etyoloji anlamı

Etiyoloji Ve Patogenez : Psikoanalitik teoriye göre, anksiyete, yasaklanmış ve bastırılmış dürtülerin bilinç alanına çıkma tehdidinden kaynaklanır. Ka- bul edilmeyen bir dürtü, bilinç alanında kendini gerçekleştirmeye çalışırsa, ego bir tehlike karşısında kalır ve anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete, ego ve superego arasındaki çatışmalardan ileri gelir. Su- peregonun kabul edemiyeceği bir dürtü, ego için tehlikelidir ve anksiyeteye neden olur. Superegonun kişiyi suçlaması ego’yu tehdit eder. Superegonun önemli bir bölümü bilinçdışıdır.

Erken çocukluk çağında oluşan superego ilkel ve gerçekten uzak kurallarla işlerlik gösterir.Bilinç altında çocuklukta çözümlenmemiş dürtü ve isteklerin yanında onları bastırmak için yerleşmiş aşırı kısıtlayıcı bir super- ego bölümü oluşmuştur. Dürtünün bilinç alanına gelmesi için şiddetinin artmış olması gerekir, bu durumda superegonun cezalandırması da o derece şiddetli olabilir.

Cezadan kurtulmak için, ego dürtülerinin gerçekleşmesini engeller ve anksiyete ortaya çıkar.Hastayı korkutan bu bilinçdışı materyal, agressif ve libidinal dürtülerden ve bunlara eşlik eden heyecan ve fantazilerden oluşur. Agressif dürtülerin şiddeti ve niteliği, kişilerarası yarışmadan öldürücü impulslara kadar değişik içerikte ve derecededir. Hastayı tehdit eden libidinal dürtüler ise, oral, anal ve génital gelişim modelleri ile ilgili çeşitli saplantıları içerir, örneğin, gözetleme- cilik, mazohizm, sadizm, homoseksüalite gibi.Yasaklanmış impulsların ortaya çıkış biçimi dört şekilde görülür.

a) Superego anksiyetesi: Şiddeti artan dürtülerin bilinç alanına çıkma tehdidini superego engeller ve anksiyete oluşur. Hastayı superegosu huzursuz eder ve korkutur.

b) Kastrasyon anksiyetesi: Hasta oidipus kompleksi ile ilgili fantazileri ve dürtüleri nedeniyle cezalandırılacağından (kastre edileceğinden) korkar ve anksiyete ortaya çıkar.

c) Ayrılma anksiyetesi: Hasta içrel dürtülerin bilinç alanında eyleme geçmesinden ve kendisini seven ve sayan kişilerin ilgisini kaybetmekten korkar ve anksiyete oluşur.

d) Id veva impuls anksiyetesi: td’deki dürtülerin gerçekleşmesi tehdidi, hastada, bütün varlığının dağılacağı korkusu ve paniğe kadar varan anksiyete yaratır. Anksiyetenin etiyolojisiııde, limbik sistemin, hipotalamusun ve periferik sinir sisteminin de önemli olduğu bildirilmiştir.

William James, anksiyeteyi periferik deşarjların etkisinin sübjektif algılanması olarak kabul etmiştir.Fakat son çalışmalar periferik bir uyarılma olmadan da anksiyetenin ortaya çıkabileceğini göstermiştir.Anksiyete sübjektif bir duygudur, fakat muayene ile hastanın davranışlarından da anlaşılır. Anksiyeteli hasta, anksiyetesine karşı başarılı savunma mekanizmaları kullanamamış bir kişidir. Her psikonevrozda olduğu gibi anksiyete nevrozunda da premorbid kişilik psikogenetik olarak olgunlaşmamıştır.

Anksiyete zaman ve olaylarla ilgili değildir. Anksiyeteli hasta her yerde, her zaman güvensizdir ve daima bir felaketle karşılaşacakmış şeklinde bir korku içindedir.Birçok somatik belirtiler hastada, anksiyeteye eşlik eder, örneğin nabız süratlenmesi, çarpıntı, ağız kuruluğu vb. Anksiyete nevrozunda uykusuzluk ve kabuslara da sık rastlanır.Akut anksiyete nevrozunda kardiak belirtiler sık görülür, örneğin taşikardi, ekstrasistoller sol göğüste ağrı, hava açlığı gibi. Ayrıca aşırı terleme, yüz kızarması, mide sıkıntısı gibi belirtiler de bulunur. Bazı hastalarda basdönmesi ve titreme ön plândadır. Hasta bayılacağından, öleceğinden, kontrolünü kaybedeceğinden korkar.

Bu korku panik halini alır ve hasta bilinçsiz bir şekilde kaçma arzusuna kapılır. Akut devrede hasta ajitasyon gösterebilir, ümitsiz ve dehşet içindedir ve yardım için yalvarır. Akut devre geçtikten sonra hasta yeni bir nöbetle karşılaşmaktan korkar. Anksiyete nevrozu sadece acı ve sıkıntı veren bir deneyim olmayıp, düşünce, dikkat ve entellektüel alanda ve iş hayatında da hastayı engelleyen ve yetersiz bırakan bir hastalıktır. Bu akut nöbetler, uzun süreli olursa anksiyete kronik bir hal alır. Kronik anksiyete nevrozunda, anksiyetenin yerini somatik yakınmalar almıştır. Kronik anksiyetede hastalar, giderek vücut fonksiyonları ile ilgilenmeye başlarlar.

Başağrısı, çarpıntı, bulantılar vb. yakınmaların organik bir hastalığın öncüsü olarak kabul ederler ve kendileri de önemli bir hastalık ararlar. Subakut anksiyetesi olan hastalarda ise huzursuzluk, hareketlerde sabırsızlık, beceriksizlik, titreme ve kas gerilimi görülür. Nabız yükselmiş, eller soğuk ve terlidir. Nefes almaları, derin iç çekmeler şeklindedir. Ağız kuruluğu ve boğazda tıkanma hissi nedeniyle hasta zorlukla konuşur ve sık sık boğazını temizler ve sübjektif olarak da anksiyeteden yakınır

.Ayırıcı Tanı :Anksiyete birçok psikiyatrik sendromlarda bulunan bir belirti olduğundan, ayırıcı tanı çok önemlidir, örneğin fobik, .obsessif- kompulsif nevroz, depresyon ve şizofreni başlangıcında anksiyeteye sık rastlanır. Fakat klinik muayene ile diğer psişik hastalıkların kendilerine özgü karakteristik belirtilerinin saptanması tanıyı kolaylaştırır. Anksiyete nevrozunun organik hastalıklardan da ayrılması gerekir, örneğin miyokard enfarktüsü, hipertiroidi vb. Klinik gözlem ve laboratuar incelemeleri ile ayırıcı tanı yapılabilir. Acil kroner servisinde yapılan incelemelerde, acil vakaların pek çoğunda sadece anksiyete nevrozu olduğu saptanmıştır.

Tedavi :Anksiyete nevrozunun tedavisi için ilk olarak organik bir ne- den aranmalıdır. Anksiyeteyi açıklayacak organik bir neden bulunmadığı zaman, doktor bunu hastaya anlatmalı ve onu ikna etmelidir. Fakat bu oldukça zordur, çünkü bu hastalar kronik bir endişe ve karamsarlık içindedirler. Bu nedenle açıklananları yanlış anlayabilirler.Etiyolo.jik tedavi psikoterapidir.

Psikoterapi ile çatışmalar çözümlenmeye çalışılır. Ego güçlendirilir ve hastanın kendini tanıması ve kabul etmesi sağlanır.Prognoz çeşitlidir, hastanın egosuna kişilik gelişimine ve hastalığın kronik veya akut olmasına göre değişir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp