolunda söylentiler var, doğru mu? Kullanım süresi önemli mi, böyle bir risk varsa tabii?— Doğum kontrol hapı kullanımı da oldukça tartışmalı bir konu. Meme kanserine neden olup-olmadığı konusunda çok çeşitli araştırmalar var. Bunların bir kısmı kanser sebebi olduğunu ileri sürerken, bir kısmı da tam tersi kanıtlar ortaya koyuyor. Son zamanlardaki ortak görüş, beş yıl süreyle doğum kontrol hapı kullanmanın meme kanseri riskini bir miktar da olsa artırdığı yönünde. Ancak kullanımı kesildikten beş yıl sonra risk, ilacın hiç kullanılmadığı dönemdeki oranlara geriliyor.
 
Aynı durum menopoz sonrası kullanılan hormon destek tedavileri için de geçerli. Bugün uzmanlar beş yıl süreyle kontrollü olarak hormon desteğinin herhangi bir zararı olmadığı konusunda birleşiyorlar. Ancak riskin yüksek olduğu durumlarda, hem doğum kontrol haplarının hem de menopoz sonrası hormon destek tedavilerinin kullanılmaması daha güvenli.Zaten ailede meme kanseri varlığı gibi konularda kadın hastalıkları uzmanları ile cerrahlar birlikte hastayı değerlendirmeli ve karar vermeliler.Sonuç olarak, bu ilaçların ilgili doktorun kontrolünde güvenle kullanılabileceğini tekrar vurgulamak isterim.
 
Hareketsizlik, beslenme düzeni, sosyoekonomik düzey bu hastalığın görülme sıklığını etkiler mi? Düzenli egzersiz yapılması ve sağlıklı ve dengeli beslenilmesi meme kanseri riskini azaltır mı?
 
— Hareketsizlik ve sosyoekonomik düzey, meme kanseri için düşük de olsa risk faktörü. Özellikle menopoz sonrası aşırı şişmanlık meme kanseri riskini iki katma kadar artırabiliyor. Benzer şekilde yüksek hayat standardı da meme kanseri riskini artırabiliyor.Beslenme ise yine tartışmalı bir konu. Tıpkı hormon ilaçları gibi her iki yönde de iddialar var. Özellikle yağlı gıdaların tetikleyici rolü üzerinde duruluyor. Aslına bakarsanız, yüksek hayat standardının getirdiği yeme alışkanlıkları bu riski artırıyor. Hepsini toparlarsak, meme kanseri riskini biraz da olsa azaltmak için dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve kilo alimim kontrol etme tavsiye edilir.
 
Peki, alkol ve sigara kullanımı yakalanma riskini nasıl etkiliyor?
 
— Alkol alımı konusunda bir fikir birliği mevcut. Günlük olarak 15 gram ve üzerinde alkol alımında risk, yüzde 50 oranına kadar artabiliyor.Sigara içmek ise tartışmalı bir konu. Hatta bazı araştırmacılar sigara dumanına pasif olarak maruz kalanların, aktif içicilerden daha fazla risk altında olduğunu belirtiyorlar.
 

 Pratikte sizin hastalarınızda en sık gördüğünüz risk faktörleri nelerdir?

 
— Aslında şaşırtıcı gelecek ama hastalarımızda bu klasik sebeplerin çoğu yok. Yani hastalarımızın neredeyse yüzde 60-70’i daha önce memesinde herhangi bir şikâyeti olmayan, en az iki doğum yapmış, bebeklerini en az bir yıl emzirmiş, doğum kontrol hapı veya menopoz sonrası hormon ilacı kullanmamış, 14-15 yaşında âdet görmeye başlayıp, 40’lı yaşlarında menopoza girmiş kadınlar. Çoğunun ailesinde hiç meme kanseri olan akrabası da yok.Bu da meme kanserinde genetik yatkınlığın önemini gösteren diğer bir işaret aslında.
 
 Hamilelikte meme kanseri görülebilir mi, risk oranı nedir? Meme rengi değişikliği hamilelikte de oluyor, bu da kanser belirtisi midir?— Gerek hamilelik sürecinde, gerekse doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde meme kanseri olabilir. Ortalama her 3 bin-10 bin gebelikte 1 meme kanseri görülüyor. Klasik bilgilerimize göre erken yaşlarda doğum yapmak ve birden fazla doğum yapmak meme kanseri riskini azaltıyor.Hamilelikte memenin büyümesi ve özellikle meme başı etrafındaki bölgenin renginin koyulaşması doğal bir süreç; bunların kanserle ilgisi yok. Ancak bu belirtiler kanserde de olabileceği için bazen gebeliğe bağlanıyor ve fark edil- meyebiliyor. O nedenle hamilelik sürecinde doktor kontrollerinin aksatılmaması gerekiyor.
 

 Risk analizi nedir? Her yerde yapılıyor mu?

 
— Risk analizinde, bahsettiğimiz tüm bu etmenler değerlendirilerek, kadınların bireysel kanser riski hesaplanıyor. Sadece aile öyküsü veya kadının kendi öz geçmişi değil, gerekirse ileri genetik testler de yapılıyor. Bu uygulamalar için özel bilgisayar programları kullanılıyor, ancak bu işlem sanıldığı kadar basit değil.Meme kanserinin sık görüldüğü İskandinav ülkelerinde çok daha yaygın bir şekilde uygulanırken, ülkemizde bunu uygulayan pek az merkez var. Çoğunlukla eksik ya da yanlış değerlendirmeler yapılmakta. Çünkü bu risk değerlendirmesi uygun yapılmadığında riskin tam doğrulukla algılanması mümkün değil.
 
 Bu da yanlış analiz ve yanlış risk düzeyi hesaplamalarına sebep oluyor. Sonrasında da tanı ve tedavi yönlendirmeleri (erken tarama, ilaç, cerrahigibi) yanlış yapılıyor. Özellikle genetik testlere dayanan danışmanlık çok daha ileri tecrübe gerektiriyor.O nedenle gerçekten yüksek riske sahip kadınların daha özenli bir seçimle, kendilerini bu merkezlere teslim etmelerini tavsiye ediyoruz. Devlet hastaneleri arasında henüz risk analizi yapılabilecek organizasyon tam anlamıyla gerçekleştirilemedi, ama Marmara Üniversitesi gibi merkezlerde bu poliklinik başarıyla yürütülmektedir. Umarız bu uygulamalar yurt çapında daha yaygın hale gelir.
 
 Kadında ve erkekte risk faktörü değerlendirmesi aynı mı?
 
— Tüm meme kanserlerinin yüzde 99’u kadınlarda görüldüğünden bu programların ana hedefi kadınlardır.
 
Kanserin her iki memede de görülebilme sıklığı nedir?— Kanserin her iki memede görülme sıklığı binde 3 ile 12 arasında değişir. Burada yelpazenin geniş olmasının sebebi tanım ile ilgili. Bazı araştırmacılar her iki memede kanser tanımını “aynı anda her iki memede de ortaya çıkan” olarak kabul ederken, bazıları da “bir yıl süreyle arka arkaya iki memede çıkan” kanseri kabul ederler.
 
 Kansere benzer belirtiler veren meme hastalıkları nelerdir?— Aslında her belirti kanser şüphesi uyandırabilir. Örnek vereyim: “Fibroadenom” adını verdiğimiz ve doğurganlık çağında kadınlarda sıklıkla gördüğümüz selim hastalık, ele bir kitle gibi gelecektir. Bazen 10 cm.’yi bulan dev boyutlarıyla fibroadenomhr ele kansermiş gibi gelebilir.Aynı şekilde meme başı akıntıları meme kanserinde de görülebiliyor. Ama aslında bunların yüzde 95’i selim sebeplerle ortaya çıkmakta. Özellikle meme başı ve memecildini tutan egzama benzeri deri hastalıkları meme kanseri sanılabilir.Bazen de bir iltihap veya apse meme kanseri gibi belirti verebiliyor. Sadece hasta tarafından değil, doktorlar tarafından da mamografilerdeki veya ultrasondaki bazı görüntüler meme kanseri şüphesi uyandırabilir. Böyle durumlarda MR veya biyopsi gibi daha ileri tetkikler istiyoruz.Toparlarsak, her türlü belirti meme kanserini düşündürebilir.
 
 Bu nedenle, “memesinde herhangi bir değişiklik gören her kadın, kontrol zamanını beklemeksizin bir genel cerraha veya meme cerrahına başvurmalı” diyoruz. Ancak her belirtiyi ciddiye almayı önerirken, bunların çok büyük bir çoğunluğunun da kanserle ilgisi olmayan selim sebepler olduğu akıldan çıkarılmamalı.Özetle “memedeki her belirtiyi dikkate alın ve cerraha başvurun ama bu süreçte de hayatı kendinize zehir etmeyin” demek istiyoruz.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp