Meme Kanseri Erken Teşhis İçin Ne Yapmalısınız?

Meme Kanseri Erken Teşhis İçin Ne Yapmalısınız? : Erken teşhis için uygulanan 3 temel yöntem var
 
1- Düzenli yapılan kendi kendini muayene
 
2- Uzman bir hekime muayene olma
 
3- Mamografı
 
Normalde risk artışı olmayan kadınlar için 20- 39 yaşları arasında her ay kendi kendini muayene ve 1-3 yıl ara ile bir defa uzman hekime muayene olmaları öneriliyor. 40 yaş üstünde ise her ay kendini muayeneye ek olarak her yıl uzman bir hekime muayene olunması ve her yıl mamografı çektirilmesi öneriliyor.Yukarıda sayılan bazı risk faktörleri taşıyan kadınların ise mamografı çektirmeye 35 yaşından sonra başlamaları öneriliyor.Göğüs bölgesine genç yaşta radyoterapi uygulanan kadınların 30 yaşından önce yılda bir defa, 30 yaşındansonra yılda iki defa uzman bir hekime muayene olmaları ve ışın tedavisi uygulandıktan on yıl sonra her yıl mamografı çektirmeye başlamaları öneriliyor fakat işlemin 30 yaşından önce başlamaması öneriliyor.
 
Aile yakınları arasında meme kanseri olan kadınların her yıl bir uzman bir hekime muayene olmaları gerekiyor. Ailede meme kanserine yakalanan bireyde hastalık kaç yaşında ortaya çıkmış ise, o yaştan 10 yıl önce başlayarak her yıl mamografi çektirmeleri gerekiyor. Örneğin annesi 43 yaşında meme kanserine yakalanan bir kadın, 33 yaşından itibaren her yıl mamografı çektirmeye başlamalıdır. Fakat annesinin yaşı kaç olursa olsun 25 yaşından önce mamorafı çektirilmesi önerilmiyor.Eğer genetik bir geçiş söz konusu ise 25 yaştan itibaren yılda bir veya iki defa uzman bir hekime muayene olmaları ve yılda bir kez mamografı çektirmeleri gerekiyor. Yine bu yaştan itibaren yılda bir veya iki defa jinekolojik muayene olmaları ve yumurtalıklarını ultrasonla kontrol ettirmeleri öneriliyor (Bu kadınlarda yumurtalık kanseri gelişme riski de yüksek).

Herhangi basit bir hastalık tanısı almak bile günlük yaşam dengelerimizi bozarken, meme kanseri teşhisi konması, kişinin yaşam dengelerini psikolojik, sosyal, ekonomik olarak ciddi biçimde etkileyebiliyor. Bir kadın için meme kanseri tanısı konması; ekonomik gücünü, işini, vücudunun cinsel kimliğini oluşturan bir parçasını, bu parçasının işlevini ya da tümüyle yaşamını yitirme olasılığıyla karşı karşıya kalma anlamına geliyor. Bu bakımdan meme kanseri tanısı hem hastalarda hem de hasta yakınlarında olumsuz düşünceler ve korku uyandırıyor. Oysa günümüzde kanser hastalığının tedavisi en gelişmiş teknolojilerle yapılıyor ve pek çok hasta tedaviden sonra tekrar eski sağlığına kavuşabiliyor.

Meme kanseri tanısıyla birlikte gelen olumsuz düşünceler ve tedavi sürecindeki belirsizlik, kişinin var olan uyum sağlama mekanizmalarını sarsıyor ve bu mekanizmaların yeteri kadar kullanılamamasına neden oluyor. Meme kanseri tanısı konan kişinin geleceğe yönelik beklentileri, planları bozulabiliyor ve kişi hayatı üzerinde sahip olduğu gücü yitirdiğini hissetmeye başlayabiliyor. Bunun sonucunda korku, kaygı, çaresizlik gibi duygular yaşanabiliyor.

Meme kanseri tanısı konuldu, şimdi sizi nasıl bir süreç bekliyor?

Meme kanseri olan kadınlarda en sık görülen korkuların başında; kanserin yayılma ya da tekrarlaması, acı çekme ve ölüm korkusu geliyor.

Meme kanseri olan kadınlar, tanı aldıktan sonra ve tedavi sürecinde bazı psikolojik evrelerden geçiyor. Siz de bu evrelerden geçebilirsiniz. Çoğunlukla tanıya verilen ilk tepki “inkar” oluyor. Meme kanseri tanısı aldığınıza inanamıyor olabilirsiniz, hastaların meme kanseri olduğunu kabullenmesi gerçekten zor bir durum. Pek çok kişi önce bir şok yaşıyor ve bu teşhisi inkar ediyor. İnkar evresinden sonra öfke evresine girebilirsiniz. Kendinizi sürekli “Neden ben?” derken bulabilirsiniz. Çevrenizdeki insanlara kızgın olmanız, onlara karşı öfkeli davranmanız da mümkün. Bu dönemde hastalığınıza nedenler bulabilir, “Ailem beni çok üzdü, o yüzden meme kanseri oldum” diye düşünebilirsiniz. Daha sonra uzmanların “pazarlık” olarak tanımladığı evreye girebilirsiniz. Bu dönemde kendinizi kendinizle hesaplaşırken bulabilir, aklınızdan “Sigarayı bıraktığım için meme kanserini yeneceğim”, “Bu hastalığı kendime ben getirdim, ben ortadan kaldıracağım” gibi düşünceleri aklınızdan geçirebilirsiniz.

Çoğu zaman pazarlık döneminden sonra “depresyon” ve keder” evresi gelir. Tedavinin başlamasından bir süre sonra hastalığınızın varlığını inkar edememeye başlarsınız. Ameliyat ve tedavi süreci hayatınızı kısıtlamaya başlayabilir. Kendinizi umutsuzluk ve çaresizlik içinde bulabilirsiniz. Bu evreyi de atlattığınızda “kabullenme” evresi başlar. Bu evrede kendinizi ne üzgün, ne de kızgın hissedeceksiniz. Kabul etmek, umut etmekten vazgeçmek değildir. Bu döneme geldiğinizde tedavinize dört elle sarılıyor olacaksınız. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu evrelerin hepsi her meme kanseri hastasında görülmüyor. Ayrıca bu evrelerin yaşanma süreci, hastadan hastaya çok farklılık gösterebiliyor.

Hastalığınızın tedavi sürecindeki psikolojik etkileri neler?

Kanser tanısının alınmasıyla birlikte gelen bütün bu zorlu süreçler psikolojik olarak yıpranmanıza ve bazen de psikolojik bir bozukluk göstermenize neden olabilir. Yapılan araştırmalar, meme kanseri hastalığına bir psikolojik sorunun eşlik etme olasılığının yaklaşık yüzde 50 olduğunu gösteriyor. Meme kanseri hastalarında en çok görülen psikolojik bozukluklar ise depresyon ve kaygı bozuklukları.

Ne zaman psikolojik destek almalısınız?

  • Kendinizi devamlı mutsuz, endişeli, sıkıntılı, gergin, huzursuz hissediyorsanız,
  • Sorunlarınızı çözemediğinizi düşünüyorsanız,
  • Yaşadığınız sorunları hekiminiz, aileniz veya çevrenizle paylaşmaktan çekiniyorsanız,
  • Dikkatinizi toplamakta güçlük çekiyorsanız,
  • Öfkenizi kontrol etmekte zorlanıyorsanız
  • bir psikologtan ya da psikiyatri uzmanından destek almanızı öneriyoruz. Hasta psikolojisine girip hayata küsmek, tedavinizi de olumsuz etkileyebilir. Kendinizi böyle bir duruma sokmaktan kaçınmalısınız. Gerektiği durumlarda psikolojik destek almanız, böyle bir psikolojiye girmenizi önleyecektir.
Eğer bu tür bir destek alacak maddi imkanlara sahip değilseniz, hekimlerinize her türlü soruyu sormalı, iç huzursuzluğunuzu çekinmeden hekimlerinizle ve çevrenizdeki insanlarla paylaşmalı ve hekiminizle birlikte ortak bir çıkış yolu bulmaya çalışmalısınız. Derdinizi paylaşmanız, psikolojik stresinizi de azaltır.

Psikolojik desteğin yararları neler?

Korku ve kaygılarınızı azaltarak yaşam kalitenizi yükseltir,
Sizi hastalığınızla daha iyi başa çıkar hale getirir,
Yeni yaşamınıza uyum sağlamanızı kolaylaştırır,
Tedavi sürecine ve hastalığa bağlı olarak yaşamınızın çeşitli alanlarında ortaya çıkacak problemlerle başa çıkabilmenizi sağlar,
Yaşamın olumlu yanlarını görmenizi sağlar,
Bağışıklık sisteminizi güçlendirerek fiziksel sağlığınızı da olumlu yönde etkiler,
İleride daha şiddetli bir psikolojik bozukluk yaşama ihtimaliniz varsa, bu durum önlenmiş olur.

Psikolojiniz meme kanserini etkiler mi?

Bedenimiz ve zihnimiz birbiriyle sürekli iletişim halindedir. Psikolojimizin olumlu olması, bedenimizi de olumlu etkiler. Örneğin kendimizi mutsuz hissettiğimiz bir anda başımız ağrırsa, mutlu olduğumuz bir ana göre bu ağrıyı daha şiddetli hissederiz. Olumlu düşünmek, bağışıklık sistemimizi de olumlu bir şekilde etkiler. Ancak bu durum “Kendimi hiç kötü hissetmemeliyim, olumsuz bir şey düşünmemem lazım” şeklinde algılanmamalı. Herkesin kendini nedenli-nedensiz kötü hissettiği zamanlar olabilir. Hiçbir insan sürekli çok mutlu, kaygısız, neşeli ya da enerjik olamaz, bu nedenle kendinizi kötü hissettiğinizde “Hastalığımı olumsuz etkiliyor muyum?” diye düşünmemelisiniz. Duygu durumunuzdaki küçük değişimler hastalığınızı hemen etkilemez.

Sürekli pozitif bir tutum içinde olmak zorunda mısınız?
Olumlu düşünmek, sürekli mutlu olmak, iyi şeyler olacağını düşünmek değildir; hastalığınızla ilgili gerçekleri görmek, olasılıkları anlamak ve mücadeleye devam etmektir. Önemli olan, kötü hissettiğiniz ve hastalığa odaklandığınız zamanları mümkün olduğunca azaltmaya çalışmanızdır. Bu dönemlerde dikkatinizi başka aktivitelere vermeye çalışmanız, olumsuz duygularınızın farkına varmanız, bu duyguları kabullenmeniz ve ifade edebilmeniz size yarar sağlar.
Hayatınızı büyük ölçüde eskiden olduğu gibi sürdürmeye ve hatta mümkünse hayatınıza yeni şeyler sokmaya çalışabilirsiniz. Bu yeni bir yerin görülmesi olabileceği gibi, yeni bir hobi edinmek ya da yeni insanlar tanımak da olabilir. Unutmayın ki, yeni aktiviteler bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp