Hastalığın Önlenmesi

Hastalığın Önlenmesi :

XI. Hastalıkların Önlenmesi

Eğer kişi zamanında akupunktur tedavisi olursa, hastalığın ilerlemesi önlenebilir mi?

çoğu kez, evet. Önlem, Geleneksel Çin Akupunkturu 'nun ana amacı ve temelinde yatan ana kavramdır. İdeal olarak ve öncelikle bir önleyici tedavi olarak görülmeli ve kullanılmalıdır. Uzman, hastalık ciddi olarak gelişmeden çok önce, hastanın nabızlanndan ve diğer teşhis yöntemleri ile o kişide her şeyin yolunda olmadığını anlayacaktır. Daha önce Çinliler, on iki organ ve işlevler beraberce dengede ve uyumluca çalıştıklarında, kişinin beden, zihin ve ruhunda hiç bir hastalığın olamıyacağını keşfettiğini anlatmıştım. İnsanoğlu tarafında bilinen her hastalık bir ya da daha fazla sayıda organ ve işlevlerin enerji dengesizliğinden kaynaklanır. Bu nedenle, eğer uzman dengesizliğin ilk işaretlerini görebilirse, düzeltip bedenin normal işlevlerine dön mesini sağlıyabilir ve böylece hastalığın ilerlemesini engeller.

• Düzenli aralıklarla muayene olmanın çok önemli olduğu anlaşılıyor. Akupunktur uzmanı, insanı yalnızca bir şeyin bozulmaşa başlayıp baştamadığını anlamak için muayene etmeyi kabul eder mi?

Tabii, menmuniyetle eder. Geleneksel akupunkturun en keyifli, kuvvetli ve güven veren yönü onun bir önlem ve sağlık bakımı sistemi olmasıdır. Eski Çin de, insanlar akupunktur uzmanlarını, her mevsim değişiminde herhangi bir dengesizlik işaretinin olup olmadığını kontrol etmesi ve düzeltmesi için ziyaret ederlerdi. Bu, modem Çin içinde hala geçerlidir. Eğer biraz düşünecek olursanız, arabamızı iyi çalışmaya devam etmesi için düzenli aralıklarla servise götürürüz. Eğer tamirci araba üzerinde çalışması gerektiğini söylerse, hiç tereddüt etmeden izin veririz. Ama biz sahip olduğumuz en değerli şeyler olan beden, zihin ve ruhumuz için ne yaparız? Onları gözleyip, uzun yıllar sağlıklı ve mutlu yaşamalan için arada bir servise götürür müyüz? Kaç kişinin geç kalıp, zarann ortaya çıkarak, bedenlerinin mekanizması bozulana kadar beklediğini görmek için herhangi bir doktorun muayenehanesine gidip bakmanız yeterli olacaktır. Keşke daha önce dikkat etmiş olsaydılar. (On lan da suçlamak doğru olmaz. Batı tıbbı sağlık bakımından çok, devamlı olarak hastalığın tedavisini vurgular ve çareler arar.) Çinliler çok daha akıllı davranmışlardır. İnsanlar akupunktıir uzmanlanna hastalıklan önleme yeteneklerinden dolayı, kendilerini iyi hissettiklerinde giderlerdi. Gerçekten de, hastalanırlarsa da uzmanın vazifesine son verildiği söylenir. (Eski Çinin askeri ya da yüksek derecede ki memurlar sınıfında, bazen de uzmanın hayatına son verilirdi!) Fakat, doktorların bu sorumluluklarıyla açıkça ortaya konan, hastalığı engellemek için sadece arada bir kontrolden geçip tedavi görmenin yeterli olmadığıdır; insanlar kendilerine de bir rol düştüğünü bilirlerdi -doktorlann önerilerini dinlemeleri, beden, zihin ve ruhlannın işlevlerini, çevre ve başkalanyla olan ilişkilerini gözlerneleri gerektiğini bilirlerdi.

• Kitabın başında, akupunktur uzmanının insanın enerji dengesini neden yitirdiğini anlaması gerekir demiştiniz: Galiba kişininde tekrar aynı dengesizliğe düm em esi için dengesizliğin nedenini anlaması gerekir?

Söylediğiniz doğru. Kişi, dengesizliğin ilk ortaya çıkışında nedenlerini bilmez ve tekrar etmesine önleyecek önlemler almazsa, o zaman dengenin tekrar bozulması çok kolay olacaktır. Eğer hastalığı önleyeceksek, nedenlerini bizim de anlamamız gerekir. Kendi kendimize "hastalık nasıl ortaya çıktı?" diye sormalıyız.

• O zaman, on iki meridyen ya da enerji hatlannın işlevlerini ve dengelerini neler bozar?

Bunun cevabı iki yönlüdür. İlki, kişinin yaşamını nasıl sürdürdüğüdür. Bu genel yöndür. Çinliler on iki meridyenden akan enerjinin gerginlik, zorluklar ve duygusal sarsıntılara karşı hassas olduğunu görmüşlerdir. Tüm hastalıklar bu faktörlere bağlanabilir diye düşünülür. (Tabii mekanik ve kimyasal nedenli hastalıkların dışında.) İkincisi kişinin beden, zihin ya da ruhsal bir hastalıktan şikayeti olabileceğidir. Çinliler, hastalığın kişinin içindeki durumla dış dünyanın birbirlerini etkilemesinden kaynaklandığına ve bunu ortaya çıkaran belirli iç ve dış (her biri yedişer) etkenler olduğuna inanırlar. Örneğin, aşın korku, keder, kızgınlık, sevinç, üzüntü ve endişe iç etkenler olarak enerji dengesini etkileyecektir. Ayrıca kalıtsal beden yapısı da etken olabilir. Dış etkenler olarak da çevresel değişiklikler etkin olabilir; bunlar, geleneksel olarak, soğuk, sıcak, kuruluk, nemlilik, ıslaklık, rüzgar ve ateştir. Hepimiz, belirli zamanlarda, bu iç ve dış etkenlerle yüz yüze geliriz ama sağlıklı bir beden, zihin ve ruh bunlarla başa çıkabilir. Örneğin, bazen endişeleniriz ya da çok aşın sıcak ya da nemli yerlerde bulunuruz; fakat, kısa bir süre sonra zihin ve be denimiz alışır ve bu durumdan kötü etkilenmeyiz. Fakat beden, zihin ve ruhumuz devamlı olarak iç ve dış etkenlerin etkisi altında kalırsa, bu Chi enerjisinin ciddi olarak dengesini bozmasına ve beden, zihin ve ruh olarak hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. İltihaplı ve bulaşıcı hastalıklarda, eğer kişi tam olarak sağlıklı ise, Çinliler bedenin hastalığa karşı gelebileceğine inanırlar. Gerçekten, bedenin direnci, bu etkenlerden biri yüzünden azaldığında ise hastalık yerleşebilir. Sağlıklı kalmak için olaylarla hareket edip, değişebilmeliyiz ve gerginlik yaratan etkenlerle direncimizi bozacak ve normal enerji dengemizi tekrar kuramıyacak kadar yüklenmemeliyiz.

• Enerji dengemizi bozmamak için ne yapmalıyız?

Çinliler ne yaparlardır
Çinliler bizim doğada var olan her şeyin bir parçası olduğumuzu ve de her şey den etkilendiğimizi anlamışlardı. Bizim bu gün çok sık yaptığımız gibi kendilerini her şey den ayrı ve kopuk gönnezlerdi. Aynca kendi sağlıklannın, bugün, bizim sağlığımız için sorumluluğu doktorlara bırakmamızdan çok farklı olarak, kendi sorumluluklan olduğunu gönnüşlerdi. Çinliler için nasıl sağlıklı ve dengeli olunacağını bilmek çok önemli idi. Önce yaşam hızlannı düşünelim. Tabii ki bizimkinden çok daha yavaştı. İnsanların düzen, huzur, mutluluğunun (buna bağlı olarak sağlığının) her kişinin Tao'yu takip etmek için sarfettiği çabadan çıktığını anlamışlardı (XIII. Bölüm'e bakınız). Her kişinin öncelikle yapmak istediği kendi içinde ve hayatında denge ve uyumu bulabilmekti. İdeal olarak, bu denge ve uyum gittikçe genişleyen daireler halinde yayılacaktı- aileye, evlerine, oradan köy ya da şehire, oradan da gittikçe genişleyerek tüm ülkeye. Tüm yönleriyle işlerini, ailenin ve komşuların tüm ihtiyaçlannı, ülke hükümetinin siyasetini destekleyecekti. Hayatın ve sanat çalışmalannın tüm gereksinimlerinin üretimini etkileyecekti. Bu Doğa ile yaşamayı ve Doğa'nın kanunlannı kabul eden bir hayat felsefesi idi. Yaşam her zaman günden geceye, hareketten dinlenmeye, mutluluktan hüzüne, yang'den yin'e devamlı hareket edip ak maktadır.

Böylece herşey geçicidir. Çinliler, yann başansızlığın olabileceğini, başan ve hırsa kapılmanın manasız olduğunu gördüler. Yann yok olabilecek bir şey için böbürlenmek aptallıktı. Böylece iyi ya da kötü, gelen ve gideniyle, doğa kanununu kabullendiler. Bu nedenle, Tao'yu takip etmek için çok eski Çinliler aşın olan her şeyden kaçmayı, herşeyde ıhmlı olma gerekliliğini vurguladılar. Genelde basit yemeyi ve yaşamı seçtiler, çok nadir olarak vücutlannı ya da zihinlerini fazlasıyla yorarlardı; ve doğal olarak da aşın kazanç için uğraşmazlardı. Doğa kanunu anlayışlan ve hastalığa neden olan yedi iç ve dış etkenlerle (bir önceki cevaba bakınız) kendilerinde de her hangi bir hastalık işaretini tanırlardı. Baş ağrısı, iştahsızlık, yüksek ateş ya da benzeri gibi en ufak belirtilere dikkat edip, onlarla mümkün olduğu kadar kendileri uğraşırlardı. Yaşamlannda neler olduğunu, neler yediklerini, mevsimi, günün hangi saati olduğunu, havayı düşünürlerdi. Ve arazların nedenlerine, doğanın verdiği mesajlara uyarak, karşı koymaya çalışmışlardı. Belirtiler aşın gerginlik, ya da çalışmadan; ya fazla, ya da yanlış yiyeceklerden olabilirdi. Bazı yiyecekler ateşli durumlar, bazıları ise soğuk ve uyuşuk durumlar, kol ve bacak ağrıları için yararlıdır. Bazıları ise kanı temizlemek ya da kan yapmak için faydalıdır. Bazısı kuvvet ve enerji verir, ve bazılan enerjiyi yatıştım. Böylece beslenme alışkanlıkları, yiyecek, egzersiz, davranış, nefes alma, bağırsak v e benzeri şeylerle ilgilenmişler ve hastalığın nedenlerini belirliye bilecekmiyiz diye bakmışlardı. Çinliler aynı zamanda hastalıkların yavaş geliştiğini gözlemlediler. Hastalığın belirtileri, kendisinin ciddi bir şekilde ortaya çıkmasından aylar ya da yıllar önce görülebilir. Ne kadar küçük olsa da, tekrar eden her belirti ciddi bir ikaz işareti, beden, zihin ve ruhun her şeyin yolunda gitmediğini söyleyen bir tehlike belirtisi olarak alınmalıdır. Bu ilk belirtiler yerlerini ciddi bir hastalığa bırakmadan önce, sorunun altında yatan nedeni keşfedecek kadar bir süre vardır. İnsanlar, sadece kendi kendilerine çözüm getiremediklerinde, Geleneksel akupunktur uzmanına başvururlardı. O da ustalık ve bilgisi ile nedenin kesin olarak yerini belirler ve düzeltmeye koyulurdu. Akupunkturun yanı sıra bu tedavi, bitkileri kullanmak ve masaj, diet ve fiziksel eğzersiz programı, nefes alma eğzersizleri, bağırsakların daha iyi çalışması için ilaçlar gibi şeyleri de içirirdi.

• Bu bilgileri, burada, Batı'da hastalığın önlenmesi için ne şekilde kullanabiliriz?

Bir kez beden, zihin ve ruh hastalıklarının kendi kendilerine olmadıklannı, bizim hiç bir sorumluluğumuz yokmuşçasına dışarıdan gelip bize saldırmadıklarını anlarsak onlardan daha az korkarız. O zaman belki biz de kendimiz için biraz daha sorumluluk üstleniriz. Genellikle soğuk algınlığı, baş ağnsı, aylık kanamaların düzensizliği, kusma hissi ya da yüksek ateş gibi şeylerin ne yazık ki öyle rast gele olduğunu düşünürüz, Hatta daha ciddi bronşit, anfizem, kalp zafiyeti, mafsal iltihabı ya da kanser gibi problemlerde bizim hiç bir hatamız olmadığını düşünürüz. Fakat bu hastalıklar çoğu kez doğal yaşamı ve doğa kanunlarını hiçe saymaktan çıkar. çoğu zaman sağlığımızla yaşamamız arasındaki ilişkiyi göremeyiz. Bizlerinde eski Çinliler gibi bu bilgiyi kullanabilmemiz gerekir. Aynı zamanda bizi doktorun iyileştirmesi gerektiğini düşünür, müdahale ederek bizi iyileştirmesini bekleriz. Bizi iyileştirme sorumluluğunu ona yükleriz (başamazsa onu suçluyabi1iriz de). Esrarengiz bir dış kuvvetin bizi iyileştirip bırakacağı ümit ederiz. Eğer doktor ile beraber çalışmayı isteseydik, sağlıklı kalmak için onun önerilerini kabul edip sorumluluk yüklenseydik ne kadar iyi olurdu. Sağlığımızın ve mutluluğumuzun başkaları tarafından gözetilmesini beklemekle biz kendimize sahip çıkmamış oluruz. Kendi kendimize yetecek gücü yitirmek bizi gereksiz yere korkutur ve aciz kılar. Geleneksel Çin Akupunkturu 'nun güzelliği bunu tam tersini yapmasındadır. kendimize bakmamız ve sak lanmamamız için güç verir; kendimize yardım etmemizi ve yine kendimiz için sorumluluk almamızı sağlar. Dikkat edersek, biz kendi şartlanmız, çevremiz, iç ve dış diğer etkenlerden etkilenmeyi önleyebi1iriz. Hasta olmaya başladığımızı fark ettiğimiz zamanlar vardır ve işte o zaman bunları düşünüp hastalığa neden olan etkenleri düzeltmeye çalışmalıyız. Hastalık hiç te esrarengiz değildir. Basit olarak neden, vücut, zihin ve ruhumuza fazla yüklenilmesinin doğal ve kabul edilebilir bir sonucudur. Çinlilerin verdikleri mesaj ılırnh bir hayat sürmek, ve doğanın ritmi ile uyum içinde yaşamaktır. Bunu biraz daha açıklığa kavuşturmak için doğanın ritminin ve ıhmlı yaşamak ile ne demek istediğimizi düşünelim. Önce, yin ve yang ve beş elementin nasıl çalıştığını düşünelim. (Bunlardan III. Bölüm'de söz etmiştim). Yin ve yang'ın doğal ritminin gün ve gecenin, ve hareket ve dinlenmenin birbirini takip etmesinde ifade edildiğini görebiliriz. Beş elementi n doğal ritmini de mevsimlerin ritminde görebiliriz. Bu doğal ritimlerin bozulduğunu hayal edin. Günün gece boyunca ya da gecenin gün boyunca devam ettiğini varsayalım. Ya da sonbahar yerine yine ilk bahann geldiğini düşünelim. Tam bir karmaşa yaşana caktır. Ama işte bizim yaptığımız da zaten budur. Devamlı olarak günleri gecelere, ve geceleri güne uzatmaya çalışıyoruz dinlenme zamanında aktif olmak, ya da tam tersi gibi. Çocuklar yorulduğunda gözleyiniz. Kıvnlıp yatar ve hemen uyurlar. Acıktıklannda, yemek yerler; ve bıktıklan zaman da dururlar. Bu yin ve yang'ın doğal ritmine uymak demektir. Ama biz büyükler bu ritim ve ılımlı yaşamayı reddederiz. Çok yorgun olduğumuz halde kendimizi çalışmaya zorlanz.

Gece çok geç saatlere kadar uyanık kalınz. Kalkmamız gereken saatte uyuruz. Kamımız tokken, ya da henüz acıkmamışken yeriz, açıktığımızda da doğru dürüst yemeyiz. Bu tür alışkanlıkların hiç bitmeyen bir listesini yapabiliriz. İstediklerimizi yapmak için doğayı bilmemezlikten geliriz; doğa kanunlannı devamlı hiçe saymamıza rağmen, iyi bir hasatı tüm yıl boyunca hiç durmadan biçebileceğimizi düşünürüz. Duygulanmızla neler yaptığımızı düşünelim. Bir çocuk mutlu olduğunda güler; üzgün olduğunda ya da canı acıdığında ağlar. Ama büyükler içimizden geldiği gibi doğalolmanın kabul edilemiyeceğini düşünürüz. Gözyaşı, keder ve kızgınlığımız, bastınr, ve içimizden geleni çok az gösteririz. Böylece doğal tepkileri ve beş elementin akışını durdururuz. Tekrar Günortası ve Geceyansı (IV. Bölüm) kanunlannı düşünelim. Eğer kendi doğal saatimize biraz daha dikkatle bakarsak, işlerimizi doğru (ya da yanlış) zamanda yapmamız için bize yol gösterecektir. Yemeklerimizi mide için en uygun zamanda, örneğin sabah yedi ile dokuz arası yersek, doğanın ritim akışına uymuş oluruz ve bu da bizim yaranmızadır. Diğer bir deyişle, iyi kahvaltı etmek önemlidir. Bağırsaklarımızı sabah beş ile yedi arası boşaltmamız daha: iyidir. Akşam saat yedi ve on bir arası sosyal ve aktif olmak daha kolaydır. Gece on bir de yatıp uyumak iyidir (böylece ahşap elementinin "bakanlar"), biz zihinsel ve fiziksel olarak hareketli değilken, planlama ve karar alma ile uğraşabilirler. Bu saatte fazla hareket uykusuzluğa neden olabilir).

Hastalığa neden olan yedi iç ve yedi dış etkeni düşündüğümüzde (daha önceki cevaplarda açıklanan) dengeye ve her hangi bir faktörün fazla olup olmadığına dikkat etmeliyiz. Çok uzun zamandan beri mi kederliyim? Aşın derecede üzüntülü ya da kızgın mıyım? Rutubetli evden niçin aşın rahatsız oluyorum? Niçin hep üşüyorum? Yaşam tarzımızı, içinde olduğumuz durumlan ve bunlann sağlığımızı nasıl etkilediklerini düşünmeliyiz. Ne tür aşın baskı ve gerginliklerle karşılaşıyorum? Beğenmediğim ve kızdığım bir işte mi çalışıyorum? Başa çıkmak zorunda olduğum öfke, kızgınlık, nefret, kıskançlık, yanlızlık ya da keder mi var? Çok kötü şartlar altında mı çalışıyorum? Çok aşın mı çalışıyorum, yoksa gerektiği kadar çalışmıyormuyum? Çok fazla karar ve sorumluluk almak durumun da mıyım? Belki canım sıkılıyor? Bel ki de günümüzdeki rekabetten derece almak, takdir edilmek, başarı, güç, mevkii için çalışmaktan mı rahatsız oluyorum? Bu nedenle beş elementi hatırlamamız gerekli. Duygulanmız aşın ya da uygunsuz olduğunda farkına varabiliriz. Hep ağlıyor muyum?

Her zaman şikayet mi ediyorum? Belirli yiyecekleri ve tadlan canım çok mu çekiyor? Sık sık bulunduğum yerin fazla sıcak ya doa soğuk olduğunumu hissediyorum? Buna benzer her hangi bir işaret bizi dengesizlik mi var diye şüphelendirmelidir ve daha iyi bir denge ve uyum için değişiklikler yapmayı arzu etmeli ve böylece de hastalıkları önlemeliyiz. Günümüzde, doğal olarak sağlıklı bir yaşam sürmek kolay değildir. İdeal olarak çok daha temiz yiyecekler yemeli, daha temiz hava almalı, doğa ile daha uyumlu ve baskılardan uzak, sakin çalışmalıyız. Doğaya, evrene ve tannya daha yakın sakin ve mutlu yaşamasını bilmeliyiz. Bütün bunlann hepsi bizim kontrolümüzde değildir ve tabii ki bazı zorluklara, baskı ve endişelere mani olunamaz. Bazen işlerimiz yolunda gitmez ve kazalar olabilir; ama kişisel durumumuzu düzeltmek için yapabileceğimiz çok şey vardır. Belki yapılacak en önemli şey değerlerimizi yeniden gözden geçirmektir. Teknolojik hengameden hayal kınklığına uğramış ve hayatlarına başka yönlerde zenginlik ve anlam getirmek istiyenler her zaman daha sağlıklı bir yaşama doğru adım atmışlardır. Yaşamdaki kaliteyi nerede bulduklan hiç önemli değildir. Dinde, felsefede, sanat ya da müzikte, doğaya ve doğa kanunlarına daha yakın yaşamayı mümkün kılan bir yaşam tarzında bulabilirler. Günlük yaşamın basit işlerinde ve zevklerinde de bulabilirler.

Önemli olan onu nerede olursa olsun bulabilmektir. Bir kez bu değerlendirme yapıldığında her şey yerini bulacaktır. Yaşama, işimize, zevklerimize ve sahip olduklanmıza karşı olan tutumumuz doğal olarak değişir. Zevklere ve maddi zenginliğe verdiğimiz önem yok olur. Yaşamdan alacağımız şeyler için çabamız azaldıkca, yaşama neler verebileceğimizi görmenin zevkini keşfederiz. Tüm insanlara bedava verilmiş doğal şeylerden- gökyüzü, kuşlar, ağaçlar ve hepsinden önemli bize eşlik eden tüm insanlardan zevk alacak zamanı daima bula biliriz. Daha çok görür, işitir ve yapılması gereken şeylere dikkatimizi daha çok verebiliriz. Koşuşma ve telaş içinde iken gözümüzden kaçan yaşam zenginliğini bulmaya başlarız. Değerlerimizi ve hayata bakışımızı doğrudan bu şekilde değiştirmeye başlarsak, fiziksel bedenin durumunu etkileyen zihin ve ruh uyumuna doğru yaklaşıyoruz demektir. Ch' i enerjisi daha kuvvetlenip dengesini bularak, çok daha sağlıklı düzeyde işlev görmemizi mümkün kılar. Böylece, değerlerin tekrar gözden geçirilmesi bile beden, zihin ve ruhun bakımında yardımcı bir adımdır. Özetleyecek olursak, kendi sağlığımız için sorumluluk almayı öğrenebiliriz. Yaşam tarzımıza ve onun getirdiği gerginliklere dikkatle bakabilir ve baskıların belirtilerini görebiliriz. Aynı zamanda, doğa kanunları ve devrinimiyle uyum içinde yaşamaya çalışabilir ve bizi daha dengeli ve ılırnh bir yaşama götürmelerine izin verebiliriz. Kendimize- bedenimize, zihnimize, ruhumuza- iş ve oyun, ekzersiz ve dinlenme için uygun zaman ayırarak, daha iyi bakabiliriz. Burada dinlenme, güneş ve dünyanın devrimi ile uyumlu olarak uyumaktır, geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirmeye çalışmak değiL. Her gün kendimizi tazelemek ve tekrar kendimizle bir olabilmek için yalnız ve sessiz olabileceğimiz zamanı ayırmalıyız.

BESLENME VE YEMEK YEME ALIŞKANLIGI

Diğer bir sorumluluk da beslenmemize ve yemek yeme alışkanlıklanmıza dikkat etmektir. Daha önce söylediğim gibi, belirli tadlar belirli elementlerle ilgilidir. Bu nedenle doğru dengelenmiş bir şekilde beslenmek hem tad, hem de besin açısından faydalı olur. Çok tatlı, ekşi ve acı, fazla baharatlı, tuzlu yememeye dikkat etmeliyiz. Tüm tadıan kararında almalıyız. Çinliler, eskisinden yaptıklan gibi, hala yiyeceklerin taze olmasına çok önem verirler. Sebzeleri topladıktan. eti hayvanın öldürülmesinden bir kaç saat içerisinde yemeğe çalışırlar. Bunun nedeni, içindeki Chi enerjisi henüz canlı iken yiyeceği yemektir. (Bu nedenle günde iki kez sebze pazan kurulur). Bu uygulamada büyük bilgelik vardır ve biz de mümkün olduğunca aynısını yapmaya çalışmalıyız, Çok fazla dondurulmuş, konserve edilmiş, kimyasal madde ile muhafaza edilmiş yiyeceklere bağımlı olmamalıyız; yiyecekleri taze iken, yani mevsiminde almalı ve yemeliyiz.
Yemekleri belirli saatlerde ve en önemlisi, karannda, yemeğe çalışabiliriz. Hatırlamalıyız ki mide, yemeği en iyi sabahları, en az da geceleri sindirebilir. Sağlık açısından günün ana yemeğini çoğunlukla yaptığımız gibi geceleri yemek elbette ideal değildir. Bir ata sözü vardır, "Kahvaltıyı kral gibi, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de yoksul gibi yiyin"der. Bu çok anlamlıdır. Beslenme şeklimizin mümkün olduğu kadar sağlıklı, dengeli ve taze olmasını sağlamanın yanı sıra, püskürtülen ilaçlarla kirlenmemiş, çok fazla kimyasal tad ve renk verilmemiş ve de ticari amaçlarla bozulmayı önleyici kimyasal ve katı maddeleri olmayan yiyecekleri seçmemiz gerekir. Çok miktarda doğal gübre ile yetiştirilmiş, buğday tohumu gibi besinleri parçalanmamış tahıl ve hububat yemeliyiz.

Kepekli ekmek ve kepekli un ürünleri, işlenmemiş pirinç, kepekli buğday, arpa, çavdar dövülmüş yulaf- tüm bunların sağlıklı bir beslenmeye büyük yardımı vardır. Baklagiller ve nohut, fasulye, soya fasulyası mercimek, fındık ve ceviz gibi sert kabuklu yemişler, susam ve ayçiçeği tohumları, filizlenmiş Çin fasülyesi gibi belirli tohumların besin değeri son derece yüksektir ve değerli protein kaynaklandır. Beslenmemizi bunlarla takviye edersek, fazla yendiğinde bedenimize hayvansal yağ veren et ve peyniri çok yememize gerek kalmaz. Çok miktarda sebze, salata ve meyva yemek (tekrar taze ve mevsiminde olmalan tercih edilmeli) alışkanlığını edinmelisiniz. Eğer tatlandınlmış yiye cekler istiyorsak saf rafıne edilmemiş şeker ve bal kullanmalıyız. Batıda çok fazla tatlı ve yağlı yemek yeme eğilimindeyiz. Bedenlerimizi şeker, pasta, tatlı, şekerleme, meşrubat ve bisküvilerle doldurmamalıyız. Aynı şekilde, çok miktarda tereyağı,krema, yağlı süt, peynir, çikolata yememeli ya da tereyağlı, kızartılan etten damlayan yağ ve domuz yağı ile pişirilmiş ya da kızartılmış, çok yağlı, şişmanlatıcı yemeklerden kaçınmalıyız. Yeme alışkanlıkları üzerine son bir nokta olarak da "yemekleri içmeli, içicekleri yemeliyiz". Bu çok eski ama akıllı bir sözdür. Yiyeceklerimizi ağzımızda iyice ufaltıp su gibi olana kadar çiğnerneliyiz ve sıvıları da çok yavaş yudum yudum içip ağzımızdaki salgılarla iyice kanşana kadar tutmalıyız. Yiyeceklerimiz kadar nasıl yediğimizde önemlidir. Hazım ve sindirimi doğru başlatmalıyız, bu da tüm yiyecek ve içeceklerin ağızdaki salgılarla iyice kanşmasından önce olamaz.

İHRAÇ ETMEK

Beslenme ve yemek yeme alışkanlıklarına baktıktan sonra, dikkatimizi bunlan ihraç etmeye çekrneliyiz. Bunun önemini ne kadar söylesem azdır. Bağırsaklar, sidik torbası ve böbrekler işlevlerini düzgün görebilmelidirler. Eğer onlarla ilgili herhangi bir sorun varsa, önemseyip göstermeli ve tedavi ettirmeliyiz. Daha önce Çinliler'in saatlerinden (IV. Bölüm) bahsedildiğinde söylendiği gibi bağırsakların en iyi çalıştığı süre sabah beş ile yedi arasındadır. Eğer bu zaman içinde dışarı çıkmayı alışkanlık haline getirir ve kendinize zaman tanırsanız, göreceksiniz ki kabızlık ve benzeri şikayetler sonucu ortaya çıkan bir çok rahatsızlıklar yok olacaktır. Deri üzerinden de ihraç etmek çok önemlidir, terle atılan atıklar düzenli olarak yıkanmalıdır. Bedenden boşaltılması ve atılması gereken artıkların bedende tutulması doğal değildir ve kaçınılmaz olarak zararlı ve toksik etkileri olacaktır. Bedene gerekeni almak önemli olduğu gibi, gerekli olmayanı atmak ta o kadar önemlidir.

NEFES ALMAK

Nefes almamıza özellikle dikkat etmeliyiz. İyi yemek kadar doğru nefes almakta önemlidir. Hayati Ch' i enerjisi sadece "toprak ana"dan yediklerimizle değil, aynı zamanda "gök baba"dan aldığımız nefesle yenilenir. Her gün bilinçli olarak tazehava almak için harcanan zaman iyi harcanmış zamandır. Nefes verme de ihraç etmenin başka bir şeklidir. Doğru nefes vermesini bilmek, kendimizi atıklardan. toksin ve gerginliklerden kurtarmak için yine çok faydalı olacaktır.

EGZERSİZLER

Ekzersizlere gereken ilgiyi göstermeli ve kendimize uygun olanlan bulmalıyız. Yürümek belki en iyi yoldur ama değişik sporlar, dans, tai chi gibi hoşumuza gidebilecek başkalan da vardır. Çin'de yaşlı genç, hemen hemen herkesin sabahın erken saatlerinde sokaklarda, meydanlarda ve parkıarda tai-chi egzersizleri yaptıklan görülür. Ekzersiz dolaşımı, nefes almayı ve ihraç etmeyi düzeltir; ve hepsinden önemli zihin ve duygularımızı sakinleştirir, rahatlatır.

ALIŞKANLIKLARIMIZDA KARARDA KALMA

Alışkanlıklanmızın kölesi olmamalıyız. Arada sigara ya da puro, bir davette alkollü bir içkinin bize hiç bir zaran olmaz. Yüklü geçen bir günden sonra insanlar bir sigaranın ya da bir içkinin onlan rahatlatıp gerginlikleri atmalarma yardımcı olduğunu hissederler. Ama bunu kararında bırakma önemlidir. Eğer kendimizi sıkı bir gözlem altında tutmuyorsak, çok sık olarak kendimizi aşınlığa kaçmış buluruz. Bedenimizi gerginlikten kurtaracağımıza, onu daha çok baskı altında bıraktığımızı görürüz. Bu aşınlığa kaçma eğilimi çok şeyde görülür; gece geç saatlere kadar uyanık kalmak, bir sürü partiler, davet ve eğlence, fazla televizyon seyretmek, fazla fiziksel iş ya da ekzersiz, fazla zihinsel çalışma, fazla konuşma, fazla yemek yeme, fazla uyumak. Tüm bu aşınlıklar bizi sağlıksızlığa sürükleyebilir, Bu nedenle amacımız her şeyi kararında bırakmak olmalı; ne kendimizi bu tür zevklerden mahrum etmeliyiz, ne de aşınlığa kaçmalıyız. Mutlaka aşın dengesizlik hallerinde olduğu gibi bazı şeylerin yasak edilmesi gerekebilir. Dikkatli davrandığımızda bu durumlarla da karşılaşmayız.

KİŞİSEL OLARAK DENGEYİ BULMA

Her birimiz diğerimizden farklıdır. Bir kişi için doğru olan, bir başkası için yanlış olabilir. Her kişi kendi beden, zihin ve ruhunun ihtiyaçlannı anlamaya çalışmalı ve belirli sınırlar içinde kalmak için aklını kullanmalıdır. Aşınlığa kaçıp tüm hayatımızı bir şeyi yapmalımı yoksa yapmamalımıyım diye endişe ile geçirmenin de bir anlamı yoktur. Beden son derece esnek bir organizmadır ve arada bir karşılaştığımız çoğu baskı ve gerginliklerle başa çıkabilir. Bunun ötesinde, kendi deneyimlerimden, iç dengeyi bulmamızda hayata bakış açımızın da önemli bir roloynadığını öğrendim. Eğer insanlar kendi endişelerini daha az önemserler ve onun yerine başkalanna yardım etmeye çalışırlarsa, daha kuvvetli ve sağlıklı gelişeceklerdir. Bu alanda dengeyi bulmak, ruh ve zihni kuvvetlendirir ve zamanla bu da kendini, bedenin sağlıklı olmasında kendini gösterir.

ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİMİ

Biraz zaman ayınr ve dikkat edersek, çocuklanmıza çok küçük yaşlarda başlıyarak sağlıklı bir beden, zihin ve ruh için çalışmalanm ve aşınlığa kaçmamanın önemini öğretebiliriz. Bir çocuğun, henüz gelişme yaşında iken her hangi bir konudaki aşınlığını hoş görmek, onu ilerideki yaşlarında sağlığına zararlı alışkanlıklara itmek olacaktır. Çocuklar beden mekanizmasının mucizelerini ve zihin, çevre ve tüm evrenle olan yakın ilişkisini öğrenmelidirler. Hayatın en büyük zenginliklerinin hepimize bedava verilmiş olduğunu ve onlara, tannnın lütfettiği bütün bunlardan zevk alma fırsatını da verildiğini öğrenmelidirler, Eğer "doğru" yetiştirilmişlerse; doğal devinim ve ritimlerle uyumlu yaşamaya, kendi zihin ve bedenlerinden gelen mesajlen dinlemeye, yaşam tarzlarının ve çevrelerinin sağlıklan üzerin deki etkilerini gözlernlemeye dikkat edebiliyorlarsa ve tüm bunlara tepki gösterip ona göre davranabiliyorlarsa- yaşamlan da uzun, ve mutlu olacaktır. Eğer gerçek değerleri sezme yeteneğini kazanabilmişler, mujlııluğun mevki, zenginlik ve maddi şeylerde olmadığını anlamışlarsa ve yaşamın kalitesinin yıllarda değil, sadece her anın zenginliği ile ölçülebileceğini öğrenmişlerse, hemen her durumda mutlu ve sağlıklı olma fırsatını bulacaklardır.

MODERN DÜNYADA SAĞLIK BAKıMı

Kendimize bakmak için çaba gösteriyor ama buna rağmen basitte olsa yine bazı sıkıntı veren rahatsızlıklarımız varsa, o zaman gerekli kişilere danışıp tedavi görmeliyiz. Bir sorun ne kadar erken teşhis edilir ve tedavisine başlanırsa, o kadar az zarar vermiş olur ve düzeltilmesi de çok daha kolay olur. Geleneksel Çin Akupunkturu burada kendini ortaya koyar ve niçin dünyada ki en güzel iyileştirme yöntemlerinden biri olduğunu gösterir. Teşhis koyma ve tedavi yöntemleri hastalık ciddi olarak gelişmeden, insanların sağlıklı olmaya dönebilmelerine sağlar. Öte yandan akupunkturun tek başına hastalığı önleyemiyeceği de açıkca söylenmelidir. Uzman hastalığın gelişmekte olduğu teşhisini koyar ve hastanın yaşamından kaynaklanan nedenleri, hastalığı hızlandıran etkenleri bulmaya yardımcı olabilir. Sonra o kişiye hastalıkla savaşmasına yardım edecek tedaviyi de yapabilir. Fakat, iyileşmenin kalıcı olabilmesi için, kişinin hayatında hastalığa neden olan sebeplerin yine kişinin kendisi tarafından düzeltilmesi gerekir.

Teknolojik çağımız, tüm ilerlernelere rağmen sağlık ve mutluluk açısından kendi tehlike ve risklerini de beraberinde getirmiştir. Ancak sorunlan tanıyarak ve insanların çözüm üretmek üzere birleşmesi ile sağlık şartlarını en iyi haline getirebiliriz. Daha önce söylediğim gibi, Çinliler, insanın her şeyin, tüm evrenin bir parçası olduğunu, evrendeki her şeyden etkilendiğini gördüler. Doğaya ve onun değişen şartlarına büyük saygı duyuyorlar ve doğa kanunlarına göre yaşamaya önem veriyorlardı. İnsanların sağlığı açısından çevrenin durumu son derece önemlidir. Akupunktur uzmanı kişileri boşlukta yaşıyorlarmış gibi tedavi edemez. İyileştirilmeleri ve sağlıklı kalmalan, ancak çevreleri- kendi toplumlan ve yaşam tarzlan- ile bir ilişki içinde mümkün olur. Uzmanın görevi, gerektiğinde hastalığa neden olan etkenleri azaltmak için, insanların yaşam tarzlannın sağlıklannı nerede etkilediğini göstermek ve durumu düzeltmek için önlem almalannı sağlamaktır. Çevre sorunları ve Batı'daki yaşam üzerine çok şey yazıldı. Ona rağmen bu konular sağlık için o kadar önemlidir ki, burada kısaca yine değinmek istiyorum. Örneğin kendimize, "yüksek" yaşam standartlarının, gittikçe artan dünya nüfusunun, silahlanma ve uzaydaki yanşın ve benzerlerinin bizi sağlığımız açısın dan nasıl etkilediğini sormalıyız. Son on yıl içinde, çevre bilimi konusunda gittikçe artan bir duyarlılık gelişti ve sağlığımızı tehdit eden tehlikelere karşı bir kaç önlem de alındı. Buna rağmen, geniş ölçekte yapılması ge reken çok şey var. Bu gün yalnızca kendimizin değil, dünyamız da yaşayan herkesin sağlığı açısından da sorumluyuz. Artık davranışlarımızın dünyadaki etkileri herzamankinden daha fazla. Uzaydaki faaliyetler, nükleer silahlanına, bilimsel araştırmalann hepsi tüm gezegeni etkilemektedir.

Toksit maddelerin atılması hepimiz için endişe konusudur. Çıkan atıklar atmosferi ve okyanusları kirletiyor, şimdiki ve gelecekteki nesillerin sağlığını tehlikeye atıyorsa, sanayi ve imalatı daha da geliştirmemize hakkımız olup olmadığı kendi kendimize sormalıyız. Her birimizin günümüzdeki ve gelecekteki dünya sağlığı için endişe etmesi gereklidir. Yalnızca tıp ve benzeri mesleklerdeki insanların sağlığı tehdit eden tehlikelerle ilgilenmesi yeterli değildir. Hepimiz- politikacısı, sanayicisi, bilimle uğraşanları, araştırmacılar da içermek üzere- beraber çalışmalı ve modem çağırnız ve günümüzde ki davranışlarımızın sonuçlarına dikkatle bakmalıyız. Artık dünyamızın sağlıklı olmadığı ya da eskiden olduğu kadar sağlıklı olmadığı şüphe götürmez. Bugün tüm dünyada çok fazla huzursuzluk ve kanşıklık var ve nükleer savaş tehdidi azalmış değil. Tıp dünyası insanlan sağlıklı tutmak için zorluk çekiyor. Tıp dünyasında büyük adımlar atıldı; ama bu ilerlemeler Batı'daki yaşam tarzının insanlan hastalıklara itmesiyle tesirsiz hale getiriliyor. Akupunktur uzmanının görevinin çok önemli bir kısmı hastalık nedenlerine dikkati çekmek ve hastasının önlem almasını önermektir.

Hastalıklann artmasını önlemek istiyorsak Batı 'nın davranışlannı oldukça değişmesi gerekecektir. Topıum, yaşam tarzırnızın, yanında getirdiği tüm gerginliklerle sağlığımızı etkilediğinin farkına varmalıdır. Toplumun modem yaşamda değişiklikler yapmayı istemesi ve bunun için bazı özverilerde bulunması gerekir. Ancak bu öncelik kazandığında daha iyi ye gidilebilir. Özetlersek, modem dünyada, akupunktur sağlık bakımına üç şekilde olumlu katkıda bulunabilir Geleneksel teşhis koyma yolu ile- organ ve işlevlerin enerjilerindeki dengesizlği, hastalık beden, zihin ve ruhta ortaya çıkmadan. önce görebilir;

2. Tedavi ile- bu dengesizliği, nedenlerini hastalık gelişmeden tedavi ederek, düzeltmeyi amaçlar;

3. Eğitim yolu ile- daha iyi bir sağlığa sahip olmayı mümkün kılacak bir yaşam tarzı için önerilerde bulunur. Ümit ederim ki eski Çin öğretiminin, eskiden olduğu kadar bu gün de geçerli olup, uygulanabilirliği açıkca ortadadır.

• Bu sağlıklı yaşam eğitimini uzmanın bugünkü uğraşılan arasında görüyor mu su nuz? Uzmanın zamanı, hasta kişileri tekrar sağlığa kavuşturma uğraşısı ile dolu değil midir? Bunun, günümüz uzmanı için bir soru olduğu tartışılmaz. Her ne kadar zamanını iyi olan, ama yine de akıl danışmak isti yen insanlara yardım etmek ve yol göstermek için harcamak istese de, ciddi şekilde hasta olup ondan yardım istiyen hasta kişilerin önceliği vardır. Genelolarak, günümüzde akupunktur, genel sağlık üzerine öğretim görevini daha basit şekillerde yerine getirir. Danışmanlık ve öğretim görevliliği yapmak- böylece genel olarak sağlığı düzeltmek- gerçek Geleneksel Çin Akupunktur uzmanı için her zaman çok önemli idi. Eski Çin'de tıp biliminin uğraşı alanı çok genişti. Bu, Geleneksel Çin Akupunkturu 'nun temeli olan Nei Ching isimli kitaptan kısa bir bölüm vererek, gösterilebilir. "The Yellow Imparator", başbakan Ch'i Po ile konuşurken sağlık ve yaşama sanatı üzerine tüm sorulara yanıt ister. Ch'i Po'nun Doğa, Cennet ve Tao (The way- yol) konuları ve onların çalışmalarını anlatması için ısrar eder. İnsanın, fiziksel yapısı, kanı, yaşam nefesi, gelişmesi ve ölümü üzerine en ileri seviyedeki çalışmalan anlamak ister. Ölüm ve yaşamının nedenlerini ve tüm bunlar için neler yapılması gerektiğini bilmek ister. Tıp eğitiminden beklenen, böylesine geniş kapsamlı olmasıydı. Bu örnek Çin tıp kavramı üzerine bize ancak bir fikir verirdi. Tıp, o zamanlar ayn ve kendine özgü fiziksel bilim olarak öğrenilmezdi. İnsanın yaşamını ve evreni tümüyle içine alan bir bilimdi. iyileştirme sanatının, Doğa ve evrenle birliğini savunur, felsefe ve dini de içerirdi. Böylece tıp öğrencisi, eski Çin kültüründe var olan üç basit inancı- Tao, Yin ve Yang ve beş elementi- içeren, eski felsefeyi çalışıp anlamak zorunda idi. Beden, zihin ve ruhu iyileştirmek için anatomi ve fizyoloji kadar, bu tür bilgileri de bilmek zorundaydı. Akupunktur uzmanı böylece basit bir tıp adamından daha da ötedeydi. Sağlığın her yönü ile ilgileniyordu. İnsanlara, beden, zihin ve ruhlarının doğa kanunlan ve tüm evren ile uyum içinde yaşamı takip etmesi için yardım eden, yol gösterici, akıllı ve güvenilir bir eğitimciydi. Modern dünyamızda bu kavramlann artık yer almamasına rağmen, bugün bile Geleneksel Akupunktur uzmanı bunlan aklında tutmalı ve hastalarının tedavisinde uygulamalıdır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp