Diffüz Büyük B Hücreli lenfoma

Diffüz Büyük B Hücreli lenfoma :

Bu tanı kategorisi, B hücre fenotipik, diffüz büyüme patterni ve agresif klinik gidiş gibi bazı ortak özelliklere sahip birkaç NHL tipini içerir. Erişkin NHL'larının yaklaşık %50'sini oluşturan bu grup, erişkinlerdeki en önemli lenfoma tipini oluşturur.

Morfoloji


Neoplastik B hücrelerinin nükleusları büyüktür (inaktif lenfositlerin en az üç-dört katı) ve çeşitli şekillerde olabilir. çoğu tümörde, yuvarlak, düzensiz ya da çentikli nükleer kontürlere, dağınık kromatine ve birkaç adet belirgin nükleole sahip büyük hücreler çoğunluktadır. Bu tür tümörlerde sitoplâzma soluk ve orta genişliktedir. Bu hücreler "sentroblastlara, yani reaktif germinal merkezlerdeki büyük hücrelere benzerler. Diğer tümörlerde ise, hücreler yuvarlak ya da multilobüle büyük vesiküler nükleusa ve ortada lokalize bir ya da iki adet belirgin nükleole sahiptirler. Koyu boyanan ya da berrak geniş sitoplâzmaya sahiptirler. Bu hücreler, "immunoblastlara, yani normalde lenf gangliyonunun para korteksinde yer alan, antijen ile aktive olmuş lenfoid hücrelere benzerler.

İmmunfenotip ve Moleküler Özellikler

Bu tümörler, CD19 ve CD20 gibi pan-B hücre antijenlerini eksprese eden matür B hücre tümörleridir. çoğu, yüzeylerinde IgM ve/veya IgG de içerir. Diğer antijenlerin (örn, CDI) ekspresyonu değişkendir. Bu tümörlerde immunglobülin genlerinde somatik hipermutasyon mevcuttur ve bu özellik folliküler ya da post-folliküler merkez B hücresi orijinini göstermektedir.

Karyotip

Hastaların yaklaşık %30'unda BCL2 geni ile iliş-kili t(14; 18) translokasyonu mevcuttur. Bu tümörlerin "transforme" folliküler lenfomalar olabileceği düşünülmektedir. Bunların üçte birinin 3q27'de lokalize BCL6 geni yeniden yapılanmaları gösterdiği bilinmektedir. Daha büyük bir bölümü ise BCL6 gen mutasyonları gösterir. Hem mu tasyonlar hem yeniden yapılanmalar BCL6 protein seviyelerinin fazlasıyla yükselmesine neden olur.

Belirgin Alt Tipler

Belirlenmiş birkaç klinikopatolojik alt tip diffüz büyük B hücreli lenfoma kategorisine dahil edilmiştir. EBV, edinilmiş immunyetmezlik sendromu (AIDS) ve iatrojenik immunsupresyon (örn, transplant hastaları) durumlarında ortaya çıkan diffüz büyük B hücreli lenfomaların patogenezinden sorumlu tutulmaktadır. Bu tümörler, transplant sonrası dönemde, bağışıklık sistemi fonksiyonları düzeltildiğinde ortadan kalkabilecek EBV nedenli poliklonal B hücre proliferasyonundan kaynaklanırlar. Bağışıklık sistemi düzeltilmezse, bu proliferasyon zamanla monoklonal büyük B hücreli lenfomaya dönüşür. Humsan herpesvirüs tip 8 (HHV-8) olarak da adlandırılan Kapası sarkama herpesvirüsü (KSHV) infeksiyonu, plevra, perikarda ya da peritonda primer effüzyon lenfoması olarak prezante olan ve az görülen bir lenfoma grubu ile ilişkilidir.

Tümör hücreleri latent olarak KSHV ile enfektedirler. Bu virüs, siklin DI gibi birkaç bilinen onkoprotein ile homolog yapıda olan proteinleri kodlar. Primer effüzyon lenfomalı bu hastalar, genellikle immunsupresedirler. Ayrıca, bu virtsin AİDS‘Lİ hastalarda Kaposi sarkomu ile ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Mediastinal büyük B hücreli lenfoma, genç kadınlarda görülür ve abdominal organlara ve santral sinir sistemine yayılım yapmaya eğilimlidir.

Klinik Özellikler

Diffüz büyük B hücreli lenfomalarda median yaş 60 olsa da, bu tümörler herhangi bir yaşta ortaya çıkabilirler. Çocukluk çağı lenfomalarının yaklaşık % 15'ini oluştururlar. Bu tümörlere sahip olan hastaların sıklıkla bir yada birkaç bölgede hızla büyüyen semptomatik bir kitle ile kliniğe başvurmaları tipiktir. Ekstranodal prezantasyon sıktır. Gastrointestinal kanal ve beyin sık görülen ekstranodal tutulum bölgeleri olmakla birlikte, bu tümörler bütün organ ve dokularda görülebilirler. Sinsi gidişli lenfomalardan (örn, folliküler lenfoma) farklı olarak, karaciğer, dalak ve kemik iliği tutulumu tam konduğu sırada pek sık olarak gözlenmez.

Diffüz büyük B hücreli lenfomalar agresij tümörler olup, tedavisiz bırakıldıklarında hızla ölüm ile sonuçlanırlar. Yoğun kemoterapi ile hastaların %60-80'inde tam emisyon sağlanabilir. Bu hastaların da yaklaşık %50'si birkaç yıllık hastalıksız bir dönem geçirdiklerinde tam tedavi edilmiş sayılabilirler. Bu tedavi ile iyileşmemiş olan hastalarda daha agresif tedavi yöntemleri (yüksek doz tedavi ve kemik iliği transplantasyonu) yararlı olabilir. Mikroarray yöntemi ile bu tümörlerin moleküler profilini belirlemenin tedaviye verilecek olan cevabı önceden tahmin etmede, hatta yeni tedavi yaklaşımlarında hedef belirlemede yararlı olabileceği düşünülmektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp