Özsaygı Eksikliği

Özsaygı Eksikliği :

Derinlerde taşınan aşağılık duygusunun ne denli yaygın olduğunu görmek, benim için hayret verici bir durum oldu diyebilirim. Bunun yetiştirilme ve gelişim tarzımıza yansımış kültürel bir sorun olması gerekir. Bu üzerinde yoğun bir araştırma yapılması gereken ve de şüphesiz bir gün yapılacak olan bir konudur. Kendini aşağı görme hisleri derin ve gizli de olsalar davranışlarımız yoluyla kendilerini dışa vururlar. Bizler genellikle kötü hislerin aşırı telafisine uğraşır, güçsüz hissettiğimizde güçlü gibi davranırız. Yıllar önce hayatını felç edecek denli ciddi sırt ağrısından şikayetçi, kendini "yıkılmaz adam" diye nitelendiren bir hastanın bakımım altına girmiş olması bunun en iyi örneklerinden birini oluşturur. Yanımda çalışanların hazırladığı rapora göre bu kişi durmadan yakın mücadelede, maddi sorunlar ve karşı cins konularında üstün yeteneğiyle böbürlenmekteydi. Benim muayenehanemde ise sırt ağrısıyla başa çıkmadaki yetersizliği yüzünden durmaksızın ağlamıştı. Duygusal açıdan ne denli yıkı1maz olduğunu umutsuzca kendine ve tüm dünyaya kanıtlamaya çalışan küçük bir çocuktu.

Öyle görünüyor ki pek çoğumuz için saplantılı biçimde sahip olduğumuz başarma ve elde etme gereksinimleri, kendini aşağı görme hislerinin derinlere işlemiş birer yansımasıdır. Bu nereden kaynaklanırsa kaynaklar sırı, elde etme ve en iyi ebeveyn, en iyi öğrenci ve en iyi.çalışan olma gibi ideal rolleri edinme gereksinimleri GMS hastalarında çok sık rastlanan özelliklerdir.

Tipik bir örnek olarak saplantılı biçimde sıkı çalışıp ardından da başarılı bir iş kuran, geniş ailesinin. de reisi ve yardımseveri haline gelen bir hastamdan söz edebilirim. Sahip olduğu bu rol den keyif almakla birlikte çok derin sorumluluk duyuyordu. Yetişkinlik yıllar boyunca tüm tedavilere direnen bir alt sırt ağrısı çekmişti. Bana geldiği sırada ağrının seyri iyice yerleşmiş ve yaşamının bir parçası haline gelmişti. Gerilim kaynaklı ağrı fikrini anlıyor ancak bir yaşam boyu yerleşmiş bu seyri silip atamıyordu. Bu tür hastalar için sıklıkla gereksinim duyulan psikoterapi ye girmek için fazla yaşlı olduğunu söylüyordu. Bu tedaviden edindiği birincil fayda sırtında yapısal bir sorunun olmadığından emin olması oldu.

Bir başka hasta ise aile şirketinin bir yeni kolunu açmadan hemen önce ilk çocuk sahibi olan yirmilerinde genç bir beydi. Bu iki yeni sorumluluğun eşzamanlı olarak yaşamına girmesi oldukça titiz bir yapıya sahip olan bu genç adamda GMS'ye bağlı şiddetli alt sırt ağrısına yol açmıştı. Gösterdiği belirtilerin kaynağının iç gerilim olduğunu fark eder etmez ağrı yok oldu. Daha sonra da değinileceği gibi farkındalık GMS'den kurtulmanın anahtardır.

Bu iki kişinin ortak yanlan ikisinin de büyük bir sorumluluk duygusuna ve hem iş hem de aile konularında başarılı olmak için çok güçlü içsel dürtülere sahip olmalıydı. Bu kimselerin denetlenmesine gerek yoktur; onlar kendi kendini harekete geçiren, öz disiplin sahibi ve kendi kendilerinin en sağlam eleştirmenidir.

GMS'ye yakalanan kişiler çoğunlukla fazlasıyla rekabetçi, başarı odaklı, istediğini elde eden ve genellikle de oldukça beceriklidir. Bizim kültürümüzde başarı çoğunlukla etkin mücadele yetisini gerektirir ve bu onlarda vardır. Kendilerine büyük baskı uygulamaya alışıktırlar ve genelde de kendilerini yine de yeterince yapmamış gibi hissederler.

Bazen mükemmeliyetçilik kendini alışılmadık biçimlerde ortaya koyar. Bir keresinde bir çiftlikte büyümüş bir adamla karşılaştığımı anımsıyorum. Bana ilk kitabımı okuduğunu ancak saman toplama mevsimi gelip de kendinde saman balyalarını kusursuz şekilde istiflemek adına güçlü bir takıntısı olduğunu görene dek, mükemmeliyetçiliğin onun kişiliğinde nasıl dışa vurulduğunu bir türlü keşfedemediğini söylemişti. Bu noktada eğer çalışkan, titiz ya da aşırı azimli ve mükemmeliyetçi olmanın nasıl GMS'nin ortaya çıkmasına neden olduğu aklınızı kurcalıyorsa, merakınızda haklısınız. Bu kişilik özellikleri ve ağrı sendromu arasında bir ilişki olduğu açıktır, ancak bu nedir? Bunu anlayabilmek için endişe ve öfke üzerinde durmamız gerekir.

(Endişe ve Öfke) Psikoloji ya da psikiyatri eğitimi almamış olduğumdan bu psikofizyolojik süreçte olup bitenlere dair kullandığım kavram ve açıklamalarımın bu alanlarda çalışan uzmanlarca zaaf duyabileceklerinin farkındayım. Ancak bu kitap sıradan okur için kaleme alınmıştır ve jargon ya da karmaşık kavramların noksanlığı da muhtemelen hoşnutlukla karşılanacaktır. Bu alanlarda eğitim almamış olmama karşın bu ağrı sendromları ve bunların nedenleri konusunda yaptığım gözlemler psikoloji uzmanlar tarafından ciddiye alınmalıdır. Bizim burada yaptığımız salt zihinsel-duygusal olan ile bedensel olan arasında uzanan hemen hemen el değmemiş bir alanı keşfe çıkmaktır. Bunlar arasında ne yazık ki modern tıp biliminin keşfetmeye gönülsüz olduğu (birkaç bildik istisna dışında) güçlü ve önemli bir bağ söz konusudur. Bu isteksizliğin nedeni "Zihin ve Beden" adlı yedinci bölümde tartışılmaktadır. Benim GMS tanı ve tedavisine dair deneyimlerim duygusal ve bedensel olanın bağlandığı bu gizemli alanda neler olup bittiği konusuna bir nebze ışık tutmaktadır.

Öfke ve endişenin birlikte ele alınıyor olma nedeni kanımca bunların çok yakın ilişkide olmaları ve GMS ve benzeri rahatsızlıkların ardındaki temel hisler olmalarıdır. GMS deneyimimin başından bu yana hastaların çoğunluğunun yukarıda tanımlanan kişilik özelliklerine sahip oldukları çok açıktı. Bu özelliklere sahip olduklarına karşı çıkanlar ise sonunda pek çok duygusal kaygı taşıdıklarını, ancak bunları inkar etme ya da "zihinden kovma" yoluna başvurduklarını itiraf etmişlerdir.

Bu kişilik özelliklerinden oluşan dağarcığa bakarak endişenin GMS'den sorumlu olduğu ifadesini kullanmak hiç de zor değildir, çünkü böyle bir bireyin işlerin nasıl gelişeceğine dair de endişesi olacaktır. Endişe insana özgü bir olgudur, korkuyla ilişkili ancak ondan çok daha gelişmiştir; ne de olsa kökleri beklenti geliştirmek gibi hayvanların sahip olmadığı bir yetiden doğar. Endişe tehlike algısına yanıt olarak ortaya çıkar ve algı1anan şey mantıkdışı olmadığı sürece endişe de mantıkdışı değildir, ki genellikle de durum böyledir. Endişeli kimse genellikle çok az tehlike olduğu ya da hiç olmadığı durumlarda dahi bu beklenti içine girer. Bu, insanoğlunun doğasında vardır. Ancak büyük oranda bilinçsiz ya da çok iyi bilinen bastırma mekanizmasınca saklanarak bilinçdışında tutulan hislerden üretildiğinden kişi genellikle bu endişenin farkında olmaz. Bu hislerin hoş olmayan, utanç ve çoğunlukla acı yeren doğası ve ürettiği endişe yüzünden, bastırmanın da birincil amacıyla uygun biçimde bunları bilincin dışında tutmaya büyük bir gereksinim duyulur. Daha sonra da görüleceği gibi GMS'nin amacı bu bastırma sürecinde yardımcı olmaktır.

Öz saygı eksikliğinin oynadığı role yukarda değinmiştik. Bu derinlere gömülü hissin hemen yakınında duran eş önemde bir diğer his ise özseverliktir . Bu sözcük insanın kendini sevme, yani bir yerde aşırı düzeyde benmerkezci olma eğilimini ifade etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişen kültürün yarattığı insanların biz" yerine "ben" odaklı olduklar gözlerden kaçmaz. Kızılderili dillerinin çoğunda "ben" ve "bana" gibi zamirlerin yer almadığını duymuştum, çünkü onlar güçlü bir topluluk olma ve kendilerinden büyük bir şeyin parçası olma hislerine sahipler. Bunun tam tersi olarak, modern Kuzey Amerikalılar bireyciliğe inanmakta ve "çarkı tek başına" döndürebilene de büyük hayranlık duymaktadır. Ancak madalyonun öbür yüzünde, aşırı derecede kendine odaklanmış, yüce ideallerce harekete geçirilmemişse açgözlülüğe ve kötücüllüğe eğilim gösterecek bir birey olma gerçeği yatar. İş dünyasında ya da hükümette yer alan saygın kimselerin ağır suç sayılacak işlere karışıyor olmaları üzerine kafa yormak sonuçta hem şaşırtıcı hem de aydınlatıcı bir girişim olacaktır. Aslında günümüzün özseverlik eğilimleri dikkatte alındığında bu durumun yalnızca onun bir uzantısı olduğu kolaylıkla anlaşılacağından, bunda şaşılacak bir şey de yoktur.

(Öfke) Özseverlik her insanda bir ölçüde mevcuttur. Bu his güçlü olduğunda kişinin kendi buyruklarını yerine getirmeyen ya da onları kötü biçimde yerine getiren kimselerle iletişimde kolayca huzursuz olabileceği ve de sıklıkla hayal kırıklığına uğrayabileceği düşünüldüğünde bu bir sorun teşkil edebilir. Sonuç öfkedir ve kişi aşırı özsever ise sürekli öfkeli olabilir, üstelik asla farkında olmadığı halde; bunun nedeni ise endişe gibi bunun da bastırılmış olmasıdır. Her şey bilinçdışının içinde olup bitmektedir. İşte burada paradoks gibi görünen bir durum ortaya çıkar. Bir yandan özsaygımız eksiktir öte yandan ise özseverliğimiz bizi adeta duygusal yönden mutlak bir hükümdar gibi davranmaya itmektedir, Bu prens ve yoksulun öyküsüdür; ikisi de aslında tek ve aynı kimsedir. Her ne kadar genellikle eşzamanlı var olmaları bize tuhaf görünebilirse de bir birinden tamamen farklı olan bu hisler aynı madalyonun karşıt iki yüzüdür. İnsan zihni açısından ne kadar da tipik bir durum. İnsan zihni pek çoğunun farkında olmadığımız çatışan his ve eğilimlerin ambarıdır adeta.

Başka nedenlerden ötürü öfkeleniriz. Aslında bizi endişelendiren (tamamen bilinçdışı boyutta) her şeyin bizi öfkelendirme eğilimi de vardır. İyi bir iş yapmaya çalışırsınız, iyi sonuç elde etmeyi umarsınız (endişe), ancak diğer insanlar ve onların gereksinimleri gibi sorunlarla başa çıkmak zorunda olduğunuz da alınganlık (öfke) sergilersiniz.

Endişe ve öfke üretimi genelde birbiriyle ilişkili bir süreçse olsa da, kişisel ilişkiler de baskılanan duyguların sık rastlanan kaynaklarından birini oluşturur. Ailevi dinamikler çoğunlukla muğlaklıkları dolayısıyla farkına varılmasalar da duyguların ciddi bir şekilde bastırılmalarına nedendir.

Hastalarımdan biri kırklı yaşlarının sonlarında, korunmacı bir ergenlik geçirmiş, erken bir evlilik yapmış ve kültürünce buyrulduğu gibi bunun sonrasında da kendini yalnızca evine ve ailesine adamış bir bayandı. Oldukça zeki, yetenekli ve azimli biri olduğundan işlerin üstesinden mükemmel bir biçimde kalkmayı başarışının, Ancak bir zaman gelmiş ve çocukken ailesi tarafından neden okula gitmesine izin verilmediği, neden okuyup yazamadığı, neden araba kullanamadığı ve ailesinin gereksinimlerinin yaşamını fazlasıyla yönetmesi yüzünden neden pek çok deneyimden yoksun kaldığını düşünerek bunlara karşı kırgınlık beslemeye başlamıştı, O bu kırgınlıktan tamamen habersiz di ve sonuç olarak da uzun süreli, sınırlayıcı bir sırt ağrısı geçmişine sahip olmuştu. Bu geçmişte başından başarılı bir ameliyat da geçmişti.

Bana başvurduğunda mutlak ağrı içerisindeydi ve neredeyse hareket etme yetisinden yoksun haldeydi Eğitim programı ve psikoterapi süresince bu bastırılmış hislerin farkına vardı ve ağrı yavaş yavaş kayboldu.

Bu süreçte psikolojik bir travma da olmadı değil; artık ailesini, dostlarını ve kendi derinlerine gömülmüş davranışlarını onaylamama durumuyla karşı karşıyaydı. Gözle görülür bir çatışma yaşıyor ve artık duygusal acıyı duyumsuyordu. Ancak uygun olan buydu ve tecrübe ettiği sürece çaresiz bir kurbandan başkası olmadığı bedensel ağrıdan çok daha iyiydi.

Öfke ve kırgınlığın önemli bir kaynağı ve bizim çoğunlukla farkında olmadığımız şey yakınımızdakilere, yani ebeveynler, eşler ve çocuklara karşı beslenen sorumluluktan doğar. Onları seviyor da olsak, bize pek çok açıdan yük oluyor olabilirler ve sonuçta da öfke içselleşir. Bir insan nasıl ebeveynlerine ya da bir bebeğe öfkelenebilir? Buna iyi bir örnek: Kırklarında bir bey başka bir kentte oturan anne-babasını ziyarete gitmişti. Daha hafta sonu bitmeden bir sene önce başarıyla tedavisini tamamladığı GMS kaynaklı sırt ağrısı nüksetmişti. Ona ağrısının yeniden ortaya çıkmasının nedeninin bilinç altında onu rahatsız eden bir şeylerden kaynaklandığını söylediğimde bana hafta sonunun çok iyi geçtiğini söylemişti. Ancak bir süre sona annesinin bakıma muhtaç olduğunu ve haftanın büyük kısmını onun gereksinimlerini karşılayarak geçirdiğini, hem anne hem de babasının onun için bir kaygı nedeni olduğunu açıklamıştı. Sorunları daha çok büyüten onların bir uçuş mesafesindeki başka bir kente taşınmış olmalarıydı. Ancak o iyi bir adamdı, anne-babası yaşlanıyorlardı, ne yapabilirlerdi ki? Bu yüzden onun doğal (içgüdüsel, bilinçdışı, özseverlikten destek alan) rahatsızlığı (öfkesi, kırgınlığı) tamamen bastırılmış ve kısa zaman sonra çözüme kavuşacak bu nedenlerden dolar. da sırt ağrısı nüksetmişti.

Ya da ilk evladı uyumak bilmeyen bir bebek olan genç baba örneğini ele alalım. Yalnız o uykusundan ödün vermekle kalmaz, eşi de bebeğin uyku saatlerine göre hareket etmek zorunda kalır. Boş zamanından yemek zorundadır, sosyal yaşantılar sekteye uğrar, bebekten önce uzun bir balayı olan yaşantılar artık bir angaryaya dönüşür. Sırt ağrısı baş gösterir çünkü bebeğe sinirlenir (gülünç) ve eşine sinirlenir çünkü artık o da eskisi gibi kendisinin duygusal ve bedensel gereksinimlerine yahut vermemektedir (absürd). Üstüne üstlük aynı zamanlı olarak hemşirelik ve aşçılık yapmak zorundadır. Ancak adam bu hislerden habersizdir çünkü bunlar bilinç dışının derinlerine gömülüdür ve onlar orada kalmaları güvence altına almak için de
Genç babanın bu ciddi durumuna farklı yorumlar getirecek bir sürü psikolog ve doktor olacaktır. Ona sırt ağrısının bebeği kaldırmaktan ve uykusuzluktan ileri geldiğini ve ağrının bu denli şiddetli olmasının nedeninin ise bebekle ilgili üzerine düşen sorumluluktan kaçma çabası olduğunu ileri süreceklerdir; böylelikle iyi bir bahanesi de olacaktır. Elbette bunun tümümün bilinçaltı kaynaklı olduğunu da belirteceklerdir.

Bu, o sözde kronik ağrısının ikincil faydası kuramıdır. Bununla ilgili sorun ağrının yapısal bir nedeni olduğunun varsayılmasıdır ki bu genellikle savunulamaz bir görüştür (bu bebeğin babası lise ve üniversite yıllarında futbol oynamıştır); ikinci olarak ise kişinin ya çok az ölçüde yaptığı ya da hiç yapmadığı bir şeyi, yani ağrıdan çıkar sağlama hissini baskın his olarak ortaya çıkarmasıdır. Davranışı psikologlar bundan hoşlanır çünkü bu basit bir yoldur; tek yapılması gereken ağrı yaratmayan davranışı" ödüllendirmek ve karşıtını da cezalandırmaktır. Bu durumda bilinçdışına dair kafa karıştırıcı endişe ya da öfke gibi hislere değinmek zorunda kalınmaz. Yıllar önce, daha GMS hakkında bilgim yokken bu yaklaşımı denemiş ve bunu oldukça etkisiz bulmuştum. Bunun yanlış tam olduğu neredeyse aşikârdı.

Ailevi tüm ilişkiler duygusal açıdan yüklüdür. N edensiz, durduk yere GMS nöbeti geçiren bir kimsenin durumunda ilk değerlendirilmesi gereken konulardandır. Aile üyelerine karşı beslenen gerçek ilgi ve sevgi ile bu ilişkinin beraberinde getirdiği görev ve sorumlulukların birleşimi derin iç çarpıtmalarının kaynağı, dolayısıyla da GMS'yi ortaya çıkaran şeydir.

Şimdi GMS'nin tarihçesine dair kimi ilginç ve aydınlatıcı ipuçlarını barındıran klasik bir öyküyü ele alalım. Hasta aslen babası tarafından kurulan bir aile şirketini işleten otuz dokuz yaşında evli bir beydi. Bana babasının hala işyerinde etkin olduğunu ancak artık yardımdan çok bir engel oluşturduğunu söylemişti. Bu konu hakkında babasıyla zıtlaşmaya girdiğini kabul etmiş ve tüm olanlardan ötürü suçluluk duyduğunu da belirtmişti, Ağrı sendromu iki buçuk yıl önce başlamış ve hasta benim kitabımla ağrının dördüncü ayında tanışmıştı, Bu çektiğinin saçmalık olduğuna karar vermiş ve ağrıdan kurtulmaya kararlı bir biçimde ilerlerken yolu tıbbi sistemden geçmişti. Birçok doktora gittiğini ve hemen hemen olası her tedaviyi uyguladığını ancak sonuç alamadığını belirtmişti. İki yıl geçmişti ve h:U:1 acısı sürüyor, hızla bunu bir saplantı haline getirme yolunda ilerliyordu ve bedensel olarak son derece sınırlanmıştı. Her türlü bedensel faaliyetten korkuyor, eğilip doğrulamıyordu bile. Bu noktada hasta kitabı tekrar okumuş ve şüphe içinde şunları söylemişti: ''Benim üzerimde tamamen farklı bir etkisi oldu." Sayfalar arasında adeta kendini görmüştü. Açıklaması ise ağrısının psikolojik temellere dayandığını kabul etmeden önce her türlü testi yaptırması ve doktora gitmesi gerektiği biçiminde olmuştu.

Uyguladığım programda çok başarılı olduğunu ve kısa zamanda ağrıdan kurtulduğunu söylemeye gerek yok. Danışmanlık süresince öyle güçlü kavrayışlı ve psikolojik açıdan öyle hazırdı ki, ilk başta utanmaya karşı çıkmış olmasına İnanmak güç olmuştu. Bu bana bir ders olmuştu: GMS gibi bir rahatsızlık üzerinde çalışmanın en talihsiz yanlarından biri insanların çoğunun bir çözüm bulma yolunda çaresiz kalıncaya dek bu fikri reddedecek olmalarıdır.

Ağrı sendromunun nedeninin bu beyin babasıyla olan ilişkisindeki zıtlaşma olduğu ortadaydı. İşte aile içi dinamiklerin, belirtilerin ortaya çıkışında nasıl rol oynadığına dair bir başka örnek: İki yıl kadar önce alt sırt ağrısı için gördüğü tedaviyi başarıyla tamamlayan bir bayan hasta kendinde bu kez de boyun, omuz ve kol ağrısının baş gösterdiğini ancak bunun eşi ve genç bir kız olan üvey evladıyla ilgili sancılı bir psikolojik durumdan ileri geldiğinden şüphesi olmadığını dile getirmişti. Onu resmi bir tedaviye başvurmadan bu şekilde devam etmesi yolunda cesaretlendirdiysem de durum çözümsüzlüğünü korumuş ve ağrı giderek şiddetlenmişti. Bunun üzerine boyun ve omuzlarda görülen GMS'nin yaygın bir sonucu olarak bu hanımın iki omzu da hareket yetisini büyük ölçüde kaybetmişti. Bir gün sorunu dolambaçsız yoldan çözmeye ve eşiyle yüz yüze gelmeye karar verdi. Ortaya çıkan şaşırtıcı kolaylıkta bir çözümdü ve olayın tüm seyrini değiştirmişti; kişisel sorunlarının yok olması üzerine ağrı da yok oldu. İçinde büyük bir kırgınlık biriktirdiğinee şüphe yoktu, böyle yaptıkça da ağrı sürüp gitmişti. Kişinin bu tür bir durumla nasıl başa çıktığına tedavi bölümünde tekrar değineceğim ancak bu vaka da, bastırılmış öfke ve GMS arasındaki bağı açıkça yansıtmaktadır.

Bilinçdışındaki çatışmanın en büyük kaynaklarından biri daha önce tanımlanan özseverlik uyartılarından, bir diğeri ise zihnin neyin uygun, akla yatkın ya da olgun davranış şekli olduğunu, yani kişinin ne yapması gerektiğini söyleyen başka bir gerçekliğinden doğan his ve gereksinimlerdir. Tanınmış bir psikanalizci, yazar ve öğretmen olan Karen Homey, kişinin yaşamını tamamen denetim altına alabilecek bir şeyden, "gerekliliğin zorbalığından söz etmektedir. Hastalıklı la yaşamlarının nasıl bu davranışsal zorunluluklarla yönetildiğinden dem vurur. Bir kadın hastanın aşırı azimli ya da mükemmeliyetçi olduğunu inkâr etmesinin ardından, güçlü kişilikleri ve alışkanlıklarıyla, zorluklara karşı başı dik oluşları ve buna benzer şeylerle gurur duyan bir aileden geldiğinden söz ettiğini anımsıyorum. Ancak bayanın kişiliğinin diğer yanlarının oldukça yumuşak ve uysal olduğu da açıktı; dolayısıyla bilinçdışında süren dikkate değer bir çalışma olmalıydı. Kimi zaman kişinin üzerindeki belli bir biçimde davranma baskısı kültürden geliyor olabilir. Geniş aileye inanan, altı ya da sekiz çocuğun alışılmadık bir şey olmadığı dini bir topluluğa dahil fazlasıyla çekici bir kadınla tanıştığımı anımsıyorum. "Gerilim" kaynaklı olduğunu kabullenmesine karşın ağrısı sürüp gidiyor, o da buna bir anlam eremiyordu. Ona yaptığı işten ve böyle geniş bir ailenin sorumluluğunu üstlenmekten ötürü içten içe kırgınlık besliyor olabileceğini söyledim. Uzunca bir süre bunu reddetti, böyle bir kırgınlık duymadığını söyledi ancak ağrı devam etti, hatta kimi zaman epey şiddetlendi. Ona, bilinç dışında ve bastırılmış bir his olduğundan bunun farkına varmasının güç olduğunu açıkladım. Hem onun hem de benim azmim sonunda karşılığını buldu. Çok derinlere bastırılmış kırgınlığına dair ipuçları sezmeye başladı ve ardından belirtilerinde, büyük bir çözülme gerçekleşti.

GMS ile çalıştıkça öfkenin bu sorunda oynadığı rol karşısında hayretimi gizleyemiyorum. Onu büsbütün bastırmayı öyle iyi öğrenmişiz ki pek çok durumda onun varlığından bile habersiziz. Aslında aklımda, öfke belirtilerin ortaya çıkmasında endişeden daha büyük bir etken değilse o halde endişe başlı başına bastırılmış öfkeye verileri bir tepki olabilir mi şeklinde kuşkular uyandırmaya başladı.

Bu anlatacağım öykü bende derin izler bıraktı. Adam kırklı yaşların ortalarındaydı ve geçmişte diğer şeylerin yanı sıra aralıklarla beliren panik ataklar yaşamıştı. Bu, akut endişeyi temsil eder. Onu muayene ettikten ve kendisinde GMS olduğunda karar kıldıktan sonra, rahatsızlığın psikolojisi üzerine konuştuk ve ben ona öfkenin endişeden daha önemli bir etken olduğundan kuşkulanmaya başladığımı söyledim. Bana son zamanlarda başına gelen bir şeyin bu savı destekler nitelikte olduğunu söyledi. Birine karşı aşırı öfkelenmiş ve tartışmaya girecekken bunun uygunsuz olacağını, sineye çekilmesinin daha iyi olacağını düşünmüştü. Birkaç dakika sonra panik atak kendini göstermişti. Büyük olasılıkla onun yaşadığı öfkeden de öte hiddetti; bunu bastırma gereksinimi hem bilinçdışı hem de bilinç düzeyinde bir nevi tepki vermeyi gerektiriyordu, dolayısıyla panik atak yardıma gelmişti. Az sonra göreceğimiz gibi bu GMS'nin ve diğer bedensel tepkilerin ortaya çıkmasına sebep olan açık bir örnektir. Ancak öncelikle bastırmanın doğasına bir göz atalım. Bu nereden gelmektedir?

(Bastırma) Bir annenin bana gururlanarak on beş aylık küçük bebeğinin öfke nöbetlerini nasıl dindirdiğini anlattığını hatırlıyorum. Pek "muhterem" aile doktorunun bu konudaki tavsiyesi bebek öfke nöbetine tutulduğunda yüzüne buzlu su atılmasının iyi olacağı yönündeydi. Bu çok işe yaramış, bebek bir daha asla öfke nöbeti geçirmemişti. Bebek daha on beş aylıkken, bu kadar körpecikken bastırma tekniğini öğrenmişti, Öfkeyi bastırmaya programlanmış çünkü hiç de hoş olmayan sonuçlar doğuruyordu ve artık bebek bu güvenilmez yeteneği yaşamı boyunca yanında sürükleyecekti. Şu anda bu çocuk her gün insanların başına gelen bir dolu sinir bozucu, can sıkıcı, ya da kimi zaman öfkelendirici şey karşısında aslında doğal oları öfkesini doğrudan içselleştirecek, bu öfke birikip büyüdüğünde ya GMS'den ya da buna yanıt olacak başka bir bedensel tepkiden şikayetçi olmaya başlayacaktır.

Bu öykü, bastırma gereksiniminin kaynaklarından birine dikkati çeker: masum ebeveyn etkisi. Bu bastırmayı öğrenmenin en yaygın olu olabilir. Ebeveyniler, çocuklarından iyi insanlar yetiştirebilmek için başvurdukları yollarda bir kasıt olmamasına karşın, yaşamın ileriki aşamalarında ortaya çıkacak psikolojik zorluklara zemin hazırlayabilmektedir.

Bu konu üzerinde düşünüldüğünde öfkenin baskılanması için hepsi akla yatkın ve çoğu bilinçdışı olan birçok neden olduğu görülür. Herkes hoşlanılmak ya da sevilmek ister; hiç kimse onaylanmamaktan hoşlanmaz, bu yüzden de sevilemeyecek davranışı baskılarız. Kabullenmekten nefret etsek de, farkında olmadan kötülüğe kötülükle karşılık bulmaktan korkarız. Aile ve toplumun koyduğu kültürel gereklilikler öfkenin dışa yansıtılmaması için güçlü bir güdülenme sağlar; çocukluğun ilk yıllarında olduğu gibi başlar ve derinlere işler. Tamamen farkındalık dışı olarak, sık sık öfkenin uygunsuz olduğu, aslında bizi öfkelendirmemesi gereken etkenlerden kaynaklandığını düşünür, böylelikle de bu hissi bastırırız, İçgüdüsel olarak öfkenin küçük düşürücü olduğunu düşünürüz, belki bundan da güç olanı öfkelendiğimizde denetimimizi kaybettiğimizi hissetmemizdir ve işte bu GMS kişiliğinin katlanmakta hayli zorlandığı şeydir. Bunların hepsi bilinçdışıdır ve bizler öfkeyi bastırma gereksinimini hissetmeyiz. Bunun yerine örneğin GMS ya da mide-bağırsak ile ilgili bir bedensel belirti duyarız.

Bunu çok yaparım. Mide ekşimesinin bilmediğim bir şeye öfkelendiğim anlamına geldiğini öğrendim. Bu yüzden durur ve buna neyin neden olduğunu düşünürüm ve yanıtı bulduğumda mide ağrım yok olur. Genellikle öfkenin ne kadar derinlere gömüldüğünü görmek dikkate değer bir durumdur. Benim açımdan bu çoğunlukla canımı sıkan ancak beni ne denli kızdırdığının farkında olmadığım bir şeydir. Kimi zaman duygusal açıdan öyle yoğun bir durum olur ki, uzunca bir süre yanıtı bulamadığım olur.

GMS üzerine on yedi yıl çalıştıktan sonra en azından bizim kültürümüzde hepimizin içimizde öfke ve endişe yarattığımız ve diğer kültürümüzde de hemen herkesin gizli olarak sorun özelliği taşıyan duyguların baskıladığı açıkça ortadadır. Başka bir açıdan bakıldığındaysa GMS, mide ülseri ve kolit gibi psikofizyolojik tepkilere neden olan psikolojik durumlarda sadece şiddetin derecesi itibariyle çeşitlilik gözlenir. Şiddet yelpazesinin en ucunda yer alıp en yoğun belirtilere sahip olanlara nevrozlu adını veririz, ancak aslında hepimiz sözcüğün anlamının içini boşaltacak kadar, az çok nevrozluyuzdur.

Bastırma ve bilinçdışı kavramları yakın ilişkilidir. İlk kez Freud tarafından dile getirilmiş, bilimsel temellere oturtulmuştur. Peter Gay'in yazdığı, Freud: A Life For Dur Time (New York: Norton, 1988) adlı muhteşem biyografide (s. 128) bilinçdışını anlatan harika bir iğretileme kullanılmıştır: "Aslında esas bilinçdışı, yıllardır içinde sürüp giden ya da oraya daha yeni varan koğuş arkadaşlarını, sert muamele görmüş ve sıkı gözetimde tutulmuş ancak güçbela denetim altına alınmış ve daima firara eğilimli (italikler sonradan eklenmiştir) koğuş arkadaşlarını saklayan üst düzey güvenlikli bir hapishaneye benzer."

Bu bölümde tanımlanan duygusal olgu bilinçdışındaki "antisosyal koğuş arkadaşlarıdı Görünüşe göre hoş olmayan duygulardan kaçınmak adına geliştirdiğimiz iç mekanizmalarımız vardır ve bastırmaya neden olan da bunlardır. Ancak zihinde bu hisleri bilinç düzeyine çıkarmaya çalışan (daima firara eğilimli") eşit kuvvette bir şeyin de mevcut olduğu ve bunun psikanalizcilerin savunma adını verdikleri güç desteklerinin ortaya çıkışının da nedeni olduğu görülmektedir.

Kısa bir süre önce bir bayan bana o ana dek duyduğum en ilginç öyküyü anlattı. Onu muayene ettikten sonra kendisinde GMS olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini söyledim. Bunun üzerine bana ağrının ablalarından birini masraflarını kendisinin karşılayacağı bir Avrupa gezisine davet etmesinin ardından başladığını söyledi. Ablasının iyi zaman geçirip geçirmeyeceğinden endişe duymaya, bu kendi sorumluluğuymuş gibi görmeye başlamış, ardından da böyle hissettiği için öfke ve küskünlük duymuştu. Sonrasında ise eniştesi ve ablasıyla ilgili rüyalar görüp genç kızlığında onlara karşı duyduğu küskünlüğü ve bunun olanların iyi niyetle kendisine karşı gruplaştıkları ve onu aralarındaki yakın ilişkiden dışladıkları hissine (elbette ki gerekçelendirilemeyen bir his) dayandığını bildirmişti. Tüm bunların çok yakın ilişki' içerisinde olduğu babasının o on bir yaşındayken ölmesiyle terk edilmiş hissetmesi sonucu çoğaldığını da eklemişti.

Bunlar GMS'yi ortaya çıkaran türden durumlardır. kökleri çocukluğa dek uzanan endişe, öfke ve kırgınlıklar. Benden aldığı küçük bir ipucuyla bunca psikolojik veriyi ortaya çıkarabilmiş olmasını da gerçekten önemli buluyorum. Bu psikolojik olgunun yaygınlığı tuhaf biçimde yadsınmış olsa da, Amerika nüfusunun % 80'inin bir ağrı sendromu geçmişi olduğu ve on otuz yılda bu sayının gözle görülür biçimde artış gösterdiği gerçeğiyle desteklenmektedir. Sırt ve boyun ağrısı sendromlar bu ülkedeki iş devamsızlıklarının birincil nedenini oluşturmaktadır, Amerika Birleşik Devletleri'nde sırt ağrısının verdiği tahribatla mücadele için yılda ortalama 56 milyar dolar harcandığı tahmin edilmektedir. Bu fiili ağrı sendromu salgınını uygun biçimde açıklayabilmenin tek yolu genel bir psikofizyolojik sürece dayanmaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp