Çocuksuz Yaşamı Seçme Kararı

Çocuksuz Yaşamı Seçme Kararı 


— Bu seçimi yapan çiftler böyle bir yolu tercih ettiklerini açıklamaktan sıkıntı duyabiliyorlar. Özellikle de bu seçimle mutlu iseler. Bazen toplum, bu çiftleri bencillik ile yargılayabiliyor ve çiftlerin suçluluk yaşamasına sebep veriyor bu yargılar.Çocuk sahibi olmaya duygusal yatırım yapmayan çiftler, çocuksuz yaşamaya, tedavinin ilk olumsuz denemelerinde, fazla çatışma yaşamadan karar veriyor ve yaşamlarını bu şekilde yönlendiriyorlar.

Bazen de çiftler uzun denemelerden sonra ellerinden gelen her şeyi yaptıklarına inanıyorlar ve daha fazla devam etmeme ve çocuksuz yaşam tercihinde oluyorlar. Bu seçimlerin hiçbiri çelişkisiz olmuyor tabii ki. Örneğin evlat edinen her çift, çocuğa bağlanıp bağlanamayacağını sorguluyor ve bu konuda endişe yaşıyor. Aynı şekilde çocuksuz devam eden çift de geleceğinin nasıl olacağmı, yalnız kalıp kalmayacaklarını düşünüyor. Her iki seçimde de kaygı hissettiren noktalar var.Bu seçimleri yaparken, çiftlerin kendi kaygılarının farkında olmaları ve eşleri ile bunları açıkça konuşmaları önemli. 
 
 
Eşler, verdikleri karar ile ilgili kuşkuların diğer eş tarafından bilinmesini istemeyebiliyor. Eşlerini üzmemek, onları daha da çelişkide bırakmamak ve ilişkiyi net olmayan bir durumun içinde daha fazla tutmamak adına duygu ve düşünceler gizlenebiliyor. Halbuki, bunlar açıklık ile konuşulursa, gerilim yaratan noktalar için çözüm ya da başa çıkma imkanı doğmuş oluyor.Bu kararlarda kadmın yaklaşımı ile erkeğin yaklaşımı da farklı olabiliyor. Annelik, babalıktan daha vurgulu yaşanıyor toplumumuzda. Yani örneğin erkekler, yolun yarısında yaşamlarını gözden geçirdiklerinde başarıyı ölçmek için kariyerlerine, kazançlarına bakarken, kadınlar “annelik” olgusuna da bakıyorlar. Anne olabildiler mi, iyi bir iş kadını olmanın yanı sıra? Ya da özellikle kadın ev hanımıolarak yaşamını sürdürdüğünde, anne olmak kendini tanımlayabileceği en önemli sıfat oluyor. 
 
O yüzden de erkeğin baba olmaya bakışı ile kadının anne olmaya bakışı arasında genelde bir yoğunluk farkı var ve bu fark, tedaviyi sonlandırma kararını almada da kendini gösteriyor. Kadınlar çocuksuz yaşama uyum sağlamakta erkeklerden biraz daha fazla zorlanabiliyorlar (Tabii ki bu genellemeye uymayacak birçok çift olduğunu da kabul ediyorum. Erkeğin, baba olmak üzerinde kadına göre daha çok yoğunlaştığı çiftler ya da çocuksuz yaşam kararı almada kadınla erkeğin eşit düzeyde zorlandığı çiftler gibi).Çocuksuz yaşamı seçme kararını vermek üzere olan çiftler psikologa geldikleri zaman, bu kararlarım enine boyuna düşünmelerini sağlacak sorular sorarız. 
 
Burada amacımız çiftin kararını değiştirmek değil, ister evlat edinme yolu seçilmiş olsun, ister çocuksuz yaşam yolu seçilmiş olsun, çiftin bu kararın sonuçlarını enine boyuna düşünmelerini sağlayarak, kendilerine en uygun düşen seçimi yapmalarına yardımcı olmaktır. Böylece yaptıkları seçimle yaşamaya daha hazırlıklı olabilirler.Örneğin, çocuksuz yaşamı seçmekte olan bir çifte şu soruları yöneltebiliriz:
 
• Sizce bu kararın olumlu ve olumsuz yansımaları neler olabilir?
 
• Aranızdan kim daha yakın bu karara?
 
• Sizce bu seçim ilişkinizi etkiler mi? Ne yönde?
 
• Çevreniz-aileniz nasıl karşılar?
 
• Bu kararla neyi kaçırıyor ve neyi yakalıyor oluyorsunuz?gibi....

Çocuksuz yaşamı tercih eden kadınlar



Çocuğunu kucaklamak kadar insanı tatmin eden bir his yok belki bu dünyada... Çocuk sahibi olmanın, bir insanın duygusal hayatını geliştirdiği ve derinleştirdiği kuşkusuz... Değerleriniz, öncelikleriniz değişiyor; olgunlaşıyorsunuz... Onlarla mutlu olduğumuzu düşünüyoruz. Bu sebeple çocuksuz olanların hayatlarının 'boş ve tatminsiz' olduğu anlayışı yaygındır. Hele kadın anne olmak istemedi mi; hemen negatif bir seterotip'e oturturuz. Kariyerine düşkün ve sadece kendini düşünüyordur... Annelik iç güdüsü olmadığı için ya 'bencil' ya da 'şanssız'dır...

ÖNYARGISIZ DÜŞÜNÜN

Peki bazı durumlarda bencillikleri yüzünden anne olmak isteyen kadınlara ne demeli? Bu cümlenin yanlış anlaşılmasını istemiyorum. Önyargısız bir düşünün... Çevremde tamamen 'kendini düşünen' sebeplerle anne olmak isteyen o kadar çok kadın var ki! Yaşlandığında bakacak birisi olsun diye, erkeğini hayatında tutmak veya yalnızlıktan kurtulmak için... 'Beni sevecek birisine ihtiyacım var' diyenler bile var... Bunlar aklıma bir anda gelenler... Ve sadece bencil değil, aynı zamanda çocuğa karşı haksız gerekçeler...

CAZİBESİ NİYE ARTTI?
Anne-babalar aksini iddia etseler de; son yıllarda yapılan bütün araştırmalar 'çocuk sahibi olmanın insanı mutsuzlaştırdığı' sonucunu veriyor. Amerika'da Pew Araştırma Merkezi'nde yapılan bir araştırma ilişti gözüme. 1976 yılından bu yana annelik duygusunu tatmamayı tercih eden kadınların sayısı ikiye katlanmış. Peki, kadınların aslında içgüdülerinde var olan bu duyguyu tatmak istememelerinin sebebi nedir? Çocuksuz yaşamın cazibesi niye artmaya başladı? Çocukların hayatımıza anlam kazandırdıkları bir gerçek...

İyi güzel de, kim o anlamı şöyle dolu dolu yaşayabiliyor? Bizim aklımız kaygılar ile dolu... Çocuğunun geleceği üzerine uykusu kaçmayan anne-baba tanıyor musunuz? Okulu, aktivitesi, beslenmesi, arkadaşları, vaktini nasıl geçirdiği... Kafaya sürekli takacağımız bir derdi mutlaka var. Sadece çocuklarına yabancı bir ülkede eğitim verebilmek için pılını pırtısını toplayıp, lise boyunca yurtdışına taşınan o kadar tanıdığım var ki... Günümüz anne-babaların hayatına bir bakın... Süper çocuk yetiştirme yarışının üzerimizdeki baskısını kaldıramaz olduk... Ne yaparsam yapayım 'benden daha iyi olan var' kaygısı... Sürekli bir yetersizlik ve suçluluk duygusu...

İDEAL AİLE HAYALLERİ
Karı-koca arasındaki tartışmaların büyük çoğunluğu, çocuklarını nasıl disiplin edecekleri konusunda anlaşamamalarından çıkar. Ya da çocuk doğduktan sonra çoğu çiftin birbirlerine olan ilgileri çocuğa döner. Okulu, ödevi, aktivitesi derken yorgunluk ve stres yüzünden toleransını kaybeden çiftler, küçük şeylere bile daha büyük tepkiler vermeye başlarlar. Çalışanlar, ne kendilerine ne de çocuklarına yeteri kadar vakit ayıramadıkları için şikayet ederler... Ondan sonra o suçlulukla çocuğun bütün şımarıklıklarına köle olurlar. Biraz ağır oldu belki ama çocuklu yaşamın gerçeği bu...

Hayalini kurduğunuz 'ideal aile' ile yukarıda saydığım gerçekler arasındaki açıkta büyümeye başlar. Bunca baskının içinde anne olmak kadınları öyle bir değiştiriyor ki, çevremde eskiden akıllı ve ilgi çekici bulduğum bazı kadınlar, nörotik ve saplantılı olup çıktı. Sonuç; çocuklar da, anne-babalar da mutsuz. İşin daha da enteresan yönü, daha çok imkanı olan ailelerin bu konudaki memnuniyetsizlikleri daha da artıyormuş. Evet, çocuk yetiştirmenin doğru ve yanlış yolları olduğu kesin. Ama sürekli başkaları ile kendinizi kıyaslayıp, doğruyu yapmadığınıza inanmak gibi bir tuzağa düştünüz mü 'çocuğun hayatınıza kazandırdığı anlamı' hissetmeniz zorlaşıyor...

KABACA AMA DOĞRU
Son kitabım 'Hayalden Gerçeğe Mutluluk'ta araştırmalarına yer verdiğim Harvard Üniversitesi'nden Psikolog Daniel Gilbert, aslında insanların kendilerini 'neyin mutlu edeceğini' yanlış tahmin ettiklerini söylemişti... Aynen paranın mutluluk getireceğine kendimizi şartladığımız gibi... Çocuklu yaşam sizi daha mutsuzlaştırmıyor ama daha da mutlu yapmadığı da kesin. Sonuç; Daniel Gilbert'in bir konuşmasında kabaca ama doğruyu söylediği gibi; "Çocuklar inanılmaz bir mutluluk kaynağı ama insana haz veren diğer bütün kaynakları b...ka çeviriyorlar..."

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp