Anti Aging Beslenme

Anti Aging Beslenme

Nasıl genç kalınabileceğini öğrenmek için öncelikle yaşlanma sürecini ve alkali beslenmeyi anlamak gerekir.

İSTEYEN VE GERÇEKTEN ARZU EDEN HERKES YAŞLANMAYI GECİKTİREBİLİR...

Yaşlanacağız çünkü içimizde oluşan asidik atıkların ve toksinlerin hepsini dışarı atamıyoruz ve bunların bir kısmı vücudumuzda sürekli birikiyor.

Yaşlanmayı geciktirmek (anti-aging) iki şekilde olur. Birincisi vücuda iyi bir boşaltım (asidik atıklardan kurtulma) sistemi kazandırmak, ikincisi ise birikmiş asidik atıkları gizlendikleri yerden çıkarmak.

Vücudumuzun işlevini yerine getirmesi ve sıcaklığını koruması için besinleri hücrelerimizde yakarız. Pahalı ya da ucuz, özel ya da sıradan, bitkisel ya da hayvansal, alkali ya da asidik tüm besinlerin ana maddesi karbonhidrat, protein veya yağdır. Tüm gıdalar dört elementin birleşiminden oluşur. Bunlar; Karbon, Azot, Hidrojen ve Oksijen'dir.

Tüm besinler hücrelerde oksijenle yakıldıktan (oksitlendikten) sonra; karbonik asit, ürik asit, laktik asit, yağ asidi, amonyak gibi organik asitlere dönüşür. Yağlar zaten yakılmadan önce de asidiktir. Ayrıca besinlerin yakılması sonucu oluşan organik asitler ette, tahıllarda ve kökü yenen bitkilerde bulunan klor, fosfor ve sülfür gibi inorganik asidik minerallerle birleşerek asiditeyi artırır. Ne yazık ki bunları nötrleştirecek Kalsiyum, Magnezyum, Sodyum ve Potasyum gibi inorganik alkali mineral içeren yiyecekleri gerektiği kadar tüketmiyoruz.

En önemlisi, içtiğimiz suyun dahi yumuşak (Kalsiyum ve Magnezyum içermeyen su) olmasını istiyoruz.

Vücudumuzdaki her element ilk önce kana karışır ve kan yoluyla vücudun her yerine taşınır. Asidik atıklar ve toksinler de önce kana karışır sonra terleme ya da idrar yoluyla sıvı halde vücuttan atılır. İdrara çıkma ve terleme için yeterli miktarda su içilmelidir. Doktorlar diyete başlayan birisine günde 8 bardak su içmesi gerektiğini söyler. Çünkü hastanın idrara çıkması için su içmesi gerekir. Fakat doktorlar hastanın ne tür bir su içmesi gerektiğini söylemezler. Vücutta biriken bütün atıkların asidik olması nedeniyle, bunları nötrleştirmek için en ideal yöntem alkali su içmektir. Günde 4 bardak alkali su içmek, günde 8 bardak musluk suyu, şişelenmiş su ya da arıtılmış su içmekten çok daha etkilidir.

anti-agingGittikçe zorlaşan ve düzensizleşen yaşam şartları ve çevresel faktörler (sağlıksız beslenme, fazla çalışma, yetersiz dinlenme, geç uyanma, egzersiz yapmama, az su içme, sigara, çevre kirliliği, asidik beslenme gibi) nedeniyle vücudumuzda oluşan asidik atıkları ve toksinleri vücudumuzdan tamamen atamıyoruz. Bu asidik atıkları ve toksinleri vücudumuzun içinde değişik yerlerde biriktiriyoruz. İşte bu yaşlanmanın nedenidir. Yaşlanma süreci bu şekilde gelişmektedir.

İnsanlar doğduğunda kanın pH'ı 7.44 dür, yani alkalidir. Yaşlandığımızda kanın pH'ı 7.35'e veya bu seviyenin de altına düşer, yani kanın alkalitesi azalır. Bu pH seviyeleri atardamardaki kanın pH seviyesini ifade eder. pH seviyesindeki bu 0.09 luk fark ilk bakışta göze çok küçük görünebilir, ancak pH logaritmik bir fonksiyondur ve; 7.44 pH'a sahip kandaki hidroksil iyon miktarı 7.35 pH'a sahip kandaki hidroksil iyon miktarının 1.23 katıdır. Hidroksil iyonu oksijen verici bir iyon, hidrojen iyonu ise oksijen alıcı bir iyondur. Diğer bir deyişle, genç insanlar yaşlı insanlara nazaran kanlarında %23 daha fazla oksijen (hidroksil iyonu) taşırlar. Genç insanların daha enerjik olmalarının başka bir açıklaması yoktur.

anti-aging1Ürik asit suda, alkolde ve eterde hemen hemen hiç çözünmez, fakat alkali iyon çözeltilerinde çözünür. Diğer bir deyişle, ürik asit alkali suda çözünür. Yaşlı insanlarda kanın pH'ı düşük olduğu için ürik asit eklemler arasında birikerek EKLEM İLTİHABINA ve GUT HASTALIĞINA neden olur. Alkali su içmek kanın pH'ını yükseltir ve bu hastalıklar zamanla doğal yoldan ortadan kalkar.

Vücudumuzda biriken asidik atıkları uzun süre atamadan yaşadığımızda, vücudumuzun bazı bölgeleri normalden daha asidik hale gelecek ve bu bölgelerdeki kılcal damarlar tıkanacaktır. Bunun sonucunda bazı organlar fonksiyonlarını kaybedip iflas edecektir. Zamanla kendimizi yorgun, bitkin hissetmeye başlayacak ve bir süre sonra yüksek tansiyon, kolesterol, kalp, şeker, kemik erimesi, eklem iltihabı, kanser, obezite, böbrek taşı gibi hastalıklar ortaya çıkacaktır. İşte o anda kendi kendimize basitçe "BEN ARTIK YAŞLANIYORUM" diyeceğiz.

Anti-Aging Nedir?

Anti-Aging kelime anlamı itibarı ile “yaşlılığa karşı” demektir. Anti-Aging terimini tıbbi olarak, aktif tedbir alma veya koruyucu tıp olarak nitelendirebiliriz. Anti-Aging yaşlanmayı mümkün olduğu kadar yavaşlatmak ve vücudun bir bütün olarak orantılı ve sağlıklı yaşlanmasını sağlamak amacıyla uygulanır. Cilt dokusunu ve bağlayıcı hücreleri yenilemek, hormonal dengesizlikleri erkek ve kadında ayrı ayrı ele alarak dengelemek, cinsel gücü ve sağlığı arttırmak, yaşlanma sonucu oluşabilecek hastalıklara karşı erken tanı ve önlem almak Anti-Aging ‘in uygulama amaçlarından başlıcalarıdır.

Anti-Aging uygulamasında hedef, yaşlanma sonucu hastalanmaları önlemek, güç kaybını engellemek ve daha uzun süre genç kalmayı sağlamaktır. Yaşlanma aşamaları günümüzde ölçülebilmekte ve değiştirilebilmektedir. Anti-Aging uygulamasında insanların ileri yaşlarda yakalanabilecekleri hastalıklar, vücuttaki hormonlar ve maddeler belirlenir ve dengelenir. Anti-Aging teşhisi bireyseldir. Önce detaylı bir danışmanlık hizmeti ve laboratuar tetkikleri ile başlar ve yaşlılığa özel parametrelerin ölçümleri için çeşitli imkanlar sunar.

Anti-Aging programları yaş ilerlemesine bağlı olarak oluşan hastalık risklerini saptayarak gidermeye çalışan, bu yolla uzun ve sağlıklı yaşama ulaşmayı amaçlayan tıbbi tedavilerdir. Yaşlanmanın pek çok sebebi vardır, ama en önemli 3 faktörü büyük ölçüde kontrol edebiliriz: Serbest radikaller, hormonların azalması ve sağlıksız yaşam. Siz de bu faktörlere savaş açarak, uzun yıllar gençliğinizi koruyabilirsiniz.

Anti-Aging sadece Check-Up değildir ama özel bir Check-Up ile başlar.
Bilinen normal Check-up kişinin o sanki sağlık durumu hakkında hekime genel bir fikir vermek amacıyla yapılan, şeker metabolizması, kan sayımı, karaciğer fonksiyonları, böbrek fonksiyonları, tiroid fonksiyonları, kolestrol, kan yağlarının tespitini içeren kan testleri ile muayeneden oluşur. Anti-Aging check-up kapsamında ise bu yapılan testlere ek olarak, vitamin-mineral düzeyleri, antioksidan kapasite ölçümü, detaylı hormon taraması, osteoporoz, menopoz-andropoz tespiti, immün (bağışıklık) sistem değerlendirmesi, tümör marker (belirleyici) taraması vb. ileri testler yapılır. Bu tarama sonuçları da hekime kişinin sağlık durumu ve hastalık riskleri konusunda çok daha net bilgi vererek teşhis ve tedavi imkanı sağlar. Check-up, koruyucu hekimliğinin ikincil koruma aşamasında yer alan bir sağlık taraması iken Anti-Aging uygulaması bireyleri hem birincil, hem de ikincil koruma anlamında değerlendiren ve üçüncül korumaya ihtiyaç bırakmamayı hedefleyen çok önemli bir uygulamadır.

Anti-Aging Vitaminler

Dr. Gökhan Okan, yaşlanan cildin 4 özelliğini şöyle sıralıyor:

- Yaşlanan ciltte incelme oluşuyor
- Kolajenin azalmasıyla birlikte cilt gerginliğini kaybediyor, kırışıklıklar gözleniyor
- Pigment hücrelerinin düzensiz çalışması nedeniyle ciltteki renk değişikleri artıyor
- Ciltteki nemlilik azaldığından kuruluk oluşuyor

Yaşlanma ise iki nedenle oluşuyor:

- Yaşa bağlı yaşlanma (içsel yaşlanma)
- Dışsal faktörlerle oluşan yaşlanma

YAŞ İLERLİYOR, DNA YENİLENMESİ YAVAŞLIYOR

* Yaşa bağlı yaşlanma
Bu kaçınılmaz bir durum. Tüm insanlarda yaş ilerledikçe hücrelerin çoğalmasında ve DNA’nın yenilenmesinde azalma oluyor. Hücrelerin büyümeleri yavaşladığı için cilt inceliyor. Bu süreç 20’li yaşların sonunda başlıyor.

* Dışsal yaşlanma
Dışsal faktörlerle oluyor. Güneşin zararlı UV ışınları, alkol ve sigara alışkanlığı, gürültü, hava kirliliği, yanlış kozmetik kullanımı buna neden oluyor. Bu nedenle güneşin zararlı ışınlarına karşı koruyucu ürünlerin kullanılması, cilde uymayan kozmetik ürünlerin kullanılmaması, alkol ve sigara tüketilmemesi gerekiyor. Tüm bunlara ilaveten, cildi zararlı etkilerden koruyan dermo kozmetik ürünlerle cilde takviye yapılıyor.

ANTIAGING KREMLERİNE 30’LARDA BAŞLAYIN

Kadınların yaşlanmayı geciktirmek, daha genç, güzel, sağlıklı ve doğal görünümlü bir cilde sahip olmaları için, 30’lu yaşlarından itibaren ciltlerine uygun antiaging ürünleri kullanmaları gerekiyor. Dr. Gökhan Okan, cildi gençleştiren ürün grupları hakkında şu bilgileri verdi:

* A vitamini içeren kremler
Bu kremlerin cildi gençleştirici etkiye sahip olduğu bilimsel olarak da kanıtlandı. A vitamini, ciltteki kolajen salgısını artırıyor, derinin gerginliğini sağlıyor. Soyucu özelliği var, bu sayede yıpranmış cildin altından taze bir derinin gelmesini sağlıyor. Cildimizdeki düzensiz pigmentasyonu (renk artışı) azaltıyor. Güneş lekelerinin hafiflemesine yardımcı oluyor. Ancak burada ürünün içeriğine dikkat edilmesi gerekiyor. Bu kremleri hekimlerin reçetelemesi, ürün içeriklerinin doğru oranda, uygun konsantrasyonda ve doğru ciltte kullanılması önem taşıyor.

* Alfa Hidroksi Asitleri AHA (meyve asitleri)
Meyve asidi içeren antiaging ürünlerinin de cilde yararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Bu ürünler cildin rengini açıyor. Meyve asitleri hyarulonik asit salgılanmasını artırıyor. Su tutucu özelliğe sahip olan hyaluronik asit cilde nem kazandırıyor. Piyasada da çok fazla meyve asiti içeren krem bulunsa da, bu etkiyi yapacak oranda bulunması önem taşıyor. Güçlü antiaging etki elde edebilmek isteniyorsa A vitamini içeren ürünle birlikte meyve asidi içeren ürün beraber kullanılabilir. İki ürünün birlikte yaratabileceği tahriş konusunda dikkatli olunması gerekiyor.

SİGARA İÇENLERE C VİTAMİNLİ KREM

* Antioksidan ürünler
Antioksidan ürünlerin birkaç çeşidi bulunuyor. Ancak içlerinde en tanınmışı C vitaminli antioksidan kremler. C vitaminli kremler, güneşten kaynaklanan yaşlanmalarda öneriliyor. Çok sigara içenlerin C vitaminli krem kullanması büyük önem taşıyor. Sigara vücuttaki C vitamininin idrarla atılmasına neden olduğundan, kandaki C vitamini azalıyor. Dışardan verilen krem de vücudun sigara ile kaybettiği vitaminin geri verilmesini sağlıyor. Uygun konsantrasyonda harici kullanılan C vitamininin, C vitamini içeren tabletlere göre deriyi ultraviyole hasarına karış çok daha iyi korduğu ispatlanmıştır.

* E vitaminli kremler
Güçlü bir antioksidan olup, nemlendirici, güneşin zararlı etkilerinden deriyi koruyu özelliği vardır.

* Alfa lipoik asit
Çok güçlü bir antioksidandır. Serbest radikallerin deriye zarar vermesini durdurur, fotoyaşlanmayı geciktirir.

BİTKİ BÜYÜME HORMONU GENÇLEŞTİRİYOR

* Bitkisel kökenli kremler
Sıkça kullanılan ‘dermo kozmetik’ kavramı, istenilen kozmetik etkiyi fizyolojik reaksiyonlar sonrasında sağlayan kozmetik ürünleri tarif ediyor. Bitkisel kökenli kremlerden ikisi özellikle üzerinde çok fazla çalışılan bitkisel kökenli dermokozmetik grubuna giriyor.

Kinetin bitki büyüme hormonu içeren kremler, ciltteki kolajenin artmasını sağlayarak derinin gergin olmasına yardımcı oluyor. Düzensiz renk artışının ve ince çizgilerin azalmasını sağlıyor. Çok hassas ciltlerde bile kullanılabiliyor. Üzüm çekirdeği ekstresi içeren kremler de cildin daha genç ve canlı görünmesini sağlıyor. Cilde zarar veren serbest radikalleri önlüyor.

* Peptit içeren kremler
Bunlar aminoasitlerin bir araya gelmesinden oluşuyor. Sinirden kasa uyarının gitmesini durduruyor. Kas kasılamadığı için kırışıklık da olmuyor. Peptit içeren kremler de iki kaş arası kırışıklıklar, kaz ayakları, göz çevresi ve alında öneriliyor. Ancak bu kremler kırışıklıkların azaltılmasında etkili olsa da, botoksun etkisini göstermiyor. Kaslar derinin en alt tabakalarında yer alıyor. Dıştan sürülen ürünün en alta kasa kadar gitmesi biraz zor. Botokstan korkanlara önerilebilir.

* Topikal östrojenler
Menopozdan sonra yaşlanma artıyor. Östrojen cildin nemini artırıyor, vücudun su tutmasını sağlıyor, saçları güçlendiriyor, menopoz sonrası kanda östrojen azalıyor, deride kuruma, saçlarda dökülme oluyor, derinin gerginliği ve kolajen salgısı azalıyor. Östrojen azalması da hücrelerin yaşlanmasına neden oluyor. Eğer kadın doğum uzmanları dışarıdan hormon replasman tedavisi öneriyorsa, hastanın kullanmasında sakınca yoksa bunlar da cilde yararlı oluyor.

Harici hormonlar ve vücutta östrojenik etki gösteren bitkisel kökenli kremler uygun alternatif olabilir. Bu ürünlerin uygun kişilerde, kısa sürede kullanılmasına özellikle dikkat edilmesi, zararlı sistemik etkileri tetiklemediğinden emin olunması gerekiyor.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp