Akdeniz Anemisinin Tedavisi

Akdeniz Anemisinin Tedavisi :

Tıbbi adı “Talasemi” olan Akdeniz anemisi dünyada en sık görülen kalıtsal kan hastalığıdır. Bulaşıcı değildir, kanser değildir. Talaseminin “alfa” ve “beta” olmak üzere iki temel tipi vardır ve bunlardan beta tipi Akdeniz çevresindeki tüm ülkelerde sık görüldüğü için “Akdeniz anemisi” ismini de almıştır. Bu hastalığı taşıyan gen çocuğa yalnızca anne veya babasından geçerse hasta değil “Akdeniz anemisi taşıyıcısı” (Talasemi Minor) olur. Taşıyıcılar hafif bir renk solukluğu ve bazen çabuk yorulma dışında hiçbir belirti vermezler, bu nedenle de çoğu kez taşıyıcı olduklarını bilmezler, ta ki bir başka taşıyıcı ile evlenerek talasemi hastası (Talasemi Major) bir çocukları olana kadar. Hasta olan hem anne, hem de babasından bu geni almıştır ve daha hayatın ilk altı ayında ağır kansızlıkla hasta olduğunu belli eder. Karın şişkin, karaciğer, dalak büyük, yüz ve kafa şekli farklıdır. Büyüme, gelişme yaşıtlarına göre çok geri kalır. Zeka da ise hiçbir sorun yoktur. Akdeniz anemisi taşıyıcılığı zamanla hastalığa dönüşmez, doğumdan ölüme taşıyıcı taşıyıcı, hasta da hastadır. Akdeniz anemisi kalıtım yoluyla geçen kansızlıklar arasında en ağır seyir göstereni ve tedavisiz çok küçük yaşlarda ölümle sonuçlananıdır. Bugün ise Akdeniz anemisi tedavisinde sağlanan gelişmeler hastaların dış görünümüyle birlikte hastalığın seyrini de değiştirmiş, uzun yıllar hemen hemen tamamen sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini mümkün kılmıştır.

Akdeniz Anemisi Nasıl Önlenir?

Yeryüzünde “Talasemi Kuşağı” denilen ve Akdeniz‘de Cebeli Tarık Boğazından başlayan, bu denizin kuzey ve güneyinde yer alan tüm ülkelerin kıyı kesimlerini içine alarak Türkiye, Orta Doğu, İran üzerinden geçip güney doğu Asya‘ya kadar uzanan bir bölge mevcuttur. Bu bölge insanlarında talasemi geni görülme sıklığı genellikle %2.5 - 15 arasında değişmekte, hatta Sardunya adası gibi en yüksek orana sahip Akdeniz adalarında %30‘a ulaşabilmektedir. Ancak bugün Talasemi Kuşağı eski önemini yitirmiştir. Bunun sebebi göçlerdir, bu bölge insanları dünyanın her yerine göç ederek genlerini beraberlerinde götürmüşlerdir. Böylece insanların doğdukları yer değil kökenleri önem kazanmıştır, ısrarla sorulduğunda Akdeniz anemisi geni taşıyan kişinin kökeninde, çok eskilere dayansa da, muhakkak Talasemi Kuşağından gelme birisi bulunur, örneğin Girit‘li bir büyük büyük babanne gibi. Türkiye genelinde talasemi geni taşıyıcılık oranı %2.5 - 3‘dür. Bunun anlamı ise kolayca iki taşıyıcı birbiriyle tanışıp evlenebilir. Böyle bir durumda her dört çocuklarından birisi hem anne, hem de babadan talasemi genini alarak Akdeniz anemisi hastası, yani tedavisi çok zor ağır bir kansızlığın sahibi olacaktır. Diğer çocuklardan ikisi yalnızca anne, ya da babasından hastalık genini aldığı için onlar gibi hasta değil taşıyıcıdır ve ileride aynı durumu kendi çocuklarında yaşayabileceklerdir. Sonuncu çocuk ise her ikisinden de hasta geni almamıştır ve tamamen sağlıklıdır. Ancak yaşam her zaman teorik hesaplara uygun davranmaz, çoğu kez ilk ve tek çocuğun ağır hasta olduğu, ya da peşpeşe üç çocuğun üçünün de ağır Akdeniz anemisi olduğu görülebilir. İşte çocuk sahibi olmazdan önce kimlerin bu geni taşıdığı bilinirse ve iki taşıyıcı evlendiğinde “Doğum Öncesi Tanı” merkezlerinde, gebeliğin ilk haftalarında, anne karnındaki bebekten kan kalınarak incelenirse, maddi ve manevi yükü çok ağır bir hastalık önlenebilir: fetus hem anne, hem de babanın hasta genlerini taşıyorsa yapılacak en doğru iş medikal abortusdur. Bu yöntemle Talasemi major, en sık görüldüğü Akdeniz adalarının bir çoğunda, tarihe karışmıştır. İleriki yıllarda ise gen mühendislerinin, gebeliğin sonlanmasına gerek kalmaksızın, hasta geni onarabilecekleri düşünülmektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp